| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 85 Milletvekilinin, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4058) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 07 .01.2022 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir yasayı görüşüyoruz. Gerçekten, farkında mıyız, bilmiyorum ama "önemli" kelimesi bile bu yasayı tanımlamaya bence yetmeyebilir.
Biz politika tercihlerimizle bir sorun yarattık. O sorunun ortaya koyduğu sonuçlarla uğraşıyoruz ve bunun için de birtakım tedbirler getiriyoruz. Getirdiğimiz tedbirlerin önümüzdeki dönemde nereye, nasıl evrileceği konusunda hiçbirimizde bir bilgi ve öngörü yok. Bir şeyler yapılıyor fakat bu yapılanlar nerede, ne zaman, nasıl bir yere evrilecek ve nasıl bir sonuç doğuracak; bu konuyu kesinlikle kestiremiyoruz. Dolayısıyla bugün itibarıyla bu yasal düzenlemeyle elimizde bulunan, karşılaştığımız sorunu makul bir şekilde, en düşük maliyetle sonlandırabilme ve ekonomiyi istikrara kavuşturabilme imkânımız olduğu gibi, işin tam tersi olabilme ihtimali de sıfır değil. Bunu böyle bilelim. "Yarattığımız sorun ne?" dersek, yarattığımız sorun: Ortak aklın bütün dünyada uygun gördüğü usul ve yöntemleri bırakıp farklı yöntemlere girdik, enflasyonla mücadele etmedik. Eğer fiyat istikrarını sağlasaydık bugün şu yaptığımız düzenlemelerin hiçbirine ihtiyacımız yoktu. Yurttaşımız kendi ulusal onuru olan parasını cüzdanında taşıyacaktı, yabancının parasına itibar etmeyecekti. Biz bunu geçmişte becerdik; bu sizin iktidarınızdı. Enflasyonu yüzde 4'e kadar düşürdük, politika faizi 5,5'a kadar düştü ama ne olduysa birden bire farklı dünyalara, evrene girildi ve geldiğimiz noktada bugün enflasyon yüzde 40, en basit, en iyimser tahminle 2022'nin birinci çeyreğinde de yüzde 60'lara, 70'lere varan bir enflasyon ve oradan ortaya çıkan negatif faiz ve bunun sonucunda bireylerin, özellikle bankacılık sisteminde döviz sevdası olan bireylerin davranışlarının ne olacağı konusunda bir kestirmemiz yok; böyle bir sorunla karşı karşıyayız. Yani kendi elimizle yarattığımız soruna şu anda can havliyle çözüm arıyoruz, aradığımız çözüme de "heterodoks politika" deniliyor. Heterodoksun benim nazarımdaki şu anda -bunun bir ilmi tanımı var da- tam şeyi şu: Öyle bir sorunla karşı karşıyayım ama ne yapacağımı bilmiyorum, ilk aklıma geleni uyguluyorum yani heterodoksun şu andaki anlamı bu. Özellikle yasa teklifinin 12'nci maddesi nasıl evrilecek, nasıl sonuçlanacak, nasıl bir durum ortaya çıkaracak bugünden kestirmek pek mümkün görünmüyor.
Şimdi, 12'nci maddede elinde Türk lirası bulunup dövizle ilişkisi olmayanları da dövizle ilişkilendirdik. Bizim düne kadar 2 paralı bir ekonomimiz vardı; bir tarafta dolar vardı, bir tarafta Türk lirası vardı. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla biz, tek paralı bir sisteme döndük. Dolayısıyla, uzaktan yakından dövizle ilgilenmeyen yurttaşlarımızın da bir şekilde dövizle ilişkilenmelerini sağlayacak altyapıyı da oluşturduk. Bunların bir kısmı da şu anda belki de müracaatlarını yaptılar, dövizle ilgilendiler ve ilişkilendiler. Şimdi burada ortaya çıkacak bir maliyet var. Bu maliyetin ne olacağını bugünden kestirmek zor. Dolayısıyla "Maliyetinin bir tarafını Hazine yüklenecek, bir tarafını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yüklenecek." deniliyor.
Şimdi 13'üncü maddedeki düzenleme şu: Özellikle bankacılık kesimiyle ilgili olarak Hazine özel tertip tahvil çıkaracak yani "Nakit ödemeyeceğim." diyor.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Onu bir önergeyle değiştireceğiz galiba.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Öyle mi? Peki, eğer devam etseydi ne gelecek bilmiyorum. Tabii, bilmediğim için de ne söylemem lazım onu da bilmiyorum. Dolayısıyla, var olan düzenleme üzerinden konuşacak olursak.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Kâğıt işi kalkıyor, önerge var, arkadaşlar verecek.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Peki, kim ödeyecek bunu?
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Madde kısmında açıklayacağız onları.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şimdi, bu sistemde Hazine, bankalara özel tertip veriyor, özel tertibi alıyor onlar Merkez Bankasına getiriyor, Merkez Bankası bunu parasallaştırıyor, oradan aldığı parayla bankaların, kişilerin faizlerini ödüyor, o faizlerin ödenmesi sonucunda ortaya bir likidite çıkıyor. Bu likidite sterilize edilecek mi? Geri çekilecek mi? Çekilecekse hangi faizden çekilecek? Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde büyük bir enflasyon sorununun temellerinin tohumlarını ekiyorduk ama şu andaki düzenlemeniz nedir bilmiyorum. Dolayısıyla, onu bilmediğim için de bir şeyde bulunmayacağım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Kolay" diyorsun Cemal, kolay!
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla, kurda geldiğimiz noktada...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Kolay, hallederiz." diyorsun.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sıkıntı yok.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şimdi yine, bu maddeyle ilgili olarak benden önceki arkadaşlarım da değindiler, yine de ben de değineyim. Şimdi, Anayasa'nın 73'üncü maddesi ortada. Şimdi bizim bu yaptığımız açıklamaya katılırsınız veya katılmazsınız ama bizim bakış açımız şu: Madde diyor ki: "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür." Dolayısıyla, vergiler kamu giderlerini karşılamak için toplanıyor. Kur korumalı mevduat kapsamında yapılacak ödemelerin bu kapsamda olup olmadığını Anayasa'dan anlayamıyoruz, dolayısıyla orada bir tanım yok. Onun için kamu gideri nedir diye bakmak gerekir ancak Anayasa'da kamu giderinin tanımı biraz önce de söylediğim gibi yok. Dolayısıyla, nereye bakmamız lazım? 5018'e bakmamız lazım. Kamu gideri 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda "Kanunlarına veya Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine dayanılarak yaptırılan iş, alınan mal ve hizmet bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve dış borç faizleri, borçlanma genel giderleri, borçlanma araçlarının iskontolu satışından doğan farklar, ekonomik, malî ve sosyal transferler, verilen bağış ve yardımlar ile diğer giderler." olarak tanımlanıyor. Eğer konu Anayasa Mahkemesine taşınırsa muhtemelen kur korumalı mevduat kapsamında mevduat sahiplerine yapılacak faiz ödemelerinin 5018'deki "transfer" ifadesine uygun olup olmadığına bakılacaktır çünkü burada gerçekten bir transfer var. Siz de biliyorsunuzdur; sistemdeki toplam döviz, artı, Türk lirası mevduatını biliyoruz, bu mevduatın büyüklük olarak dağılımını biliyoruz, TL ve döviz olarak dağılımını biliyoruz ve mevduatın sahipliği konusundaki kişi sayısını biliyoruz yani bu kişiler de toplam 200-300 bini geçmiyor, bu 200-300 bin kişiye... Yani birisi bunun simülasyonunu yapmış, 2018'den 2021'in Aralığına kadar o günkü gerçekleşen kurlar üzerinden ve faiz üzerinden yapmış. Eğer bu sisteme 1,2 trilyon TL girerse maliyeti 332 milyar TL olur; bu, sistemin üzerine gelecek bir yük. Olur veya olmaz, bilmiyorum ama bu, bir simülasyon. Dolayısıyla, iki ucu pis bir değnek bu iş. Anayasa Mahkemesine gider de Anayasa Mahkemesi bunu yanlış bulur, iptal ederse ekonomide her şey allak bullak olur; Allah göstermesin, ben öyle bir şeyi tasavvur bile etmek istemiyorum. Öbür taraftan da hak, hukuk, adalet diye bir şey var; 300 bin kişi var, 300 bin kişinin çıkarını korumak ve sistemi ayakta tutabilmek için kamunun kaynağını buraya aktaracağız. Gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir husus bu.
Tekrar ediyorum; bütün bunların nedeni, geçmişte yaptığınız ve başarılı olduğunuz ve bedelini de millete ödettiğiniz fiyat istikrarından uzaklaşıp enflasyonu patlatmanız. Bugün gelen şu programın bile enflasyonu daha da ileriye götürecek bir program olma ihtimali son derece yüksek -olacaktır demiyorum- bunu aklınızın bir kenarında tutun.
Onun dışında, bir maddede kamuyla çalışan müteahhitlerle ilgili bir düzenleme var. Bugün bana Batman'dan bir müteahhit mesaj göndermiş, diyor ki: "Şu an yüzde 100'e yakın bir fiyat farkının verilmesi durumunda müteahhitler biraz zarar etseler de işlerini yapacaklardır yani yüzde 100'ün altındaki bir fiyat artışı bile bizi kurtarmaz." Bütün bunların temelinde de yine enflasyonla mücadeleyi bırakmak var, fiyat istikrarını sağlamak var yani şu görüştüğümüz konuların hepsi birer sonuç, neden değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Devam edin lütfen.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - O nedenle, Sayın Milletvekilim, sunumunuzun başında bu şekilde çizdiğiniz bir makroçerçeve varken, o makroçerçevenin hiçbir geçerliliği yok; güzel bir slogan ama hiçbir geçerliliği yok. Eylülden bu yana bu ekonominin makroçerçevesi 3 kez değişti. Bugün hangi çerçeveyle ekonomi yönetiliyor; onu da bilmiyoruz, farkındayız. Yarın değişmeyeceği konusunda da bir teminatımız ve garantimiz yok.
Onun dışında, Merkez Bankasıyla ilgili bir düzenleme var. Şimdi, bu aşamada, bize verilen bilgi çerçevesinde herhangi bir görüş bildirmek pek mümkün görünmüyor çünkü genel gerekçede şu deniliyor: Merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini temin amacıyla düzenleme yapılmaktadır. Bu, bize hiçbir şey söylemiyor. Bir kere, bu talep, bu düzenleme hangi ihtiyaçtan doğdu? Bu talebi yapan yabancı ülke merkez bankası bize bir "favor" bir iyilik mi yapıyor yoksa biz bu yabancı ülke merkez bankasına -kimse, hangi ülkeyse- ona mı bir iyilik yapıyoruz? Dolayısıyla, burada bir "kazan kazan" durumu mu var? "Kazan kazan" durumu var ise biz ne kazanacağız, onlar ne kazanacak? Bu kazancın uluslararası camia nezdinde güvenilirliği, kredibilitesi, üzerimize getireceği hukuki yükler nedir? Örneğin, "yargı bağışıklığı" ilkesi çerçevesinde bir sorun olabilir mi? İkili hukuki anlaşmalar çerçevesinde bir sorun getirebilir mi? Mütekabiliyetle ilgili bir sorun getirebilir mi? Diyelim ki A ülkesinin merkez bankası bize geldi, talep etti ve "Şu kadar milyar dolar hesabınıza koyacağım." dedi. Biz bunu kullanırız ama biz, A ülkesi merkez bankasının uluslararası camiada ne tür sorunları var, üzerinde bir ambargo var mı, bir yaptırım var mı, yurttaşlarıyla ilgisi var mı... Örneğin, Türkiye'de faaliyet gösteren müteahhitlerin yurt dışında işleri var, o yurt dışındaki işlerinden dolayı alacaklarını tahsil edemiyorlar. Tahsil edemedikleri ülkenin Merkez Bankası gelir de bize bir hesap açarsa bizim buradaki alacaklı şirketlerimiz "Ha, senin Merkez Bankasında hesabın varmış, oradan bunu tahsil edeceğim." derse, buna ne diyeceğiz? Bu, ileride ne tür sorunlara yol açabilir? Dolayısıyla, bu son derece tehlikeli bir durum. Sizden ricam, ben 17 Aralıkta Sayın Numan Kurtulmuş'a "Hedeflerinizde tamamen mutabıkız; cari açıktır, üretimdir, ithalat bağımlılığından kurtulmaktır vesaire. Bütün bunlarda mutabıkız, fakat sizi buraya götürecek olan bu Türk lirasıyla ilgili uyguladığınız politika sizi buraya götürmez ve ülkemizin parası bunu hak etmiyor." dedim. Aynı şeyi yine söylüyorum: Buradan elde edilecek 3-5 kuruşla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının ve ülkenin itibarı zedelenebilir. Biz şu anda gri listedeyiz, o gri listenin daha da güçlenmesi hâline gelebilir. Gelebilir diyorum çünkü bize bilgi vermediniz; bilmeden de ancak bu kadar, varsayımlarla konuşulabiliyor. Bunun özü, esası nedir bilmiyorum ama genel olarak böyle bir düzenleme yanlış bir düzenleme, buna lütfen fırsat vermeyin diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ama son olarak bu toplu iş sözleşmeleriyle ilgili olarak yapılan düzenleme de ilgili hukukçular tarafından -arkadaşımız da söyledi- Anayasa'ya aykırı bulundu. Özellikle belirteceğim şudur: Bunu kanunla düzenlemek ne kadar doğru, bunun üzerinde de ciddi olarak düşünülmelidir.
Teşekkür ediyorum.