KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, değerli komisyon üyeleri, bürokratlar, değerli basın mensupları; şimdi, tabii, konunun uzmanı değiliz biz, genel bir siyasi değerlendirme yapıp birkaç da soru soracağım Sayın Bakanıma.

Bu yıl Davos'taki toplantıda öne çıkan konular ilginçti, takip etmişsinizdir: "Şu an dünya için risk oluşturan en temel sorun göç." denildi. "On yıl içinde ise su, kıtlık ve tarımsal gıdalarda üretim azalması" diye gösterildi. Su ile ilgili zaten öteden beri yazılıyor, çiziliyor. Yeni bir dünya savaşı olacaksa bu su için olur. Gerçi, dün, sanıyorum Rusya Başbakanı "Üçüncü dünya savaşı çıkmak üzere." dedi ama çıkarsa bu petrol için yapılan son dünya savaşı olacak herhâlde, Allah göstermesin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sudan sebeplerle...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, su sebebiyle, sudan sebepler değil de bu sefer sudan çıkacak gibi görülüyor.

Sayın Bakanım, sunumunuzda, toz pembe bir Türkiye tablosu çizdiniz. Bütün sorunlar hallolmuş, ormanlık alanlar genişliyor, su havzalarımız, her şey yolunda, böyle bir tablo çizdiniz. Davos'takiler niye endişe ediyor gerçekten şaşıyoruz! Tabii biz sizi tanıyoruz, İSKİ Genel Müdürlüğünden bu yana yaptığınız çalışmaları biliyoruz, takdirle de izliyoruz. Yani sizin şahsınızla ilgili değil biraz sonra söyleyeceklerim.

Benim şaştığım bir konu var: Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti bütün bu toz pembe tabloları çizerken bu toprağa, ormana, suya, böceğe, sanki kendi mülkiyetleri gibi yaklaşıyorlar. Tabii, demiyorlar "Bizim mülkiyetimizdir, toprak bize ait, su bize ait." falan demiyorlar ama yaptıkları tasarruflar sanki mülkiyetleriymiş gibi. Oysa, bu, geçmişten bize kalmış miras. Asla mülkiyetimiz değil, gelecek nesillerin bizim elimizdeki emaneti, bu şekilde bakmak, davranmak gerekiyor. Ama maalesef böyle değil.

Şimdi -birkaç tane örnek- Karadeniz'e geleceğim. Dediniz ki sunumunuzda: "DOKAP daha çok bir turizm projesidir." "DOKAP" başlığı altında koymuş olduğunuz şeylere baktım, işte Doğu Karadeniz ama yani çok da Doğu Karadeniz'le ilgili değil ve hiçbiri de turizmle ilgili değil. İşte Artvin'de yapılan barajlar, bunlardan söz ediyorsunuz. Bu barajlar elbette elektrik üretecek ve Türkiye'nin önemli enerji ihtiyacını karşılayacak ama bölge için ne anlama geliyor? "Turizm" dediniz, bunlar bölgede turizme ne getirecek, ne götürecek, bunlarla ilgili fazla bir şey yok. Karadeniz'de DOKAP'tan bahsederken, başka arkadaşlarımız da konuşacaklar, biraz bu yeşil yol ve HES'ler üzerinde konuşmak gerekiyor. Karadeniz'de turizm olacaksa Sayın Bakanım, niçin insanlar oraya gelecek; yurt içinden ve dışından, insanlar Karadeniz'e niye gelecek? Yani oranın doğasını görmek üzere gelecekler, oranın doğal ürünlerinden tatmak isteyecekler, bunun için gelecekler. Ama özellikle, işte son on yılda hızlanan bu HES'lerle ilgili, Karadeniz derelerindeki HES'lerle ilgili tartışmalar devam ediyor. Bu HES'lerin bölgeye ne gibi zararlar verdiği, bu turizmin bunu nasıl etkileyeceğiyle ilgili hiç kimse bir şey söylemiyor. "Bölgenin geleceği turizm." diyoruz. Bölgenin geleceği turizm olacaksa, Karadeniz'deki HES'lerin tamamı bittiğinde Türkiye'nin enerji ihtiyacının yüzde 1,5-2'sini karşılayacak deniliyor, eğer böyleyse yüzde 1-2'sini karşılayacaksa o bölgede yaşayan birkaç milyon insanın geleceğiyle oynamak anlamlı mı? Daha fazla karşılayacaksa gerçekten nedir? Bunu bir anlatmanız gerekiyor.

Şimdi, sunumunuzda çok güzel şeyler söylediniz; "Nuh'un Gemisi'ne yeni elemanlar kattık." filan dediniz. Ben şimdi size bir şey söyleyeyim -Doğu Karadeniz'de yapılan bu dere ıslahı çalışmaları ve HES'ler sonucudur büyük ihtimalle, çünkü bölgenin dengesi değişti- "şimşir ağacı" diye bir şey bilirsiniz Sayın Bakanım hani "kel başa şimşir tarak" şimşir ağacı yok oluyor biliyor musunuz Sayın Bakanım o bölgede, daha başka ağaçlar, böcekler, bitkiler de vardır. Dolayısıyla, yapılan bu müdahaleler -tabii iyi niyetledir, bir art niyet aramıyorum- sonrasında gelecek kuşaklara bırakacağımız emanetlere zarar verdiğimiz kanaatindeyim ben.

Bu yeşil yol çok tartışılıyor Sayın Bakanım; işte yeşil yola karşı çıkanlar diyor ki: "Bunlar madenler için bir de birçok HES'e inşaat başlanamıyor, yöre halkı direniyor, arkadan dolanıp HES'lere gidecekler ve bölgeyi de tahrip edecek." diye karşı çıkılıyor. Ama Hükûmetin iddiası ise "Bu yeşil yol gerekli bir şeydir." Gerçekten bu konuyla ilgili ciddi çalışmalar yapılmış mı? Bölge halkı gerçekten yeşil yolu istiyor mu? Burada bir ayrım yapmak lazım tabii bölge halkı yaylalarına yol istiyor, doğrudur. Ama yeşil yolun yayla yolları olmadığının altını çizmemiz gerekiyor, yeşil yol bambaşka bir şey ve bölge halkının bu konuda direnişi, endişeleri de son derece önemli diye düşünüyorum.

Şimdi, siz bu bölgede -Karadeniz'in üzerinde duruyorum, ormanların ne kadarı Karadeniz'de siz daha iyi biliyorsunuz- burayı geliştirecekseniz, kalkındıracaksanız, gelecek kuşaklara hazırlayacaksanız o bölgeyi, orada insanların nasıl yaşayacağını da dikkate almak durumundasınız. Orada insanlar nasıl yaşayacak? Bu insanlar orada neyle geçinecek? Bu insanların yıllardan beri, yüz yıllardan beri oluşturmuş oldukları gelenek ilişkileri ne olacak? Bunları dikkate almak durumundayız. Mühendisler böyle bakmıyor maalesef. Mühendisler -hepsini tabii kastetmiyorum ama birçoğu böyle bakmıyor- proje olarak bakıyorlar. Orada yaşayan canlıları, insanları ki, o canlılar insanlarla birlikte yaşıyorlar orada, o bütünlüğü bozmadan düşünmek gerekiyor.

Şimdi, Doğu Karadeniz'in tek gelir kaynağı var çay. Çayda yıllardan beri kullanılan gübreler de Doğu Karadeniz'i yok etmiş, Doğu Karadeniz'in toprağını yok etmiş durumdadır. Bir "organik çay" tartışması var Sayın Bakanım. Fakat, bu kimyasal "inorganik" diyelim- gübre lobileri ciddi bir şekilde bunu etkiliyor. Siz, eğer, Doğu Karadeniz'de DOKAP'ı Karadeniz'in kalkınma projesi olacak ve turizm de bunun esası olacaksa "10 tane, 5 tane baraj ve işte 300 tane HES'le burada bir kalkınma, gelişme projesi yapıyoruz ve burada doğup büyüyen insanlar burada doymaya ve burada yaşamaya devam edecek." diyemezsiniz Sayın Bakanım. Bir bütün olarak ele almak gerekiyor.

Bu dere ıslah çalışmalarıyla ilgili yine bölgede çok ciddi sıkıntılar var. Evet, sizin Hükûmetiniz zamanında başlamadı ama insanlar kolay oldu, başka şekilde oldu, herkes dere içlerine indiler, eskiden evler yukarlardaydı vadilerde, şimdi de bu taşkınlardan korunmak istiyorlar, hükûmetlere, siyasetçilere baskı yapıyorlar "Dereler kanala alınsın." diye. Birkaç tane örnek vereyim; mesela Rize'nin Fındıklı ilçesinde Gürsu Deresi 7 kilometre uzunluğunda, 3-4 metre genişliğinde beton bloklarla kanal içine alınmıştır. Allah korusun, bırakın bir hayvan düşse nasıl çıkacak, insan düşse nasıl çıkacak, belli değil. Bir de oranın bütün yapısını, görüntüsünü, canlı varlığını tehdit edecek bir noktaya gelmiştir.

Şunu söylemeye çalışıyorum: Siz Orman ve Su İşleri Bakanısınız, yani gerçekten önemli bir göreviniz var. Buradaki projeler yapılırken bir bütün olarak ve insanı düşünerek... Burada insanlar yaşamaya devam edecek. İnsanlar buraya, 2015'te, bir yerden ışınlanıp düşmüyorlar Sayın Bakanım. İnsanlar orada yüz yıllardan beri yaşıyor, bir yaşam tarzları var, toprakla, suyla, ağaçla, ormanla, böcekle, çiçekle ilişkileri var. Dolayısıyla, bütün bunları dikkate alarak değerlendirmek gerekir kanaatindeyim.

Çiçeklere gelince Sayın Bakanım, konuşmanızda, sunumunuzda dediniz ki: "Biz, artık, fidan ihraç eder duruma geldik, fidan ihraç ediyoruz." Güzel, tebrik ediyorum. Ama biz de geziyoruz, bakıyoruz, belediyeler yüklüce bütçeler ayırarak dışarıdan fidan ithal ediyorlar. Şimdi, ben size soruyorum: Ne kadar ihraç ediyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili İbrahim Mustafa Turhan geçti)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurunuz lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitireceğim.

Ne kadar fidan ithal ediliyor, ne kadar döviz ödeniyor?

Bir de özellikle İstanbul Belediyelerinde -tabii güzel de görünüyor, fena değil ama- bütün köprü altlarında, betonlarda, her tarafa çiçek çıktı, nasıl oluyorsa ve bu çiçeklerin de büyük ölçüde dışarıdan ithal edildiğini biliyoruz Sayın Bakanım. Bunlara ne kadar para yatırılıyor? Bunu sormak istiyorum. Gerekli mi bunlar ve Türkiye'de bunlar yapılamaz mı, bunu öğrenmek istiyorum.

Bir başka konu da: Bugünlerde Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız ekmek fiyatları, kırmızı et fiyatları üzerinde bir tartışma başlattı; "İşte IV. Murat gibi edemezsiniz, yapamazsınız." falan diyor, ondan sonra da "serbest piyasa" planlıyor. Bu meralarla ilgili durum nedir? Yani Türkiye'nin çayırlık alanları ve meralarında yıllara göre ne değişiklikler oldu, ne oldu? Buna bağlı olarak -tabii size değil Tarım Bakanına sormak gerekiyor- büyük ve küçükbaş şeyi, Türkiye'de kırmızı et üretimi ne durumdadır?

Bir son şeyle kapatıyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, İstanbul'un meşhur -2010'da falan şey yaptı- 1/100.000'lik planı var. Bu planla ilgili İstanbul'da ne gibi yapılaşma oluyor? Bunlar İstanbul'un su ve orman kaynağını ne kadar etkiliyor. Bu konuyla ilgili yapılan ve bize sunacağınız ne var diye sormak istiyorum?

Teşekkür ederim.