Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü e) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı f) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 09 .02.2016 |
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, çok değerli arkadaşlar; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Bütçenizin hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Şimdi, çevre ve şehircilik denince, kavramsal olarak, insanın aklına hemen bir arada yaşam yani kent, şehir dediğimiz zaman bir arada yaşam ve çevre de denince yaşamın kalitesi akla geliyor. Dikkat ederseniz, hem kaliteli yaşamda hem de bir arada yaşamda toplumsal özellik öne çıkıyor yani toplumu toplum yapan özellikleri ön plana çıkıyor. Şimdi, takdir edersiniz ki...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, uğultu var.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, hatibin sesi duyulmuyor.
Sayın Erdoğmuş, devam edin.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Takdir edersiniz ki insanoğlunun elinin ulaştığı yerde maalesef sorunlar var. Yani, tabiata, doğaya baktığımız zaman muazzam bir sistem var, bir denge var, bir ahenk var fakat insanoğlunun elinin dokunduğu yerlerde de arızalar var. İşte bu toplumsal yaşamda esas olan, o problemleri önleyebilmek, onu asgariye çekebilmektir. Bunun için de toplumun bir arada yaşama sözleşmesinin, dayanışmasının olması gerekiyor. Eğer toplumda tekelcilik hâkimse ve belli bir gücün hegemonyası hükümransa, bu problemlerin de bu şekilde sürgit olarak büyük problemlere kapı araladığını görüyoruz bugünkü dünyada. Mesela, "tabiat ana" diyoruz ama bugünkü dünyada bu anaya karşı şefkat, saygı göstermemiz gerekirken, maalesef tabiat ananın karnı deşiliyor, ciğerleri parçalanıyor, rant uğruna, çıkar uğruna âdeta bu okunması gereken, ibret alınması gereken, saygı duyulması gereken bu çevre anlayışı, bilinci büyük bir vahşete dönüşebiliyor. Kentler de böyledir yani çevrenin insanoğlu için bu şekilde sunduğu mucizeler ve imkânlar sadece çevreden ibaret değil, kentler de böyledir. Takdir edersiniz ki insanların, toplumların nasıl kimlikleri varsa ketlerin de kendisine özgü kimlikleri var. Bazı kentler var ki velutturlar, doğurgandırlar, etkindirler, etkileyicidirler yani etrafını etkiler, medeniyetiyle, doğurganlığıyla çevresini besleyen, tarihî ve birer miras olarak bu dünyada varlıklarını sürdüren kentler var. Mesela, Mekke'yle ilgili Kur'an-ı Kerim "şehirlerin anası" tabirini kullanır. Niçin? Çünkü, Mekke hem bir inanç merkezi hem de gerçekten o ilk dönemlerde ticaretin ana kaynağı, ana merkeziydi. Şam böyle bir şehirdir, İstanbul bu şekilde bir şehirdir, Diyarbakır hakeza yine velut ve doğurgan kentlerdendir.
Sayın Bakanım, yanılmıyorsam, iki gün önce Diyarbakır'daydınız. Diyarbakır sur kentinden ibarettir yani bir kalkan balığı emsalinde surlar var, Diyarbakır'a giden arkadaşlar biliyorlar ve o surların içerisinde de kent var. Bu Diyarbakır bugün maalesef bütün varlığını, özelliğini, tarihî mirasını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Şimdi, eğer insandan, toplumdan, canlıdan tecrit edilmiş şehirlerden bahsedeceksek o şehirlerin bir kıymetinin olmayacağını hepimiz biliriz. Mesela, Diyarbakır'la ilgili Sayın Başbakanın "ilham alınacak kent" şeklinde bir tanımlaması vardı. Düşünün, bir taraftan şehir harabeye çevriliyor, göç var, tehcir var, can havliyle, silahların korkusundan, silahların ürkütmesinden herkes bir an önce canını nasıl kurtarır, kendisini nereye atar, o geceyi çocuklarıyla beraber hangi komşusunda, hangi yakınında geçirir endişesindeyken, "Diyarbakır ilham kenti olacak." şeklinde Başbakanımızdan bu şekilde Diyarbakırlılara bir teselli mesajı gönderiliyor. Yani, bağışlayın ama kasap et derdinde, koyun ise can derdinde; insanın aklına bu geliyor. İlla ilham alacaksak, illa ilham kenti bizim hayatımıza yön verecekse, bizi hırslarımızdan, bizi öfkemizden, bizi nefretimizden, bizi düşmanlıklardan arındıracaksa, buyurunuz, Cizre'den ilham alalım. Cizre Hazreti Nuh'un kentidir. Hazreti Nuh'u düşünerek, Hazreti Nuh'a olan bağlılığımızı, inancımızı, sadakatimizi hatırlayarak, tizkâr ederek, onu unutmayarak, buyurunuz, Cizre'den ilham alalım. Ama değerli dostlar, bugün hem Cizre'deki durum hem de Diyarbakır'daki durum maalesef içler acısıdır.
Şimdi, konu biraz maneviyatla ilgili olduğu için, izninizle mesleğimin bir gereği de olarak, büyük bir arif, büyük bir alim Said-i Nursî Bediüzzaman Hazretlerinin bir tanımlaması var, bir izahı var. Diyor ki: "Bir gemide 99 cani varsa, onların içinde de bir masum varsa o gemi batırılamaz." Hukuken batıramazsınız, vicdanen batıramazsınız, ahlaken batıramazsınız, inancınızın gereği olarak da onu batıramazsınız.
Bakınız, mabetler yıkılıyor. Yani, silahın konuştuğu yerde bu namludan tetiğe kimin basması önemli değil. Eğer o namludan kurşunlar yağıyorsa, eğer silahlar konuşuyorsa sonuçta silahların bize bırakacağı miras eninde sonunda ne olacak? Tahrip olacak. Hâlbuki insanoğlunun görevi inşadır; insanoğlunun görevi ifsat yerine ıslahtır, ifsadın önüne geçebilmesidir.
Şimdi, biz Diyarbakır'la ilgili özellikle Sayın Bakanımızdan o talebimizi dile getirirken bundan sonraki Diyarbakır inşa edilecekse, dikkate alınacaksa, bu kültürel miras, bu tarihî miras, dünyanın artık kendisine ait gördüğü, beşeriyete ait bu miras bundan sonra daha farklı bir şekilde ele alınmalı ve o şekilde onun üzerinde bir faaliyet yürütülmelidir. Mesela, Diyarbakır'la ilgili değişik çalışmalar yürütülecek elbette. Şimdi, Diyarbakır'ın Sur Belediyesi var. Sizler, Sayın Bakanım, o çalışmaları yürütürken kâr amacı güdülmeksizin Diyarbakır'ı yeniden inşa etme çabalarında Sur Belediyesini buna dâhil edecek misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğmuş, ek süre veriyorum.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani, yerelden, orada oturan insanların kendi mahalleleriyle ilgili, kendi evleriyle ilgili, kendi sokaklarıyla ilgili yüzde 85'in üzerinde Sur'dan oy almış ve onları temsil eden o belediyeyi bu çalışmaya dâhil edecek misiniz? Diyarbakır ziyaretinizde acaba Sur'u konuşurken, Sur'u görüşürken, Sur'u değerlendirirken lütfedip de Büyükşehir Belediyesini veya Sur Belediyesini zaman ayırıp acaba ziyaret ettiniz mi, bilmiyorum. O eksik varsa -yoktur diye biz kabul ediyoruz- o toplumsal tarafının da mutlak surette yerine getirilmesi lazım. Yoksa, Ankara'dan merkezî bir yönetimle, merkezî bir zihniyetle, tekelci bir yaklaşımla "Biz size Sur'u cennete çeviririz." deseniz de o cenneti o insanlar -bağışlayın beni ama- cehennem gibi görür. Ama insanların kendi kararıyla, kendi iradeleriyle, kendi tercihleriyle, onları karar mekanizmasına dâhil ederek, onlarla oturup konuşup o şekilde kararlar aldığınız zaman cehennemde bile olsa o insanlar kendi göğüsleriyle onu karşılar, kendi sinelerinde, kendi fedakârlıklarıyla da onunla beraber yaşamayı göze alırlar. Bu her alanda böyledir, bütün dünyada böyle.
Onun için son söz olarak şunu arz ediyorum: Hiçbir çatışma, hiçbir savaş, hiçbir düşmanlık ebedî değildir. Tarihin en uzun savaşları bile yine barışla sonlanmıştır. Dileğimiz, umudumuz, mücadelemiz, niyetimiz şu anda yaşadığımız bu facianın, şu anda gördüğümüz bu felaketin bir an önce barışla sonlandırılması ve ülkenin tüm halklarının kardeşçe yaşayabileceği yeni bir gelecek ve gelecek nesillere de yeni bir gelecek hazırlayacak sorumluluğu hep birlikte yerine getirme düşüncesiyle bu akşam ben tekrar çalışmalarınızın hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.