Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık'ın, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) hakkında sunumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 29 .01.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan ve sayın bürokrat arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, yeni döneminiz hayırlı olsun diyorum, bütçemiz de hayırlar getirsin diyorum.
Şimdi, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı... Burada, sanayi ve teknolojiye sonra geleceğim ama öncelikle bilim noktasında durmak istiyorum. Şimdi "bilim" dediğimiz şey, öncelikle özgür olmalı her anlamda. Özgürlüğün olduğu yerde bilim vardır çünkü bilimin bir sınırı çizilemez. Bilim, yaratıcılıkla ilgilidir, özgür düşünceyle ilgilidir, araştırmayla ilgilidir, herhangi bir kalıba koyulamaz bilim. Maalesef, ülkemizin yaptığı en büyük hata hep bir kalıba sokulmak istenmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu hata yapılmış ve maalesef bilim alanında kendimizi geliştirememişiz. Sonra pek çok demokrasi mücadeleleri verdik, hep akamete uğradı. AKP döneminde de mücadeleler verildi. Ancak, nihayetinde, 2016 yılında vardığımız yer, maalesef, ülkemizin bu orta gelir ve orta teknoloji tuzağına hapsolmasının sebeplerinin bence başlıcası bilimi özgür kılamamamızdır her anlamda. Üniversitelerimiz özgür değil, bilim insanlarımız özgür değil ve hep bir kalıba dökülmek isteniyor. Şimdiki yeni kalıbımız da millî ve yerli anlayış. Ya, bu cümle, tamam, güzel şeyler ihtiva ediyor olabilirdi ancak pratikte baktığımızda, Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bu yeni paradigma ve son yıllarda giderek Sayın Cumhurbaşkanımızın her şeyin üzerindeki hâkimiyeti bir kalıp belirtiyor ve buna aykırı olan her türlü düşünceyi, hainliğe kadar olan noktaya kadar vardırabiliyor.
Bakın, Batı demokrasilerinde şöyle bir anlayış vardır veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında, bütün özgür ülkelerde: En aykırı düşüncelerin bile kendini ifade edebildiği yerdir demokrasinin olduğu yer veya bilimin yaşayabileceği yer ve yaratıcılığın en ileri olduğu ülkelerde insanlar en aykırı düşüncelerini dahi, herhangi bir dinî inanç kalıbına sokmadan, herhangi bir etnik kimlik kalıbına sokmadan, herhangi bir ideoloji kalıbına sokmadan ifade edebildikleri noktada bilim kendini geliştirir. Özellikle de üniversite alanlarında, bakın. Şimdi üniversitelerimiz özgür mü? Hayır, değil. YÖK diye bir kalıp var. AKP de vadetti YÖK'ü kaldıracağını ilk döneminde ancak o vaadini unuttu, hatta YÖK'ü şu anda bir tahakküm, bir vesayet kurumu olarak daha ileri bir noktada tahkim etti ve Sayın Cumhurbaşkanımız YÖK Başkanını çağırıp o imza atan 2 bin akademisyenle ilgili her türlü soruşturma yapılması için talimat verebildi. Bunu bir örnek olarak söylüyorum. O bildiri doğruydu, yanlıştı, bu başka bir nokta; sonuç olarak bir ifade bildirimiydi. Bunun gibi pek çok bilim insanının, akademisyenin soruşturmalara uğradığını çok iyi biliyoruz üniversitelerde.
Şu anda size bağlı olan kurumlara baktığımızda, Sayın Bakan, pek çok kadronun değiştiğini de çok iyi biliyorum. Yani, doğaldır, değişebilir, bununla ilgili hiçbir beis yok. Mesela, bir örnek vereyim: Siz bir rekor kırdınız şu an gelen hazırununuzla. Bütün bakanlara aynı eleştiriyi yapıyorum, belki arkadaşlar için sıkıcı olabilir ama arkanıza baktığımızda, galiba arka köşede tek bir kadın arkadaş mı gelmiş, hiç kadın arkadaş yok diyecektim ama. Bilim herhâlde erkek işi sizin bakışınızda.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - 2 arkadaşımız var.
BAŞKAN - 2 kişi görüyorum ben buradan Sayın Paylan. Yanda da arkadaşlarımız var, 3 hanımefendi... Bak, orada da var, 4 oldu.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama şu fotoğrafı çekseler bilim herhâlde erkek işi diye bakacaklar.
BAŞKAN - Daha geniş bir açıdan bakalım Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hâlbuki pek çok kadın bilim insanımız var.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bu bilim değil yalnız, bilimin idaresi.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Önemli değil, bilimin idaresi de... "Bilimin idaresi" demeyelim, sonuç olarak siz yön veriyorsunuz.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Paylan, bilimde şu anda kadınlar erkeklerden fazla Türkiye'de.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, ama sizin verdiğiniz fotoğrafta sıfır, ön fotoğrafta sıfır.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - O ayrı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Mevzu şu: Yani, pek çok değerli bilim insanımız var. "Bilim" dediğimiz noktada, Sayın Bakan, özellikle sizin Bakanlığınızın çoğul olması lazım yani herhangi bir ideolojik kalıbı olmaması lazım ve esnekliğinin çok geniş olması lazım. Demokratik düşüncenin en hâkim olması gereken yer sizin Bakanlığınızdır. Herhangi bir ideolojik kalıbın, herhangi bir dine, etnisiteye, inanca kadar her türlü kalıbın dışında olmalı ve her türlü düşünceyi yaşatmalı. Yaşatmak için en çok siz müdahil olmalısınız ki ülkemiz orta gelir ve orta teknoloji tuzağından kurtulsun. Bunun yolu bu, başka bir yolu yok çünkü yaratıcı düşünceyi...
Bakın, şunu söyleyeyim, son yıllarda daha fazla, artan oranda duyuyorum ama son bir yılda daha fazla bunu duydum, bu gerçekten şey değil, hani abartmak için söylemiyorum: Pek çok yaratıcı gencimiz "Ya, bu ülkede galiba benim bir geleceğim olamayacak." düşüncesiyle tekrar Batı'ya gitme düşüncesine kapılmış durumda. Bu tabii ki oraya eğitim almak için gidenlerin geri gelmemesi örnekleriyle var, benzer örnekler. Yani, beyin göçü riskiyle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha düşünüyorum. Geçmiş yıllarda bunun tersine bir göç vardı belki yani geri dönmeler başlamıştı ancak son durumdaki demokratik kriterlerimizin, özgürlük kriterlerimizin gerilemesiyle beyin göçü olasılığının, riskinin olduğunu düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Çünkü yaratıcı düşünce istiyorsunuz, özgür düşünce istiyorsunuz, katma değeri yüksek ürünler yapıp satmak istiyorsunuz. Bununla ilgili de bunu yapacak şeyler özgür beyinler, bilim üreten beyinler, yaratıcı beyinler olabilir. Bununla ilgili sizin bir gözleminiz var mı, bir kaygınız var mı; bunu merak ediyorum.
Sayın Bakan, sunumunuza baktığımda -kusura bakmayın, tekrara düşüyor olabilirim, sabahki oturumda başka bir toplantım vardı- inceledim, silah teknolojileriyle ilgili, savunma teknolojileriyle ilgili çalışmalar yapıyorsunuz; çok doğaldır yani bununla ilgili... Ancak, silah, savunma, bir memleketin güvenlik politikaları önemlidir, bununla ilgili her türlü tedbiri almak için çalışmalar yapılması, özellikle de ithal ediyorsak bu noktada önemli. Ancak, memleketimiz bir ateş çemberinin ortasında, ciddi anlamda bölgemiz şu anda çatışmalı bir iklim yaşıyor ve ülkemizin içinde de çatışmalı bir iklimle yaşıyoruz. Bakanlığınızın aynı zamanda, bütün bilim anlamında, barışın kurumsallaşması için ne tip çalışmalar yaptığını da merak ediyorum. Yani, çünkü bence en çok ihtiyacımız olan şey o. Barış için ne yapıyorsunuz Sayın Bakan veya Bakanlığınız neler yapıyor? Yani, şu andaki çatışma noktalarında, çözümü anlamında ne tip bilimsel çalışmalar ve araştırmalar yapılıyor? Bu kitapçığınızda çünkü öyle bir şey görmedim. Tamam, sanayi, bilim... Bilimi de yalnızca silah teknolojisi, savunma teknolojisi olarak gördüm. İşte, araba üreteceğiz, yerli araba ama biz barış için ne yapıyoruz, bu sorunlarımızı çözmek için neler yapıyoruz, ne tip çalışmalar yapıyoruz; bunu merak ediyorum.
Yerli otomobil gerçekten bir fetişe dönüştü. Ben bunu anlamıyorum. Tamam önem bir adım, ülkemizin yerli bir markası olmalı ancak şöyle yanlış anlaşılıyor: Yapacağınız yerli otomobilin de yüzde kaçının yerli olacağını siz açıkladınız aşağı yukarı. Sonuç olarak hiçbir otomobil yüzde 100 yerli olamaz zaten. Yani, şu anda Türkiye'de üretilen araçların da kimisinin yüzde 50'si, kimisinin yüzde 60'ı, kimisinin yüzde 30'u Türkiye'de üretiliyor, geri kalan motoru, şasesi, bilmem nesi ithal getiriliyor. Yapacağınız araç da aynı şekilde olacak. Yani, yerli dediğimiz aracın da zaten üretimi, modeli, tasarımı dışarıda yapıldı, içeride yerli bir marka oluşturacaksınız, sermayesinin bir bölümünü devlet koyacak sanıyorum, özel sektörle iş birliği de yapacaksınız ve bir marka geliştireceksiniz yerli, bunun da bir bölümü dışarıdan gelecek tıpkı diğer otomobillerimizde olduğu gibi, diğer fabrikalarımızda olduğu gibi. Bu anlamda "yerli otomobil" diye adlandırmak ne kadar doğru? Yalnızca, şu anda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de teşvikiyle veya sermaye koymasıyla yeni bir girişime giriliyor. Diğer otomobil sektörümüzün bu kadar yabancıymış gibi algılanması ne kadar doğru? Çünkü onlar da böyle şikâyetlerde bulunuyorlar "Ya, biz de sonuç olarak yerli otomobil üretiyoruz, yalnızca markası yabancı." diyorlar. Hatta, yerli markalı olan üreticiler de var. Tabii ki daha çok yerli olmalı yani mümkün mertebe. Bu otomobil sonuç olarak bir montaj sanayisidir, pek çok yan üreticiden parçalarını alır, monte eder, büyük oranda içeriden tedarik edilmesi önemlidir ama bunun bir fetiş hâline getirilmesini de doğru bulmadığımı söyleyeyim. Tabii ki yerli markamız daha çok olsun, marka ismi olarak yerli olacak ama belki de sizin ürettiğiniz ürün bazı yabancı markalı ürünlerden daha fazla yabancı girdili bir ürün olabilir; olabilir yani yarın olabilir. Atıyorum, Toyota gelip öyle bir ürün yapar ki burada "Yüzde 80'ini yerli yaptım." der, iç tedarikçi bulur, bulabilir. Yani, sizin ürününüz yüzde kaç yerli olacak?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - 85 falan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - 85 mi olacak? 86 yapan olabilir. Yani, o zaman o mu daha çok yerli olacak?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - İnşallah, o bizi daha çok sevindirir.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Umarım, işte onu söylüyorum. Yüzde 85 hedefliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, süreniz doldu. Sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, teşekkürler.
Sayın Bakan, elektronik kimlik kartı meselesi, sağ olun, iyi bir girişim. Geçenlerde burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük ve yasalaştı. Orada ama bir kaygımız vardı: Biyometrik verilerin korunması. Bakın, sizin "paralel yapı" dediğiniz yapı, devletin pek çok verisinin dibine kadar girebilmiş, hatta Cumhurbaşkanının odasına kadar girebilmiş, her şeyi okumuş, dinlemiş, bütün verilerimizi almış bir yapı ve siz iktidardaydınız bu dönemde. Şimdi diyorsunuz ki: "Bütün verilerimizi bir yere yükleyeceğiz ve merak etmeyin ey vatandaşlar bunlar güvende olacak." Nasıl güvenelim?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Merkezî bir yere yüklemiyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam merkezî... Ya, nasıl güvende hissedeceğiz? Bununla ilgili bizi güvende hissettirin. Nasıl güveneceğiz? Nedir bunun biyometrik verilerin... Bakın, bu yasa birlikte çıkmadı çünkü. Nüfus kimlik kartı yasasını çıkardık ama biyometrik verilerin güvencesiyle ilgili bir yasayı henüz çıkaramadık. O temel bir yasa...
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Geldi, Meclise geldi.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Gelecekmiş.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Geldi, geldi.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama şu anda işleme kondu. Onunla ilgili bize bir güven verin, bir ön açıklama yapın. Nasıl güveneceğiz? Bizim bütün vatandaşlarımızın verilerinin güvende olacağı ve yeni bir çetenin, yeni bir yapının, yeni başka bir unsurun veya devlet içindeki başka bir yapının oraya ulaşamayacağına nasıl güveneceğiz?
Orada bir din hanesi meselesi vardı Sayın Bakan, onu ben de size sorayım. Şimdi, "Çipin içinde olacak yazmayacak, merak etmeyin, ayrımcılık meselesinden dolayı, çipin içinde olacak AB gereği." dendi. Niçin buna gerek duyuyoruz hâlâ? Yani, niye dini hâlâ çipe sokuyorsunuz? Hani din çipe girer mi bilmiyorum? Niye bir insanın dinini kaydetme ihtiyacı duyuyorsunuz? Herkesin dini kalbindedir ve illa nüfus kaydında yazması gerekmez.
SALİH CORA (Trabzon) - İstatistiksel veriler açısından...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, yok ne alakası var yani istatistikselle? Zaten yüzde 99,9'unu Müslüman yazıyorsunuz, ne istatistiği Allah'ını seversen. 99,9'unu Müslüman yazıyorsun, binde 1'i için mi istatistik tutuyorsun. Biz kendimizi biliyoruz Hristiyan olarak binde 1...
SALİH CORA (Trabzon) - İsteyen vatandaşlarımız için buna yönelik projelerimiz, sosyal politikalarımız olacak.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, yapmayın, yüzde 99,9 Müslüman yazdığın şeyin neyin istatiğini...
SALİH CORA (Trabzon) - Bakacağız, belki yanlış yazacak.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, Allah'ını seversen yapma lütfen.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bitiriyorum.
Son olarak, Sayın Başkan, Sayın Bakan; son yıllarda sanayi sektöründe olan -ben de sonuç olarak ayakkabı sektöründen gelen bir insanım- pek çok dostumuz, bizim sektörde, başka sektörlerde inşaat sektörüne girdiler. İnanın, işlerini ya küçülttüler ya tasfiye ettiler ve müteahhit oldular. Müteahhitliğe inanılmaz bir akım var. Bununla ilgili önerimiz, bakın sizin de desteklemenizi istiyoruz: Şu rant vergisinin bir an önce çıkarılması. Çünkü herkesin hedefi şu, bakın açıkça söyleyeyim; siz de bununla ilgili mücadele etmek isteyen bir Bakan olmalısınız Sanayi Bakanı olarak: "Ya, işte ben gideyim bir arsa alayım, işte, belediyeyle de hemhal olayım, oradan bir imar geçirteyim. İşte öz sermayemi çekeyim, 20 milyon lirayı bir arsaya yatırayım, o arsanın değeri 50 milyon lira olsun, ben de üzerine 100 tane daire dikeyim, satayım 70 milyon liraya." Ama o 10 milyonluk arsayı 50 milyon yapan şeyin vergisini dahi alamıyoruz. Herkesin böyle bir hesabı var. Hem belediyelerimizde ciddi bir basınç oluyor burada hem Çevre Bakanlığımız üzerinde "Hadi bana da rant ver." yarışı oluyor. Ya, bu sizin üzerinizde de bir baskı. Ya, bu baskıyı kıracak, gidişata "Dur." diyecek bir şey yapın, bir vergilendirme belki. Yani, herkes sanayi sektöründen çekilip inşaat sektörüne doğru koşmaya çalışıyor. Bunu durduracak önlemleriniz nedir? Size özellikle de ben rant vergisini öneriyorum, dün Maliye Bakanımıza da, Ekonomi Bakanımıza da önerdim.
Son olarak da bilim tekrar özgür olmalı düşüncesiyle, sözüyle bitireyim diyorum.
Teşekkür ederim.