KOMİSYON KONUŞMASI

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sayın Başkan, Değerli Bakanımız ve çok kıymetli hazırun; hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Ben de üç yüz küsur sene evvel yaşamış olan büyük Kürt âlimi ve düşünürü Ahmed-i Hani'nin o zamanki yöneticilerden bir arzusu vardı, bir isteği vardı, ben o arzusunun o isteğinin tercümanı olmak istiyorum bugün. Bilindiği gibi Sayın Başbakanımız geçenlerde Mardin Artuklu Üniversitesinde -ki benim akademik hayatımın çoğu orada geçti. Orada Fakiye Teyran ve Ahmed-i Hani'nin ruhundan bahsetti. O ruh etrafında birlik, beraberlik, bütünleşmenin olmasının gereğinden bahsetti ve biliyoruz ki Ahmed-i Hani'nin Mem û Zin adlı eseri Kültür Bakanlığımız tarafından da yayımlanmış. Ayrıca Fakiye Teyran da bütün tarih boyunca ilk kez benim tarafımdan Türkçeye tercüme edildi ve Kültür Bakanlığı yayınları arasında çıktı. Dolayısıyla gerek Ahmed-i Hani'nin gerekse âcizane benim biraz Millî Eğitimde, biraz YÖK'te, biraz Artuklu'da emeğim geçti. Ona dayanarak Ahmed-i Hani'nin o arzusunu dile getirmeye çalışacağım. Ki o da Kürt diline kendi ifadesiyle "sikke" tabir ettiği resmî onay mührünün vurulmasıdır. Bu konuda, izin verirseniz onun bir iki beyti var, orijinalinden okuyacağım ve size tercüme edeceğim. Şöyle diyor: "..."(x) Yani bu altın, gümüş değerinde olan dilimize asla kıymetsiz demeyin. Eğer bugün kıymetten düşmüşse bunun nedeni üzerinde iktidarın, yöneticilerin resmî onay mührünün olmayışından dolayıdır. Eğer bu onay, resmî mühür vurulmazsa tabii ki sahte bir para. Hani geçenlerde deniliyordu ya medeniyet dili midir, değil midir. Elbette ki medeniyetten yoksun yoluna devam edecektir. Dolayısıyla üç yüz küsur sene evvel bu ünlü Kürt âlimi ve düşünürü böyle bir talepte bulunmuştur o zamanki yöneticilerden ve iktidardan. Biz de aynı isteği, arzuyu bugünkü iktidara, bugünkü yöneticilerimize ve bugünkü YÖK'e... YÖK Başkanımız da buradadır, biraz onunla da ilgili bir iki kelime söyleyeceğim eğer zamanım biterse bir dakika vermek üzere. Dolayısıyla şunu arz etmekte yarar görüyorum. Madem böyle bir şaheser, Mem û Zin Kültür Bakanlığımızın yayınları arasında çıktı, lütfen, onun içeriğine de onun muhtevasına da biraz kulak asılsın ve Ahmed-i Hani'nin o zamanki ümidi hiç olmazsa bu asırda boşa çıkmasın. Aksi takdirde kendi ifadesiyle bu dilin pazarı sürekli olarak kesat kalacak, durgun kalacak ve sahte bir para gibi sikkesiz, onaysız bir altın, gümüş gibi kalacaktır. Biliyorsunuz altın ve gümüş ne kadar değerli olursa olsun eğer dönemin iktidarının onun üzerinde bir mührü, bir onayı, bir resmî tasdiki yoksa o yine kaçak bir para hükmünde olur ve onunla hiçbir muamele yapılmaz. Üstelik onu kullananlar kaçak duruma düşer ve cezalandırılırlar. Bu bakımdan ben şunu arz ediyorum. Yani bu dil resmî bir hüviyete büründürülsün. Bu konuda bizim üzerimize ne düşen varsa altyapısını hazırlama, noktasında hazırız. İsterseniz Millî Eğitimin isterseniz YÖK Başkanlığımızın görevlendirmesiyle olsun, bunun hem kitap hazırlama materyal, hazırlama bakımından hem de hoca eğitimi bakımından hazırız. Zaten bunu Artuklu Üniversitesinde ispatladık.

Bakın, Adıyaman'da 40 kilometre uzaklıkta bir kamp var, Suriyeli çocukların, ailelerin yetiştirildiği bir kamp. Orada 8-10 bin Kürt çocuğu, 8-10 bin kadar da Arap çocuğu vardı. Hepsi bizim insanlarımız fakat işin ilginç tarafı, oradaki Kürt çocuklarına da 40 kilometre öteye götürülerek Arapça eğitimi veriliyor. Ben Arapça eğitime karşı değilim, ben Arapça profesörüyüm, yani master ve doktoramı ilahiyat üzerine yaptım ve yirmi yıl, otuz yıl hayatım hep Arapçayla geçti, o ayrı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Dolayısıyla böyle bir sıkıntım tabii ki olamaz. Ben Arapçaya bütün hayatımı verdim diyebilirim.

Şuna değinmek istiyorum. Yani oradaki Kürt çocuklarına kendi ana dillerinden eğitimin verilmesi kadar doğal bir şey yok ve bu dikkate alınmalıdır. Tıpkı Said-i Nursi'nin de bir Zehra üniversitesi kurmayı düşündüğü ve bu üniversitede hem Arapça hem Kürtçe hem de Türkçeye eşit statüde bir şans, eğitim şansı vermesini istediği gibi.

YÖK Başkanımız da burada. Ona da arz etmek istediğim husus şu: Ben duydum ki Artuklu Üniversitesinin dışından bir iki üniversiteye, Kürt dili bölümünün olduğu bir iki üniversiteye doktora programı onayı verilmiş fakat ben orada Rektör Yardımcısı ve Kürdoloji Enstitüsünün başındayken ısrarla birkaç talebimiz oldu ama doktora programı onayı verilmedi. Kaldı ki en güçlü kadro Mardin Artuklu Üniversitesindedir. Profesör var, doçent var, yardımcı doçent var, öğretim görevlisi var, araştırma görevlisi var, var da var. Yani tabir caizse, un var, şeker var, su ama YÖK Başkanımız bir türlü bunları helvaya dönüştürmedi şimdiye kadar. Bizim arzumuz ve istirhamımız hiç olmazsa bu suyu, bu unu, bu şekeri helvaya dönüştürmesi. Gerekirse kapısını aşındıracağım, gerekirse gideceğim ziyaret edeceğim ve birlikte oranın şartlarını müzakere edeceğiz.

Bu iki hususu arz etmekte fayda gördüm ve bütçenin hepimiz için, milletimiz için, memleketimiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Saygılarımı tekrar sunuyorum.