Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü e) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı f) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 09 .02.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tekrar görevinizde başarılar diliyorum.
Zor bir bakanlık ve gerçekten ciddi bir paradoks var, çevre ve şehircilik zor bir mesele. İki bakanlığı bir araya getiren akıl, tabii, size sormadan yaptı, eminim siz de bu konuda zorlanıyorsunuz.
Sunumunuza baktığımda da yüzde 90'ını da şehir meselelerine, kentsel dönüşüm meselelerine ayırdınız, anca birkaç cümlede çevre ve doğa hakları geçti, ekoloji hakları geçti, hâlbuki doğanın da hakları var. Ben bunlara biraz daha fazla vurgu yapmanızı beklerdim. Çünkü altını çizdiğiniz noktalar... Şimdi, rant hırsıyla, kâr hırsıyla şehirlere saldıran, doğaya saldıran bir anlayış var ve bunların dizginlenmesi lazım yani önünün açılması değil tam tersine dizginlenmesi lazım. Az önce sayın milletvekilimiz bahsetti. Ben de bir İstanbul Milletvekiliyim. Uçak her kalktığında içim yanıyor çünkü her uçak kalktığında şehre baktığımda kuzeye doğru inanılmaz bir yapılaşmanın olduğunu ve "Üçüncü köprü niçin yapılmasın?" dediğimizi daha iyi anlıyorum şuramda. Üçüncü köprü İstanbul'un akciğerlerini yardı ve oraya doğru şu anda hep inşaat kulelerinin yükseldiğini görüyorum, o hatlarda ciddi bir yapılaşma var. Sizden -bilmiyorum yakın zamanda yaptınız mı ama- bir helikopter uçuşu yapmanızı rica ediyorum İstanbul'un üzerinde. Ve sayın milletvekilimizin de bahsettiği gibi, geçmiş olsun sayın milletvekilim, hani o rüzgâr kanalları, hepsi kapandı. İstanbul sahil yolunun yani Marmara'ya bakan sahil yolunun tamamı ranta açıldı Bakanlığınız tarafından. Sizin tasarruflarınız değil, onu biliyorum ama son iki üç yılda hem Avrupa tarafında hem Asya tarafında tamamıyla sahil yollarında çok katlı, 30-40 katlı binalarca rüzgâr kanalları kapatıldı, tıkandı. Pek çok eylem yaptık, durduramadık. Kadir Topbaş'a gittik. Bakın, biz parti olarak demokratik özerkliği, yerel yönetimlerin güçlenmesini ve kararların yerelden alınmasını savunan bir partiyiz. Bu kararımızın Kadir Topbaş'ın da destekleyicisi olduğunu anladık. Kadir Topbaş da demokratik özerkliği savunuyor. Biz bir söyledik, o bin söyledi. "Bu kararların hiçbir tanesini ben almıyorum. Ben reddediyorum, biz Meclisimizde reddediyoruz ancak Ankara'da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bütün bu kararlara imza atılıyor. Bu yetkiler bende olmalı." dedi. Yani, demokratik özerkliği Kadir Topbaş da destekliyor, bunu bilin. Eminim ki İzmir de, Antalya da, Kayseri de destekliyor. Kararları siz verdiğiniz sürece, ancak yerelin özgünlüğünü bilmeden, yerelin rüzgâr kanallarını, o yerelde yaşamı nasıl etkileyeceğini bilmeden şehre saldırı söz konusu. Yani, kent hakkı vardır, on yıllardır o kentte yaşayan insanların hakları vardır. Ancak "rant" dediğimiz, "hırs" dediğimiz şey Ankara merkezli olarak... Biliyorum ki müteahhit şirketler sizin kapınızı aşındırıyorlar, dosyalar geliyor, yerelden geçmemiş dosyalar ve rant anlamında siz o rantı maalesef dağıtıyorsunuz, Bakanlığınız olarak söylüyorum, şahsınıza değil. Buna bir fren yapmanız lazım Sayın Bakanım. Bu kent saldırılarını ve kent hakkının ve yerelin sesinin duyurulmasını, yerelde kararların verilmesini sağlamamız gerekiyor. Çünkü Kadir Topbaş'a sorduğumda, düşünün ki seçilmiş bir belediye başkanı, ben ona hesap soruyorum, hatta insanlar da belki ona kızıyorlar, "Nasıl bu ruhsatları veriyorsun?" diye o saldırılar anlamında. Ama, bilinmiyor, o da ses çıkaramıyor çünkü iktidar partisinin bir belediye başkanı sonuçta, itiraz da edemiyor. Ancak yerelde bu kararlar maalesef alınamıyor, yerelde özerkliği bu anlamda özellikle sizin sağlamanız gerekiyor. Ve son dönemde size sağlanan bu hakları... Plan onaylarının yerelin rızası olmadan yapılmaması gerekiyor. Bu konuda bir beyanınızı da duymak isteriz. Sorularımdan bir tanesi bu olmuş olsun.
Ve HES'ler konusu. Sayın Bakan, bakın, şu anda sanıyorum 2 bine yakın HES meselesi oldu son on beş yılda, küçüklü büyüklü bahsediyorum, çok küçük HES santralleri de var. Özellikle Karadeniz'de şu anda HES yapılmamış dere, tutulmamış dere kalmadı neredeyse ve pek çoğu oranın ekolojisini, iklimini yani dünyanın sayılı ekoloji bölgelerinden olan Karadeniz'in derelerini ve oradaki ekolojik yaşamı tehdit etti, pek çoğu oldu bitti ama bari bundan sonrasına yol vermeyin yani bundan sonra o Karadeniz'in korunması anlamında da sizden bir adım bekliyoruz.
Nükleer santrallere girmeyeceğim. O konuda da ruhsatlar verildi, ÇED raporları verildi. Yerele tekrar sorulmadan, yerelin rızası alınmadan bütün bunlar yapıldı.
Diğer bir mevzu kent kültürü meselesi. Sayın Bakan, Türkiye'nin her yerini geziyorum, her şehre girdiğimde yani Yozgat'a da gitsek, Kayseri'ye de, Antalya'ya da gitsek, Kırşehir'e de gitsek, Mardin'e de gitsek kent kültürü ve farklı bir kente gittiğimiz algısı maalesef oluşamıyor. Öyle bir TOKİ hegemonyası yaratıldı ki TOKİ her şehre giriyor, zaten belli projeleri var. O kentin özgünlüğü, iklimi, doğası, kent kültürü, kent mimarisi nedir bakmadan merkezden onaylanan projelerle TOKİ giriyor, oraya şehirler yapıyor, şehir kenarlarına binalar ve kent kültürünü ve kentin özgünlüğünü yok ediyor. Kentin özgünlüğüne doğru, ona saygı duyan bir yapılaşma olması lazım ve "TOKİ" dediğimiz aygıt ve bütün planlarda, kentsel dönüşümlerde uyguladığınız site kültürü... Yani bir site kültürü yaratıldı ne hikmetse on beş yıldır, Amerikanvari, Avrupa'da böyle bir şey yok çünkü. Avrupa bunu hızla terk ediyor çünkü "site kültürü" dediğimiz şey insanı yalnızlaştıran bir şeydir, sosyallikten uzaklaştıran bir şeydir. Şehir merkezlerinden, o esnafıyla, doğasıyla, oradaki habitatıyla yaşayan insanları o sosyallikten çeken bir kültürdür site kültürü ve AVM kültürü tabii ki.
Şehirlere saldıran, esnafımıza saldıran AVM'ler, AVM enflasyonları... Bakanlıklarınızın tabii bu anlamda sorumluluğu var. AVM'lerin ve site kültürünün terk edilmesi; ivedi olarak ihtiyaç var artık buna ve gerçekten çok büyük şeyler kaybettik. Düşünün ki ben bir Malatyalıyım, Yemeniciler Çarşısı vardı, şimdi esnaf kan ağlıyor. Yani o geleneksel çarşı kültürleri, şehirlerin yüz yıllardır yaşayan o esnaf kültürü ve esnafa gidip alışveriş etme, orada bir sosyalleşme meselesi terk edilmiş durumda AVM ve site kültürüyle. Bu hepimizi eksiltiyor, belki parasal olarak insanlar kısa vadede kazanıyor gibi gözüküyor ama kent anlamında ciddi anlamda kaybediyoruz ve kent adına sunacağımız şeyler de azalıyor. Avrupa'yı eminim görmüşsünüzdür, sizi takip ediyorum yani kente AVM'yi sokmuyorlar, o siteleri sokmuyorlar. Kent kültürünü savunmak için yerel belediyeler tabii ki bunu yapıyor ama Ankara merkezde TOKİ kafası olduğu zaman maalesef bu kent kültürüne saldırılar da Ankara'dan imzalanıyor yerelin duyarlılıkları yok sayılarak.
Mesela Tarlabaşı'nda dönüşüm oluyor. Tarlabaşı'nın bir kültürü vardır. Elli yıl önce 6-7 Eylül olaylarına kadar Ermeniler, Rumlar yaşardı, onların yaptığı binalardır bunlar, sonra Romanlar ve Kürtler oraya yerleştiler, orada elli yıldır başka bir kültür oluşturdular ama şimdi bakıyorsunuz, Tarlabaşı dönüşüyor, oradaki insanların cebinde 50 lira parası yok, 1-2 milyon dolara başka bir sosyolojiye satılıyor Tarlabaşı tıpkı Sulukule'de olduğu gibi. Sulukule'de bir kültür vardı, yok edildi, şimdi başka bir sosyoloji orada yaşıyor ve oranın tarihinden, kültüründen haberi yok, olmayacak da. O açıdan, biz yerinden kentsel dönüşümü savunuyoruz. Kentsel dönüşüm elbette olmalı ama oranın tarihine, kültürüne, sosyolojisine saygılı bir kentsel dönüşümü savunuyoruz. Siz de böyle olmalısınız Sayın Bakan; orada yaşayanların haklarını savunacak bir kentsel dönüşüm esas alınmalı.
Bakın, İstanbul'la ilgili tekrar bir şey söyleyeyim: Onaltı Dokuz biliyorsunuz bir şeydir, Sayın Cumhurbaşkanımız da Başbakanlığı döneminde Onaltı Dokuz'un yıkılması talimatı verdi, Onaltı Dokuz yıkılmadı. Hemen Ayasofya ve Sultanahmet'in o tarihî siluetinin arkasındaki fotoğrafta olan Onaltı Dokuz ve şu anda Onaltı Dokuz emsal sayılıp, hani yetmez gibi, Timur'un filleri gibi, etrafında 20 tane daha başka binaya daha yüksek şekilde imarlar verildi Bakanlığınız tarafından. Yani Onaltı Dokuz'la ilgili ne düşünüyorsunuz ve orada verilen imarlarla ilgili ve diğer şehirlerde benzer imarlarla ilgili ne yapacaksınız? Vermeyin bu imarları Sayın Bakan, imza atmayın bunlara.
Yassıada'yı gördünüz mü, fotoğrafını? Birkaç gündür gündemde. Ben adalara çok giden bir insanım. Yassıada'ya çok gidip yüzmüşlüğüm vardır. Doğal bir bitki örtüsü vardır Yassıada'nın, Yassıada'yı komple tıraşlamışlar. Neymiş efendim, ne adası yapacaklarmış ünlü? Oraya yapay bitkilerle yine zengin kongre merkezlerinin yapılacağı ve bütün doğasını yok eden bir anlayışla yapılmış. Yassıada'ya müdahil olacak mısınız Sayın Bakan, bunu özellikle soruyorum, müdahil oldunuz mu? Bir açıklamanızı görmedim. Çevre Bakanısınız sonuç olarak aynı zamanda, yalnızca şehircilik değil, beton değil yani Çevre Bakanı olduğunuza dair çıkın bir açıklama yapın, "Yassıada'ya yapılan bir haksızlıktır, doğa katliamıdır." deyin lütfen.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Toparlıyorum.
Bakanlığınız riskli alan ilan ediyor ve bakın, şöyle oluyor Sayın Bakan: Bir müteahhit koskoca bir adaya gidiyor, içinde bir tane riskli bina buluyor ve bütün bölgeyi riskli alan ilan ediyorsunuz. Bakın, bununla ilgili pek çok örnek var, 100 milyonlarca liralık rant dağıtılıyor bu anlamda, suistimal ediliyor riskli alan hikâyesi. Bir binayla bir ada komple riskli alan ilan ediliyor ve 100 milyonlarca lira rant dağıtıyorsunuz. Ulaştırma Bakanına da dün söyledim, size de söylüyorum: Çok büyük rantlar dağıtıyor Bakanlığınız ve bunda bir kamu yararı yok, vergilendirme de yok. Rant vergisi çıkması için sizin de bir beyanınızı bekliyorum Sayın Bakan ve bu suistimallerle ilgili soruşturma açtınız mı, bunu da özellikle soruyorum.
TOKİ'nin bütçesini merak ediyoruz, görmüyoruz. Nasıl denetleniyor, nasıl ibra oluyor? Yani sitesine girdiğimizde hiçbir detay yok TOKİ'yle ilgili. Bunu da özellikle soruyorum.
Son olarak da depremle ilgili üstünden bence çok net geçmediniz. Yani İstanbul özellikle ve diğer pek çok şehrimiz deprem riskiyle karşı karşıya. Dönüşüm ne boyutta, riskli bina oranı ne boyutta? Hangi tarihe kadar -hani 2023 hedefleri var ya- bütün binaları depremde güvenli hâle getireceğiz ve nasıl getireceğiz kentlere saldırı olmadan, dediğim gibi, yerinde kentsel dönüşümle insanların hakkına, hukukuna saygılı olarak?
Teşekkür ederim.