KOMİSYON KONUŞMASI

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Şüphesiz ki kabinenin bana göre en etkin olması gereken bakanlıklarından bir tanesini temsil ediyorsunuz ve şüphesiz ki cumhuriyet tarihimiz boyunca bu coğrafyada yaşayan bütün insanların aydınlık geleceği açısından çok önemli bir perspektifin hayat bulması konusunda mesai arkadaşlarınızla birlikte faaliyet yürütüyorsunuz.

Sayın Bakan, Türkiye'nin Avrupa Birliğine entegrasyonu, katılımı; Türkiye halklarının Avrupa Birliği yurttaşı olması hem şahsımın hem de temsil etmiş olduğum siyasetin de temel perspektiflerinden bir tanesidir. Bu itibarla da Komisyonda olduğu gibi, Bakanlığımızla da etkin bir çalışmayı ortaya koymanın sürekli arayışı, çabası içerisinde olacağız.

Sayın Bakan, konuşmanızda sabrımıza teşekkür ettiniz. Ben de hem size sabır diliyorum hem de sabır bekliyorum. Birkaç hususu ifade etmeye çalışacağım.

2004, 2005, 2006; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı görevini yürüttüğüm zaman dilimi içeresinde emin olun en az bir bakan kadar müzakerelerin başlaması konusunda faaliyet yürüten bir kardeşinizim ve büyük de memnuniyet duydum sürecin başlamasından kaynaklı; hatta dönemin sözcüsü Verheugen'i Diyarbakır'da da ağırlamıştık.

Bugün fasılların açılmış olmasından da memnuniyet duyuyorum ama Sayın Bakan siz de ifade ettiniz, fasılların açılmış olması maalesef aynı zamanda bir konjonktürdür Avrupa Birliği açısından. Mültecilerin gelişini önlemeye yönelik bir konjonktürdür. Siz de konuşmanızda ifade ettiniz, teşekkür ediyorum aynı zamanda ifadeniz için. Her ne kadar bu bir konjonktür olsa da biz ne yapıyoruz, biz ne yapmalıyız üzerinden kilitlenmemiz gerektiğine inanmıyorum. Dolayısıyla birinci sorum: Biz ne yapmalıyız? Bu minvalde, Urfa'daki gözlemlerim, Antep'teki gözlemlerim, sınır illerimizdeki gözlemlerimizden hareketle, gelen mültecilerin, Sayın Bakan, yükü sivil halkın sırtındadır. Şu anda kent merkezinde hiç yoksa 300 bine yakın insan yerleşim birimi içerisinde yaşıyor, kampta değil. Bunun yaratmış olduğu çok ciddi sorun alanları var ve bu sorun alanları şüphesiz ki Bakanlığımızın faaliyetlerini de etkileyecektir. Buna ilişkin ne tür önlemler alacağız?

İki: Bundan daha önemlisi, Sayın Bakan, gelenler içerisindeki eli silah tutabilecekler, geri savaşmaya gidiyorlar, geri çatışma alanlarına gidiyorlar.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Suriye'ye.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Suriye'ye. Bu önlenmiyor, önlenemiyor demiyorum, bu önlenmiyor. Bu, yine Bakanlığımızın faaliyet alanı itibarıyla çok ciddi bir aykırılığın aynı zamanda ifadesi ve bu, aslında gelecek açısından perspektifin başını ağrıtabilecek en önemli hususlardan bir tanesi, hatta gelecekte uluslararası mahkemelerde gündem konusu olabilecek temel sorun alanlarından bir tanesi.

Sayın Bakanım müsaadeniz olursa, şu anda aslında bizim yaşamış olduğumuz... Ben 44 yaşındayım.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Allah uzun ömürler versin.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Cümlemize Sayın Bakanım. Bütün hayatım maalesef özgürlük içerisinde geçmedi. Ben tek bir gün bu ülkede özgür yaşamadım. Gözümü açtım askerî darbe, cunta, olağanüstü hâl, takriri, sükûn, vesaire, vesaire, vesaire. Belediye başkanı olduk, vallahi benim hakkımda açılan davalar, soruşturmalar, yargılamalar bütün meslek hayatım boyunca -on dokuz yıllık avukatım- savunduğum davalardan çok daha fazladır.

Şimdi, Sayın Başkan, bütün tarihimin de en çetin dönemini şu anda biz yaşıyoruz. Bölge yanıyor Sayın Bakan, bölge yanıyor şu anda. Benim aktaracaklarım sonuçlar. Şu anda, siviller ölüyor, 11 yaşında, 8 yaşında; kadınlar ölüyor, hamile, karnında taşıdığı 7 aylık bebesi ölüyor. Bütün bunlar sonuçlar. Camiler yanıyor. Dişimizle tırnağımızla UNESCO sürecine dâhil etmiş olduğumuz kültürel mirasımız top atışları ile tank atışlarıyla yerle bir ediliyor. Şimdi, bütün bu olup bitenler ile müzakere perspektifi arasında bir uçurum var Sayın Bakan. Şu anda, Avrupa Birliği Bakanlığımız, bu Komisyon trenin bir vagonuysa, etkin bir yere, adrese ulaşabilmesi için lokomotifin makas değiştirmesine ihtiyaç var. Nasıl ki Avrupa Birliği entegrasyon sürecinde müzakere esassa, iç sorunlarımızın çözümünde de müzakere esas olmalı Sayın Bakan, müzakereye geri dönmeliyiz. Şu anda, Silopi'de 11 sivil cenaze, Sayın Bakan, buzdolaplarında tutuluyor, buzdolabında tutuluyor. Tarihimde tanık olmadığım kadar Kürt halkımda bir kopuş duygusu, bir öfke patlamasına tanık oluyorum. Bize insanlar artık şunu söylemeye başladılar: "Ne işiniz var Parlamentoda?" Eğer çözmüyorlarsa, eğer ellerini uzatmıyorlarsa, eğer birlikte yaşamak istemiyorlarsa ne işiniz var orada?

Sayın Bakan, haklı olarak, bu ülkenin yönetimi, bu ülkenin döneminin Başbakanı, bu ülkenin ilgili bakanları Esat rejimine diyordu ki: "Halkını bombalama, sivilleri öldürme." Bugün, bu devlet, Cizre'de, Şırnak'ta, Sur'da halkını bombalıyor. Bir kez daha söylüyorum, bu bir sonuçtur. Bu sonucu yaratan müzakere perspektifinden ayrılmamızdır, kopmamızdır. A hata yaptı, B hata yaptı; A'nın hatalarını, B'nin hatalarını sıralarsak ben de sıralayabilirim ama sonuç, bizi asla çözüme götürmeyecektir, Suriye'ye doğru götürecektir. Oysaki bizim tam da bu Bakanlığın, tam da bu Komisyonun perspektifi olan Avrupa Birliğine doğru, medeni dünyaya doğru yol alabilmemiz için bir kez daha müzakere masasına geri dönmemiz lazım ve Bakanlığımızın da bu konuda öncülük yapması gerektiğine ben inanıyorum.

Şu anda Sayın Bakan, hastaneler mevzi hâline dönüştürülmüş durumda, hastaneler bir askerî üs hâline dönüştürülmüş durumda. Özel harekât, okullarda insanlığın duygusunu perçinleyecek fotoğraf kareleri veriyor. Demin, haklı olarak, Paris ve Brüksel örneğini verdiniz. Doğrudur Sayın Bakanım, doğrudur, Paris ve Brüksel'de doğrudur, ben katılıyorum size ama Paris'teki özel harekâtçılar duvarlara "Kurdun dişine kan değdi." diye yazmıyor ve okulları basmıyor, hastaneleri basmıyor, 11 yaşındaki çocukları öldürmüyor. Hani böyle bir şey varsa lütfen aydınlatın bizi. Bu itibarla da benimkisi aynı zamanda bir çağrıydı, aynı zamanda bir çığlıktı ama doğrusunu söylemek gerekirse kaybedecek vaktimiz yok Sayın Bakanım. Vallahi, billahi, tillahi kaybedecek vaktimiz yok. Bir an önce ama bir an önce parmakların tetikten çekilmesi lazım. Hendekler kalkacaktır, ben buna inanıyorum, parmaklar tetikten çekildiğinde hendekler kendiliğinden kapanacaktır. Ve tekrar 2013'ün, 2014'ün ruhuna geri dönüş olacaktır ama kinle, öfkeyle, intikam alma duygusuyla bu ülkenin -bana göre- şu anda lokomotifi bu ülkeyi büyük bir felakete doğru götürüyor. Ben bugün burada konuşuyorum, iki ay sonra burada buluşur muyuz, buluşmaz mıyız emin değilim Sayın Bakanım. Emin olun emin değilim, böylesi bir tablo yaşıyoruz, şu anda bütün vekil arkadaşlarım bölgede ateş hattındalar. Tahir Elçi'nin haberi gibi her an haberler gelebilir ve benim hayatım Cizre'de katledilen 11 yaşındaki insanın hayatından asla ve kata daha değerli değildir. Eğer benim halkımı öldürüyorlarsa varsın beni de öldürsünler. Ama ölüm çare değil, öldürme çare değil. Hendek ne kadar yanlışsa, barikat ne kadar yanlışsa bugünkü uygulama da en az onun yüz katı daha yanlıştır. Bu iki yanlıştan dönmenin yegâne şartı vardır, yolu vardır, müzakere masasına geri dönmektir. Ben bu perspektifin kabineye aktarılması konusunda öncülük etmenizi temenni ediyorum Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.