KOMİSYON KONUŞMASI

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, milletvekili arkadaşlarımız, kıymetli bürokratlarımız, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sesiniz mahcubiyetinizden mi kısık, yoksa bir rahatsızlığınız mı var?

BAŞKAN - Mikrofonu biraz daha yaklaştırırsanız...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Mahcubiyetimden. Mahcubum çünkü refleksle yapılmış olan düzenlemelerle insanları işsiz bıraktığımız, sokağa döktüğümüz için, refleksle burada birtakım sizlerin baskısıyla, birtakım kararlar alıp birtakım yasama süreçlerinde bulunduğumuz için mahcubum. Tabii, onu soruyorsanız, o ayrı bir şey.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Seni tebrik ediyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Bilgiç...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Açacağım, açacağım... Biraz rahatla, rahatla...

BAŞKAN - Müsaade edin de konuşsun... Arkadaşlar, merak içinde bekliyorsunuz işte. Açıklasın görüşlerini.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yani bir yandan, burada, mesela işçi ücretleriyle ilgili olarak, madende çalışanlarla ilgili olarak yer altı çalışma süreleriyle ilgili olarak düzenlemeler yapılıyor. Bunlarla ilgili fiyat farkları yapılmasına, bu madenlerin açık kalmasına ve çalışmasına imkân verecek düzenleme tasarı metninden çıkarılıyor, ondan sonra da sizin milletvekili arkadaşlarınız "işsiz kaldık" diye ne yapıyor? Orada işçilerle beraber yürüyor. Kendilerinin buradaki katkılarını ve günahlarını tamamen yok sayıyor. Hiçbir mahcubiyet duymadan, büyük bir aymazlık içerisinde sanki hiç kendilerinin bu konuda dahilleri yokmuş gibi ortalıkta geziyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Bilgiç, bir kere de doğru bir laf et. Hangi önergemizi kabul ettiniz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Değerli arkadaşlar, iş sağlığı güvenliği sadece Türkiye'de değil tüm dünyada önemli bir problem olarak karşımızda durmakta. Ancak, tabii ki, sanayi ve kalkınmanın bedeli iyi eğitilmemiş, iş kazalarından ve meslek hastalıklarından gereği gibi korunmasını öğrenmemiş, korunamayan, işsiz kalma ve işini kaybetme korkusunu yaşayan, sosyal güvenliğinden endişe duyan bir emekçi kesimi yaratmak olmamalı.

Sosyal hukuk devleti olduğumuzu söylüyoruz. Sosyal hukuk devletinin temel görev alanlarından bir tanesi, çalışanları için güvenli bir iş ortamı oluşturma zorunluluğudur. Tabii ki, sağlıklı çalışma ortamı -bunu da hiç göz ardı etmeyeceğiz- iş barışının, hızlı ve sağlıklı kalkınmanın da ön şartıdır.

Kazaların hep insan hayatını tehdit ettiğini düşünüyoruz ama bunun yanında, aynı zamanda da, bu iş kazalarının işletmelere çok önemli faturalar da çıkardığını hepimiz şu an göz ardı ediyoruz. Hakikaten bir kaza olduğu zaman bir refleks içerisinde bir linç kampanyası. İşte mesela burada görüyoruz. Gelmiş Sayın Çam oraya asmış. "Sayın Faruk Çelik'in karnesi" Burada, Türkiye'de belli yıllarda olan birtakım kazalarda -iş cinayeti olarak tanımlanmış- hayatını kaybedenlerin sayısını vermiş. Bir yandan da istifaya davet ediliyor, bir erdem deniliyor. Yani siz her işletmenin başına, her çalışanın başına bir bekçi koyacaksınız anlamına geliyor. Siz bunu yapmadığınız takdirde olabilecek her türlü kazalardan sorumlusunuz. Böyle bir anlayışı kabul edebilmek mümkün değil.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Böyle bir anlayış yok. Böyle bir anlayış yok.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Bakanım, orada yaklaşım şu... Ben arkadaşlarımızı da anlamıyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Sevk ve idare zafiyetinden bahsediliyor.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Şimdi, 24 kişilik minibüste 46 kişi...

Sayın Bakanım, sizi de anlamıyorum.

Onların hepsi geçici mevsimlik işçi. Elma toplamaya gidiyorlar.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Niye gidiyorlar?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hakikaten, Sayın Çetin'in dediği gibi Bakanlıktan bir ses yok. Ama ben Sayın Zozani'yi de anlamıyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sen kimi anlıyorsun?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bunun karşılığında, sizin bu hesaba göre Sayın Lütfi Elvan ile Sayın Mehdi Eker'i de istifaya davet etmeniz lazım. Çünkü sizin mantığınız böyle işliyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yani bir şeyi de anla da...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Kimi anlıyorsunuz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yani Sayın Lütfi Elvan'ın da o minibüste olması gerekiyordu sizin mantığınız böyle. Minibüs şoförü başında olmalıydı. Böyle algılıyorum hadiseyi.

HASAN ÖREN (Manisa) - Bence yine sorun bizde, biz anlatamıyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Anladığın birini söylesen...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Gerçekten bugün başarısız bir performansın var Sayın Bilgiç.

BAŞKAN - Arkadaşlar, görüşlerini açıklayan arkadaşları böyle bir...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Eksik olan ne, yanlış olan ne? Siz burada tartışmaları yaparken maden kazası olduğunda acaba hangimiz, hangi birimiz Türkiye'deki madenciliğin, daha doğrusu kömür madenlerinin...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İyi çalışmamış.

BAŞKAN - O zaman ne diyeceğiz? Herkes buradaki konuşan arkadaşlara not mu verecek?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bizim tanıdığımız Bilgiç, bu değil? İyi çalışmamış. Patinaj yapıyor.

BAŞKAN - Not mu verecek size de?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bizim tanıdığımız Bilgiç, böyle sunmaz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, ya huzuru sağlayın... Yoksa, size garanti ediyorum, arkadaşlar konuşurken ben burayı çalıştırmam. Bu Komisyonda otururum, arkadaşların sürekli sözlerini keserim insicamını bozarım. Bunu da becerebileceğimi biliyorsunuz.

BAŞKAN - Arkadaşlara müdahale etmemelerini söylüyorum.

Buyurun, siz devam edin.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ben sizin aracılığınızla arkadaşlara söylüyorum. Yoksa arkadaşları direkt muhatap almıyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Bilgiç, Komisyon Divanından istifa et, dilediğini yap o zaman.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ne alakası var?

BAŞKAN - Arkadaşlar, öyle bir şey olur mu! Lütfen yani...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şu anda, biz, İç Tüzük gereği sizin burada oturmanızı sağlarız. Komisyon Divanı tek kişiden oluşmaz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bakın, siz bunu da bilmiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Zozani...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tartışmaysa yaparız.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Önergeyi bilmediğiniz gibi bunu da bilmiyorsunuz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Çünkü Komisyon Başkanı tek başına komisyonu idare edemez. İç Tüzük gereğini yaparız!

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Komisyonda esas olan Başkanlıktır. Genel Kurul gibi değildir.

BAŞKAN - Sayın Zozani... Sayın Zozani...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şu anda 3 kişi olmanız gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Zozani, sizin yorumunuza göre Komisyon Başkanlık Divanındaki hiç kimse konuşamaz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır, orada 3 kişinin olması lazım.

BAŞKAN - Hiç kimse konuşamaz o zaman. Buradan konuşmak yasak. O zaman ne zaman konuşacak bu arkadaş?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Zozani'ye bir şey söylemek istiyorum...

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - 3 kişi olması gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Zozani, değerli arkadaşlar; lütfen...

Bakın, bir şey hatırlatmak istiyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şekil şartını yerine getirin.

BAŞKAN - Sayın Zozani, hem çelişmeyelim...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Çelişmiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bakın, burada, çok önemli bir bakanlığımızın görüşmelerini yapıyoruz. Burada sadece muhalefet milletvekilleri konuşmaz, arkadaş da konuşacak. Yani kendi görüşlerini söylüyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Benden bile fazla konuşuyor.

BAŞKAN - Konuşamıyor ki sizin müdahalenizle.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bizi tehdit ediyor, "Bak burada otururum, kimseyi konuşturmam." diyor. Ben de diyorum eğer öyle bir şey yaparsan seni biz de Divanda oturtmasını biliriz.

BAŞKAN - Lütfen...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İç Tüzük'teki...

BAŞKAN - Sayın Zozani, onlara girmeyelim, görüşlerini açıklasın.

Sayın Bilgiç, buyurun.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, bakın, hep bir meseleyi tartışırken bütüncül bir yaklaşım yapamıyoruz. İlla ki meselenin sadece bir bölümünü alıyoruz, o bölümde yoğunlaşıyoruz. Ağırlıklı olarak da muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımın yapmış olduğu şey, hangi konuyu bu bütünün içerisinde istismar edebileceklerse, bir popülist yaklaşımla bulunabileceklerse sadece işin o kısmını alıyorlar, onu işliyorlar.

BAŞKAN - Bütün boyutlarıyla...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ben bir fotoğrafın bütününü ortaya koymak istiyorum. Bakarsanız, bu yasayı çıkarırken, torba yasayı yaparken, burada yapmış olduğunuz konuşmalara baktığınızda da aynı şeyi göreceksiniz. Ben orada da şunu söylemişim, demişim ki: Arkadaşlar, bu düzenlemeleri böyle yaptığınızda, yarın burada maden işçilerimiz işsiz kaldıklarında bunun vebali altında siz kalacaksınız. Bu, tutanaklarda aynen benim ifadem olarak yer aldığı için ben burada rahat konuşuyorum. Arkadaşlar bir düzenleme yaparken Türkiye'deki madenlerimizin jeofizik özelliklerini, ne bileyim tabaka kalınlıklarıdır, mekanize çalışma imkânlarıdır, bunların hepsini tamamen göz ardı ediyorlar ve bunu mukayeseli yaparken, yabancı ülkelerle bir mukayese yaparken, oradaki madenlerin jeofizik özelliklerini falan bir tarafa bırakıp bir tartışma yaratıyoruz. Aynı şekilde, Türkiye'de Zonguldak'taki madenlerle Soma'daki madenleri dâhil, linyit madenleriyle taş kömürü madenlerini dâhil birbiriyle sizin mukayese etmeniz mümkün değil. Oradaki çalışma şartlarını mukayese etmeniz mümkün değil. Türkiye'deki madenlerin yapısı bir tam mekanizasyona hakikaten imkân vermeyen ve işçiliğin ve yoğunluğun arttığı madenler. Buradaki süreleri kısıtlamak, ücretleri artırmak, buradaki kazaların önlenmesi açısından yeterli bir tedbir oluşturması mümkün değil. Buradaki en temel sorunlardan bir tanesi eğitim. Yani bu eğitimi denetleyen insandan, madeni işletenden orada çalışan işçiye varana kadar komple bir eğitim meselesinin mutlak surette halledilmesi ve çözülmesi gerekiyor. Eğer hâlâ bir taşkömürü madenine, bir grizu tehlikesi olan bir madene sizin bir işçiniz cebinde çakmakla, sigarayla veya ne bileyim bir arabanın uzaktan kumandalı anahtarı ile inebiliyor ise veya oradaki işveren burada alması gereken tedbirleri yeterince almıyor ise bunun temelinde yatan mesele eğitim meselesidir. Onun dışında, biz bu şekilde gidersek, reflekslerle yapmış olduğunuz bu tarz yaklaşımlarla, bu refleks hareketleriyle, refleks yasalarıyla Türkiye'deki bütün madenleri kapatırız. Madenciliği, uygarlıkların gelişmesinde, oluşmasında son derece önemli olan bir sektörü tamamen bu şekilde, tek taraflı bir bakış açısıyla, yaklaşımla gittiğimizde kapatırız ve hakikaten ülkeye ve bu millete ve geleceğine de çok ciddi manada zararlar veririz yani bir yerde çıban çıkıyor, biz onu, ne diyelim, işte kangren oldu diye kesip atmanın ve kolaycılığın yolunu seçiyoruz. Bu işi bu şekilde sürdürmemiz mümkün değil.

HASAN ÖREN (Manisa) - On iki yıl sonra bunları konuşuyorsun, muhalefete gel o zaman. Sanki iki yıllık iktidar gibi konuşuyorsunuz Sayın Bilgiç.

BAŞKAN - Sonuçta milletvekili olarak görüşlerini belirtiyor. Yani onu Hükûmete sorarsınız.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Beyefendi, bakın, 1941'den bugüne varana kadar maden kazalarına baktığınızda 3 bin civarında hayatını kaybeden emekçimizin, vatandaşımızın olduğunu görüyoruz. Tam bir ölçüm yok, gerçek manada istatistiki şeyler, buradaki rakamlara baktığınızda 1983 yılından bu tarafa gelen rakamları görüyorsunuz. İşte, onlardan, nedir bu, Kozlu'da 1.263 kişi, onun arkasından en büyük kaza olarak söylüyorum...

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Bilgiç, eğitimi biz mi vereceğiz muhalefet olarak yoksa on iki yıllık iktidar mı verecek işçilere?

BAŞKAN - Ama tespitte bulunuyor şimdi, ne yapacak?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yani sizin zaten verme şansınız yok çünkü iktidar olma şansınız yok.

HASAN ÖREN (Manisa) - Yine demagoji yapıyorsunuz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ama siz de demagoji yapıyorsunuz.

HASAN ÖREN (Manisa) -Hayır yani siz muhalefet gibi konuşuyorsunuz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yani siz bu ülkede yasamanın hiçbir sorumluğuna ortak değil misiniz?

BAŞKAN - Milletvekilinin nasıl konuşacağına biz karar vermeyelim, lütfen.

HASAN ÖREN (Manisa) -Hayır yani iktidar olarak şimdi farklı bir şey söylüyorsunuz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, milletvekili olarak yasama üyesi. Lütfen yani, yürütmeyle aynı olduğunu mu söylüyorsunuz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Siz yasamanın hiçbir noktasında ortak olmadığınızı mı düşünüyorsunuz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Oy verdiklerimize ortağız.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bu ülkenin yönetiminin hiçbir noktasında söz sahibi olmadığınızı mı düşünüyorsunuz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Oy verdiklerimize, karşı çıktıklarımıza değil.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Efendim, anlamadım bir daha söyleyin?

BAŞKAN - Sayın Bilgiç...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Oy verdiklerimize ortağız dedim.

BAŞKAN - Sayın Bilgiç milletvekili olarak konuşuyor, lütfen.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Pardon, yasama süreçleriyle ilgili olarak söylüyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Tabii yani. Eğer "Hayır." dediysek ortak değiliz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ya, ben bugüne kadar hiçbir şeye "Evet." dediğinizi görmedim ki, temel hak ve hürriyetler konusunda bile görmedim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Olur mu? Daha dün Eczacılık Yasası'nı çıkardık.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bütün bu çalışmaları sanki hiç bilmiyor gibi konuşuyorsunuz.

BAŞKAN - Arkadaşlar...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Efendim, bir daha söyle?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bütün bu çalışmaları, Sayın Bilgiç, bilmiyor gibi konuşuyorsunuz.

BAŞKAN -Arkadaşlar, lütfen.

Şimdi, bakın, siz müdahale edince...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Dört yıldan beri bütçelerde, kanunlarda, yasalarda nasıl çalıştığımızı, nasıl katkı verdiğimizi bilmiyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Türeli...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Siz de Plan ve Bütçe Komisyonu üyesisiniz...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Evet, tabii yani.

BAŞKAN - Sayın Türeli, bir şey hatırlatmak istiyorum. Burada arkadaşlarımız ısrarla şunu söylüyorlardı: Milletvekili olarak görüşlerini söylesinler. O zaman Hükûmet de aynı şeyleri söyleyecekse... Öyle şey olur mu ya. Bırakın milletvekili de yasama üyesi olarak görüşlerini söylesin, lütfen ya.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Söylesin, bir şey demedim.

BAŞKAN - İstifade ediyoruz, buyurun.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkanım, görüyorsunuz her zaman olduğu gibi gene muhalefet iktidarın sesini kısmak üzere, konuşmasına sansür uygulamak üzere gerekeni yapıyor.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Siz konuşun ben katılıyorum!

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın...

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Soma'da hayatını kaybedenlere saygısızlık.

BAŞKAN - Yapmayın o zaman, lütfen.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Doğru bir tarz değil.

BAŞKAN - O zaman müsaade edin de görüşlerini açıklasın arkadaşımız.

Buyurun lütfen.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hangi tarz doğru bir tarz değil? Yapılan değil mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu tarz doğru bir şey değil.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yapılan yanlış, haklısınız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) -Bakın, Soma işçilerine, Ermenek'teki...

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim lütfen.

Sayın Kaplan...

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bir sürü şey konuşacağız daha. Çok ciddi konuları konuşmamız gerekiyor, böyle konuşmak doğru mudur?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Siz bunların hepsini göz ardı ediyorsunuz. Sizin, orayla ilgili anlatanları, elli sefer anlatılmasına rağmen, nasıl olduğunu söylemesine rağmen, siz görmek istediğiniz gördüğünüz için reddediyorsunuz yani. Ne bekliyorsunuz Sayın Kaplan?