KOMİSYON KONUŞMASI

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli üyeler, milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcıları, kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.

24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.

AK PARTİ Hükûmeti, en azından son on-on iki yıldır büyük bir idari bocalama içindedir. AK PARTİ icraattaki başarısızlığını algı yönetimiyle telafi etmeye çalışmaktadır. Medyanın yüzde 95'ini yanına alıp, birkaç tane de gür sesli insan bulursanız sizden memnun olanların sayılarının arttığını görürsünüz. AK PARTİ hükûmetlerinin yarattığı liyakatsizlik, kayırmacılık ve yolsuzluk boyutları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde rekor kırmaktadır.

Sağlık, insanların ömürleri boyunca vazgeçemeyecekleri ihtiyaçlarıdır. Günümüzde, sağlık, insanların beden, ruh ve sosyal olarak iyilik hâli olarak tarif bulmaktadır. Sağlığın önemli bir kısmı maddi dünyaya yaslanıyor. Yeterli beslenme, sosyal çevrenin sağlığa uygun hâlde olması, kişilerin ruh dünyasında dengeyi sağlayacak etmenlerin uygun olması gibi pek çok unsur sağlıklı insan için gereklidir. Göç, işsizlik, kayırmacılık, ülke yöneticilerinin insanları tedirgin eden kaba dil ve ayrımcılıkları, tezat politikaları; insanlarımızı sağlıksız kılan, günümüz Türkiyesinin yaygın sorunlarındandır.

Sağlık Bakanlığı, kaynaklarının büyük bir kısmını hastalıkların iyileştirilmesine, daha az bir kısmını ise koruyucu sağlık hizmetlerine harcamaktadır. Açıkça, milletimize Hükûmet tarafından sunulan, hastalıkların bedenden uzaklaştırılmasıdır; olması gereken hastalıkların insan bedeninden uzak kalmasıdır. Böyle olduğu için de Sağlık Bakanlığı düşük seviyedeki bir bütçeyle hizmetini yürütebilmektedir. Bahse konu tüm sorunlarla Sağlık Bakanlığı ilgilense zaten bu bütçe yetmez. Aslına bakarsanız neoliberal sistemde de hastalıkla ilgilenilmekte, insanı hastalıktan koruma, onların amacına uygun düşmemektedir çünkü para hastalıkta; bizim Hükûmetimiz de maalesef onunla ilgileniyor. Bu nedenle, AK PARTİ Hükûmeti, sağlık hizmetlerini yataklı tedavi kurumları hizmetlerine indirgemiştir.

Dünyada insan gücü, mukayeseli üstünlük değil mutlak üstünlük gerektiriyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kalifiye insan yetiştirmeye var gücüyle yönelmesi gerekirken teknik elemanlarını, hekimlerini yurt dışına göçe âdeta teşvik etmektedir. Gençlerin yüzde 73'ü ülkelerinden ümitlerini kestiyse bu ülke için artık söylenecek fazla bir söz kalmamıştır. Türk hekimlerinin yaşadığı sorunlar, tıp literatürüne bile girdi; şükür. Yetersiz ücret ve artan şiddet, hekimleri bu yola sevk ediyor. Yurt dışına gidebilmek için 2022 yılında 3 bin hekimin iyi hâl belgesi alacağı tahmin ediliyor; bu rakam 2012'dekinin 50 katıdır. Sağlık personelinin bunca fedakârlığı, AK PARTİ Hükûmetince takdir görmedi.

Son aylarda özlük haklarıyla ilgili birtakım kanuni düzenlemeler geldi. Memleketin teknik elemanları, mühendisleri, hekimleri, pek çok meslek grubu Batı ülkelerinde kabul görmektedir. Yurt dışına gitmeyi düşünen insanları anlamaya çalışmayıp üstelik "Giderlerse gitsinler, biz yeni mezunlarla, asistanlarla devam ederiz." derseniz memleket evladını âdeta kaçırma politikası uyguluyorsunuz demektir. Günümüzde Türk hekimlerinin en çok vakit ayırdıkları konu, maalesef, yabancı dil öğrenmek olmuştur.

Birinci basamak sağlık hizmetleri, ülkemizde ağırlıklı olarak aile sağlığı merkezleri ve toplum sağlığı merkezlerince yerine getiriliyor. Eğer sevk zinciri işletilse ikinci basamakta ve pek çok branşta uzayıp giden hasta kuyrukları olmayacaktır. Sistem, birinci basamağı önemsizleştiriyor. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde aile sağlığı hekimleri hak ettikleri değeri bulamıyorlar. Aile sağlığı merkezi için hekimlerin grup oluşturması isteniyor ve belli bir kira ve personel giderinin onlar tarafından karşılanması isteniyor; Türkiye'de hiçbir kamu kurumunda görmediğimiz bir uygulama.

Kronik hastalıkların taranması dâhil, koruyucu sağlık hizmetleri geri planda kalmıştır. Aile sağlığı merkezleri hekimlerine bölgeleri zimmetlenmiş; Sağlık Bakanlığı, tüm yükümlülüklerini onların üzerine atmıştır. Aile sağlığı merkezi hekimlerinin yıllık izne ayrılma hakları yoktur ancak yerlerine bir hekim bulmak kaydıyla izne ayrılabilirler; bu da kamuda örnek bir durumdur.

Tüm sağlık çalışanlarının paylarını aldıkları şiddetten aile sağlığı merkezi çalışanları da fazlasıyla almaktadır. Aile sağlığı merkezleri çalışanları, diğer sağlık ünitelerinde çalışanlardan 16 kat daha fazla şiddete maruz kalıyor. Sağlıkta şiddete verilen cezalar azdır, hükmün açıklanması geri bırakılmamalıdır. Sağlıkta şiddet, sağlık personeline karşı şiddet, sadece Sağlık Bakanlığı tarafından, Sayın Sağlık Bakanı tarafından önlenmeye çalışılmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı ya da diğer bakanlardan konuyla ilgili herhangi bir açıklamayı maalesef duymadık. Devlet personeli arasında sağlık teşkilatı kadar şiddete hedef olan ve sağlık personeli kadar korumasız bırakılan personel yoktur. 2017 yılında sağlık çalışanları 7.751 kez beyaz kod alarmı vermişken bu rakam 2020'de 70 bini geçmiştir. Örneğin, dün, bir hemşirenin parmağının bir hasta yakını tarafından kırıldığını öğrendik ve bu, konunun boyutlarını ortaya sermektedir.

Pandemi döneminde sağlık verileri, kullanıcılar tarafından tereddütle karşılanmıştır. 16 milyon kişi hastalandı, 100 bin vatandaşımız hayatını kaybetti, 152 milyon doz aşı yapıldı. Toplumun gündeminden pandemi düşmüş gibi gözükse de dünyamızda hâlâ önemini korumaktadır. 514 sağlık personeli görevlerini yerine getirmek için hayatlarını kaybetti, pek çoğu hasta oldu, kahramanca mücadele ettiler, Sağlık Bakanlığı, pandemiyle mücadelede gereğini yapmıştır. Ölenlere rahmet diliyorum, sakat kalanlara da Allah yardım etsin. Pandemide emek veren tüm çalışanlar bu kadar emek vermişken, maalesef karşılıklarını alamadılar, hayatını kaybedenlerin şehit sayılması Hükûmetçe kabul görmedi. Bu insanlar takdir bulamadılar, son söz "Mahkemede hakkınızı arayın." oldu.

AK PARTİ hükûmetlerinin sağlıktan anladığı hastanedir. "Kamu-özel iştiraki" denilen, pek çok ülkede terk edilen ama bizim dört elle sarıldığımız bir sistem var, şehir hastanelerinden bahsediyorum, altı üstü bir hastane ama ne hastane? Vergilerle Türk milleti ödemesini yapar, borç Türk milletinindir, giderlerini Türk milleti karşılar ama sözleşmesi Türk milletinden gizlidir, buralarda olan bir uyuşmazlık durumunda maalesef, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yetkili değildir; tamirat, tadilat, bina bakımı Türk milletinin omuzundadır, kira ödenmesi ile birlikte konaklama, ağırlama hizmetleri, laboratuvar hizmetleri şirkete aittir; acayip bir hizmet. Burada ne kadar para milletin cebinden şirketin cebine giriyor? İddia ediyorum, bunun hesabını Sayın Bakan da yapamaz. Akkuyu Nükleer Elektrik Santrali buna göre daha belli bir iştir, hiç olmazsa mal Ruslara aittir, biz oradan elektriği pahalı alıyoruz ama bir elektrik alacağız ve ne kadar para verdiğimiz belli, şehir hastaneleri gibi dipsiz kuyu değil.

Şehir hastaneleri ülkemizin kamburudur. Sağlık Bakanlığının toplam yatak sayısının yüzde 14'ünü oluşturur. Bunun yanında, tedavi edici programlara ayrılan bütçenin ise yüzde 22'sini tüketmektedir. Bu hastanelerde hasta garantisi vardır, şehir hastaneleri çalışsın diye devlet hastaneleri kapatıldı, hatta yıkıldı ve de milletimiz yirmi beş yıl hastanelerin borcunu ödeyecek. Dünyada buna benzer bir ülke var mıdır? Bilmiyorum. Biz bugün muayene olacağız, tedavi olacağız bunun masraflarını çocuklarımız ya da torunlarımız ödeyecek.

Hastaneler için optimum yatak sayısı 200 ila 600 arasındayken, 3.500, 4 bin küsur yataklı hastanelerle övünmek neyin nesidir bilemiyorum. Gelişmiş ülkelere gittiğimiz zaman hastaneler abide tarzında yapılar değildir, normal sisteme uyan, normal mimariye uyan yapılardır ama onların başarıları tedavi ettikleri hastalardır ve bunlar üzerindeki başarılarıdır.

Sağlık Bakanlığında, ihtisas hastaneleri, tıp fakülteleri ve özel hastaneler toplamında 154 bin yatak vardır; yatak sayısı nispeten sabit kalırken, 2021 yılında TUS için 12 bin kadro açılmıştır, 2022 yılında ise sayı 22 bine ulaşmıştır; mevcut yatak ve öğretim üyesi sayısı aynıyken alınan asistanın kaliteli eğitim görmesini beklemek beyhudedir.

Şehir hastanelerinin yatak maliyeti, devlet hastanelerinin yatak maliyetiyle kıyaslanmaz. Sayın Bakanım, keşke siz, hiç devlet hastanesi yapmasanız da hepsi şehir hastanesi olsa(!) 1'inci ve 4'üncü hastane Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmış, birisinin yatak maliyeti 32 bin dolar, diğerinin ki 75 bin dolar ama şehir hastanelerine girdiğiniz zaman 426 bin dolar, 350 bin dolar yani bu hastaneler, bu hastaları, duvarıyla, taşıyla, sıvasıyla, boyasıyla tedavi ederken diğer hastanelerde buradaki altyapı zayıflığımı görülüyor anlamak mümkün değil. Sağlık Bakanlığının 157 bin hasta yatağı var, şehir hastanelerinin 22 bin hasta yatağı varken bütçedeki aslan payı şehir hastanelerine gitmektedir.

Kalp-damar cerrahisi, beyin cerrahisi gibi bölümler Tıpta Uzmanlık Sınavı'na girenler tarafından tercih edilmemektedir. Sağlık Bakanlığı proaktif bir davranış içerisinde olmazsa Türk vatandaşları bir müddet sonra bu hastalıklara tedavi olmak için dış ülkelere giden sağlık turistleri olacaklardır.

Şu anda Hükûmet, vatandaşa şu kadar hekim mezunumuz var prezente ediyor, ayrıntılı sağlık çıktılarımız yok. On yıl önce hastaların hastaneye dönüş oranı neydi? Perioperatif morbidite oranı neydi? Klinik ve patolojik korelasyon neydi? Hastanın enfeksiyon oranı neydi, şu anda ne oldu? Gerçekte Türk sağlık sisteminin kalitesini ortaya çıkartacak parametreler bunlardır. Hiç temenni edilmez ama bu eğitim hesapsızlığıyla Allah'a çok işimizi havale edecek gibiyiz.

Eğitim hastaneleri klinik kapasitelerinin çok üzerinde. Kliniklerin görüşüne müracaat edilmeden asistan sayıları 2'ye katlanmaktadır. Hekimler içinde yaşadıkları agresif ortam nedeniyle defansif tıp uygulamaktadır, o nedenle bizde laboratuvar tahlilleri çok fazla, radyoaktif görüntüleme yöntemleri çok fazla kullanıyor. Eğitim alanında olduğu gibi, Hükûmet sağlıkta da geleceğe hiçbir şey bırakmamak için uğraşıyor, ellerinde ne varsa hepsini sonuna kadar tüketip üzerine hiçbir şey koymamaya çalışıyor.

Hükûmet, tıp fakültelerinin karşısına Sağlık Bakanlığı hastanelerini koymuştur. Bu çok yanlış bir uygulamadır. Tıp fakülteleri etkisizleştirilerek Sağlık Bakanlığı hastanelerini önemli hâle getirmeye çalışmak yanlış bir davranıştır. Tıp fakültesinde bir profesör 50 bin lira civarında maaş alırken Sağlık Bakanlığında çalışan bir uzman bunun 1,5 misli kadar ücret almaktadır. Hükûmetin tercih farklılığı çok anlamsızdır. Tıp fakülteleri daha da güçlendirilmelidir. Maddi imkânsızlıkların etkisini tıp fakültelerinin kapısından girince çok daha iyi görüyoruz. Örneğin, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi bundan sonra olsa olsa ancak bir çadırda hizmet verilir hâle gelecektir. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesi, Van depreminde ıskartaya çıktı, fakülte ek binasında hizmet veriyorlar. Keşke mümkün olsa da Etlik Zübeyde Hanım Doğumevini Van'a taşısak. Tıp fakültelerinden beklenen sadece birtakım hekimlere uzmanlık payesinin verilmesidir. On-on beş yıl sonra sağlık kalitemizin ne olacağı bu durumda ortadadır.

Amerika Birleşik Devletleri'nde Başkanlık seçiminde 4 sektörün açıkça kulis yaptığı söylenir, bunlar petrol, tütün, silah ve ilaçtır. İlaç sektörü tüm ülkeler için çok stratejiktir. Son yıllarda Türk ilaç sektöründe müspet değişiklikler olmuştur. 2021 yılında ülkemizde yüksek teknoloji ürün ihracatı toplam ihracatın yüzde 2'si iken Güney Kore'de bu rakamın yüzde 36 olduğunu biliyoruz. İlaç sektörü ülkemiz için yüksek katma değerli bir ürün olması nedeniyle bu açığı kapatmada önemli bir girdi olabilir.

İlaç sektöründe büyüme, benzer sektörlerden daha fazladır. İmalat sektöründe 2015'ten 2021'e kadar 1,3 misli büyüme olurken kimya sektöründe 1,48, ilaç sektöründe de 1,56'dır. Ülkemiz için bu fırsat olabilir ve değerlendirilmesi, teşvik edilmesi uygundur. 2015 yılında ülkemizde kullanılan ilaçlar kutu bazında 1,6 milyar kutu imal, 0,43 milyar kutu ithal iken 2021 yılında 2,09 milyar kutu imal ve 0,27 milyar kutu ithal olmuş ve yerlilerin oranı 7,7 misli daha fazla bir seviyeye ulaşmıştır. Değer olarak ise durum maalesef böyle değildir; 2015'te imal ilaçların toplam içerisindeki değeri ise yüzde 57 iken 2021'de bu 47'ye düşmüş, ithallerin oranı ise yüzde 42'den yüzde 52'ye yükselmiştir.

Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan ve 6 Ekim 2022 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanan yönetmelikle muayenehane hekimlerinin çalışmasına kısıtlama getirilmiştir. Sayıları 7 bin civarında olan muayenehane hekimleri getirilen kısıtlamayla iş yapamaz duruma düşmüşlerdir. Türkiye'de hekimlerin serbest olarak faaliyetleri meşrudur. Burada muayenehane hekimlerine bir talep var, onlar da bunu yerine getiriyorlar. Amaç bir grup hekimin çalışmasını kısıtlamak ise karar cesaret kırıcıdır. Eğer özel teşebbüs sorun ise sırada özel hastanelerin faaliyetlerini kısıtlamak mı olacaktır? Neoliberal sistem her zaman iş başında. Bakanlık bu düzenlemeyi yürürlükten kaldırmalıdır.

Ülkemizde hekimler farklı kadrolarda çalışmaktadır. Hastanelerde, aile sağlık merkezlerinde, tıp fakültelerinde çalışan hekimlerin gelirlerinde bir düzenleme olduğu hâlde kurum tabipleri maalesef bundan yararlanamamışlardır. Kurum tabipleri eş değer kadrodaki arkadaşlarının yarısı kadar, üçte 1'i kadar ücret almaktadır. Bu gidişle ülkemiz kurum tabibi bulamayacaktır.

AK PARTİ iktidarı döneminde her alanda kemikleşen sorunlardan biri de kadro gözetmeksizin personel yetiştirmektir. 39 sağlık branşında 770 bin mezun eleman vardır. Bunlar iş bulamıyorlar ve yalnız bunlar değil, bunların aileleri de hayata küsüyorlar. İlaç firmaları dövizdeki yükselmelerin maliyetlerini yükselttiği gerekçesiyle piyasaya ilaç sunmakta istekli davranmıyorlar. Eczanelere gittiğimiz zaman talep edilen ilaçların yüzde 25'i maalesef bulunamıyor. Eczaneler talep ettikçe, istedikleri ihtiyaçların ancak üçte 1'ini ecza depolarının karşılayabildiğini söylüyorlar. Hastalar da mağdur olmaktadır. Sağlık Bakanlığı aksaklığı ciddiye almalı ve gerekli tedbirleri almalıdır.

Ülkemizde sağlık turizminde de belli bir mesafe alınmıştır. Bu, sizin bir çalışmanız. Burada zaman geçtikçe kişi başına alınan kazancın veya bir hastanın bıraktığı bedelin daha fazla olduğunu görüyoruz. Pandemi döneminde biraz daha düşme olmuştur. Batı bölgemizde ülkeler ve özel hastanelerle ilgili çalışma yapılmaktadır, doğuda da büyük fırsatlar vardır. Örneğin Erzurum Araştırma Hastanesine Azerbaycan'dan ve Nahçıvan'dan çok hasta gelmektedir. Van Yüzüncü Yıl Hastanesine İran ve Irak'tan çok hasta gelmektedir. Van Yüzüncü Yıl Hastanesi, kendisinin kurduğu birtakım meşru kuruluşlarla yurt dışında, o ülkelerde tanıtımını yapmakta ve hasta çekmektedir ama Erzurum Araştırma Hastanesi bunu yapamıyor. Ayrıca, Van Yüzüncü Yıl Hastanesi, biraz önce söylemiştim, yıkık dökük binalarda hizmet ediyorlar. Oraları yönetenler bu işte çok motivedirler, onların talepleri, bu hastalara hizmet edecek güzel binaların yapılması. Siz Sağlık Bakanlığının öncülüğünde bunlarla ilgili bir iletişim sistemi kurulabilir, bir web sistemi kurulabilir ve bir telefon sistemi kurulabilir. Oradan arayan hastalarla burada görüşecek olan şahıs, o hastaları uygun hastanelere gönderebilir. Van ve Erzurum için bu, aynı zamanda turizm için de büyük bir gelir kapısıdır. Burada iş şu oluyor: "Su akar Türk bakar"a dönmüşüz sanki.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Yani şehir hastanesi yapıyoruz.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Bakanım, bunlar yanında, tabii, bölgesel problemler çok fazla.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Zaman da akıp gidiyor.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Eskişehir'de, Sivrihisar'da bir devlet hastanesi var, yılan hikâyesine döndü, yapılamıyor.

Batman'da 500 yataklı bir hastane var, kılıktan kılığa girdi ama kılık değiştirmekle yine hastane bitmiyor.

Ayrıca sağlık ocaklarıyla ilgili problemimiz var. Bazı köylere hekim gitmesini talep ediyoruz, bunlar gerçekleştirilemiyor.

Sağlık Bakanlığından bunlara el atmasını bekliyoruz.

2023 Sağlık Bakanlığı bütçesi hayırlı olsun. Sağlık Bakanlığına başarılar dilerim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.