KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Başkan.

Bu torba kanun teklifinin bütününe baktığımız zaman yine özelleştirmenin ruhu içinde geziyor. Özelleştirmeyle AKP döneminde kamu varlıkları sata sata bitirilemedi. Hani bazen diyorlar ya "Cumhuriyet Halk Partisinin dikili ağacı var mı?" diye, satılanların kuruluş tarihine baksalar bunların önemli bölümünün cumhuriyetin ilk yıllarında kamucu anlayışla yapılmış olan fabrikalar olduğu görülür.

Ne yazık ki 110 kuruluşun ve ona bağlı diğer getiri sağlayan mülklerin satışıyla 67 milyar dolarlık gelir sağlandığını Naci Ağbal Bey Maliye Bakanı iken yazılı soru yanıtında vermişti bana. Onlar da bugün kalmadı, onlar da tükendi herhâlde yeni süreçte de satır aralarına konulan ifadelerle yeni özelleştirmelerin yolu açılıyor ama benim değinmek istediğim esas konu şu stokçulukla ilgili madde.

Kamuoyunda öyle bir beklenti yaratıldı ki "Stokçuluk yapanın kafasına inilecek, stokçuluğun önü kesilecek, bununla ilgili bir düzenleme gelecek." diye. Gele gele ceza artırımı geldi. Oysa TCK'nin 240'ıncı maddesinde "Belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır." diyor, hapis cezası var. Parasal anlamda da stokçuluk yapanlara uygulanacak ceza var. Buradaki artırım, bu işi yapanların elde edecekleri kârın önüne geçecek bir parasal artırım değil. Bu artırım, soğanı, patatesi, onun yanında -bizde "zahire ambarı" derlerdi- buğdayı, arpayı belli bir dönem için stoklamak zorunda olan yurttaşın gözünü korkutmaya yönelik düzenleme gibi duruyor. Çünkü niye? Öncelikle şu bilinmiyor: Stoklama ne demek? Bir fabrikada üretim varsa burada çok çeşitli ürünlerin yanı sıra marka zenginliği için farklı ürünler de üretilir, bu ürünlerden bazıları piyasada tutmaz, depoda kalır. Depodaki bu ürün, satış noktalarını zorunlu olarak üreten firma tarafından verilir. O da şöyle olur: "Çok iyi satışı olan ürünün yanında bunu da alacaksın." der. O ürünü alır götürür kendi deposuna koyar, bir yıl boyunca hareket görmez. Şimdi bu stok mu? Stok, tanım olarak stok. E, şimdi bu, burada sizin değerlendirmenizde nereye giriyor? Patatesin, soğanın ise ekim, kasım ayında hasadı yapılır, elli yıldır da bu böyledir, daha sonra borcu olan çiftçi hemen ürününü satar, borcu olmayan da "Ben bunu biraz depoda tutayım ve buradan da gelir elde edeyim." duygusuyla depoya koyar. O depoya konan ürünü vaktinden önce satışa verdiği zaman ürün açığı oluşur. Bu ürün açığı oluştuğu için stoktaki patates ve soğan basıldığı dönemin sonunda Türkiye'de patates kalmadığı için Mısır'dan patates ithal edildi çünkü yanlış bir uygulamayla stok yapıyorsunuz diye patates, soğan deposu basılınca o ürün piyasaya çıktıktan sonra tekabülünde, bir yıl sonrası mart, nisana kadar devam edecek süreç ortadan kalkınca Mısır'dan patates ithal etmek zorunda kaldık.

Buradaki planlama ve uygulamada bizim en büyük açığımız, kesinlikle öngörüden uzak, planlamaya dayanmayan tarım politikalarının varlığı; ürün desenleri bölgelere göre doğru oluşturulmuyor, bunun için hangi üründen ne zaman, ne kadar lazım olduğuna bakılmıyor, pamuk tarlasına soğan ekiliyor, işte, patates ekilecek alanlar doğru saptanmıyor. 2000 yılında 6,5 milyon ton patates üretilen ve nüfusu 70 milyonlarda olan ülkede, şu an 5 milyon patates üretildiği hâlde geçen yıl depoda kalıp çürüdü. Bu yıl da az olduğu için patatesin kilosu şu anda 4 lira, böyle giderse 6 liraya, 7 liraya kadar da o çıkacak. Geçen yıl maliyetinin altında satamadık. İşin özü, hedef olarak marketi, üreticiyi göstererek bu sorun çözülemez. Bütün sorunun temelinde yatan, kamucu bir yaklaşımla sorunlara bakılmayışı, girdi maliyetlerinin düşürülmeyişi, üretenlerin gerekli desteklerinin zamanında ve doğru biçimde verilmeyişi, desteklerin bir yıl sonra değerini yitirdikten sonra üreticiye çiftçiye verilmesi. Bunun için de sıkıntılar devam ediyor.

Bu anlamda, taklit ve tağşişle ilgili de geçtiğimiz dönem içinde bir ceza artırımına gidildi. Taklit ve tağşiş ceza artırımıyla ilgili Bakanlık bugüne kadar bu konuda bir tek açıklama yapmadı. Oysa 2012'de çıkarılan yasal düzenlemeyle taklit ve tağşiş ürünlerin düzenli olarak kamuoyuna bildirilmesi gerekirken bir yıldır açıklama yapılamıyor. Çünkü bunlarla ilgili uygulanan cezalarda da itiraz hakkını kullanan firmaların varlığı ülkede insanlara taklit ve tağşiş ürünlerin yedirilmesinin ne yazık ki önünü kesmedi. Bu anlamda stokçuluk tanımı doğru yapılmadan, neye göre, niçin ve nedeni aranmadan yapılacak bir düzenleme kamuoyunda yalnızca bir algı yaratmaktan öteye gitmez. Yani "Stokçular fiyat artırıyor." algısı, gerçekçi bir algı değildir çünkü Türkiye'de girdi maliyetleri, elektrik de, doğal gaz da, su da, mazotta, tohumda, gübrede, ilaçta böyle arttıktan sonra bu fiyatların geriye gelmesi olası olmadığı gibi, belli periyotlarla piyasaya verilmesi gereken ürünler de zamanından önce çıkarsa anca ithal ürün aranır. İthal üründe de aranacak olay... 1.800 lira olan üre gübre 14.700 liraya çıktı, 2.450 lira olan DAP gübre de 14.700 lira, belki bugün 15 bin lira oldu. Bu şartlarda zaten üretici üretmiyor haberiniz olsun; buğdayı ekemiyor, tohumu tarlada toprakla buluşturamıyor, onun için de stoklayacak ürünü yok ama market stokçuluğu diyorsanız, market stokçuluğunda da firmalar yılbaşında bağlantı yapar -bunu ticaretle uğraşan herkes bilir- ne kadar kamyon mala ihtiyacın varsa onu bildirirsin, senedini verirsin, o kadar malı bağlarsın ki ileride fiyat oynaklığında para kazanayım diye. Burada hedeflenen nedir? Bu cezalar kime kesilecek? Yoksa yalnızca âdet yerini bulsun, böyle bir değerlendirmeyle kamuoyunda "Stokçular varmış." mantığı yaratılarak "Suçlu biz değiliz." olgusuyla olayın içinden sıyrılmaksa maddenin 2 milyon olması az, 10 milyon yapalım, doğru dürüst olsun, işe yarasın. Bu kadar yapmak da düşük, eğer birisi stokçuysa niye 2 milyon ceza veriyoruz, 10 milyon verelim. Yani vatandaşın gıdaya erişiminde sorun yaratan, sıkıntı yaratan, gerçek anlamda stokçuluk yapanlara bu maddedeki verilen ceza az, daha fazlasını uygulamaya koyalım hatta hapis cezasını artıralım ki bu adamların gözü bir korksun yoksa büyük bir kuruluş için 2 milyon nedir? Bunlar eğer, yumurtayı, tavuğu çiftliklere çekmek amacıyla vatandaşa "Kuş gribi geldi." diye tavuğunu öldürme projesinin benzeri biçimde, küçük esnafı, küçük üreticiyi, kırsal kesimi yok etmek için düzenlendiyse bu anlamda da söyleyecek sözüm yok, kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Benim söylediğim, bu madde kamuoyundaki beklentiye uygun bir madde değil. Âdet yerini bulsun diye getirilmiş bir madde olduğunu belirtiyorum, verdiğiniz söz için teşekkür ediyorum.