Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
Konu | : | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 21 .01.2016 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sayın Bakan, değerli Başkan, değerli Komisyon üyeleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, evet, gerçekten yasa yapma biçimimiz anlık bir sıkıştırmayla, bir torba hâlinde önü arkası çok planlanmadan geliyor. Bunun doğru olmadığını, tartışarak kalıcı yasalar yapmamızın zorunlu olduğunu ifade etmek isterim.
Şimdi, gelen yasa gerçekten, baktığımızda aslında bilim ve teknolojiye çok farklı baktığımız da ortaya çıkıyor. Bilimsel bilgi olmadan Sayın Bakan, teknolojiye dönüşmesi mümkün değildir. Ben bir temel bilimciyim, kimyacıyım. Türkiye'de temel bilimler 2007 yılından sonra maalesef tamamen işlevsiz hâle getirildi. Önce her bölümün ikilisini, açtık, yetmedi, kontenjanlar, yeni üniversiteleri açtıkça kontenjanlar 30-40'tayken 80'lere çıkardık. Piyasada temel bilimci sayımız birden 10 katına kadar arttı ama bu çocuklar daha sonra başlangıçta öğretmen olma şansları varken daha sonra bu şansları da kaybedildiği için Sayın Bakan, YÖK fen fakültelerini veya temel bilimleri kapattığını söyledi. Böyle bir şey söz konusu değil Sayın Bakan. YÖK kapatmadı, öğrenci tercihi olmadığı için kapandı. Bugün Türkiye'de Samsun'dan bir dikme indiğinizde aşağı doğru Türkiye'nin doğusunda hiçbir fen fakültesi arzuladığı öğrenci sayısı -ki çoğu son dönemde 10-20 civarında tercih ettiler- gelmediği için kapandı. Bu öğrenciler, yani 10 öğrenciyi bulmadığı için kapandı. Çok kıymetli bölümlerimiz var. Mesela kimyada Erzurum Atatürk Üniversitesi özellikle organik kimyada Türkiye'nin en iyi yeridir. Ama şu anda Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrenci almıyor. Dicle Üniversitesi, benim öğretim üyesi olarak çalıştığım, kimya bölümü şu anda öğrenci almıyor. Şimdi, biz bilime her zaman şöyle bakıyoruz, kâr zarar ne katacak? Biz, Sayın Rektörümüze ben öğretim üyesiyken bir cihaz talebinde bulunmuştuk nükleer manyetik rezonans cihazı alalım, kimya bu cihaz olmadan olmaz, hele hele -organik kimyacı olduğum için- organik kimyada bu cihaz olmadan olmaz. Ben 2002 yılında yurt dışına doktora sonrası araştırmacı olarak gittiğimde gittiğim bölüm ortalama bir İngiltere üniversitesiydi, orada 3-4 tane NMR cihazı varken bizde yoktu. Biz rektörümüzden arzu ettiğimizde rektörümüz dedi ki: "Ne kadar sürede kendisini finanse eder?" Şimdi, bilime böyle bakıldığında bilgi üretilmez. Bilgi üretilmeyince de teknoloji üretilmez. Bugün teknolojide ilerlemiş ülkelere baktığınızda aynı zamanda bilgi üretiminde de çok ileride olduklarını görürüz.
Şimdi, ülkemizde fizik yok, kimya yok, biyoloji yok, matematik işte çat pat ve durum buyken, biz bilgi üretemiyorken bu öğretim üyelerinin yaptığı çalışmalardan da kâr beklersek bilgi kâr getirmez değerli arkadaşlar. Siz örneğin bu ülkenin florasını, faunasını yani neresinde hangi böcek yaşıyor, hangi bitki yetişiyor, şimdiye kadar bunu hep yurt dışından gelip yapmışlar bu ülkede. Peki, biz bunu yapmayacak mıyız, öğrenmeyecek miyiz? Peki, bunun katma değeri nedir dediğinizde, illaki bir katma değer diye sorduğunuzda işte o zaman bilginin üretilmesini engellemiş oluyorsunuz. Temel bilim dediğimizde aklımızda tabii ki fen bilimlerinde fizik, kimya, matematik, biyoloji, bunun sosyal bilimlerdeki karşılığı felsefe, sosyoloji, tarih ve psikolojidir. Şimdi, fen bilimleri Türkiye'de özellikle ötekileştirildi ve özellikle kapatılmaya çalışıldı. Bizim gerçekten fen bilimlerini tekrar Türkiye'de ayağa kaldırmak için bu yasa tasarısından önce nitelikli iş, insan üretecek kaynak olan o temel bilimleri ayağa kaldırmadan bizim üstten yapacağımız her şey etkisizdir Değerli Bakan. Sayın Bakan, siz bugün fen fakültelerini Türkiye'nin hangi öğrencileri tercih ediyor bilginiz var mı? Tercih sırası artık olmayan yani askerlikten feragat etmek isteyen, geç gitmek isteyenlerin neredeyse tercih ettiği bölümler. Şu anda siz birinci aşamayı aştığınızda ikinci aşamada hiçbir soru yapmasanız dahi fen fakültelerine girebilirsiniz yani temel bilimleri. Şimdi, düşünülebilir mi bir ülkenin bilimini eğitimden, hani amiyane tabirle nasibini en az alanlara, gelin buyurun, bana bilim yapın diyorsunuz, siz bilgi üretin, bu bilgiyi de biz teknolojiye dönüştürelim diyorsunuz. Şimdi, yani bu minvalde bakıldığında durum gerçekten içler acısı.
Sayın Bakan, üniversitelerdeki üretilen makale sayısının 4 katına çıktığını söylüyor, doğrudur değerli arkadaşlar, makale sayımız arttı, Sayın Bakan, peki "impact" faktörüne baktınız mı? Etki değeri yani üretilen makalenin okunması, okunan makaleden alıntı yapılması, bunlara baktığımızda, ürettiğimiz makale sayımız 4 katına çıkmış, "impact", etki değerimiz neredeyse düşmüş. Şimdi, böyle bir makalecilik... Şimdi, dolayısıyla yani yarış atına, kâğıt üzerinde, masa başında makale üretilen, fakülteleri birer makale üretilen makale bankasına dönüştürdünüz. Şimdi, durum buyken bizim, bilgiden, bilimsel bilgiden, üretiminden bahsetmemiz zor.
İkincisi, sözü gelmişken şunu söylemeden geçmek mümkün değil: Değerli arkadaşlar, bilim yapılabilmesi için bilimsel bir ortamın olması lazım. Bilimsel ortam öğretim üyesinin özgürce düşünmesini gerektirir. Bakın, aydınlar dediğimiz, öğretim üyeleri dediğimiz insanlar, her söyledikleri doğru olan anlamına gelmez ama vicdanlı olarak aklından geçeni hiçbir şart ve etki altında kalmadan söyleyebilmek demektir.
Şimdi, bu son dönemde üniversitelerimizin başına gelen olayı, vakayı hepimiz biliyoruz. Bu üniversitelerde nasıl bilim üreteceğiz? Neymiş efendim, öğretim üyeleri yürütülen bir çatışmalı ortamda fikirlerini beyan etmişler. Bakın, biz bugün dünyada rezil oluyoruz.
HASAN SERT (İstanbul) - O konulara çok giriyoruz. Biz teknik konuları konuşalım daha çok.
BAŞKAN - Hasan Bey, bırakın ağabey.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bakın, bu tam tekniktir.
NECİP KALKAN (İzmir) - Olur mu Hocam, bu konu uzak bir konudur.
BAŞKAN - Arkadaşlar, Necip Ağabey, müsaade edelim, karşılıklı konuşmayalım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Öğretim üyesi bilgiyi öğretemezse nasıl üretecek?
Bakın, dün Nature'da bir makale çıktı. Nature, dünyanın "impact" faktörü en yüksek olan dergisidir. Şu anda Türkiye'de Nature'da makalesi olan öğretim üyesi sayısı sınırlıdır, 3-4'ü geçmez. Nature'da dün bir makale çıktı, Türkiye'deki öğretim üyelerinin Hükûmetin, devletin baskısı altında olduğuna dair bir makale, DOI numaralı yani siz onu refere edebiliyorsunuz, onu "sight" edebiliyorsunuz. Şimdi, böyle bir durumda aydınların fikrini rahatça söylemediği, yönetimlerin baskısı altında olduğu bir yerde bilimsel bilginin üretilmesi mümkün değil.
NECİP KALKAN (İzmir) - Hocam, hangi konuda konuşacağınız belli değil, Allah aşkına ya! Beş dakika önce kurduğunuz cümleler çok güzeldi.
BAŞKAN - Necip Bey, karşılıklı konuşmayalım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ben size kendi bölümümden söyleyeyim, kimyacı da var, biyolojici de var, fizikçi de var. Yani, şimdi bunun sayısını illa şey yapmamız gerekmiyor, önemli olan algıdır sayın milletvekilleri, bizim Türkiye'de bilim ortamı için oluşturduğumuz algı nedir? Yoksa, kimin olup olmadığının, kimin ne dediğinin de değil.
Bakın, dediğim gibi, söylediklerinin içeriğinin doğru olup olmaması ayrı bir şey ama bilim insanı Edward Said İsrail'e taşı attığında California Üniversitesi Rektörünün söylediği bir şey var: "Bugün Edward Said'i yargılamamı isteyenler eğer ben Edward Said'le ilgili bir tutum alırsam yarın öğretim üyeleri gerçekten kafalarından geçeni söyleyemeyecek şartlara gelirler." diyor.
Değerli arkadaşlar, illaki bilim insanları dediğimiz bize göre konuşan insanlar değil. Jean-Paul Sartre Cezayir'de Fransa'nın politikalarını eleştirdiğinde, "Katliam var." dediğinde, onu yargılamak istediğinde, De Gaulle'ün söylediği bir şey var. De Gaulle diyor ki: "Jean-Paul Sartre Fransa'dır." Şimdi, biz bilim insanına böyle bir bakışla baktığımız zaman bilim insanı üretir.
Şimdi, Sayın Bakanın nitelik dediği şeyin artabilmesi, AR-GE'nin, inovasyonun yani katma değerin artabilmesi için önce bilimsel bilginin üretilmesi lazım. Türkiye'de, maalesef, dediğim gibi, bilimsel bilgi üretme şeyi yok. İşin ilginç tarafı, YÖK ve rektörler derhâl harekete geçiyor. Değerli arkadaşlar, YÖK bir fikir mahkemesi midir, fikir suçlarını inceleyen bir mahkeme midir? Öğretim üyelerimizi bu kadar derdest edersek bilimsel bilgi üretmelerini bekleyemeyiz.
Bakın, dünden başlayarak üniversite öğretim üyelerimizi bir bir kapının önüne koyuyoruz. Bursa'dan, Muğla'dan haberler geliyor. Bunu yapmaktan bir an önce vazgeçmemiz lazım.
Değerli arkadaşlar, bilimin olabilmesi için o ülkenin gerçekten huzur içinde olması lazım. Bugün Türkiye, maalesef, tamamen bir huzursuzluk ortamındadır. Şimdi, siz Dicle Üniversitesinde nasıl sağlıklı bir eğitim beklersiniz? Siz, onun dışında, Van'da, diğer yerlerde nasıl bir eğitim olmasını beklersiniz? Bugün bu Komisyonun bir üyesi olan Faysal Sarıyıldız arkadaşım bir aydan beri Cizre'den çıkamıyor, yasama faaliyetlerine katılamıyor. Dün bir yaralıyı almaya gittiği için bombardımanı tabi tutuldu. Yaralı değil, beraberinde giden meclis üyemiz şehit edildi, katledildi. İsmini de söyleyebilirim, Abdulhamit Poçal. Şimdi, böyle bir durumda, bakın, bilimsel bilginin üretilmesi mümkün değil.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - Ne güzel bilgi alıyorduk sizden.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - İsim veriyorum, belediye meclis üyesi, Sayın Milletvekilim.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - O kadar güzel konuşuyordun ki dikkatle dinliyorduk. Şimdi girdin Faysal'a maysala.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bu ülkenin tüm sorunları budur.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben de şuna inanıyorum, bir öğretim üyesiyim ben: Yirmi iki yıl ben üniversite kimya temel bilimi çalıştım ama bu ülkede en temel sorun, tartışamıyoruz, konuşamıyoruz, konuştuğumuz zaman hemen refleksler kimin söylediğine bakıyor.
Bakın, biz bir şey öneriyoruz, diyelim ki bir tartışma konusu öneriyoruz, biz önerdiğimiz için suç oluyor ama bir başkası önerdiği zaman alkışlanabiliyor. Şimdi, böyle bir ortam olamaz. Düşünce olmadan bilim olmaz, bilim olmadan, temel bilim olmadan bilgi üretilemez, bilgi üretilmeden de teknoloji üretilemez ve o ülke teknolojide asla ilerleyemez.
Değerli arkadaşlar, teknoloji para işi değil. Suudi Arabistan bir dönem dünyanın en önemli bilim insanlarını topladı, bir merkez kurdu ama Suudi Arabistan'ın bugün bilimde, teknolojide geldiği nokta bellidir. Bizim gibi teknoloji ihracatçısıdır.
Bilim üretmek fikir işidir, fikriyat işidir. Önce ne yapacağınızı tasarlarsınız. Bunu rahatça tasarlayamazsanız bilgi üretemezsiniz.
Bu bilime kâr-zarar hesabı temelli, üretimi ve kârı artırmayı hedefleyen bakışın doğru olmadığını, dolayısıyla aslında yasanın palyatif olarak üstten önemli avantajlar getirdiğini söyleyebilirim ama bilimsel bakış açısı nedeniyle bu yasa aslında kadük bir yasadır, hiçbir getirisi olmayacak bir yasadır. Dolayısıyla, bizim bu yasaya olumlu anlamda bakmamız, bu düşünceyle olumlu anlamda bakmamız mümkün değil.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun.