Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Vakıflar Genel Müdürlüğü b) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı c) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ç) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı d) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu e) Atatürk Araştırma Merkezi f) Atatürk Kültür Merkezi g) Türk Dil Kurumu h) Türk Tarih Kurumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 28 .01.2016 |
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcılarım, kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de Sayın Çam'ın o taziye dileklerini, birlikte nasıl acılar içerisinde toplumun kıvrandığını dile getirerek ve ülkemizde bugün itibarıyla 5 eve, 5 ocağa bir daha ateş düştü, inşallah bu son olur dileğiyle başlamak istiyorum. Maalesef, ateş düştüğü yeri yakar diyoruz ama aslında bütün bir ülkeyi, aynen bir yanardağın lav püskürtmesi gibi, düştüğü her tarafı maalesef bugün bu ateş yakıyor.
Mevlâna'ya sormuşlar, demişler ki: "Şems'ten ilk öğrendiğin şey neydi, söyler misin bize?" Kendisi de cevaben demiş ki: "Ben Şems'ten hissetmeyi öğrendim. Yani aç insanın, açıkta olan insanın sadece durumuyla ilgili bilgi sahibi olmadım, onların hissettiğini hissettim." Bugün bu ölümlerle ilgili de herhâlde nasırlaşmış -kendi adıma söyleyeyim- bir yüreğe sahibiz ki maalesef bu yürekler bugün bu acıları gereği gibi hissetmiyor.
Bu, vakıf konusuyla ilgili, tabii, süremiz kısa ama başlı başına gerçekten felsefesi olan bir kavram ve kendisine göre hukuki müesseseleri olan, üzerinde de ciddi bir şekilde bir müzakere yapılması gereken bir husus. Ben sadece, izninizle... Kelime anlamı malumunuz, bir şeyi durdurmak, hapsetmek, yani herhangi bir malı temlik veya temellük hakkını, kullanımını Allah adına, Allah için, o şekilde hayır alanında istihdam etmek gibi tarifleri var.
Buradan hareketle, bu, Allah'ın mülkü, Allah adına yapılan harcamalar, sadakalar, infaklar; İslam tarihinde ilk kırıldıkları bir dönem var. Bu çok önemli, yani bizim bugünkü bu hizmet ve hayrat kurumlarımızla ilgili de bir husustur. Malumunuz, Muaviye ile Ebu Zer arasındaki ilk münakaşa bu kavramla ilgilidir. "Allah'ın mülkü", "Allah'ın malı" kavramıyla ilgili ve bunun içerisinde beytülmal da var. Bu kavramla ilgili bir tartışmaları var. Muaviye'nin söylediği ve sahiplendiği bu harcama yetkisine Ebu Zer şöyle itiraz eder, der ki: "Burada Allah'ın malından kasıt, Allah adına, Allah için harcamadan kasıt, toplum adına ve toplum için olmasıdır. Kaldı ki sen burada kendini bir halife olarak görüyorsun ve bu beytülmali, bu vakfedilenlerle ilgili, Allah adına harcama yetkisini iddia ediyorsun." Dikkat ederseniz, burada hassas bir nokta var. "Allah"ın yerine o "toplum" kelimesini koyduğunuz zaman işin toplumsal boyutu daha net bir şekilde anlaşılır. Dolayısıyla, biz bu tür harcamaların toplum temelli, toplum esaslı, toplumu tedavi eden, manevi hastalıklardan muhafaza eden, gerçekten de olmazsa olmaz birtakım adımlar olarak görüyoruz.
Bakınız, hangimiz konuşursak birlik ve beraberlikten ne kadar mahrum kaldığımızı dile getiririz ve yine, ister ülkeyle ilgili olsun ister toplumla ilgili olsun, birlik beraberliğin önemini her fırsatta, yetkililerimiz olsun diğer konuşmacılarımız olsun dile getirirler. Şimdi, bu birlik ruhu, beraber olma ruhunun bir özelliğinin olması gerekiyor. Dünyada birlikler var. Yani diyelim ki NATO bir askerî birliktir, bir ittifaktır. Güçlü ülkeler bir araya gelirler, o birliği kurarlar. Birleşmiş Milletler var, o da bir ülkeler birliğidir veya tarihte bu şekilde güce dayalı birlikler var ama bunlar hem uzun ömürlü olamamışlardır hem de sonuç itibarıyla da tarihe yok olma sayfasında yer bularak geçmişlerdir. Mesela, manevi birliklerin uygarlık tarihinde, uygarlık yürüyüşünde nasıl büyük bir öneme sahip olduğunu bugün birtakım kazılardan da -birtakım yazılı eserlerden ziyade- yaşanmış, şu anda ortaya çıkarılan eserlerden de okumak mümkün. Urfa'dan bir örnek vereyim: Bildiğiniz gibi, bu, son, Sayın Başbakanımızın gezisinde Göbeklitepe'yle ilgili bir tanıtım, bir sunum yapıldı. Göbeklitepe'nin on bin yılın üzerinde bir tarihinin olduğu söyleniyor. Onun, oradaki o toplumsal bir arada bulunmanın merkezinde yine mabet var, yine maneviyat var. Yani toplumları gerçek anlamda bir arada tutan bu manevi birliklerdir. Eğer bu manevi birlikler özü itibarıyla muhafaza edilmezse ve farklı bir şekilde bunlar istihdam edilirse bırakınız bunların toplumu bir arada tutmasını, tam aksine, toplum içerisinde kaosa, birtakım kargaşalara ve çatışmalara sebebiyet verirler.
Sayın Başbakan yardımcılarım, sizler arkadaşlarımızın da ifade buyurduğu gibi, bu, şu anda hassas yaşanan sürecin canlı şahidisiniz. Size Allah'tan uzun ömürler diliyoruz ve başarılar diliyoruz. Bu süreç içerisinde öyle hassas bir konumunuz var ki hem barış süreci içerisinde öncü bir rol üstlendiniz hem de barış sürecinin bitiminden sonraki bugün yaşamış olduğumuz bu acılı, bu acıklı, bu çatışmalı sürecin de tam içinde ve öncü rolünüz var. Bu iki süreci mukayese ettiğimiz zaman, yanlışlar üzerinden veya güven, güvensizlik üzerinden yola çıkarak bunları söylemiyoruz; kayıplar açısından, yani toplumsal, bizi biz yapan değerler açısından, manevi değerler açısından, inanç açısından, tarih açısından, ülkenin varlığı, bekası, toplumların, halkların barışı açısından, acaba çok daha mı zordu o barış sürecini yürütmek, o bir anda bırakıldı ve şu anda sonu nereye gideceği meçhul olan... Bugün, gerçekten, işte, 5 insanın vefatını konuşuyoruz, bize normal oluyor. Bu, yarın onlar basamağı, öbür gün -Allah muhafaza- etrafımızda, komşularımızda duyduğumuz yüzler basamağına da mı çıkarsa biz bunu normal karşılayacağız? Yani -Allah muhafaza- 5 insan vefat ettikten sonra bu, 50 insan veya 100 insan... Kaldı ki bombalama olaylarında, Ankara olaylarında bunu da yaşadık. Bütün bunlara rağmen -ben Diyarbakırlıyım ve Diyarbakır'ın vekiliyim- bütün bu acılara, geldiğimiz şu andaki bu çatışmalı ve bizim için bir çıkmaz olarak gördüğümüz süreçte, bulunduğumuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğmuş, lütfen toparlayın.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
...bu an itibarıyla eminim ki bir araştırma yapılsa Türkiye genelinde ve bizzat bu işin içerisinde canını kaybeden, evladını kaybeden, eşini kaybeden, yetim ve dul kalan ailelere bizzat başvurup sorarsak, yine tercihleri bir barış sürecinin yeniden başlaması ve o şekilde ülkenin inşa sürecinin yürütülmesi gerçeğiyle karşılaşacağız.
Özet olarak ve son olarak şunu arz ediyorum: Hiçbir çatışma, hiçbir kavga, hiçbir süreç ebedi olamaz. Bunlar arızi şeylerdir. Yani kavgalar bir hastalık gibidir. Netice itibarıyla o hastalık tedavi edilecek ama tahripkâr olursa, o hastalık ölümcül olursa, beraberinde felç edilmiş bir yapıyı da getirirse o hepimizin vicdanını yaralar. Hâlen, bizim kanaatimize göre, kontrollü bir şekilde şu anda ülkemizde bu çatışmalı süreç devam ediyor.
Şu anda Hükûmetten arzumuz, talebimiz, acil bir şekilde yeniden barış sürecine dönülmesi ve kardeşlik üzerinde, beraberlik üzerinde, birlik üzerinde yeniden birtakım inşa faaliyetlerinin o şekilde yürütülmesidir ki kanımca bütün ülke halkımız da sabırsızlıkla bunu bekliyor. Bu konuda sizlere yeniden Allah'tan cesaret diliyorum ve bu konuda çığır açmanızı, adım atmanızı temenni ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.