| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Adalet Bakanlığı b)Anayasa Mahkemesi c)Yargıtay ç)Danıştay d)Kişisel Verileri Koruma Kurumu e)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu f)Türkiye Adalet Akademisi g)Hâkimler ve Savcılar Kurulu ğ)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 15 .11.2022 |
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Bakan Yardımcıları, yüksek yargı organlarımızın değerli temsilcileri, Adalet Bakanlığının sayın bürokratları, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, milletvekili arkadaşlarım, basınımızın değerli çalışanları; ben de herkesi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Pazar akşamı gerçekleşen terör saldırısını kınayarak başlamak istiyorum. Masum insanlara, çocuklara yönelen terör, nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur ve teröre karşı hep birlikte kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğiz.
Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli hazırun; aslında gerçekleri konuşmak zorundayız burada; çok ciddi bir adalet sorunuyla karşı karşıyayız ve bu da sistemle doğrudan bağlantılı çünkü Türkiye'nin, bugün, içinde bulunduğu sistemle bağımsız ve tarafsız yargıyı tesis etmesi mümkün değil. Nasıl bu hâle geldik? 2010 ve 2017 referandumları, maalesef, yargıyı ele geçirmek amacıyla yapılan referandumlardı. 2017 referandumu OHAL döneminde gerçekleştirildi, normalde olağanüstü hâl dönemlerinde köklü sistem değişiklikleri referandumları olmaz, olağanüstü hâl dönemlerinde Cumhurbaşkanlığı seçimi, milletvekili seçimi olmaz ama maalesef, iktidar bunların hepsini yaptı. OHAL niçin ilan edilmişti? Hain darbe teşebbüsüyle, FETÖ'yle mücadele için. OHAL'i bitirirsiniz, normal döneme geçersiniz, demokratik bir zeminde referandum da yaparsınız, seçim de yaparsınız. Maalesef, darbeye teşebbüsü Allah'ın lütfu olarak niteleyen iktidar, suiistimalci bir Anayasa değişikliğiyle OHAL döneminde ülkeyi bir tek adam sistemine sürükledi, demokratik hukuk devletinden çok ciddi bir kopuş oldu. Montesquieu 1748 yılında Kanunların Ruhu kitabında yazmış "Yasama, yürütme, yargı erkleri tek elde toplanırsa o ülkede her şey mahvolur." diyor. Evet, maalesef, ülkemiz bugün bunu yaşıyor, her şey mahvoldu çünkü hukuk devleti yok, adalet yok.
Bakın, şimdi bütçeyi konuşuyoruz, geçen yıl, bir yıl önce, bütçe Meclisi sunulduğunda dolar 9 liraydı, Genel Kurula geldiğinde 14 lira oldu, on ay sonra bugün, yine bütçe geldi, bugün herhâlde -takip edemiyorum ama- 18,6 lira falan dolar. 1 Bulgar levası olmuş 10 lira. Milyonlarca asgari ücretli, milyonlarca emekli, milyonlarca ev kadını, milyonlarca işsiz genç, nüfusun yarısından fazla insan, milyonlarca aile derin bir yoksullukla karşı karşıya bırakıldı. Toplumun bir kesiminde sorun yok; bizler de, burada oturanlarda hiçbir sorun yok ama toplumun önemli bir kesimi, halkın önemli bir kesimi derin bir yoksullukla karşı karşıya. Neden? Adalet olmadığı için. Adaletin olmadığı yerde aş, iş, ekmek olur mu? Zaten mahkeme salonlarında adalet tecelli etmiyor; gelir dağılımında da adalet yok, sosyal adalet de yok, fırsat adaleti de yok. Yazılıdan 90 almış, 100 almış pırıl pırıl başarılı gençler mülakattan elenebiliyor mesela; liyakat de yok.
Hiçbir yapısal reform yapmadınız. Birçok paket getirdiniz, tamamı belli kanunlarda değişiklik yapan kanunlar. Gerçek anlamda bir yargı reformu yapmadınız, yapamadınız. Amaç, yargıyı ele geçirmekti; yargıyı ele geçirdiniz ama ülke de maalesef, mahvoldu. Yargının içerisinde tabii ki hukuka bağlı; hukuka göre, vicdanına göre görev yapan birçok yargıç, savcı var ama yargının önemli bir bölümü de ciddi şekilde siyasallaştı.
Şimdi bazı örnekler vereceğim, sürem de çok olmadığı için: Şimdi, öyle bir hâle geldi ki yargı... Tabii bu sistem de partili Cumhurbaşkanlığı sistemi olduğu için, yürütmeyi temsil eden Cumhurbaşkanı aynı zamanda da bir siyasi partinin Genel Başkanı, partisi de Mecliste çoğunluğa sahip... "Hâkimler ve Savcılar Kurulu" diyoruz Sayın Bakan, Hâkimler ve Savcılar Kurulunu kim belirliyor? Hâkimler ve Savcılar Kuruluna Cumhurbaşkanı yani yürütmeyi temsil eden kişi üye atıyor, Danıştaya üye atıyor, Anayasa Mahkemesine üye atıyor ve aynı zamanda da bir siyasi partinin Genel Başkanı. Benim Genel Başkanım dâhi olsa bir siyasi partinin genel başkanı mahkemeye yargıç atamamalı, yargıya güven kalmaz.
Yargı öyle bir hâle geldi ki... Tabii, parti genel başkanlığı yoluyla devleti ve Hükûmeti yönetmeye kalkarsanız maalesef, işte, bu sistemde devletin temeli olan adaleti de çürütürsünüz. İşte, gerçek beka sorunu budur. Şimdi, yargı o kadar siyasallaştı ki bir bakıyorsunuz İçişleri Bakanı, İstanbul Anadolu Başsavcısını arıyor hesap soruyor: "Bu soruşturmada niçin böyle yaptınız? Bu yargılamada niçin bunu ayırdınız?" Mahkeme ayırmışsa Başsavcı ne yapacak? Nasıl bir soruşturmaya müdahale edebiliyor İçişleri Bakanı; bu hakkı, bu yetkiyi kendinde nasıl görebiliyor? Başsavcımız da güzel bir cevap vermiş "Lütfen muadilinizi arayın, Sayın Adalet Bakanını arayın." diye. Yakın zamanda, Ulaştırma Bakanı, Danıştay Başkanına gidiyor -önemli bir ihale- Ankara-İzmir Hızlı Tren Yolu ihalesinin feshi davasıyla ilgili Danıştay Başkanıyla görüşüyor.
Ya, o kadar çok örnek var ki böyle, anlatacağım: Man Adası davası görülüyor Yargıtayda. Karar oy çokluğuyla, 3'e 2 çıktı, biliyorsunuz. Heyet görev yaparken Daire Başkanı heyeti değiştirmeye kalkıyor. Birçok yerel mahkemede hâkimin durumuna göre bakıyorlar, hâkimler değiştiriliyor. Yani burada en büyük kötülüğü memlekete yaptığımızın farkında mıyız? Man Adası davasında Yargıtay oy çokluğuyla karar verdi; vergi cenneti olan Man Adası'ndaki bir off-shore hesabından Türkiye'deki Halkbank şubesine para transferleri yaptığını sabit gördü Yargıtay. Çok ciddi bir şey, değil mi? Bakın, bunu bir hukukçu olarak, bir vatandaş olarak çok üzülerek söylüyorum. Bir ülkeyi yöneten, devletin başı dediğimiz Cumhurbaşkanının birinci derece ve ikinci derece yakınlarının off-shore hesaplarından para transferi yaptıkları sabit görüldü çünkü MASAK raporu var, banka şubesinin yazıları var, şu var, bu var. Ne kadar acı değil mi? Normal bir ülkede, hukuk devletinde olsak o Cumhurbaşkanının istifa edip yargılanması gerekir. Ne oluyor? Adalet nasıl olacak? Çıkın sokakta sorun, adalete güvenen insan kalmadı memlekette, memleketi ne hâle getirmişiz. Ne kadar acı bir tablo değil mi?
Daha böyle o kadar örnek var ki: İşte, yüksek yargı organları başkanlarına bakıyoruz, bir siyasi partinin şarkısını alkışlıyorlar. Ya, yargı bağımsız ve tarafsız değil de bari bağımsız ve tarafsız görünelim, bari vatandaşa bu saygıyı gösterelim. Bağımsız ve tarafsız görünelim, bu çok önemli.
Şimdi, yargıyı ne hâle getirmişiz? Anayasa Mahkememiz 30 bin tane hak ihlali kararı vermiş bireysel başvurular Sonucunda, 30 bin tane hak ihlali kararının yüzde 70'i adil yargılanma hakkının ihlali. Karar bunlar, karar; başvuru değil. 30 bin ihlal kararının yüzde 70'i adil yargılanma hakkı ihlali, bunların da büyük çoğunluğu makul sürede yargılanma hakkının ihlali. Şimdi, hepimiz biliyoruz, Anayasa'mızın 141'inci maddesinin son fıkrası "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." diyor. Şimdi, bütçeyi konuşuyoruz, değil mi? Vatandaşlarımızın vergi verdiği paralarla biz bütçe yapıyoruz burada ve bunu Adalet Bakanlığı da yargı da kullanıyor. Peki, yargı görevini yapıyor mu? Bakın, ne diyor burada? "En az giderle ve en makul sürede sonuçlandırmak yargının görevidir." diyor. Anayasa Mahkememizde 30 bin hak ihlali kararının yüzde 70'i adil yargılanma hakkının ihlali ve Anayasa Mahkemesi Başkanının konuşmasından da bir bölüm okuyacağım, burada yargı mensuplarımız da olduğu için önemli: "Bireysel başvurunun objektif etkisi Anayasa Mahkemesi herhangi bir mesele hakkında Anayasa'yı yorumlayıp ihlal kararı verdikten sonra aynı meselenin tekrar tekrar bireysel başvuruya konu olmamasını gerektirir. Bu da ancak kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin aynı meseleye ilişkin uygulamalarını ihlal kararında ifade edilen ilke ve esaslar doğrultusunda gerçekleştirmelerine bağlıdır. Bu yapılmadığında aynı mahiyetteki uyuşmazlıklar yeni başvurulara konu olacak ve sürekli olarak Anayasa Mahkemesinin önüne taşınacaktır. Mahkememizin birçok kararında hatırlattığı üzere bu şekilde işleyen bir bireysel başvuru yolunun sürdürülebilmesi ise imkânsızdır." diyor. Yani yargıyı da ne hâle getirmişiz. Adil yargılanmanın olmadığı bir düzende adaletten bahsedilebilir mi? 1954'te Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamışız, 1989'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmişiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmıyor ki, Anayasa Mahkemesi kararları bile uygulanmıyor, Meclis bile görevini yapıp gerekli kanunları, düzenlemeleri yapamıyor. Bir tane örnek vereyim zamanımız çok olmadığı için: Osman Kavala beş yıldır cezaevinde. Ben de bir ceza avukatı olarak dosyayı a'dan z'ye inceledim kaç kere. Suçsuz bir insan beş yıldır cezaevinde, AİHM'in kararı var ama cezaevinde. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı Anayasa'da açıkça yazdığı hâlde Anayasa Mahkemesi kararını milletin gözünün içine baka baka uygulamayan, bilerek ve isteyerek uygulamayan hâkim nerede şu anda? Yani İrfan Fidan Anayasa Mahkemesi üyesi seçiliyor, Yargıtayda bir dosyanın kapağını açmamış. Olur mu böyle bir şey? Ama bunların hepsini düzelteceğiz. Bakın, göreceksiniz. "Yeni anayasa" dedi Sayın Bakan, yeni anayasayı yeni Meclis yapar. Bir kere, yeni anayasa için önce sistemde uzlaşmak lazım. Anayasayı nasıl yazacaksınız, yasamayı, yürütmeyi? Biz güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz, siz "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" diyorsunuz. Biz bu sistem değişmeli diyoruz, siz "Bu sistem devam etsin, bu sistemi tahkim edelim." diyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar Kurulunu da birbirinden ayırmak lazım; hâkimler kurulu ayrı olmalı, savcılar kurulu ayrı olmalı. Adalet Bakanı ve bakan yardımcısı ya da parlamenter sistemde müsteşar hâkimler kurulunda olmamalı, savcılar kurulunda olmalı. "Hâkimler idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdır." cümlesi Anayasa'da duruyor hâlâ ya. Hâkimlerin idari görevi mi olur? Yargısal görev yapar yargıçlar. Niye Adalet Bakanlığına bağlı olsun herhangi bir yönden? Hâlâ savunma makamı ile iddia makamı arasında silahların eşitliğini sağlayamamışız ama bunların hepsini yapacağız, bunlar zor işler değil ama siz yapmıyorsunuz, sizin derdiniz gerçek anlamda bir yargı reformu değil, makyaj. Onun için, adalet de tecelli etmiyor.
Bakın, bu sistem öyle bir sistem ki 2014 yılında 1 çocuk hakkında Cumhurbaşkanına hakaretten dava açılmış. Gelmişiz 2021'e -Adalet Bakanlığının istatistiklerinde bunlar- kaç çocuk hakkında açılmış dava? 300'ün üzerinde, 305 çocuğa -çocuk, 18 yaşından küçük hepsi- Cumhurbaşkanına hakaretten dava açılmış, 22'si mahkûm edilmiş. Öyle bir sistem ki çocukları bile Cumhurbaşkanına hakaretten yargılayabiliyor. Herhâlde, bugün, Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma dosyası 200 bine yaklaşmıştır; en son baktığımda, işte 180 bin falandı. Bir siyasi partinin Genel Başkanı... Niye duruyor o madde hâlâ Türk Ceza Kanunu'nda? Parlamenter sistemde, gerçek anlamda, bir siyasi partiyle bağı olmayan tarafsız bir Cumhurbaşkanı için koruma hadi düşünün; bu sistemde niye? Cumhurbaşkanına hakaretten geldiğimiz noktaya bakın, tutuklamalara bakın, üniversite öğrencileri tutuklanıyor. En son bir fırıncı tutuklandı; Ekmek Sendikası Başkanı Kolivar'dı değil mi; tutuklandı. Yani adamın söylediklerine bakıyorsunuz -söylediklerine katılırsınız, katılmazsınız, çıkar cevabını verirsiniz- ya, bir insan bu sebeple tutuklanır mı? Ya, güler misin, ağlar mısın? Ondan sonra, Anayasa Mahkememizin içtihatları var ifade özgürlüğüyle ilgili... İşte adalet olmadığı için kişi başına buğday tüketiminde dünyada 1'inci sıradayız; keşke et tüketiminde üst sıralarda olsak, keşke çocuklarımızın süt tüketiminde 1'inci sıralarda olsak. Bu memleketin çocuklarının üçte 1'i şiddetli yoksulluk çekiyor, üçte 1'i; bu memleketin güzel çocukları şiddetli yoksulluk çekiyor. Ne demek bu şiddetli yoksulluk? Yeterli protein alamıyor, sağlıklı bir barınması yok, iyi evlerde oturamıyor, daha birçok sorun. Neden bunlar? Adalet olmadığı için, adalet. Adaleti nasıl sağlayacağız? Bu sistemde nasıl sağlayacağız adaleti? Bu sistemde, yargı, bağımsız ve tarafsız olabilir mi? Mümkün mü böyle bir şey? Onun için önce bu sistemi değiştireceğiz çünkü sistemle adalet doğrudan bağlantılı, sistemle ekonomi doğrudan bağlantılı ve lütfen, Adalet Bakanlığımız cezaevi inşaatlarıyla övünmesin. Ya, bizim görevimiz cezaevi yapmak olmamalı; suçla mücadele etmek olmalı, suçun işlenmesini önlemek olmalı, masum insanları korumak olmalı. "Şu kadar cezaevi inşa ediyoruz." diye övünüyoruz. Bir de bütçede bir şey dikkatimi çekti: Cezaevi tanıtımı için -134 bin lira- bir kalem var. Cezaevi tanıtımı için niye bir kalem olur, onu tabii bilmiyorum da... Nasıl tanıtacağız cezaevlerimizi yani? İşte, fırıncı Cihan Kolivar tutuklandı, girdi, "Ya, merak etmeyin, Silivri soğuk değil, daha sıcak." dedi. Mesela "Silivri artık soğuk değil." diye bir tanıtım yapalım. Cezaevlerinin tanıtımı için de bütçe koymuşuz. Şu adalet saraylarının da ismini değiştirin lütfen, "adliye" yapın ya. Adalet sarayı ne demek? "Adliye" yazmalı o binalarda. Niye "Adalet Sarayı" yazıyor?
Şimdi, sorunlarımız, tabii, çok ağır ama Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. Bakın, "Yargının kurucu unsuru savunma." diyorsunuz. Yargının kurucu unsuru Anayasa'da yer alıyor mu? Yargının kurucu unsuru Anayasa'da yok ama yargının kurucu unsuru olarak savunmaya Anayasa'da da yer vereceğiz. Avukatlık Kanunu'nu da değiştireceğiz, çoklu baro uygulamasını bitireceğiz, temsilde adaleti sağlayacağız. Neredeyse 5 bin üyesi olan baroyla 100 üyesi olan baroyu aynı konuma getirdiniz. Niye yaptınız bunu? Değdi mi yani? Bir barolar birliği başkanlığı seçimi için değer miydi? İşte yine kaybedildi veya kazanıldı, çok önemli değil ki. Bunları bırakmamız lazım. Önce bir zihniyet reformuna ihtiyacımız var. Şu memleket neler yaşıyor ya? İşte İstanbul'da görülen Ekrem İmamoğlu davası, sosyal medyada "ahmak davası" olarak geçiyor, biliyorsunuz. Bu davalarla niye meşgul ediliyor memleket? İçişleri Bakanı bir şey söylemiş, İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanı da, 2 kere seçilmiş Belediye Başkanı da ona bir cevap vermiş; ceza davası konusu yapılıyor. Orada da bir hâkim değişikliği oldu, orada da bir sürü sorun var yani cevap vermeyeceğiz mi? Cevap vereceğiz, her zaman cevap vereceğiz, verilmesi lazım zaten. Ya, bir siyasi tartışma, polemik ceza davası konusu yapılır mı? Öbür tarafta, İçişleri Bakanı Soylu -tarihini de not ettim, bir hukukçu olarak çok üzüldüğüm için bunu da söylüyorum tekrar, dilimizde tüy bitti söylemekten de- 24 Mayıs 2021'de -bir buçuk yıl olmuş- çıktı televizyonda, milyonların huzurunda "Mafyadan her ay 10 bin dolar rüşvet alan siyasetçi var." dedi. İşte burada, yargı burada, Adalet Bakanlığı burada. Yargılanıyor mu bu siyasetçi? İçişleri Bakanı söylüyor bunu, sıradan bir insan değil. Mafyadan her ay düzenli rüşvet alan siyasetçi yargılanıyor mu? Kim? Nasıl adaletten bahsedeceğiz, nasıl mücadeleden bahsedeceğiz? İşte hukuk devletinden uzaklaştıkça başka yerlere yaklaşırsınız; en büyük sorun bu. İşte, ne dedi yine İçişleri Bakanı? "Haftada 5 bin uyuşturucu satıcısını, torbacıyı yakalıyoruz." dedi. Sayın Bakan da "Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin -herhâlde şu anda 300 binin üzerinde- üçte 1'i uyuşturucuyla ilgili..." Yani memleket ne hâle gelmiş, böyle miydi bizim memleketimiz? Haftada 5 bin torbacı yakalanıyorsa -uyuşturucu baronları yakalanmıyor, ayrı konu da- bu memleketi ne hâle getirmiş ya bu iktidar? Orta Amerika mı burası, Meksika mı burası, Kolombiya mı burası? 5 bin kişi yakalanıyormuş. O zaman gerçekten bol bol yeni cezaevi inşa etme zorunluluğu var.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir dakikanız.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Son bir dakikam mı? Peki.
Bu sorunları artık yeni bir yönetim anlayışı çözecektir; yeni bir Meclis, yeni Cumhurbaşkanı çünkü mevcut iktidarın demokratik hukuk devletini tesis etmesi mümkün değil; hele hele bu sistemde zaten mümkün değil, bu gerçeği de lütfen görelim. Ama hiçbir zaman umutsuz olmayacağız. Türkiye'nin şu anda çok ağır sorunları var ama çözülemeyecek hiçbir sorunu yok ülkemizin. Yapacaklarımız belli, özellikle yargıda gerçek anlamda reformu tesis etmemiz lazım çünkü 85 milyon gerçekten adalete susadı.
Güzel bir sözle bitirelim: Adalete susamış bir insanın susuzluğunu dünyanın tüm nehirleri bir araya gelse gideremez.
Çok teşekkür ediyorum.