| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 117 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290)(Tali komisyon) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 23 .03.2022 |
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın üyeler, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının kıymetli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir yılda TÜFE'nin yüzde 50, ÜFE'nin yüzde 100, Türk lirasının yüzde 50 değer kaybettiği, işsizliğin yüzde 11 olduğu, dış borcun 450 milyar dolar olduğu bir ortamda Hükûmetten sağlık çalışanlarına yardım beklemek biraz hayal gibi duruyor. Doktorlar için "Giderlerse gitsin." sözü bir çaresizliğin, imkânsızlığın ifadesidir. Sorun yalnız sağlık kurumunun değil, Millî Eğitimin de Emniyetin de herkesin de sorunudur. Pandemi boyunca kimse maddi beklenti içinde değildi, işten elleri başlarına değmiyordu. Sağlık personeli özlük haklarının düzeltilmesi hayaldir. Neoliberal sistem sağlığı da esir aldı, şehir hastaneleri, özel hastaneler aldı başını gitti. Türk sağlık sisteminde bir reorganizasyon şarttır. Koruyucu sağlık sistemine öncelik vermemiz şarttır. Sağlık sisteminin omurgası koruyucu sağlık sistemi olmalıdır. "Bırakın insanları, ne hâlleri varsa görsünler, hasta olsunlar bize gelsinler, böylece biz hastalığı iyileştiririz, daha meşhur oluruz, daha şöhretli oluruz ve daha çok oy alırız." felsefesi yanlış bir felsefedir, bunun baştan aşağı değiştirilmesi gerekir.
Sağlık çalışanlarının özlük haklarının düzeltilmesinden hiç bahsetmeye gerek yok; bir şey yapılmaz, yapılamayacak. Sağlıkta şiddetle ilgili yapılabilecek şeyler, parayla ilgili olmadığında bir şeyler yapabiliriz. İktidarın oy kaygısı bizi ilgilendirmiyor. Şimdiye kadar Hükûmetin motivasyonu "oy" oldu biraz da memleketi öncelemeleri lazım ve sağlıkta şiddetin üzerine gidilmesi lazım.
Mesleki Sorumluluk Kurulunun amacı nedir? Mesleki Sorumluluk Kurulunun amacı özellikle malpraktisle ilgili uygulamalardır. Şimdi malpraktisle ilgili elinde uygulama olması için hekimin ne yapacağını bilmesi lazım. Bunun için tanı ve tedavinin algoritmalarının çıkarılması lazım ve hekimin neye göre davranacağını bilmesi lazım. Normalde Batı'da bu işleri yapan meslek odalarıdır ama maalesef bizim ülkemizde sağlık otoritesi ile meslek odaları arasında garip bir ilişkisizlik var. Şu anda tabip odaları böyle olabilir ama iki yıl sonra, üç yıl sonra değişebilir; bunların hukukta nasıl olması gerekiyorsa o şekilde ortaya konması lazım. Eğer ortada bir tanı ve tedavi prosedürü yoksa, bununla ilgili kayıtlar yoksa biz gölgeyle kavga ediyor gibi oluyoruz.
Ben Eskişehir Doğumevinde başhekimken -ki Eskişehir Doğumevi, Sağlık Bakanlığının ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi belgesini alan 3'üncü hastanesiydi- bununla ilgili olarak, biz, prosedürler çıkardık. Şikâyetler çok oluyordu, ben de şikâyet edildim ama "Bu hastalığın tanısı şöyle olur, tedavisi böyle olur." diye hastane idaresinden çıkan belgeler vardı. Arkadaşlar onlarla yargılanmaya gidiyorlardı ve birinci celsede iş bitiyordu. Öncelikle bunların ve tanı, tedavi algoritmalarının ortaya çıkarılması lazım. Daha sonra doktorlar ne yapacaklarını bilsinler ve yargıçlar da ona göre yargılasınlar; bunun olması lazım.
Ayrıca Mesleki Sorumluluk Kurulunun bambaşka bir havası var. Mesleki Sorumluluk Kurulunda sanki sağlık otoritesi kafasına bir şey koyuyor, onu yapıyor gibi. Şimdi 7 kişilik grubun içerisinde sadece 2 hekim var; hâlbuki hekim sayısının 2'den kesinlikle fazla olması lazım, 7 kişinin içerisinde, 2 kişi hekim olacak ve bunlar hekimler hakkında karar verecek; bu, anlaşılmaz bir tutum. Bunun yanında meslek odası temsilcilerinin olması lazım, hekim sayısının artırılması lazım ve başkan olarak sadece Sağlık Bakan Yardımcısı ya da genel müdür seviyesinde birinin olması lazım. Diğerleri de oda temsilcisi olabilir ve tıp doktorları olabilir, Hasta Hakları Derneği temsilcisi olabilir. Bu şekilde Mesleki Sorumluluk Kurulun terkibinin de değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Mesleki Sorumluluk Kurulu deyince burada, şimdi, genellikle doçentler ve profesörler üzerinde duruluyor. Mesela Türkiye'de 7 bin civarında kadın doğum var ve akademik kadro bunun yüzde 5'i yüzde 10'u bile değildir; yüzde 5'i, yüzde 10'u olsa dahi... Bir de yapılan işin yapıldığı yerdeki şartları nedir ve buna göre ne yapılıyor? Örneğin, işte, Tokat'ta olursa burada ne yapılacak, Erzurum'da olursa ne yapılacak, Aydın'da olursa ne yapılacak? Ben, bu grupta sahayı bilen, bu işleri bilen ve uzun süre uzmanlık yapmış normal bir kadın doğum uzmanının ya da hangi branşla ilgiliyse onunla ilgili uzmanın olması gerektiğine inanıyorum.
Yargı sisteminde olayı değerlendiren bilirkişi meslekten iken, Mesleki Sorumluluk Kurulunda olayın değerlendirilmesi tıbbi değerlendirmeden uzaktır. Burada sanki sadece bir idari değerlendirme olarak değerlendiriliyor; hâlbuki burada teknik ağırlığın fazla olması lazım, tıbbi yöndeki ağırlığın fazla olması lazım. O yönüyle de olayın kavranması, anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu hâliyle, kurul, sadece bir şey yapmış gibi görünmekten ibaret olacaktır maalesef.
Malpraktis analizinin pek çok yönü var. Teknik olarak olay nedir? Olayın oluştuğu ortamdaki şartlar nelerdir? Yardımcı sağlık personelinin kapasitesi nedir ve orada yapılabilen, yapılamayan şeyler nelerdir? Olay yerini iyi bilen ve bu işleri iyi bilen insanların illaki bu kurulda olması gerektiğine inanıyorum ben. Mademki bu iş bir ekip işi, ekibi değerlendirme tecrübesine sahip birisinin olayı incelemesi şart. Genel olarak Mesleki Sorumluluk Kurulu, konuya çok hâkim olmayan kişi veya kişilerin kağıt üzerinde karara varması gibi bir duruma bürünüyor. Kurul teknik olarak yeterli yetkinliğe sahip olamayacağına göre, kurul "kararlarının çok kez dış etkenlerle verildiği" şeklinde bir yanlış kanı doğmasına neden olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlarım.