KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Dinliyorlar değil mi?

Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, Sayın Bakanlar, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki bakanlığın bütçesini ve bağlı kurumları konuşuyoruz. Tabii ki Sayın Bakanımız Yalçın Akdoğan'a bağlı dört kurum var, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü var.

Bunlarla ilgili birkaç şey söyleyeceğim ama biz, Sayın Bakanı bu kurumların dışında farklı bir kimlikle tanıyoruz. Tanıdığımız kimlik, geçmişin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanının çok yakın çalışma arkadaşı, mesai arkadaşı, birçok alınan kararlardaki rolü, etkisi, sırdaşı dâhil olmak üzere öyle biliyoruz ve öyle tanıyoruz. Dolayısıyla geçtiğimiz 28 Şubat 2015 yılında Dolmabahçe'de alınan kararların da mimarlarından ve bugün de yine Bakan olarak karşımızda. O toplantıya katılan Sayın Efkan Ala, Bakan; o toplantıya katılan Sayın Mahir Ünal, bugün Bakan ve HDP adına da katılan 3 değerli milletvekili arkadaşımız Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken var.

Şimdi, orada alınan kararlar var. Yaklaşık olarak 10 maddeye dayanan karar var. Fakat bu alınan kararlar da bir süre sonra, aynı gün, yarım saat sonra Sırrı Süreyya Önder tarafından açıklandı ve o tarihlerde denildi ki: "Diyalog sürecinin resmî bir aşamaya geldiğini vurgulayan Önder barışın temelini oluşturmak amacıyla belirlenen 10 maddeyi açıklamış, Abdullah Öcalan'ın silah bırakmak için PKK'yi bahar aylarında olağanüstü kongreye davet ettiğini bildirmiş. Bu davet, silahlı mücadelenin yerini demokratik mücadelenin almasına dair tarihî bir niyet beyanıdır."

Ama yaklaşık üç hafta sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan Ukrayna gezisinden dönerken uçaktaki gazetecilere "Hükûmet benimle mutabakata varmadan hareket etti." demiş, "Bu metnin demokrasi adına nesini kabul edeceğim?" sözleriyle mutabakata varılan 10 maddeye itiraz etmiş. "Tam Nevruz öncesi gelen bu mesaj, Dolmabahçe işinin aslını bilen iki tarafta da şok etkisi yarattı. Erdoğan önceki gün de bayram namazından çıkışta da 'Ben Dolmabahçe mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum. Çünkü ortada bir Hükûmet var, öbür tarafta da grubu olan bir siyasi parti var. Burada neyin mutabakatını kiminle niçin sağlıyorsunuz? Böyle bir şey olmaz. Mutabakatın yeri Parlamentodur.' demiştir dedi."

Şimdi, şu günlerde yaşadığımız sürece baktığımız zaman dün Diyarbakır'da 4 polisimiz şehit oldu, yaralı olan polislerimizden biri de bugün yine sabaha karşı hayatını kaybetti. Kendilerine Tanrı'dan rahmet diliyoruz.

Ama Sayın Bakan, birkaç gün önce "Tek tek ilçeler temizleniyor." dediniz. Kastettiğiniz şey bu muydu? "Teröre ve silaha izin vermeyiz." diyorsunuz. Tamam, destekliyoruz. Peki, nasıl bir yöntem izleyeceksiniz, daha kaç yurttaşımız hayatını kaybedecek, yasaklar nereye kadar devam edecek, tüm il merkezlerini mi taşıyacaksınız, sizin bulduğunuz çözüm bu mudur, nedir? Bunlarla ilgili de bilgi almak ve öğrenmek isteriz. Çünkü bu bizim için hayati önem taşıyor. Kardeşlerimiz, akrabalarımız güneydoğuda kimisi polis, kimisi öğretmen, kimisi sağlık memuru, kimisi orada kamu görevlisi ve dün şehit olanlardan biri yine İzmirli, Çiğli'de oturan bir arkadaşımız, hayatını kaybetti.

Şimdi, dolayısıyla, bununla ilgili nereye gidiyoruz, ne oluyor? Hükûmet olarak siz bu işin içerisinde kafa yoran biri olarak nasıl bir çözüm öneriyorsunuz, ne söyleyeceksiniz? Bunları gerçekten merak ediyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı da diyor ki: "Bu işin çözüm yeri Parlamentodur." Ben dört yıldır, 2011 yılından beri burada milletvekiliyim. Her kürsüye çıktığımızda söylediğimiz şey şudur: Arkadaşlar kapalı kapılar arkasındaki görüşmelere son verin. Ne konuşulacaksa, nasıl bir müzakere yapılacaksa bunların tamamı gelsin Parlamentoda gerekirse bir kapalı oturum yapılsın. O kapalı oturumda İmralı ne diyor, Kandil ne diyor, siz ne diyorsunuz, bizler Türkiye Cumhuriyeti devletinin milletvekilleri olarak, 550 milletvekili olarak biz ne diyoruz, bunların tamamını gelip burada Parlamentonun içerisinde konuşalım. Bunlar kapalı kapılar arkasında olmasın, olunca da sonunda bu oluyor.

Ama haziran seçimlerinde 400 milletvekili olmayınca, başkanlık modelinin akamete uğradığı görülünce sanki Suruç'tan başlayan Ankara Gar Meydanı'nda devam eden, Suruç'tan sonra 2 polis arkadaşın uykuda öldürülmesiyle, daha sonra karakollara yapılan bombalı patlamalarla beraber sanki bir merkezden bu özel olarak devam ettirildi ve olaylar bu noktaya kadar geldi ve bugün gerçekten Türkiye büyük bir kâbusun içerisindedir. Bununla ilgili düşüncelerinizi almak ve Kürt sorununun çözümüyle ilgili düşüncelerinizi öğrenmek isteriz.

Size bağlı kurumların içerisinde tabii ki TİKA, tarihimiz açısından önemlidir, bir itirazımız yok. Bunların yurt dışındaki örgütlenmelerinin yaklaşık 150 ülkede faaliyet gösterdiğini biliyoruz, takip ediyoruz. Ama şunu da söylememiz gerekir: Mesela TİKA'yla ilgili geçen yıl bütçede burada yine biz dile getirdik, siz de vardınız burada ama TİKA o dönem Numan Bey'e bağlıydı, burada söyledik, dedik ki: TİKA'nın böyle faaliyetleri var. Ama TİKA'yla ilgili ciddi şüpheler ve endişeler de var. Özellikle faaliyette bulunduğu ülkelerde birtakım gizli işlere bulaştığıyla ilgili. Mesela Azerbaycan'da bir darbe girişimiyle ilgili zamanında böyle bir ilişkilendirme olduğunu, Bosna-Hersek'te ona benzer ilişkilerin olduğu ve bazı ülkelerde de El Nusra, El Kaide ve IŞİD'le ilgili birtakım organik ilişkiler içerisine girdiğini ve onlarla bir iş birliği yaptığını ve IŞİD'e eleman devşirdiğiyle ilgili ciddi endişeler ve kuşkular var.

Evet, TİKA bizim için önemli. Gerek Türk cumhuriyetlerinde gerekse Afrika'da, dünyanın birçok yerinde faaliyet göstersin, bir itirazımız yok. Ama bulunduğu ülkelerde faaliyet yaparken gizli, illegal işlere bulaşıyorsa, illegal işlerin içerisinde örgütleme yapıyorsa bu, son derece tehlikelidir, yanlıştır ve Türkiye'nin itibarını sarsan bir eylem olur arkadaşlar. Buna özellikle dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, "150 ülkede faaliyet gösteriyor, bu kadar şey yapılıyor..." deniliyor. Doğru, tamam ama yurt dışında uzun bir süredir okulları olan bir ülkeyiz. Yani hem Türk cumhuriyetlerinde hem Afrika'da birçok yerde açılmış olan okullar var ve o ülkelerde de çok ciddi eğitimler yaptığını duyuyoruz, biliyoruz. Ha, bunun bana göre cemaatle ilişkisi olduğunu, onların kurduklarını, son derece başarılı olduklarını okuyoruz gazetelerde. Kişisel olarak öyle bir karşıtlığım da var, ayrı bir konu. Ama esas mesele, sizin yıllarca desteklediğiniz, beslediğiniz, kaynak aktardığınız o okulları şimdi tek tek kapatıyorsunuz. Bu doğru bir iş değil. Yani düne kadar beraber olduğunuz, birlikte yürüdüğünüz o yolda her türlü maddi manevi desteği verirken ve o ülkelere yayılması için elinizden geleni yaparken bir anda ne oldu da şimdi o ülkelerdeki okulları kapatıyorsunuz ve onların üzerine özel olarak bir çalışma yapıyorsunuz?

Şimdi, vakıflarla... Evet, ecdat eseridir, sahip çıkmamız gerekiyor, dünyanın neresinde varsa o kültürümüzü korumamız, kollamamız, oraları restore etmemiz güzel bir şeydir. Ama benden önceki konuşmacı arkadaşlarım da söyledi, özellikle vakıflarla ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Kuruluyor, örneğin TÜRGEV. Şimdi, öyle bir noktaya geldi ki yani Suudi Arabistan Kralından tutun bilmem nereye varıncaya kadar milyon dolarlar bağış yapılıyor ve Türkiye'deki vakıf anlayışı, maalesef, çok kötü bir şekilde istismar edilen bir noktaya geldi.

Bunlar bize yakışan şeyler değil. Bunların olmaması gerekiyor. Bunlarla ilgili çok ciddi önlemlerin ve kararların alınması gerekiyor.

Yine, İzmir, İstanbul, Ankara, büyük illerde vakıflara ait yerler var. Bu vakıflara ait olan yerlerin önemli bir bölümü açık alanlar otopark olarak kullanılıyor ve büyük kentlerde vakıflara ait olan bu arazileri otopark olarak kullanırken karanlık ilişkileri ortaya çıkıyor. Sık sık gazetelerde ve televizyonlarda bu otoparklardaki mafya ilişkileri ve adam öldürmeye varıncaya kadar birçok olay gerçekleşiyor.

Özellikle vakıfların mallarının kiralanmasıyla ilgili konuları da mutlaka dile getirmemiz gerekir bu İzmir, İstanbul, Ankara'daki gibi yerlerle ilgili.

AFAD... AFAD 2009'da 5902 sayılı Kanun'la İçişleri Bakanlığının kimi birimleriyle Bayındırlık İskân Bakanlığının kimi birimleri, Başbakanlığa bağlı kimi birimlerle birleştirildi ve AFAD kuruldu. Tabii ki, son derece faydalı, son derece yararlı. Ama zaman zaman bunun da siyasileştiğini ve sanki Hükûmetinizin bir arka bahçesi değil de AKP'nin bir arka bahçesi olduğuyla ilgili ciddi endişeler var.

Mesela, Suriyeli 2,5 milyona yakın insan var. Onlar bu kamplarda kalıyor. Yaklaşık olarak 10 ilde 25 geçici barınma var. Ve siz de konuşmanızda özellikle dikkat ettim "misafir" kelimesini kullandınız Suriye'den gelen vatandaşlar için.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toparlayın.

MUSA ÇAM (İzmir) - Şimdi, bizim bildiğimiz, Sayın Bakan, misafir evin bir odasında ağırlanır. Ama, şimdi, bakıyoruz, Suriye'den gelen vatandaşlarımız kurulan çadırlarda çok zor ve çok güç koşullar altında barakalarda ve çadırlarda ve konteynerlerde kalıyor. Bugün gazetelerde var, Dikmen'de, burada, dün ve evvelsi günkü eksi 20 derecedeki soğukluk nedeniyle otuz altı günlük Suriyeli bir bebek dondu arkadaşlar. Şimdi, bunlar mademki misafirse bizim bu misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlamamız gerekiyor ve en iyi şekilde korumamız ve kollamamız gerekiyor.

AFAD özellikle doğudaki kamplarda İnsani Yardım Vakfıyla diyalog içerisinde. Tabii ki, diğer vakıflarla, diğer sivil toplum örgütleriyle AFAD bir iş birliği yapsın ama sanki özel olarak İnsani Yardım Vakfı ve ona benzer kimi vakıflarla iş birliği içerisinde olduğunu, AKP kadın kollarının buralarda özel olarak bir siyasi faaliyet yaptığını ve oradaki Suriyeliler üzerinde bir çalışma yaptığıyla ilgili de birtakım duyumları ve birtakım ipuçlarını da yakalıyoruz. Dolayısıyla, bunlardan özellikle bizim kurtulmamız gerekiyor.

Sayın Türkeş, sizin Bakanlıkla ilgili, özellikle Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumuyla ilgili -bunu siz de konuşmanızın içerisinde söylediniz- cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu ve vasiyet ettiği... Bir senedi var bunun ve cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder demiş ki: "Benim İş Bankasındaki hisselerimden..." Gelen paranın Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna harcanmasıyla ilgili vasiyeti var.

Evet, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu 12 Eylül darbesinden büyük bir darbe yedi ama en büyük darbeyi de AKP'nin iktidara geldiği süreçten sonra yedi ve bu her iki kurum Başbakanlığa bağlı bir kurum hâline getirildi ve cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyeti tamamen ortadan kaldırılmış oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.

Şimdi, dolayısıyla, özellikle Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun mutlaka ama mutlaka eski kimliğine kavuşup, kendi yöneticilerini kendisinin seçtiği ve bilim ürettiği, proje ürettiği ve cumhuriyetimizin temel ilkelerine sahip çıkacak bir noktaya tekrar kavuşturulması gerekiyor. Aksi hâlde, orayı bir arka bahçe yapmayı, orayı bir karargâh hâline getirmeyi hiç doğru bulmuyorum.

Sayın Türkeş, bu, MİT tırlarıyla ilgili açıklamanız var ve dediniz ki: "Vallahi de billahi de, ben bizzat biliyorum, vallahi billahi, o tırlar Türkmenlere gitmiyordu." Açıklamanızı somutlaştırmalısınız, var olan bilgileri kamuoyuyla paylaşmalısınız. Şayet bunu yapmazsanız o zaman sizinle ilgili de ciddi şaibeler, ciddi endişeler ortaya çıkar.

Bakın, sizin bu söylediklerinizi 2 gazeteci manşet yaptı diye, dün değil evvelsi gün cumhuriyet savcısı...

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Benim dediğimi yapmadılar; onlar başka, aynı konuda benzer bir yayın yaptılar.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yayın yaptılar. Yani Türkiye'de basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Benim dediğimi manşet yapmadılar.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yani onu gazeteci olarak öne çıkardılar. Şimdi, yani sizin bu söylediklerinizle onların yaptıkları arasında bize göre çok önemli bir fark yok. Siz yemin ettiniz, "Vallahi de billahi de değil." dediniz bunu. Şimdi, dolayısıyla onu gazeteye manşet yapan 2 gazetecinin tutuklanması ve altmış iki yılla yargılanmasıyla ilgili...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Müebbet...

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Müebbet...

MUSA ÇAM (İzmir) - Müebbet mi? Müebbetle yargılanıyor şimdi, ağırlaştırılmış. E, şimdi, bu, kabul edilebilir bir iş değil arkadaşlar yani. Şimdi, bunu söyleyen birisi bakan olarak burada karşımızda, bunu yayınlayanlar da müebbetle şimdi Silivri'de yatacaklar. Şimdi, bu çok adaletli bir iş değil ve doğru da değil. O nedenle, bunların düzeltilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, Sayın Çam, teşekkür ediyoruz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Türkeş, şimdi, tabii, bir siyasi kulvar değişikliği de yaptı. Bu sizin tercihiniz.

BAŞKAN - Sayın Çam, tamamlıyorsunuz değil mi?

Son bir dakika, lütfen.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.

Bu sizin siyasi tercihiniz Sayın Bakan ama Nisan 2013'te söylediğiniz bir sözü ve mayısta söylediğiniz iki sözü size hatırlatacağım. Bunu sizi incitmek veyahut da kırmak için söylemiyorum, siyasette bunları hatırlamamız gerekiyor.

O gün diyorsunuz ki... Başbakan Erdoğan'ın sıkıştığında Alparslan Türkeş'in sözüne sığındığını ileri süren Sayın Tuğrul Türkeş, "Günü geldiğinde milliyetçiliği ayağımın altına alırım." diyen Erdoğan'a "Senin ayağını kırarlar, kırarlar." demiştiniz, siz söylediniz bunu, Nisan 2013.

Yine, Mayıs 2014'te "Karşımda bir siyasi parti var. Bunun genel başkanı olan şahıs benim partime suikast yapıldığında höykürüyordu, 'Neyi özel? Genel, genel.' diye bağırıyordu. Şimdi aynı adam çıkıp diyor ki: 'Benim kriptolu telefonumu dinlediler.' E, baba, devletin sana güvenlik işleri için verdiği telefonu oğlunla para transferi için kullanma sen de. Benim tek talebim onun yargılanmasıdır." diye cümleleriniz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, çok teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) - Şimdi, dolayısıyla, bakan olmadan önce söyledikleriniz ve şimdi o koltukta oturuyorsunuz, bunlarla ilgili düşüncelerinizi sizden öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.