KOMİSYON KONUŞMASI

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli üyeler, milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan Yardımcıları, değerli Bakanlık bürokratları ve sayın basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyanın Covid-19 pandemisiyle tanışalı iki yıl oldu. Pandemi sadece insan sağlığında deprem yaratmadı aynı zamanda sosyoekonomik düzende de deprem yarattı. 22 Kasım 2021 itibarıyla dünyada 257 milyon pandemi vakası tespit edilmiş olup mortalitesi yüzde 2 iken Türkiye'de 8,5 milyon vaka tespit edilmiş olup mortalitesi binde 8'dir. Bizdeki ölüm oranlarının dünyadan ve diğer ülkelerden düşük olması resmî rakamlar üzerinde bir tereddüt yaratmaktadır. Pandemide, sağlık ordusu, Bakanından, hizmetlisine kadar cansiparane mücadele vermiştir. Emekleri için teşekkür ederiz. Biz bu mücadelenin içerisinde meslek aşkını, vatan sevgisini, ülkesine yararlı olma duygularını gördük. On binlerce sağlık personeli Covid-19 nedeniyle hasta oldu, 508 sağlık personeli hayatını kaybetti. Ölenlere Allah'tan rahmet, hastalara şifalar dileriz. Bunların hepsi fiilî olarak görev şehididir. Yürütmenin bu vefatları şehit olarak kabul etmemesi bu gerçeği değiştirmez. Covid-19 hastalığına yakalanan sağlık personelinin durumunun meslek hastalığı sayılması istenmiş, Sağlık Bakanlığı kabul etmemiştir. Olaya müdahale eden yasama organı bu garabeti ortadan kaldırdı. Sağlıkta başarı, sistemin değil, personelindir.

Covid-19 pandemisiyle mücadelede henüz kabul görmüş bir ilaç yoktur. En önemli mücadele silahı, aşıdır. Covid-19 aşı uygulaması 22 Kasım itibarıyla ülkemizde birinci doz 56 milyon, ikinci doz 50 milyon, üçüncü doz ise 12 milyondur. Hükûmet, aşı temininde zikzaklar çizmiştir. 400 bin doz Sputnik aşısının akıbetiyle ilgili soru sorduk ama biz bu getirilen aşıların akıbetinin ne olduğunu öğrenebilmiş değiliz. Yerli aşının imalatıyla ilgili pek çok zaman hedefler konuldu, nihayet, biraz önce, Sayın Bakanın konuşmalarından aşının artık uygulamaya geçtiğini duyduk ve sevindik. Çiçek aşısının 1721'de bulunmasında Osmanlı İmparatorluğu'nun önemli payı varken, İkinci Dünya Savaşı'nda 1944 yılında Türkiye Cumhuriyeti aşı ihracatçısı iken 2011 yılında Hıfzıssıhha Araştırma Enstitüsü kapatılarak aşı imalatından çekilmemiz kabul edilebilir bir durum değildir. En kısa zamanda, yüz binlerce doktor, on binlerce eczacı, binlerce genetik uzmanı, biyolog, biyokimyacının bulunduğu ülkemizde hiçbir mazerete sığınmadan daha çeşitli, daha teknolojik aşıları geliştirmeliyiz.

Ne yazık ki ülkemizde belli bir aşı karşıtlığı vardır. Sağlık Bakanlığı haricinde diğer Hükûmet birimlerinin aşı karşıtlığını ortadan kaldıracak söylemlerini duymuyoruz. Pandemi döneminde değişik zamanlarda yapılmak istenen mitingler pandemi nedeniyle engellenmiş iken aşı karşıtlarının yapmış olduğu Ankara, İstanbul ve diğer şehirlerdeki pek çok mitingi Hükûmetin engellediğini görmedik. Hükûmet, aşı karşıtlığını zımni olarak desteklemektedir.

Günümüzde pandemiyle mücadele bir Hükûmet eylemi olması gerekirken tamamen Sağlık Bakanlığının omuzlarına bırakılmıştır. Pandemi boyunca ülkemizde Covid-19 enfeksiyonu nedeniyle diğer hastaların hastanelere başvuru oranlarında belli bir düşme olmuştur. Bu hastaların ihmal edildiğine inanmak istemiyoruz. Sağlık Bakanlığı pandemi hastaneleri ile diğer hastalara ait hastaneleri ayırmalıdır.

Neoliberal sistem ve küreselleşme desteğiyle AK PARTİ Hükûmeti sağlığı meta hâline getirmiştir. Sevk zincirlerine uymayan hastalar, gösterişli özel hastaneler, şehir hastaneleri rüyaları sağlığa sadece bir meta gözüyle bakıldığının yansımalarıdır.

Pandemi boyunca görüldü ki birinci basamak sağlık hizmetleri çok önemlidir. Birçok ülkede pandemide birinci basamak sağlık hizmetlerine maddi yardım artırılmış, ilavelerde bulunulmuştur. Bizde ise Hükûmetin göz yumması yüzünden birinci basamak sağlık hizmetleri vatandaşın şamaroğlanı olmaya devam ediyor. Yaşanan pandemi tecrübesi de göstermiştir ki sağlığın en önemli ayağı birinci basamaktır. Koruyucu sağlık hizmetlerinin albenisi yoktur. "Mortaliteyi şuna düşürdük. Tedavide bu kadar başarılıyız." Bunlar birinci basamakta görülmez ancak halkın fark edemediği bir el, birinci basamak çok daha fazlasını başarabilir. Bu durum insanları hastalıklardan korur. Eğer gösterişli binalar konulacaksa mahalle aralarına sıkışan, kıt imkânlarıyla hizmet veren birinci basamak seçilmelidir.

Aile hekimlerinin bir önceki yıla göre giderleri yüzde 14 kadar artarken gelirleri de yüzde 7 azalmıştır. Aile hekimleri 2019 yılında toplam hekim sayısının yüzde 16'sını temsil ederlerken toplam poliklinik hizmetlerinin yüzde 34'ünü gerçekleştirdiler. Aile hekimleri birtakım dayatmalarla karşı karşıyadırlar. Yıllık izinlerine ayrılırken devletin hiçbir memuruna uygulamadığı "Siz bizimle sözleşmelisiniz." sözünden hareketle, aile hekimi yerine bir hekim bulup ondan sonra ancak yıllık izne ayrılabilirler.

Çalışma koşullarındaki zorluk, ücretlendirmeyle ilgili yetersizlik, sağlık çalışanlarında gelişen tükenmişlik, sağlıkta şiddet tüm sağlık çalışanlarının ortak sorunudur. Sadece 2020 yılında 12 bine yakın beyaz kod alarmı verilmiştir. İktidar bu sirenleri işitmiyorsa, üzülerek söylüyorum, sistemin tamamen çökmesini beklediğini "Bırak, düşene kadar gitsin." fiili içinde olduğu hissini yaratıyor.

Aile hekimlerinin maruz kaldıkları şiddet sağlık müdürlerince görmezlikten gelinmekte veya personel failiyle uzlaşmaya zorlanmaktadır. Sağlık Bakanlığı, bu fedakâr sağlık çalışanlarını şiddetten koruyacak tedbirleri almalı, personelinin hakkını sonuna kadar savunmalıdır.

2020'de kişi başına muayene OECD'de 6,8; Türkiye'de 9,8'dir. Vatandaş her fırsatta hekime koşuyor, hastane hastane geziyor, Hükûmet de buna seyirci kalıyor. Sonra da beş dakikada 1 muayene randevusu veriliyor. Bu kadar hızlı muayeneyi Superman bile yetiştiremez.

Bakanlık, kurumlarında toplam kaliteyi artırıcı klinikopatolojik korelasyon, aynı hastalıktan hastaneye dönme oranı, hastane enfeksiyonu, sezaryen sayılarının azaltılması gibi parametreleri dikkate almalı; toplum sağlığını tehdit eden obezite, diyabet gibi hastalıklarla mücadeleye daha fazla ağırlık verilmelidir. Dilerim ki bir sonraki bütçe toplantısına gelecek olan Sayın Sağlık Bakanı bize bu parametreleri getirir ve nereden nereye geldiğimizi anlatır.

Buna ilave olarak, hipertansiyon, böbrek yetmezliği, göz, karaciğer hastalıkları gibi pek çok hastalıklarda erken tanı yöntemleri geliştirilmeli ve ülkemizde bunlar uygulanmalıdır.

Diyabet ve obezite çok önemli bir problemdir. 2014 yılında yapılan bir hesaplamaya göre, sağlık giderlerinin dörtte 1'i diyabet ve komplikasyonlarına ayrılmıştır. Ülkemiz için çok büyük bir problem olarak kendini göstermektedir.

Kamu işlerini özel sektöre yaptırma Roma İmparatorluğu zamanından beri vardır. Osmanlılar ise ilk kez 1910 yılında bu yöntemi kullanmışlardır. Maliyetleri incelenince şehir hastanelerinin ülkemizin, insanlarımızın ihtiyacı olmaktan öteye birtakım mülahazalarla kurulmuş olduğu anlaşılır. Şehir hastaneleri, sağlık otoritelerince dünyada kabul edilen 200-600 yataklı kurumların çok ötesinde, bulundukları lokasyon gereği kilometrelerce yol gidilmesine neden olan, böylece şehirlerin başına trafik sorunu yaratan, hasta için de ulaşım sorunu yaratan, israfa yol açan, ülke kaynaklarını sömüren verimsiz yapılardır. Şimdiye kadar 17.500 yataklı 13 şehir hastanesi yapılmış olup buna mukabil Sağlık Bakanlığının 2022 bütçesinin yüzde 14'ünün buraya gideceği hesap edilmektedir, oysaki hastaların sadece yüzde 4'ü bu hastanelerden yararlanmaktadır. Görülüyor ki şehir hastanelerine ayrılan bütçe, oran itibarıyla diğer hastanelerden daha yüksektir.

Sayın Bakan, şehir hastaneleri yaparken lütfen devlet hastanelerini yapmayınız. Sizi savunma yetersizliğine sokmak istemeyiz. Devlet hastaneleri kötü örnek olmaktadır. Şehir hastanelerinin maliyeti yatak başına 238 ile 581 bin dolar arasındayken, devlet hastanelerinin maliyeti yatak başına 28 bin ile 105 bin dolar arasında değişmektedir. Oysa, yatak başına maliyet Ödemiş Devlet Hastanesinde yine 28 bin dolar, Erzurum Hastanesinde 73 bin dolar, Yalova Hastanesinde 105 bin dolar. Şehir hastaneleri arasındaki bu farklılıkların nedeni nedir ya da devlet hastaneleri arasında da yine, bu farklılığın nedeni nedir? Özellikle şehir hastaneleri ile devlet hastanelerinin maliyet bakımından bariz farklılıkları vardır. Devlet hastanelerine yapıldığında bir yatağın maliyeti şehir hastanelerinin üçte 1'i, dörtte 1'i, beşte 1'i fiyatına mal oluyor. Bakanlığın yaptırdığı hastaneler yoksa daha mı çürük? Sayın Bakan, siz aynı zamanda sağlık işverenisiniz. Bu rakamlara ne diyorsunuz? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyabiliyor muyuz?

Sayın Bakan, Sayın Başkan; Sayıştay incelemelerinde şehir hastaneleri sözleşmelerinde karşılıklılık esasının olmadığı ortaya çıktı. İşletici firma için kusura bağlı tazminat yokken Bakanlığın kusurlu olduğu durumlarda işletici firma lehine tazminata hükmedilmektedir. Şehir hastaneleri ve diğer kamu-özel iştiraki anlaşmalarının topluma kapalı olması asla anlaşılabilir bir şey değildir. Hükûmet sık sık ulusallık iddialarını gündeme getirirken altı üstü bir hastanenin sözleşmesinin gizlenmesi hiç anlaşılır gibi değil. Uyuşmazlık durumunda Londra mahkemeleri yetkiliyken Hükûmetin hâlâ "millîlik" kavramını kullanması, millîlik kavramının içinin boşaltıldığının güzel bir ifadesidir.

Sağlık finansmanında devlet kendini gittikçe geriye çekmekte, hastanın yükümlülüğünü artırmaktadır. Hastanın ücretsiz ilaç alma hakkında sınırlamalar getirilmesi, alınan ilaç sayısının sınırlanması, kimi sağlık gereçlerinin hastaya yüklenmesi, ilaç veya diğer sağlık malzemelerine hastaların fazlaca katkılarının istenmesi vatandaşa ek yükümlülükler getirmektedir. Bugünlerde 640 kalem ilaç tedarik edilememektedir. Bakanlık bu konuda sorumluluğunu yerine getirmelidir.

Üzülerek söylemeliyim ki sağlık sisteminde yaşanan sıkıntılar nedeniyle 2020 yılında yaklaşık 4 milyon vatandaş özel sağlık sigortası yaptırma gereğini duymuştur. Devletin, yaşama hakkını güvenceye alma ve sağlık sorunlarını çözme görevlerine karşın sağlık konusunu özel sektörün alanına aktarması vatandaşlarımıza ek maddi yük getirmektedir. Hele hele çekilen bu ekonomik sıkıntılarda bunlar hiç çekilmez hâle gelmiştir.

Sağlık hizmetlerinde var olan personel açığı pandemiyle daha da belirginleşmiştir. Bir an önce yeterli sayıda kadrolu sağlık çalışanı istihdam edilmeli, personel açığı kapatılmalıdır. Bu dönemde söz verilen 40 bin kadro sağlık sistemi için yeterli değildir, eksik neyse tamamen karşılanmalıdır. Bunun yanında, açılmasına izin verilen pek çok sağlık meslek yüksekokulları vardır ve buralardan mezun olan on binlerce gencimiz, çocuğumuz iş için beklemektedir.

Sağlık çalışanlarının önündeki en büyük engellerden biri döner sermaye sistemidir. "Ek ödeme" adı altında verilen ya da vadedilip verilmeyen, sağlık çalışanlarının geleceğine hiçbir yansıması olmayan ücretlendirme modeli kandırmacadan başka bir şey değildir.

Türk Tabipleri Birliğinin derlediği verilere göre, on sekiz ayda istifa eden doktor sayısı 8 bini bulmuştur. Önceki dönemle karşılaştırınca yüzde 20'lik bir artış söz konusudur. Yine, son yirmi yılda 3 bin hekim emekli olmuştur, önceki döneme göre artış yüzde 40'ı bulmaktadır. Bu meslektaşlarımızın özel sağlık kuruluşlarında çalışmaya devam etmek durumunda olduğu aşikârdır. Özlük haklarıyla ilgili iyileştirmeler ve ekonomik krizin etkilerini giderecek bir düzenleme yapılmazsa kamuda erime daha da fazla olacaktır, yurttaşlar özel hastanelere mecbur kalacaktır.

Ne yazık ki özel sağlık kurumlarında çalışan sağlıkçıların iş güvencesi devlet ve özel sermaye iş birliğiyle ortadan kaldırılmıştır. Özel hastanelerde çalışan hekimler şirket kurmaya zorlanarak birer taşeron hâline getirilmiştir. Sonuç olarak, tekelleşmiş özel hastaneler daha az vergi öderken hekimler hak kaybına uğramıştır.

Türkiye'deki çalışma koşulları ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle son zamanlarda artan istifa ve hekim göçüyle çöken sağlık sisteminin yükü eğitim hastanelerinde asistan hekimlerin omzuna yüklenmiştir. Asistan hekimler, yoğun iş yükü ve dinlenme hakları yok sayılmasına rağmen hak ettikleri ücreti alamamaktadırlar. Bu zorlamalara dayanamayan bazı asistan doktorlar ihtisaslarını tamamlamadan görevden ayrılma gereği duymaktadır.

Yıllardır çözüm getirilemeyen hemşire ve diğer sağlık çalışanlarının hakkı olan 3600 ek göstergenin çözümünde Hükûmet sözünü yerine getirmelidir.

Yine pandemi esnasında dünyada ortaya çıkan hekim açığı nedeniyle artık bizde pratisyen hekimler önceden TUS'a hazırlanırken maalesef artık TUS'a hazırlanmıyorlar; onun yerine, gitmeyi düşündükleri ülkede dil kursuna gidiyorlar. Orada karşılaştıkları maddi gelirin çok daha fazla olduğu söylenmektedir.

Ankara, taşranın sesine kulak vermelidir. Köyden kente göçün en büyük nedenleri sağlık ve eğitimde duyulan eksikliklerdir. Örneğin, 18 köye merkezlik yapan Eskişehir Kırka'da nöbetçi sağlık personeli kalmamaktadır. Derviş Yunus'un türbesinin bulunduğu, Yunus Emre Türbesi'nin bulunduğu yer merkez ve 4 köye hitap etmektedir. Köylüler diyorlar ki: "Bir hemşire, bir ebe, bir sağlık memuru, kim olursa olsun, günde gelsin, belli bir saat kalsın, enjeksiyonumuzu yapsın, tansiyonumuza baksın, bir şikâyetimiz olursa dinlesin, bu yerine getirilsin." Ben bu talebimi Sağlık Bakanlığına ilettim, maalesef karşılık göremedim.

Sivrihisar ve Çifteler ilçelerimiz büyük ilçelerdir, ana branş hekim eksikliğinin tamamlanmasını beklemektedirler. Vatandaşlarımız için diğer branşlardan yine periyodik, haftanın belli bir gününde, bir doktor gelsin... Göz olur, kulak burun boğaz olur, hangi branş olacaksa gelir, muayenesini yapar, gider ve bu onlara büyük kolaylık sağlayacaktır.

Ülkemiz, işçi kazalarında Avrupa'da 1'inci. On dokuz yıllık AK PARTİ iktidarında en az 28.320 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. On binlerce iş yeri hekimine ihtiyaç vardır. Hükûmet, sağlık kurumlarında istihdam edecek hekim bulamazken iş yeri sorunlarını hiç çözemez. Şu var ki özellikle bazı Emekli Sandığı hekimlerinin aldığı 2.000-2.500 lira ve diğer BAĞ-KUR ve SSK emeklilerinin almadığı 2.000-2.500 liralık bu emeklilik tazminatı eğer iş yerinde çalışacak doktorlar için kaldırılmazsa bu doktorlarımız iş yerlerinde çalışacak... Şu dar ekonomik ortamda hem kendilerine bir miktar gelir sağlamış olacaklar hem de Türkiye'nin iş yeri hekimliğinde önemli bir ihtiyaca cevap vermiş olacaklardır.

Son sözüm, SMA'lı ailelerin acılarına son verilmesi, bu yavrularımızın tedavisi için gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır. Bu hastaları devlet sahiplenmeli ve hastalar bir kısım istismarcıların elinden kurtarılmalıdır. Eskişehir'de SMA hastası bebeğin annesi bu büyük çöküntüye boyun eğmiş, maalesef hayatına son vermiştir, Allah rahmet eylesin.

Sayın Bakanım, bu arada, bana gönderilen, grubumdaki bazı arkadaşlarımın Bakanlığımıza iletmiş olduğu ve cevap alamadıkları birtakım soru önergeleri var, isterseniz onların size ben belgesini vereyim.

2022 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını ve Sağlık Bakanlığına başarılar getirmesini dilerim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.