KOMİSYON KONUŞMASI

BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Sayın Başkanım, kurumun kıymetli üyeleri, başta Sayın Bakanımız, Meclis Başkanımız, geçmiş dönemde Parlamentoda beraber görev yapma şerefine ulaştığımız arkadaşlarımız; tabii, arkadaşlarımızın, bir defa, her şeyinden eminiz, yıllardır tanırız hem Sayın Bakanımızı hem Meclis Başkan Vekilimizi, bunda diyebileceğimiz bir şey yok; tahmin ediyorum, kamu adına da en güzel şeyleri yapacaklardır.

Burada, tabii, tekrar söylüyorum: 711 milyona ihale ederken dedik ki -Kemal Bey'in söylediği- Yönetim Kurulu toplandı, ya buna fiyat farkı verecek ya da feshedecek; iki tane şansı var. Şimdi, burada benim üzerinde durduğum firma -bugün firmanın adı açıklandığı için söylüyorum- Rönesans İnşaat, hakikaten bizim gurur duyduğumuz, dünya sıralamasında 2'nci, 3'üncü sırada olan bir firma ama şöyle söyleyeyim: Kendine yakışanı da yapmasını beklerdik. Yani Rönesans İnşaat 711 milyona aldığı işten 150 milyon zarar etse ne olurdu? Hiçbir şey olmazdı, onurlu davranmış olurdu. Bu ülkenin nimetlerinden istifade eden bir firmanın... Yani bugün aldığı işin toplamına baktığınız zaman, çok ciddidir, çok teknolojik işler yapar, sarayı da o yapmıştır; dünyada, Rusya'da, Türkmenistan'da, farklı ülkelerde gururla takip ettiğimiz... Bugün Türk inşaat sektörü dünyada 2'nci sırada, tabii ki bu arkadaşımızın da bu firmanın da katkısı yüksek. Kendi ekonomik durumu açısından da durumu gayet iyi. Benim yadırgadığım, yıllardır bu sektörün içinde olan birisi olarak söylüyorum: Kesinlikle ve kesinlikle bu firma buradan... Çünkü sözleşmenin şartları açık ve de net yani herhangi bir fiyat farkı verilmeyeceğine dair onlarca hüküm var. O tür firmalardan beklentimiz kesinlikle... Yani Vakıfbankın işini yapmış, bitirmiş olsa bu firma için 100-150 milyon liranın önemli bir rakam olmadığını da gayet net bir şekilde burada söylüyorum. Yoksa hemen yolun yarısında "Ya geçersin ya geçmezsin. Ya fiyat farkı verirsin ya da feshederim." demek, bu, böyle bir firmaya, bizi uluslararası arenada temsil eden bir firmaya yakışan bir uygulama değildir.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Şirketin dayatması zaten o.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Burada, dolayısıyla, tabii, biz her zaman şunu söylüyoruz: Belli sıkıntılı süreçler yaşandığı zaman muhakkak belli bir fiyat farkı verilerek bunu çözmek lazım. Bugün içinde bulunduğumuz durum aynen böyle geçerlidir. 40 bin civarında firmamız var, verdiğimiz fiyat farkı yeterli değil. Eğer biz bu işler için fiyat farkı vermediğimiz takdirde; firmalar sözleşmelerini, teminat mektuplarını yakarak feshettiği takdirde devlet bunu en az 2-3 katına mal edecektir yani bir ihalenin feshedilip yeniden ihaleye çıkması, yeni maliyetler, devlete en az 2-3 katına mal olacaktır; bunu biliyoruz, bunu kürsüden de söylüyoruz. Diyoruz ki: Bakın, bu fiyat farkını verin, yeterli değil çünkü firmalarda -siz bankacısınız- her zaman o firmanın itibarı en büyük kredibilitesidir. Türk inşaat sektörü de itibarının zedelenmesini istemez yani başı başına da gelse bu işlerini yapar, teslim ederler. Bugün devletten de beklentileri bu, hiç olmazsa başı başına gelecek fiyat farkının verilmesi. Verilmediği takdirde, sözleşmeleri feshedildiği takdirde aynı ihaleleri 3-4 katına mal edeceğini, devletin bu işten çok ciddi oranda zarar göreceğini hepimiz biliyoruz. Ama burada -tahmin ediyorum, davet usulüyledir; zaten siz 4734'e tabi olmadığınıza göre açık ihale yapmadığınızı düşünüyorum- belki cevaplarınızda vardır. Yani dünyada, Türkiye'de rüşdünü ispat etmiş olan firmaların bu işi layıkıyla yapıp teslim etmesi, yolun yarısında "Sen mi yaman, ben mi yaman..." Zaten sözleşme ona cevaz vermiyor ama onlar hukuku da gayet iyi biliyorlardır, herhâlde ona paralel bir uygulamaları vardır. Ben bu işi garipsediğimi yani bunun da doğru olmadığını söylüyorum. Çünkü o dönemde de devlet tarafından bir fiyat farkı kararnamesi yok. Bunun muhakkak sizin tarafınızdan bir izahı olacaktır. Belki siz o gün yönetimde de olmayabilirsiniz ama devlette süreklilik esas. En azından bundan sonraki uygulamalarda... Bu toplantıların birinci sebebi de o: Bundan önce yapılan yanlışlıklardan ders alıp bundan sonrakiler için rota belirlemek, yol haritası belirlemek. Yani devlette, tabii, süreklilik esas. Siz bir yerlere doğru giderken sizden sonra gelecekler de en azından bu yolu çiğnemeyeceklerdir.

Tabii, Komisyonun tamamı engelli konusunda çok hassas; sizde 111 eksik görünüyor, tabii, incelediğimiz yıl itibarıyla. Tahmin ediyorum, şu günlerde bunları telafi etmişsinizdir. Çünkü engellilerin en rahat istihdam edileceği alanlardan bir tanesi bankacılık sektörü; oturarak çalışacaklar, belki fiziki bir şeye çok fazla ihtiyaç da duymayacaklar. Bir ikincisi, yani onlara engelli muamelesinden daha çok en azından eşit şartlar altında iş imkânları açısından, o yönde... Zaten kotanız belli, yüzde 4; bırakın yüzde 4'üzerinde, keşke yüzde, 5 yüzde 6'lar olsa, burada istihdam edilse Komisyonun bütün üyeleri de bu işten mutlu olur çünkü Komisyona gelen herkese bütün konuşmacılar bu alan üzerinde duruyor, biz de duruyoruz. Bu kadroların muhakkak doldurulması lazım.

Yine buna paralel -Mevlüt Bey ifade etti- kamu bankalarının araç tahsisi. Şimdi, bunları üç aşağı beş yukarı biliyoruz ama kamuda bir etik değerler var. Sizin bazen bankacılık yaparken -özel sektör, tabii, sizin rakibiniz ama- devlet bankası olmanızdan kaynaklanan özel sorumluluklarınız da var. Bu manada önder olmanız lazım. Yani ne bileyim, Yapı Kredi Bankası, firmalar belli kredi kullandığı takdirde, belli oranı yakaladığı takdirde işte ona araç tahsis edebilirsiniz, farklı argümanlarla alanınızı genişletebilirsiniz ama burada asıl olan, bizim üzerinde durduğumuz, bankanın müşteri bazlı değil ama farklı alanlarda araç tahsisinin yapıldığı yönünde. Sayın Cumhurbaşkanının da zaten ikazları var. Bu manada, şu an kurumun dışında, özel sektör müşterilerinizin dışında, kurumsal müşterileriniz de dâhil tahsis ettiğiniz araç var mı? Varsa bunların sayısı ne kadar?

Tabii, biz sizi ihale kapsamının dışında bırakıyoruz ama -yani "4734'ün dışındayız." diyorsunuz- şartlar ne olursa olsun rekabete açmanız lazım. Sabahtan beri konuşuyoruz yani bankalarla ilgili tadilatlarınız dâhil, yeni şubelerinizin yapılması dâhil, farklı yapım metotları olabilir, farklı satın almalarınız olabilir, sadece bilgi işlem de olabilir, dünya kadar satın almanız vardır yani; bu satın almalarda bizim üzerinde durduğumuz, şeffaflık. Ne kadar şeffaf, ne kadar rekabete açık bir yapı oluşturursanız siz de bu işlerin altından en az şeyle kalkarsınız yani açık, herkes girebilir, herkes satın alabilir, herkes teklif verebilir. Çünkü ülkemiz her alanda -belli üreticiler açısından söyleyeyim- belli mesafeler katetmiş vaziyette. Bankacılık sektörüyle ilgili, gerek yazılım olsun gerek farklı sektörlerde olsun, dünya kadar satın almalar yapıyorsunuz. Her ne kadar tabi olmazsanız bile, özel şartlar hariç, yani anında yapmanız lazım gelen şeyler vardır; dolayısıyla hem geleceği planlayıp bu özel... Yani şimdi, Türkiye'de de hep onu eleştiriyoruz biz, sanki yapılan ihalelerin yaklaşık yüzde 65-70'i 21/B'ye göre -rakamsal açıdan söylüyorum bunu, adet açısından farklı olabilir- yapılıyor; sanki Türkiye'de her zaman deprem var, her zaman felaket var, bütün ihaleler bu metotla yapılıyor. Yani özel teklif almayı, özel inisiyatifi lütfen ortadan kaldırın, her şey ayan beyan ve şeffaf olsun. Bunu hangi kurum yaparsa yapsın, buradan ifade ediyorum... Bazen biz böyle söyleyince iktidardaki arkadaşlarımız "Ya belli belediyeler de yapıyor." diyor. Belediyedir, bankadır, adı ne olursa olsun, şeffaflık bütün kurum ve kuruluşlar için geçerlidir. Bunun, devlette daha bir hassasiyetle olması lazım çünkü siz kamu adına bu tüyü bitmemiş yetimin hakkını burada müdafaa ediyorsunuz. Kendi özel işlerinizde bir hassasiyet gösteriyorsanız bu işlere yüz hassasiyet göstermelisiniz.

Yine, tabii, sizin farklı faaliyetlerinizden biri de ülke sporuna, özellikle voleyboluna yaptığınız katkılar. Bundan dolayı ben de tebrik ediyorum; işte, 4 sefer dünya birinciliğimiz var. Aslında sporu da profesyonel olarak desteklemeniz önemli ama bunun yanı sıra amatör olarak ne kadar destekliyorsunuz? Bununla ilgili de bize bilgi verirseniz veya sporun farklı alanlarında... Yani benim önerim şu: Maliyeti düşük ama tabanı geniş -yani maliyet düşük ama tabanı geniş- olan spor alanlarını, spor dallarını desteklerseniz daha fazla katkı sağlayacaktır. Çünkü bugünkü şartlar altında, gerçekten, Türkiye'nin içinde bulunduğu rakamlar, ücretler bu işleri çok da yapmaya cevaz vermiyor. Bankaların sosyal sorumluluk kapsamında bunları da yapmasında büyük fayda var.

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Toparlayalım Sayın Yaşar.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Toparlıyorum Başkanım.

Bir ikincisi, özellikle bu tahsil edilemeyen kredilerde yakın izlemede olan kredilerin -yüzde 95,9 oranında- 34,9 milyar TL'si 4.810 kredi sayısıyla kurumsal ve ticari KOBİ kredileri. Aslında, kredi verdiğiniz alanlarda, tam tersine, KOBİ'lerdeki ve küçük işletmelerdeki kaybın -yani izlemede veyahut da şeye düşmesinin- ben daha düşük olacağı kanaatindeyim; sizde bu oran biraz yüksek gibi, bunun sebebi nedir? Yani küçük ve orta boy işletmelerdeki kredi geri dönüşünün çok daha yüksek olur, takibe, izlemeye veyahut da şeye düşmesi daha az olur diye, bizde böyle temel bir kanaat var; sizde sanki bu konuda bir ters orantı var.

Yine, belli sektörlerin desteklenmesi... Özellikle, Türkiye'nin üretimden başka çıkış yolu yok. Sayın Genel Müdürüm, üretmekten başka çıkış yolu yok ama sizin imalat sanayisine desteğiniz az, yüzde 18; yani 100'ün içerisindeki 18 birimi. Özellikle, söylediğim gibi, devlet bankalarının özel görevi var; yani bu ülkenin kalkınmasına yönelik, üretimine yönelik, ihracatına yönelik, AR-GE faaliyetlerine yönelik muhakkak belli katkılarının olması lazım. Dolayısıyla bu incelediğimiz yıl 2020; 2021, 2022'de bu durum nedir? Yani imalata, üretime veyahut da daha çok böyle teknolojik yatırımlara... Mesela, bugün Türkiye'nin ihracatında teknolojik yatırımların payı yüzde 2, bu Avrupa'da yüzde 30'lar civarında; bununla ilgili destekleriniz var mı?

En önemli konulardan biri -benim de üzerinde durduğum- adı üstünde Vakıflar Bankası, vakıflar konusunda ne yapıyorsunuz, tarihî eserler konusunda ne yapıyorsunuz, yani buradan hangi rakamları ayırıyorsunuz? Türkiye doğudan batıya tarihî eserlerle dolu; hanlarıyla, hamamlarıyla, kervansaraylarıyla yani bunların sayısı inanılmaz fazla. Yani, bence, sizin sahibiniz de zaten bildiğim kadarıyla... Gerçi, şimd siz de devredildiniz -ne varsa havuza atıyoruz- Varlık Fonuna atıldınız. Yani eskiden... Aslında Erbakan'ı da buradan rahmetle yâd ediyoruz. O da bütün bu bütçeleri bir havuza atıyordu, diyordu ki: "Kimin ne fazla parası varsa atsın havuza, kimse kredi kullanmasın. Havuzdaki fazla paraları eksiklerle kurumların arasında dağıtalım, bir denge sağlarız." Sayın Bakanım bu işleri bilir, belki o zaman da görevdeydi. Dolayısıyla burada bankanın özellikle bu tarihî eserler konusunda, bununla ilgili nasıl bir çalışması var? Kârınızdan belli bir oranı buraya ayırıyor musunuz? Bu geçtiğimiz yıllar içerisinde bununla ilgili bir faaliyetiniz var mı?

Tabii, bugünü denetlerken geleceğe yönelik -yeni yönetimsiniz- önümüzdeki beş yılda, on yılda, yirmi yılda, otuz yılda kendinizi nerede görüyorsunuz, nerede konumlandırıyorsunuz? Belli bir büyüklüğe de ulaştınız, buna da hiç itirazımız yok. Zaten kamu bankaları olmazsa piyasada, özellikle finans sektöründe dengelenmenin olmayacağı kanaatindeyiz. Yani, bugün, maalesef, Türkiye'deki özel bankaların önemli bir kısmı yabancıların eline geçti. Siz, bugün, belki yüzde 14-15'leri ifa edemezseniz de herhâlde yüzde 17-18'lerdesiniz; muhakkak bilginiz vardır, şu an piyasa faizleri yüzde 30'lar mertebesinde. Yani Polat ağabey, bugün yüzde 30'larla para kullanıp iş yapmak, imalat yapmak mümkün mü? Değil. Bugün aldığınız malın fiyatı yarın değişiyor. Şu an insanlar mal üzerinden -bakın, para demiyorum mal üzerinden- ne buluyorsa alıyor, diyor ki: "Ulan, nasıl olsa yarın bu malın fiyatı yükselecek." Her alanda böyle. Onun için bizim daha çok üretime yönelik -demin söylediğim gibi- yatırıma yönelik faaliyetlerde bulunmamız lazım.

Siz, bu finans sektöründe bir sigortasınız. Sizin bu büyüklükleriniz olmasa bugün yüzde 30'ları ifade ediyoruz, belki onlar daha da yukarıya çıkacak. Sizin bu gücünüzün -Vakıflar Bankası, Halk Bankası, Ziraat Bankası- en azından piyasayı dengeleme açısından, biz varlığına inananlardanız; kesinlikle özelleştirilmemeli. Adı, sanı, şekli, şemali ne olursa olsun, bunların sağından solundan... Hatta bunlar rehin gösterilerek kredi bile kullanılmamalı; bunu da söyleyeyim. Biz duyuyoruz işte, Varlık Fonunun zaman zaman, kefaletiyle, kredi arayışında olduğunu. Bugün uluslararası arenada da zaten rakamlarımız yüksek, bugün size ihtiyaç var. Bu ülke için her zamankinden daha fazla ihtiyaç var; dolayısıyla geleceğe dair projeksiyonunuzu da bu manada görmek isteriz.

Ben, bundan sonraki çalışmalarınızda da başarılar diliyorum. Ümit ediyorum, bundan sonra geldiğinizde daha güzel şeyleri sorarız ama geçmişten de ders almak lazım. Muhakkak bu konunun, bu ihale konusunun Genel Müdürlük konusunun kesinlikle bir açıklamaya kavuşması lazım. Bu açıklama Komisyon üyeleriyle de paylaşılırsa iyi olur ama fikrimi tekrar söyleyeyim, hiçbir mazeret bu arkadaşın bu talebini haklı kılmaz deyip sözlerimi bitiriyorum. Görevinizde de başarılar diliyorum.