KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinize günaydın diyor, saygılar sunuyorum. Bütçemiz şimdiden hayırlı olsun diyorum.

Sayın Bakan, Bakanlığınızın ismi "Orman ve Su İşleri Bakanlığı." Şimdi, siz ormanın, çevrenin, ekolojinin, hayvanların, börtü böceğin Bakanısınız, ben öyle bakıyorum "orman" deyince. Böyle bakmak lazım çünkü sizin ormanın ve doğal yaşamın savunucusu olmanız gerekir. Yani, bir yerde ormana karşı bir saldırı varsa önüne geçip ormanı savunan kişi olmanız gerekir öncelikle. Ancak, bir kelimeniz var ki çok manidar buldum. "Odun stoku" dediniz mesela. Ya, bir Orman Bakanı "odun stoku" dememeli çünkü ormana bakarken odun diye görenler var gerçekten ama bu siz asla olmamalısınız. Yani, böyle görmediğinizi düşünüyorum. Ama, ormana bakarken kereste diye görenler var mesela, "Ya, bundan ne güzel kereste olur, ne güzel keseriz de para kazanırız, biçeriz." diyenler var çünkü ormana hep saldırı olmuş.

Şimdi, siz İstanbul'u çok iyi bilen bir insansınız. İstanbul'un ormanlarının rant çerçevesinde nasıl bir saldırı altında olduğunu çok iyi biliyoruz. Çünkü, insan dediğimizin hırsları var. Özellikle kapitalizmle birlikte, neoliberal politikalarla birlikte ormana dönük, doğal yaşama dönük inanılmaz bir saldırı var. Sizse onun önüne geçip siper olması gereken kişisiniz ve o Bakanlıksınız. Ben böyle görmek istiyorum sizi ve böyle ifadeler, lütfen... Ama sunumunuzda börtü böceğe, hayvanlara, doğal yaşama dair tek kelime duymadım. Tamam "Orada işletmeler açacağız. "dediniz, "fıstık çamı ormanı, kestane..." ama doğal yaşamın koruyucusu olmalısınız. Lütfen böyle vurgular yapın. Bu çok önemlidir diye düşünüyorum naçizane.

Ben İstanbul Vekiliyim ve İstanbul'un her bir noktasını çok iyi bilirim, ormanlarında hep bulunmuş, kamplar yapmış, bütün ormanlarında yer almış, Türkiye'nin pek çok ormanında yer almış birisiyim ve İstanbul'un ormanlarının, doğal yaşamının, su havzalarının çocukluğumdan beri nasıl bir saldırı altında olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Bunlar için bazı girişimlerde de bulundunuz, bunu da biliyorum. Ancak, İstanbul üçüncü köprü ve üçüncü köprünün bağlantı yollarıyla yeni bir saldırı hamlesiyle karşı karşıya. Çünkü, mesele yalnızca yol değildir, bakın, Sayın Bakan. Ben uçak kalkarken bakıyorum, siz de eminim... Helikopterle uçtunuz mu son zamanlarda, bilmiyorum. Uçtunuz mu Sayın Bakan son dönemlerde?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Geçen sene uçtum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bence bir daha bir uçun ama bu yıl bir daha uçun. Bakın, geçen yılki fotoğraflara bakalım, bir de bu yılki fotoğraflara bakalım. Mesele yalnızca ormanın yarılması değil batıdan doğuya, etrafında inanılmaz bir hareketlilik var. Yani, çünkü etrafındaki herkes şöyle bakıyor, Arnavutköy, karşı taraftaki diğer ilçeler: "Aman da rant geldi, yol geldi, 5 liralık arazimiz şimdi 100 lira oldu. Bunu ranta vereceğiz, villalar yapılacak, kuleler yapılacak, binalar yapılacak..." Ve ormana büyük bir saldırı, doğal yaşama büyük bir saldırı. Çünkü, orman dediğiniz şey de travmaya giren bir şeydir Sayın Bakan, bilirsiniz. Binalar girdiği zaman orman travmaya girer, doğal yaşam travmaya girer. Biliyorsunuz, domuzlar boğazlara atlıyor, doğal yaşam hayvanları ne yapacaklarını bilemiyorlar o saldırılardan dolayı. O açıdan, o saldırıya hemen bir helikopterle uçup lütfen bir bakın, inanılmaz bir inşaat hareketliliği var, beton hareketliliği var. Bunun önüne siper olmanız çağrısını yapıyorum, ivedilikle ama. Çok yoğun bir çalışma hâli var ve orman alanlarında var bu. Şimdi "2/B" adında "orman vasfından çıkmış" diye bir etiket oldu ama orman vasfından çıkarılma saldırıları yoğun bir şekilde var. Rantın önünde durmak çok zor, biliyorum. Çünkü, milyonlarca, milyarlarca liralık rant orada ortaya çıkıyor. Bunun önünde siper olması gereken sizsiniz Sayın Bakanım. Bu konuda sizi çağırıyorum bir İstanbul Milletvekili olarak.

Şimdi de bir saldırı daha olacak, bakın, Kanal İstanbul. Batıdan doğuya dedik, şimdi de kuzeyden güneye bir saldırı olacak İstanbul'a. Şimdi, bakın, sizin Bakanlığınız buna müdahil mi bilmiyorum. Hiç sesiniz çıkmadı. Hep Ulaştırma Bakanı konuşuyor, ya da Çevre Bakanına kısmen soruluyor, size pek mikrofon uzatıldığını görmüyorum. Hâlbuki bu esas sizin meseleniz, Kanal İstanbul. Siz çıkıp "Bu proje olmamalı." demelisiniz. Çünkü, bakın, az önce ne dediniz? "Yer altı suları" dediniz, değil mi? Kuzeyden güneye yarıldığında İstanbul, o tuzlu su o alana girdiğinde, sulak havzaları yardığında nasıl ekolojik sonuçları olacağına dair bir rapor çıkardınız mı? Bunu soruyorum size. Çünkü, sulak alanlar hem Anadolu tarafında var -orada yarsanız da berbat, korkunç bir durum- Trakya tarafında da hepsi sulak alan. Çekmece'den de yarsanız sulak alan, Silivri'den yarsanız da sulak alanların ortasından geçecek ve tuzlu su, alanı boğacak, müthiş ekolojik sonuçları olacak. Artı, sonuçları tahmin bile edilemez. Çünkü, su tek bir kanaldan, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye akıyor, boğazdan. İkinci bir boru açıyorsunuz. Ekolojik sonuçlarının ne olacağı konusunda sizden bir görüş istiyorum.

Buna karşı durun Sayın Bakan. Elbette ki boğazımızı korumalıyız. Orada geçişleri belki belli bir kotaya gelir ama "Beleş bir yol varken niye paralı yoldan geçsin insanlar?" diye de bir soru var ortada Montrö çerçevesinde. Yapmayalım Kanal İstanbul'u. Bir kota koyalım ve belli bir kota çerçevesinde geçsin. Yani, ekolojik sonuçları korkunç olacak bir projedir Sayın Bakan. Bu konuda görüşlerinizi çok merak ediyorum.

Sayın Bakan, siz ormanın Bakanısınız benim gözümde, su işleri boyutuna ayrıca geleceğim ama... Ben son aylarda tabii ki yakıcı bir durum çerçevesinde Yüksekova'ya, Şırnak'a, Mardin'e, pek çok ile defalarca gittim ve her gittiğimde, özellikle yaz aylarında, temmuzdan hemen sonra bütün ormanlar ciddi bir yangınla karşı karşıya kaldı. Bu konudaki görüşünüzü merak ediyorum. Binlerce dönüm orman ateş topları atılarak, eş zamanlı olarak -raporlarda var- yakıldı güvenlik gerekçesiyle. Bu konuda ne kadar orman yakıldı? Yakılanlarla ilgili soruşturma açtınız mı? Soruşturmanın sonuçları nedir? Kimin yaktığına dair bulgular var mı ve bununla ilgili açılmış herhangi bir dava var mı? Bunu size soruyorum.

Sayın Bakan, ormanla ilgili son olarak... Sayın Bakan, orman alanlarını çok geziyorum ve çok üzülüyorum, şöyle ki: Orman köylüsü dâhil, oraya rant için gidenler dâhil herkes çok çirkin bir yapılaşma yapıyor. Yani, orman köylüsü de betona alıştı maalesef. Hani, hep beton, beton diyoruz ya, orman köylüsü de o doğanın bir parçasıdır ve öyle yapılaşmıştır binlerce yıldır. Orada ağaç neyse ona göre evini yapmıştır, dışını öyle giydirmiştir ama beton diye bir alışkanlığımız oldu. Özgün bir yapılaşmayla ilgili ne çalışma yapıyorsunuz? Çünkü nereye gitsek beton. Karadeniz'e gidiyorum, herkes betona alışmış, beton da beton. Tamam, velev ki öyle olsa bile onun dışının giydirilmesi, doğayla uyumu, o bölgenin bir parçası olması, çirkin bir yapılaşma olmaması... Son derece büyük bir saldırı var. Bununla ilgili ne yapıyorsunuz, özgün bir yapılaşma için ve doğanın içinde bir parçası olarak kalması için ve ranttan korunması için?

Sayın Bakan, barajlar, barajlar diyoruz. Bakın, bir şey daha var: Dersim'e gidiyorum, diğer illerde pek çok baraj çalışması görüyorum ancak, pek çok şayia da var. Hani, siz "sulama" diyorsunuz ve "enerji" diyorsunuz. Yalnızca güvenlik amacıyla yapılan barajınız var mı? Bu soruya hep kaçamak cevap veriyorsunuz. "Yok, sulama için yapıldı." "Güvenlik barajları yapılıyor." diye bir etiket var. Yani, hiçbir amacı olmayan, ne sulama ne enerji üreten, yalnızca güvenlik için yapılan barajlar olduğu söyleniyor. Benim bununla ilgili şahitliklerim var ama sizden duymak istiyorum. Yalnızca güvenlik için yapılan onlarca baraj var mı?

Sayın Bakan, Karadeniz'e de geleceğim şimdi. Sürem de azaldı.

HİKMET AYAR (Rize) - Güvenlik neden rahatsız ediyor sizi?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Güvenlik değil, ekolojik bir saldırıdır bu. Bakın, mevzu şu: Siz bir bölgeye baraj yaptınız mı, oranın ekolojisi etkilenir. Yalnızca güvenlik amacıyla baraj yaptığınız zaman da -Dersim'de mesela- orada bir börtü böcek vardır, bir ekoloji vardır, nem oranı etkilenir, bütün yaşam etkilenir bir barajdan, biliyorsunuz. Bu çerçevede...

HİKMET AYAR (Rize) - Güvenlik de önemli ama.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Güvenlik elbette önemli ama... Bakın, Sayın Orman Bakanı ormanın ve doğanın bakanı. Ben ona soruyorum. Siz İçişleri Bakanına söylersiniz "Güvenlik önemli." diye. Ben Orman Bakanına ekolojiyi soruyorum, ormanı soruyorum, börtü böceği soruyorum. Siz İçişleri Bakanına sorun güvenlik meselesini.

HİKMET AYAR (Rize) - Bütün bakanlıklar tektir.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, şimdi, Karadeniz'e gideceğim. Hopa'da, biliyorsunuz, çok büyük bir sel oldu. Ben on beş gün orada kaldım sel olduğu günlerde ve şunu gördüm üzülerek: Dere yataklarına korkunç bir şekilde bir yapılaşma olmuş ki sırf Hopa değil, biliyorsunuz, Karadeniz'in tamamında bu var. Sizin döneminizde de yapılaşmalar devam etmiş, eski dönemlerde başlamış yapılaşmalar. Dere yatakları, hani, zamanında 15-20 metre olan, oraya gittik. Biz, şunu konuşuyoruz: Diyelim ki, 50 metrelik dere yatağı var. Adam -mesela dede- diyor ki: "Ya, burası dere yatağıydı, bir zamanlar akardı, şimdi akmıyor diye biz buraya yaptık." Niye? Siz dereleri daracık bir hâle getirmişsiniz -diyelim ki 20 metre, 50 metre yatağı olan yerleri- ve ufacık köprüler yapılmış. Bir zamanlar atalarımız dev kemerler yaparken, 50 metrelik kemerler yaparken biz 2 metreye hapsetmişiz o dereyi, sanki hep öyle akacakmış gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Beş dakika verin, bir daha istemeyim. Olur mu?

BAŞKAN - Ayıp ediyorsunuz, ne olacak ya, lafı mı olur.

Buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam.

Ve 45 derecelik açılar yapılmış Sayın Bakan, bakın, 45 derecelik açılarla köprüler yapılmış. Oraya, tabii, selde 3 ağaç gelip girince dere yatağından çıkıp bütün Hopa'nın üzerine yarılmış. Ve orada insanlarımız öldü Sayın Bakan. Ben buna "afet" değil "cinayet" diyorum.

Bakın, Devlet Su İşlerinin yaptığı o köprüler filan Ankara'dan ihale ediliyor. Ankara'dan ihale ettiğiniz için yerelin değerlerini bilmiyor; 2 metreden su gider mi, gitmez mi bilmiyor. Yirmi yıl önce, o dededen, toplumsal hafıza çerçevesinde onun bir sel durumunda 50 metreden aktığını bilmiyor. Biz o yüzden yerelliği önemsiyoruz, yerel bilgiyi önemsiyoruz, yerellerin bu işi yapmasını önemsiyoruz. Demokratik özerkliği bu yüzden savunuyoruz. Siz Ankara'dan ihale edip öyle yaptırdığınız zaman 2 metrelik kanallarda insanlar cinayetle karşı karşıya kalıyorlar. O açıdan, Sayın Bakan, bununla ilgili de soruşturmalar açtınız mı, Hopa'yla ilgili ve diğer sellerle ilgili?

Aynı zamanda, Yeşil Yol var, biliyorsunuz. Yeşil Yol'u şimdi yarıyorsunuz, Sayın Bakan, ben orada gördüm. Yol açtığınız zaman alttaki unsur serttir, üstteki unsur -yani "toprak" dediğimiz- yarım metrelik bir toprak vardır yalnızca ve suyu yedikçe yumuşar. Yolu açtığınız anda, geçen, Hopa'daki cinayetlerde yol geldiği için insanlar öldüler, o yol açılan noktalarda. Yeşil Yol'da da büyük bir heyelan riski var, ekolojiyi bozduğu gibi. Yeşil Yol'la ilgili ne düşünüyorsunuz? Bir Orman Bakanı olarak size soruyorum. O heyelanlar, o doğaya saldırıya karşı ne düşünüyorsunuz?

Sayın Bakan, Hasankeyf'le ilgili -bakın, Ilısu dediniz ama Hasankeyf'i hiç demeniz- ne oluyor Hasankeyf'e? Hasankeyf ne olacak? Yani, tamam, artık baraj olmuş, bitmiş de Hasankeyf'le ilgili birkaç cümle sizden alalım.

"Kıbrıs'a su." dediniz Sayın Bakan. Bakın, yatırımı yaptınız, dünya kadar kaynak harcandı ama diyorsunuz ki: "Suyu götürdük. Ya, oradaki belediyelerle merkezî yönetimde anlaşmazlık var." Niye bu anlaşmayı daha önce yapmadınız Sayın Bakan? Ya, suyu götürdük, şimdi ya anlaşamazlarsa ne olacak? Bu kadar atıl mı kalacak bu proje?

Ve geçenlerde buraya bir heyet gelmiş, alternatif çözümler önermiş, iki alternatif çözüm önermiş. Neler bunlar? Bununla ilgili bilgi rica ediyorum sizden. Yani, buradaki heyete siz dediniz ya: "Bazı çözümler var." Nedir bu alternatif çözümler? Nasıl bir çözüm öneriyorsunuz? Keşke bunlar yerel yönetimlerle baştan konuşulsaydı, iş bittikten sonra değil.

Bir de, Sayın Bakan, "açılışlar" diyorsunuz. Hep şöyle şayialar var, ben de çok net duyuyorum, elimde belgeler de var: 114 açılış, 170 açılış... Geçen yıl açtığınız veya evvelsi yıl açtığınız barajları bir daha açmıyor musunuz? Mesela seçim döneminde 2'nci kez açılmadı mı? Hayır, bununla ilgili lütfen bilgi verin. Açılmış eserleri seçim döneminde bir kez daha açıp açmadığınıza dair lütfen bilgi verin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Diyorsunuz ki: "Bir tane örnek verin." Olmayanı ben nasıl ispat edeyim?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, o zaman ben size bununla ilgili belgeler sunacağım, 2'nci kez açılan yerlerle ilgili.

Sayın Bakan, geçenlerde bir verem hastası kaçak su takmış -haberi gördünüz mü, bilmiyorum- ve mahkeme kararıyla dava açmış idareye. Mahkeme şöyle bir karar verdi: "Kişinin suya ulaşma hakkı vardır." İşsiz bir kişi ve verem hastası.

Biliyorsunuz, su bir haktır, yani, suya ulaşma hakkı vardır insanın; anayasal olarak sosyal devletsek böyle olmalı. Bizim seçim bildirgemizde de var: "İnsanların -işsizlerin özellikle veya bütün insanların- asgari 10 metreküp suya ücretsiz ulaşması." diye bir önerimiz var. Her insan 10 metreküp suya ücretsiz ulaşsın, her aile diyelim ya da. Ama geri kalanına artan oranlı yapalım. Mesela asgari düzeyi ücretsiz yapalım ki insanlar ücretsiz ulaşsınlar. Su ticari olmamalı bizim görüşümüze göre, ayrı ama çok kullanan da artan oranlı harcasın.

Bu, mahkeme kararıyla ilgili ne düşünüyorsunuz Sayın Bakan? Ve size sosyal devlet anlayışı çerçevesinde böyle bir çağrı yapıyorum: 10 metreküp su her aileye ücretsiz olsun, geri kalan artan oranda olsun, herkes suya ulaşsın.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Sayın Paylan, Güneydoğu'daki belediyeler başlasın.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Eyvallah, hep beraber başlayalım. Başlayanlar...

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Yasa yok işte, yasa çıksa başlayacağız zaten.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yasa olsa. Beleş veremiyorsun Sayın Bakan. Yasayı çıkaracağız ki 10 metreküpü beleş olsun.

BAŞKAN - Yani, "ücretsiz" demek istediniz, değil mi Sayın Paylan?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Beleş ücretsizdir.

BAŞKAN - Hayır, yani, Komisyonun nezahetine, sizin nezaketinize daha uygun olsun diye ben, hani, hatırlatayım dedim. Tabii, takdir sizin.

ERHAN USTA (Samsun) - "Ücretsiz" de yanlış, tabii. Ücret emeğin karşılığıdır. Hele hele, Hocam, sizin söylememeniz lazım. "Bedelsiz" veya "parasız" demeniz lazım.

BAŞKAN - Çok, çok haklısınız efendim.

ERHAN USTA (Samsun) - Aynı hata dün de yapıldı burada. Millî Eğitim Bakanı "Ücretsiz kitap." diyor.

BAŞKAN - Doğru, o olmaz.

ERHAN USTA (Samsun) - Asla böyle bir şey olamaz, "ücretsiz" olmaz.

BAŞKAN - Sayın Usta, her ne kadar, onun içerisinde de, biliyorsunuz, her ekonomik değerin içerisinde emek komponenti vardır ama onu kastetmedim ben de. Fakat, hani, iş bu kadar inceliğe girince onu da nazarıdikkate almak gerekir.

ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, sizin almanız lazım.

BAŞKAN - Hayır, ben alıyorum da size de onu hatırlatayım dedim.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır canım, emek her şeyin içerisinde var, o ayrı bir şey.

BAŞKAN - Tabii, evet.

Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, şimdi, yatırımları özel sektör yapıyor ama alım garantileriyle ilgili lütfen bilgi verir misiniz? Yani, yıllara göre Türkiye ne kadar yükümlülüğe giriyor bu alım garantileriyle sizin Bakanlığınız dahilinde? Bütün bu alım garantileriyle ilgili lütfen bilgi verin. Yıllara göre ne kadar yükümlülüklerimiz olacak, bunu merak ediyorum.

Son olarak, Sayın Bakan, şimdi, güzel, tarihimizle ilgili eserler yapıyorsunuz, çok güzel ancak şöyle bir ifadeniz var, yani, Orta Asya'dan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan, beş dakika doldu.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir dakika verin, son cümle.

BAŞKAN - Altı diyecektiniz o zaman, beş dediniz, beş verdim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, bir dakikası atışmayla geçti.

BAŞKAN - Yok, durdurdum süreyi.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, son cümlelerimi edeyim o zaman.

BAŞKAN - Peki, son cümlelerinizi alalım.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Şimdi, Orta Asya'dan başlattınız tarihimizi. Güzel, Orta Asya'dan gelenler de elbette var ama Orta Asya'dan gelenler olurken buranın...

Bakın, geçenlerde Doğuş Grubu, biliyorsunuz, Davos'ta bir sunum yaptı: Göbeklitepe. On iki bin yıl önceki medeniyet, yani, yerelleşme ve ilk kentin, ilk mabetlerin kurulması. Sonra Hitit'i var, Roma'sı var, Bizans'ı var, Urartu'su var, Likya'sı var, Selçuklu'su var, Osmanlı'sı var. Yani, hepsi bizim tarihimiz.

Tarih dediğimiz zaman, biz lise kitaplarında da yalnızca "Orta Asya'dan gelenler" olarak anlatırsak o zaman şöyle sorarlar, benim arkadaşlarımın olduğu gibi, mesela bana hep sorarlar "Siz nereden geldiniz?" diye. Bilmez kimse ki Ermeni'ler bu toprakların kadim halklarından birisi, Kürtler bu toprakların kadim halklarından birisi.

MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) - Yabancı olan bir tek biziz Sayın Paylan ya(!)

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ortak bir tarih, çoğulcu bir tarih anlayışı çerçevesinde anlatsak...

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Oraya getirdin ya, helal olsun sana ya.

GARO PAYLAN (İstanbul) - ...herkes de "Ya, biz Orta Asya'dan..." On iki bin yıl önceki Göbeklitepe'de bizim atalarımız, bizim dedelerimiz. Çoğulcu bir tarihimiz var.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Orman Su İşlerini de getirdin yani.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama Sayın Bakan tarihe girdi, ben ne yapayım? Orman Bakanının tarihte ne işi var?