Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri (Devam) a) Sağlık Bakanlığı b) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu d) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu e) Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 10 .02.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tekrar başarılar diliyorum size, bütçemiz de hayırlı olsun.
Sayın Bakan, sunumunuzu dikkatle dinledim ve dış politikamızın 2016 yılında niçin başarılı olamadığını bir kez daha anladım çünkü sunumunuz sanki 1920'ler, 30'lar ve 40'ların dünya bakışı sunumuydu. O yıllarda soy, ırk yani yalnızca soya indirgeyen bir bakış vardı dış politikada, Avrupa'da pek çok ülkede vardı, dünyada bazı ülkelerde vardı. Ancak, dünya demokrasileri o soycu bakışı, ırkçı bakışı İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından hızla terk ettiler. Pek çok ülke bu soycu bakıştan dolayı iç çatışmalar yaşadılar, iç savaşlar yaşadılar ve nihayetinde, o çatışmaları çözdüler, demokratik anayasalarını yaptılar ve soycu bakışı terk ettiler. Şimdi, geldikleri nokta evrensel değerlerde, vatandaş bakışıdır yani esas olan vatandaş bakışı olması gereken bir dünyada yaşıyoruz ama biz hâlâ soycu bakışla bakıyoruz hem içeride hem dışarıda. Az önce, mesela, Sağlık Bakanımız bir belge söyledi, işte "soy belgesi" diye bir şey, dış temsilciliklerimiz veriyormuş.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Soydaş belgesi.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Soydaş belgesi, adı bile kötü.
Hâlbuki "vatandaş belgesi" diye bir belge olmalı çünkü biz bir soy devleti değiliz, sanıyorum öyle değil. Tamam, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkes Türk'tür." diye hâlâ Anayasa'mız var ama bugün Anayasa Komisyonundaydım, bu konulu bu bakışın, bu dar bakışın, bu dar gömleğin artık bu dünyada, 2016 dünyasında olmaması gerektiğini düşünüyorum hem iç politikada hem dış politikada. Biz hem içerideki demokrasi meselelerini çözememiş, iç barışını bütün toplumsal kesimler anlamında sağlayamamış bir ülkeyiz. Ciddi anlamda bir kutuplaşma yaşıyoruz, içeride yaşadığımız bütün çatışmalar da zaten bu soycu ve tekçi bakışın tezahürleridir. Dışarıya baktığımızda da -özellikle Suriye politikasında tabii, örnek vereceğiz, can alıcı nokta o- içeride bu iç barışını çoğulcu ve vatandaş bakışı çerçevesinde çözemeyen Türkiye, tabii, dışarıda da, sizin sunumunuzda defalarca kullandığınız soycu ve mezhepçi bakışı esas aldı Suriye politikasında ve o yüzden de Suriye politikasında şu anda biz artık bir oyun kurucu, etkileyici bir noktada değiliz. Hâlbuki bizim hinterlandımız... Hep söylenir ya yani aynı kültürü yaşayan insanlarız, aramızda Sykes-Picot'un yarattığı suni bir sınır var, hâlbuki o sınırın iki tarafında -siz de çok gitmişsinizdir sınıra- birbirine akraba köyler var yani Kürt Kürt'ün akrabası, Arap Arap'ın, Türkmen Türkmen'in akrabası şeklinde sınır boyunca gider. Bir zamanlar Ermeniler de vardı o coğrafyada, Süryaniler de vardı, Suriye tarafında şu anda varlar, bu tarafta yoklar soycu bakış yüzünden. O açıdan, bizim bir oyun kurabilmemiz için Suriye'de bu soycu ve mezhepçi bakışı terk etmiş olmamız gerekiyordu. Bundan çıkmak üzerine bazı eğilimler vardı, çözüm sürecinde ve AK PARTİ'nin ilk dönemlerinde, özellikle, hani, yeni Osmanlıcı bir anlayışla diyeyim. Hani Osmanlı'da her şey güllük gülistanlık değildi ama en azından bir arada yaşama iradesi konusunda bir şeyler becerilebiliyordu ama şu anda tekrar üzüntüyle gördüğüm gibi sizin sunumunuzda bu soy, soydaş bakışı çerçevesinde hiç maalesef dışarıda bir oyun kuramayız yakın hinterlandımızda. O açıdan, önerim, naçizane, bölgemizde... Yalnızca bakın, sunumunuzda, Türkmenleri geçirdiniz -Bayır Bucak- çok önemli, mutlaka oraya bir etkimiz olmalı ancak uyguladığımız politikalarla Bayır Bucak Türkmenlerine de bir hayrımız olmadı.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Türkmenler dedik; Hristiyanlar dedik; Araplar, Kürtler dedik.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, hep soydaş çerçevesinde baktınız.
Sayın Bakan, tam 8 kere "soydaş" dediniz yani buna sunumunuzda tekrar bakabiliriz isterseniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Batı Trakya'daki soydaşlardan mı rahatsız oldunuz?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Batı Trakya'daki soydaşlar dediğim için mi rahatsız oldunuz?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, estağfurullah, niye rahatsız olayım. Ben yalnızca bir Dışişleri Bakanının... Bakın "soydaş" denilebilir, bir Türk "benim soydaşım" der, bir Kürt "benim soydaşım" der ama bir Dışişleri Bakanı işi soydaş kalıbına dökerse...
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) - Siz de "diaspora" diyorsunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - ...o zaman sizin bakın, Türkiye'de soydaşınız olmayan milyonlarca insan var, "soydaş" dediğiniz kalıbın içinde olmayan veya diasporada Anadolu köklü milyonlarca insan var; bunların hepsi bu kalıp içinde değerlendirilmemeli.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Size tekrar okumamı vereyim mi?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Vatandaş ve Anadolu köklü insanlar olarak bakılmalılar bunlar. Yeni anlayış budur; bu, elli yıldır terkedildi demokrasilerde, biz de bu anlayışı terk edip vatandaşçı bakışa hızla dönmemiz gerekiyor.
Şimdi, Sayın Bakan, bir emare daha söyleyeyim o zaman sizin bakışınızdan. Mesela, dediniz ki azınlıklar konusunda: "Rum kökenli vatandaşlarla ilgili adımlar attık." "Rum kökenli" dediniz, mesela "Rum" demeniz lazım da. Rum kökenli vatandaşlar niye sizin konunuz? Siz Dışişleri Bakanısınız, onlar binlerce yıldır bu toprakların insanları. Hadi, cevap verin. Niçin sizin konunuz Rum kökenli vatandaşlar? Madem "vatandaş" diye bakıyorsunuz. Batı Trakya Türkleri için...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Bakanlığın görevi sadece yurt dışındaki vatandaşlar mı?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, efendim, Dışişleri Bakanlığı elbette dışarıdaki işlere bakar.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Buradaki vatandaşın hakları İnsan Hakları Mahkemesine gidince kim takip ediyor?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, şunu söylüyorum: Rum kökenli vatandaşlar ile Batı Trakya Türklerinin karşılıklı adım atma meselesini söylediniz. Şimdi, "Rum kökenli" dediğinizde Rum vatandaşlar...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Lozan Antlaşması...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Onu söyleyeceğim, Lozan Antlaşması şunun için yapılmıştır: O dönem imparatorluk parçalanıyor...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - İçeriğini tartışmayacağım. Kimin görevi onu söyleyin?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Lozan Antlaşması şudur: Kurucu anlaşmamızdır.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - İçeriğini tartışmıyorum, kimin görevi diyorum Lozan Antlaşması?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Lozan Antlaşması kurucu anlaşmamızdır...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Soruma cevap verin siz, kimin görevi Lozan Antlaşması'nı imzalamak, takip etmek?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hepimizin görevi.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Yani, Dışişleri Bakanlığının görevine giriyor mu, girmiyor mu?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Girer elbette.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tamam, teşekkür ederim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Mevzu şudur bakın: Mesele Lozan Antlaşması'nda kurucu unsur. Niye Lozan Antlaşması'nda iki tarafa da azınlıklarla ilgili yükümlülükler vermiş çünkü azınlıklar o dönemde büyük gadre uğramışlar her iki tarafta da ama bu bir mütekabiliyet meselesi yapılsın diye konulmamış oraya. Biliyorsunuz, mütekabiliyet vatandaşa uygulanmaz, mütekabiliyet yabancıya uygulanır. Ancak, Dışişlerinin kadim politikasında mütekabiliyet hep vurgulanmıştır ve bu diğer bakanlıklara sirayet etmiştir. Mesela, Millî Eğitim Bakanlığı azınlık okullarına "buradaki" ve "oradaki" mütekabiliyet diye bakar, hâlbuki mütekabiliyet... Nihayet anlaştık, mütekabiliyet vatandaşa olmaz, mütekabiliyet yabancıya olur.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Yabancıya olur, evet.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Peki, bu mütekabiliyet konusunu burada da gündeme geldiği gibi artık bu paradigmadan çıkmamız gerekmiyor mu? Buradaki Ermeni'ye, Süryani'ye, Rum'a, Musevi'ye, Yahudi'ye vatandaş diye bakma günümüz gelmedi mi? Velev ki yarın Yunanistan -Allah korusun diyorum, bakın- oradaki Türklere, Müslümanlara bir zulüm uyguladı, geçmişte olduğu gibi faşist bir cunta geldi. Bize aynısı mı uygulanacak? Geçmişte yapıldı çünkü. Yani, bu açıdan, bu mütekabiliyet bakışından hızla çıkmamız gerekiyor ve iç meselemizi içeride bırakıp Lozan'ın da koruyucu hükümlerini iç hukuka taşımamız gerekiyor. Henüz, biliyorsunuz, Lozan'ın hiçbir hükmü iç hukuka taşınmamıştır şu ana kadar. Madem Lozan'la ilgileniyoruz, o zaman iç hukukunu yaratamadığımız bir Lozan var.
Mesela, dediniz ki: "Rumların sorunları çözüldü." Ya, açılmamış bir Ruhban okulu var. Ya, şimdi, "Dindar bir toplum yetiştirmek istiyoruz." diyorsunuz -Sayın Cumhurbaşkanının tabiridir- ya bırakın da Rumlar da dindar bir toplum yetiştirsinler. Niye yetiştirmesinler?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Katılıyorum, açılmalı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama açmıyorsunuz on üç yıldır.
Ya, Barthholomeos, artık, yani 3 kişi kalmış Rumlar şurada...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Daha Çeşme'de bugün açtık, okumadınız mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Millî Eğitim Bakanına sormak lazım galiba, Dışişleri Bakanlığının kapsamına girmiyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, siz eğer ki çekincenizi kaldırırsanız... Mesele şu: Çünkü mütekabiliyet olarak bakıldığı için...
Sizin çekinceniz yok mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, teşekkür ederim.
Bu beyanınızı yarın Millî Eğitim Bakanına söyleyeceğim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Size tamamen katılıyorum, açılması lazım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, teşekkür ederim bu görüşünüz için.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Burada da mütekabiliyet olmamalı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sonra, "1915 olaylarının 100'üncü yılıyla ilgili mücadele ettik." dediniz Sayın Bakan. Bakın, 1915'te Ermeni halkının yaşadığı büyük felaket bu toprakların acısıdır. Ben bunu bütün kalbimle böyle hissediyorum. Benim dedelerim Osmanlıydı, ben de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Benim acım yabancı parlamentoların mezesi olamaz, olmamalı; her seferinde bununla ilgili içim yanar, canım yanar. Bu mesele bir parlamentonun konusu olacaksa Türkiye Büyük Millet Meclisinin konusudur, başka bir parlamentonun konusu değildir. Ancak, biz yüz yıldır bu meseleyi burada çözemediğimiz, bunun ismini koyamadığımız için biz yasımızı tutamıyoruz, bu meseleyi, usulüne göre gömülmemiş ölülerimizin meselesini kapatamıyoruz. O açıdan, Doğu Perinçek'in inkârcı bir saikle yaptığı davaya referans vermenize de üzüldüm.
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Mustafa İbrahim Turhan geçti)
BAŞKAN - Sayın Paylan...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Doğu Perinçek ifade özgürlüğü çerçevesinde bunu yapmadı, kadim inkârcı anlayışıyla, o Ergenekoncu kafasıyla yaptı.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Mahkeme kararını okumanızı tavsiye ederim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, ifade özgürlüğü çerçevesinde yapmadı.
Mahkeme kararı başka, kendi açıklamalarını okuyun o zaman siz de Sayın Bakan. Bütün Türkiye'de afişler açtı on binlerce, ""Yüz yıllık Ermeni soykırımı yalanını bitirdik." diye binlerce Vatan Partisi afişleri var her yerde, o gün yaptığı kendi beyanları var. Mahkeme kararını ben elbette okudum ama kendisi çarpıttı. O açıdan, Doğu Perinçek'i ben ifade özgürlüğü... Herkes her şeyi söyleyebilir, bu konuda hiçbir beis yok ama inkârcı bir boyuta çekmemek gerekiyor ve bu meseleyi Türkiye'nin meselesi hâline getirmek gerekiyor. Bu konuda her türlü desteğinizi biliyorum, geçmiş yıllarda yaptığınız adımları da biliyorum bu konuda, Türkiye'nin meselesi yapalım ve bu meseleyi, acılarımızı usulüne göre kapatalım, hakkını verelim ve geleceğimize bakalım bundan sonra.
Sayın Bakan, Ermenistan sınırı 1993'ten beri kapalı. Bu konudaki düşüncenizi merak ediyorum. Şimdi, düşünün ki sınırı kapalı olan bir ülkeye mi etkiniz daha fazladır, yoksa sınırı açık olan bir ülkeye mi? Bizim sosyal, ticari, ekonomik, siyasi ilişkilerimiz gelişkin bir Ermenistan'a mı daha fazla etkimiz olur, yoksa -sınırı kapattık yirmi üç yıldır ve hiçbir ilişkimiz yok, bütün ticari ilişkilerini başka yerden sağlıyor- siyasi anlamda Rusya ve İran'ın etkisinde bir Ermenistan'a mı daha çok etkimiz olabilir? Bunun cevabını çok merak ediyorum, sizin kişisel düşüncenizi az çok tahmin ediyorum ama umarım ki bu konuda...
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Karabağ'dan çekilirse sorun yok zaten.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, Karabağ meselesinde Türkiye'nin etkisi olmalı ve tarafsız olarak, kardeş Azerbaycan'sa kardeş Ermenistan da demeli çünkü Ermenistan nüfusunun yarısı Anadolu köklüdür. Bu anlamda, iki kardeş ülke diye bakarsa Karabağ meselesi de Türkiye'nin yardımıyla çözülür, bu kadar açık. Kıbrıs meselesine çok benzer...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, tekrar süre veriyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bana çok laf attı, o anlamda, bir şey yapınız.
BAŞKAN - Estağfurullah efendim, estağfurullah, istirham ediyorum efendim. Ben size ilave süre vereceğim kuşkusuz ama sözlerinizi tamamlamanız için bir hatırlatma yapıyorum sadece.
Buyurunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani Karabağ meselesi Kıbrıs meselesine çok benzer, Kıbrıs'ı da soruyorum size. Çok bahsetmediniz sunumunuzda, hatta geçmedi galiba, çok az geçti ama çok sıcak bir noktadayız Sayın Bakan. Yani Kıbrıs halklarının iradesiyle, Türkiye ve elbette Yunanistan'ın sonuç olarak desteklemesiyle bu mesele bu baharda çözülecek diye bazı umutlar verdiniz, acaba ne durumdayız? Yani bu bahar acaba o gerçekleşecek mi? Ve Karabağ meselesi biliyorsunuz ki çok benzer, orada da, Karabağ'da da ağırlıklı nüfus Ermeni nüfusuydu ve nihayetinde büyük bir sorun oldu, işgal yerleri var. Bunun çözülmesi için sınırın açılması ve Türkiye'nin ilişkilerini geliştirmesi lazım Ermenistan'la, ancak böyle etkisi olabilir, bunu öneriyorum size naçizane.
Son olarak şunu söyleyeyim: İsrail meselesi... Feridun Bey şu anda Cenevre'de sanıyorum, bugün görüşmeler yapıyor İsrail'le, dün bir heyet Sayın Cumhurbaşkanımızla görüştü, ne boyutta İsrail'le ilişkiler? Ne zaman bir gelişme olacak ve nasıl bir gelişme olacak? Şimdi, siz üç maddeden bahsettiniz, bu üç maddenin hangi boyutta olduğunu söylediniz ama onun ötesinde nasıl bir ilişki düşünülüyor? Yani stratejik iş birliği mi yapılacak İsrail'le? Yani nasıl bir ilişki düşünülüyor, nasıl bir yol haritanız var?
Son olarak Sayın Bakan -bitiriyorum- Türkiye'nin dış algısı... Maalesef ve maalesef diyorum, bakın, birkaç yıl önceye kadar Türkiye'nin ve AKP'nin algısı, "Reformcu bir Hükûmet var.", Türkiye'nin algısı dışarıdan işte, "Müslüman demokratlar görevdeler ve Türkiye'yi demokrasiye taşıyacaklar." diye bir algı vardı birkaç yıl önceye kadar. Şu andaysa -bütün yabancı basını izleyin, bütün yabancı ülkelerde görüyorsunuzdur- otoriterliğe doğru giden, savaşın eşiğinde bir ülke algısı var. Demokrasiyi bir kenara bırakmış, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü hak getire ve üçüncü dünya ülkesi olarak görülen bir Türkiye algısına doğru gidiyoruz maalesef, tam olarak öyle değiliz. Bu anlamda, bakın, Türkiye algısıyla ilgili... Yani şimdi, gizleyelim diyemeyiz, sonuç olarak herkes burayı görüyor, yaşananları görüyor, gazeteciler hapiste, bir bildiri yayınlanıyor, yüzlerce akademisyenin görevine son veriliyor, soruşturmalar açılıyor veya şu anda Cizre'nin, Silopi'nin hâli belli, iç barışını sağlayamamış bir ülke algısı var ve otoriterliğe doğru koşar adım giden bir ülke algısı var. Bununla ilgili neler yapıyorsunuz? Örtmek için demiyorum, bunu çözme yolunda siz bir Dışişleri Bakanı olarak neler yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim.