| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Adalet Bakanlığı b)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu c)Türkiye Adalet Akademisi ç)Hâkimler ve Savcılar Kurulu d)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu e)Kişisel Verileri Koruma Kurumu f)Anayasa Mahkemesi g)Yargıtay ğ)Danıştay |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2021 |
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Komisyonun değerli üyelerini, yüksek yargı organlarının ve Adalet Bakanlığının değerli temsilcilerini, değerli milletvekillerini ve basının değerli temsilcilerini sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün 24 Kasım, Öğretmenler Günü'müz kutlu olsun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonundan, atanamayan tüm öğretmenlere de selamlarımı, sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.
Şehidimiz Piyade Binbaşı Mete Yıldırım'ı rahmetle anıyorum, ailesine sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Yine, değerli büyüğümüz, değerli hukukçu Hasan Fehmi Güneş'i bugün Meclisimizden sonsuzluğa uğurladık. Mekânı cennet olsun. Ona da Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine ve hepimize baş sağlığı diliyorum.
Sayın Bakan, öncelikle şunu vurgulamak istiyorum: Yani, bütçe gerçekten anlamını yitirdi; bunu samimiyetle söylüyorum, siyaseten değil. Plan Bütçe Komisyonundayız, bütçeyi görüşüyoruz. Bütçe Meclise sunulduğunda dolar 9 liraydı, bugün 13 lira. Çünkü memlekette her şey dolara endeksli, her şey, Adalet Bakanlığımızın yapacağı yatırımlar da. Yani, bu bütçe görüşülürken iktidarın, sarayın, Beştepe Külliyesinin, yürütmenin -ne derseniz deyin- herhâlde ek bütçeyi de hazırlaması lazım çünkü bütçe anlamını kaybetti.
Peki, bu yaşadığımız krizin, ekonomik krizin, ekonomik buhranın asıl sebebi ne? Siyasi kriz, hukuki kriz, sistem krizi; asıl kriz burada, bunu görmemiz lazım. Siz, güzel şeyler söylediniz, "hukuk devleti" dediniz, "yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı" dediniz ama Sayın Bakan, bir gerçek var, adalet bir söylem meselesinden ibaret değil, bir söylem meselesi değil, bir eylem meselesi. Sokaktaki vatandaş da öyle görmüyor, objektif bakan birçok insan da öyle görmüyor.
Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür ettiniz ama Cumhurbaşkanı Erdoğan yani yürütmeyi temsil eden Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı bizzat yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını zedeliyor, bunu zedeleyen açıklamalar yapıyor, tavırlar ortaya koyuyor. Birazdan bazı örnekler vereceğim.
Ama konuşmamın başında, çok samimiyetle şunu paylaşayım: Yapılması gerekenler aslında çok basit. Bugüne kadar herhangi bir reform yapılmadı. Reform diye sunulanlar, bazı kanunlarda yapılan değişiklikler. Bizler hukukçuyuz, samimi olmamız gerekiyor birbirimize karşı. Reform nasıl olur? Reform, yargıyı yürütmenin tahakkümünden kurtarmakla olur. Montesquieu "Kanunların Ruhu" kitabında kaç yüz yıl önce söylemiş, "Bir toplum için en büyük tehlike yasama, yürütme, yargı erklerinin tek elde toplanmasıdır." diyor. Bugün yaşadığımız bu. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir sistemde hukuk devletinden bahsedilebilir mi Eğer gerçekten reform konusunda samimiyseniz Anayasa değişikliği yapmamız gerekiyor; Hâkimler Savcılar Kurulunun yapısını, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmemiz gerekiyor; Sayıştayı, Anayasa Mahkemesini daha saygın, daha güçlü bir konuma getirmemiz gerekiyor. Bugün, bir siyasi parti genel başkanı Hâkimler ve Savcılar Kurulunun çoğunluğunu atıyor, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atıyor, Danıştaya üye atıyor, Anayasa Mahkemesine üye atıyor. E, bir siyasi parti genel başkanının mahkemeye yargıç atadığı bir yerde adalet olur mu veya adalet bağımsız ve tarafsız görünebilir mi? Hani yargı etiği ilkelerimiz var ya: "Yargıçlar, bağımsız ve tarafsız olmak zorundadır, aynı zamanda da bağımsız ve tarafsız gözükmek zorundadır." diyor. Böyle bir tabloda nasıl gözükeceğiz? Yapılması gerekenler basit. Bırakın, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna, Anayasa Mahkemesine bu şekilde bir üye seçimi olur mu? Bir siyasi parti genel başkanının yargıç atamasını önleyin önce, iddia makamı ve savunma makamı arasında silahların eşitliğini sağlayın önce. Bir memlekette adalet var mı, yok mu duruşma salonlarına bakınca görülüyor zaten. Bugün ceza yargılamalarında hep söylüyoruz, daha sanık ile avukatı yan yana bile oturamıyor, iddia makamı ile karar makamı yan yana; böyle bir tablo. Yargının "kurucu unsuru" dediğiniz savunma niçin Anayasa'da yer almıyor, neden? Bunları yapmak zor mu? Bunlar reform yoksa belli kanunlarda değişiklikler yapılması reform değil.
Bakın "yargı paketleri, yargı paketleri" diyorsunuz, mesela, cumhuriyet savcılarının bile özgürlüğünü ortadan kaldırdınız, kanun değişikliği yaptınız, bugün binlerce cumhuriyet savcısı vesayet altında, özgürce kamu davası açamıyorlar artık, açamazlar çünkü başsavcı "Uygun." derse açabilir yani bir soruşturma dosyasını sonuçlandırabilmesi tamamen başsavcının uygunluk denetimine tabi tutuldu. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını zaten yok ettiniz maalesef. Bunları düzeltmek lazım, bunları yapmak lazım.
Şimdi, Sayın Bakan, yaşadığımız sistem krizi, siyasi kriz, hukuk krizi çok ağır ve maalesef, bu, vatandaşın bugün yaşadığı ağır sorunlar olan gelir dağılımındaki adaletsizlik, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluğu da ağırlaştırıyor. Hukukçular olarak sorumluluğumuz çok büyük. Adaletin olmadığı yerde aş, iş, ekmek olur mu? Çok güzel bir söz var: "Bir rejim halkın adalete inanmadığı bir noktaya gelmişse o rejim mahkûm olmuştur." Evet, bu sistem, bu rejim, bu tek adam sistemi, demokratik hukuk devletini temelinden zedeleyen bu sistem, bu rejim mahkûm oldu. Reform yapacaksak yeni bir sistem inşa etmemiz lazım, yeni bir yönetim anlayışı, hukuk devleti; bunu inşa etmemiz lazım.
Şimdi, bazı örnekler vereceğim çünkü siz Adalet Bakanı olarak hiçbir adaletsizlikten bahsetmediniz, büyük adaletsizlikler var. Bugün Covid-19'un yanında büyük bir adaletsizlik pandemisi de yaşıyoruz, büyük bir adaletsizlik pandemisi var çünkü yargı maalesef vesayet altında.
Şimdi, birkaç örnek vereceğim, bazı somut örneklere ihtiyaç var. Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlamadığımız sürece çünkü hiçbir şeyi başaramayız. Ankara Bölge İstinaf Mahkemesi Başkanı -isim vermeyeceğim- istinaf mahkemesinde görülen dosyaların taraflarıyla bir araya geliyor, doğum günü partilerine katılıyor, adliyede ağırlıyor, TOGO kulelerini yapan firmanın patronunun doğum günü partisine katılıyor, ondan sonra Sezgin Baran Korkmaz'ın geceliği 100 bin lira olan otelinde konaklıyor, diyor ki: "Konakladım, 35 bin lira ödeme yaptım." Tamam, iyi güzel. Peki, bunlar ortaya çıktığı hâlde bu Ankara Bölge İstinaf Mahkemesi Başkanı hâlâ niçin görevde? Hâlâ görevine devam ediyor, hiçbir şey yokmuş gibi. Hani yargı etiği ilkeleri, hani yargının saygınlığı? Bağımsızlık ve tarafsızlık böyle nasıl sağlanabilir?
Şimdi, gelelim çarpıcı bir örneğe. Yargıtay Genel Sekreteri de burada, HSK temsilcileri de burada. İrfan Fidan olayı... Ankara Cumhuriyet Başsavcısıyken İrfan Fidan adına Başsavcı Yardımcısı -sizin de yardımcınız oldu- Hasan Yılmaz'ın başvurusuyla Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlıkları üzerindeki tedbirler kaldırıldı. İrfan Fidan Başsavcı, Başsavcı Yardımcısı Hasan Yılmaz, onların başvurularıyla -belki de bir yerden talimat geldi, bilmiyoruz- Sezgin Baran Korkmaz'ın -kara para aklayan karanlık bir adam- mal varlığı üzerindeki tedbirler kaldırıldı, yurt dışına çıkış yasağı kaldırıldı. Daha sonra İçişleri Bakanlığına çağrıldı, ertesi gün de yurt dışına çıktı, şimdi Avusturya'da tutuklu. Neden benim ülkemde benim yargımın içerisinde tutuklu değil de bu adam Avusturya'da tutuklu? Bize iade ederler inşallah, belki de bizden yine salınır gider. Böyle bir yargı olabilir mi Sayın Bakan? İrfan Fidan ne oldu? HSK kendisini aday gösterdi, Yargıtay üyesi yaptı. Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Yargıtay yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını, saygınlığını korumakla yükümlü değil mi? HSK, Yargıtay üyesi yaptı. Bir gün bile Yargıtayda görev yapmadan, Yargıtayda bir dosyanın kapağını dahi açmadan Yargıtay kendisini aday olarak gösterdi seçimle, Cumhurbaşkanı da Anayasa Mahkemesine İrfan Fidan'ı üye olarak atadı. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Yargıtayda birçok yüksek yargıç var kıdemli, uzun yıllar görev yapmış. Yargıtay bir dosya kapağını dahi açmayan bir kişiyi nasıl seçebiliyor? Bu yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedebilir miyiz? Siz diyorsunuz ki ne güzel: "Bizim kılavuzumuz hukuktur." Evet, yargıçların bir tek efendisi vardır, hukuk. E, peki, bizim kılavuzumuz nasıl hukuk olacak? Herhâlde bizim kılavuzumuz saray, Beştepe Külliyesi; talimat geliyor, İrfan Fidan seçiliyor, İrfan Fidan Anayasa Mahkemesine atanıyor, Hasan Yılmaz da sizin Yardımcınız. Yani böyle örnekler o kadar çok ki hukukçu olarak üzüldüğümüz için paylaşıyoruz. Bakın, siyasi değil, hukuki; hukukçu olarak büyük üzüntü duyuyoruz Sayın Bakan. Adalet Bakanlığının ve yüksek yargının hukuk adına bunlara daha net tavırlar koyması gerekiyor. Zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan, kararları uygulamayan yargıçlara da bir şey olmuyor; aksine, el üstünde tutuluyorlar, çok örnek var.
Sayın Bakan, devam ediyoruz. Adalet maalesef, bir telefona bağlanmış durumda, maalesef. Ya, Trump telefon ediyor, casuslukla suçlanan Rahip Brunson özel uçakla Amerika'ya gönderiliyor. Merkel telefon ediyor, casuslukla suçlanan gazeteci Deniz Yücel özel uçakla Almanya'ya gönderiliyor. Macron telefon ediyor, Fransız vatandaşı derhâl tahliye ediliyor. En son, İsrail Cumhurbaşkanı telefon etti. "2 casus yakalandı." dediniz, ki hukukçuyuz biz, bir insan hakkında hüküm kurulmadan "casus" denir mi bir insana, denebilir mi böyle bir şey? Hani, nerede masumiyet karinesi? Bir telefon, teşekkür etti İsrail Cumhurbaşkanı Erdoğan'a. Ya, ne kadar acı bir şey yargı açısından, burada yüksek yargı organlarının temsilcileri var. Yargının düşürüldüğü duruma bakın. Madem delil yoktu bu insanlar niye tutuklandı? Tutuklandıysa niye bir telefonla serbest bırakıldı? Böyle bir tablo olabilir mi? Ondan sonra "hukuk devleti" diyeceğiz "adalet" diyeceğiz. Adalet böyle battıkça vatandaş da maalesef, daha çok yoksullaşıyor, işsizlik büyüyor, hayat pahalılığı büyüyor, döviz karşısında Türk liramız da güneşin altındaki kar gibi eriyor, gidiyor.
Ek süre verecek misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yalnızca iki dakika.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Peki, peki.
Şimdi, bunları niçin paylaşıyorum? Biliyorsunuz, hukukçuların çok iyi bildiği tarihsel bir alıntı vardır. 1612 yılında -dört yüz dokuz yıl önce- İngiliz İstinaf Başyargıcı "Coke"un krala hitaben ünlü bir seslenişi vardır: "İngiltere'de hukuki ihtilafları kralın çözme yetkisi yoktur, yargı çözer ve yargının kararı herkesi bağladığı gibi sizi de bağlar." diyor, dört yüz dokuz yıl önce. Ya, bugün telefonla yargı harekete geçiyor, casusluk iddiasıyla tutuklananlar özel uçaklarla memleketlerine gönderiliyor. Öbür tarafta, Boğaziçi Üniversitesindeki 2 öğrenci bir aydır hâlâ tutuklu. "Tutuklama bir tedbir." diyorsunuz. Ne tedbir var bu çocuklarla ilgili? Boğaziçi Üniversitesindeki 2 öğrenci bir aydır Metris Cezaevi'nde tek kişilik hücrede tecritte kalıyor. Terörist mi bunlar? Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerin evlerine sabah kapıları kırılarak silahlarla girildi, çıplak aramalar yapıldı.
SALİH CORA (Trabzon) - Rektörün aracını...
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Müsaade edin, dinleyin. Vaktimiz var bugün; bol, bol konuşacağız, sizi de dinleyeceğiz Sayın Cora.
Yani bu sistem doğru mu ya? Telefon etseniz gelir o öğrenciler, ifade verir. Osman Kavala, herhâlde dört yıl oldu tutukluluğu. Şimdi, burada herkes hukukçu. Bir mahkeme kararı olmadan, aleyhinde bir hüküm olmadan bir insan dört yıl nasıl tutuklu kalıyor? Üstelik bir de oy birliğiyle verilmiş beraat kararı var. Nasıl oluyor? Ama maalesef, telefonla, casuslar özel uçaklarla gönderiliyor çünkü o iddialarla tutuklanıyor. Durum içler acısı.
Zaten böyle olduğu için -Bakanlığın da resmî rakamları- icra, iflas dairelerindeki dosya sayısı da 25 milyona yaklaştı herhâlde, 23 milyon küsur, 25 milyona yakın dosya. Her dosyanın en az 2 tarafı var, 50 milyon vatandaş icra ve iflas dairelerinde. Hukuksuzluk her alanda, her alanda.
Şimdi, memleketin İçişleri Bakanı televizyonda, milletin huzurunda "Mafyadan 10 bin dolar rüşvet alan siyasetçi var." diyor, gazeteci de "Kim?" diye sorunca "Gidip cumhuriyet savcısına ismini vereceğim." diyor. Altı ay oldu değerli hukukçular, altı ay, cumhuriyet savcısı hâlâ beyefendiyi bekliyor. Peki, cumhuriyet savcısı niye bir yazı yazıp sormuyor, bir engel mi var buna? Bilgi... "Sayın Bakan, siz televizyonda böyle bir şey söylediniz, bu ismi lütfen bildirin, soruşturma açacağız." niye demiyor, resen niye hareket etmiyor? Neden? Her gün suç işleyen bir İçişleri Bakanıyla karşı karşıyayız. Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suç biliyorsunuz. Peki, bir fezleke düzenleniyor mu? 1.400 tane fezleke bekliyor Karma Komisyonda. İçişleri Bakanı hakkında niye bir fezleke düzenlenip gönderilmiyor? Belki Meclis gereğini yapabilir, değil mi, yapabilirse; yapamaz tabii. Meclis de vesayet altında, savcılar da vesayet altında. Bu sistemde maalesef herkes vesayet altında çünkü bu sistem demokrasi değil, monokrasi; bu sistem, tek adam sistemi.
Zaten hukuk bilincinden yoksun bir İçişleri Bakanının olması da çok vahim bir durum. Belediyelerimiz, hangi partiden olursa olsun, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi pandemide vatandaşlar için bağış kabul ediyor, Yardım Toplama Kanunu'na sokuyor beyefendi. Ya, belediyeler kurum mu, Yardım Toplama Kanunu'nda sayılan kurumlardan mı? Bağış kabul etme yetkisi var. Bakın, Danıştay Başsavcısı güzel bir görüş vermiş. Genelgeyle bloke koyuyor vatandaşların paralarına. Ya, bir hukuk devletinde genelgeyle vatandaşın bankadaki parasına bloke konabilir mi mahkeme kararı olmadan? Nasıl oluyor bu? Ondan sonra hukuk devletinden bahsedeceğiz.
Biraz hızlı hızlı ilerleyeyim.
Ama bunların hepsini çözeceğiz.
Şimdi, bir gerçekçi olmak lazım Sayın Bakan, bunu da samimiyetle söylüyorum: Bunu sizler de çözemezsiniz, ilk seçimden sonra biz çözeceğiz. Bakın, göreceksiniz, bunu çok samimiyetle söylüyorum, kuvvetler ayrılığını da sağlayacağız, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını da tesis edeceğiz, yeni bir sistem de inşa edeceğiz. Bu sistemde, bu siyasi kriz ve hukuki kriz içerisinde bu vatandaşın, memleketin hiçbir sorunu çözülemez. Ekonomik krizi de çözemezsiniz, hiçbir...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - 1950'ye kadar tek adamdınız.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Nasıl, anlayamadım?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - 1946'ya kadar tektiniz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Çelebi, böyle bir usulümüz yok, ikili diyaloğa girmeyelim lütfen. Sayın hatip konuşmasını tamamlasın, rica ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bakın, neyse oraya girmeyeyim, siz...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - ...siz yaptınız.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Cumhuriyet tarihinin en büyük devrimi.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Çelebi, sırası geldiğinde siz de fikirlerinizi ifade edersiniz, rica ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Yani siz, 2020'li yılların dünyası ile 1920'leri, 1930'ları mukayese ediyorsanız zaten vay hâlimize.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Dijital dünya...
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Şimdi, adalet nedir biliyor musunuz, adalet? Adalet, herkese hak ettiği şeyi vermektir, herkese, hiçbir ayrım yapmadan. Siz bir kişinin keyfine göre hareket etmeye "adalet" diyorsanız vay hâlinize, vay hâlinize; demek ki tek adam sistemini savunur hâle gelmişsiniz. Zaten hâlâ bu sistemi dayatan bir anayasa istiyorsunuz. Bir siyasi partinin mutfağında anayasa hazırlanır mı? Bu sistemi temel alan anayasa, bu sistem... Duverger'in çok güzel bir sözü var, Fransız anayasa hukukçusu ve siyaset bilimcisi, "Demokrasi, tüm kural ve kurumlarıyla yerleşmemişse başkanlık türü sistemler çılgınlıktır." diyor, "Çılgınlıktır." diyor. Yüz elli yıllık, 1876'dan bu yana anayasal birikimimizi, her türlü eksikliğine rağmen, sorunlarına rağmen, darbelere rağmen bu memleketin anayasal birikimini, parlamenter rejim birikimini maalesef ne hâle getirdiniz. Mutlakiyete doğru büyük bir adım atıldı, başardığınız bu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Siz de anayasa hazırlıyorsunuz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, müdahale etmeyelim hatibe, sıra geldiğinde fikirlerinizi söylersiniz, rica ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Biz anayasa hazırlamıyoruz, biz ilkeleri belirliyoruz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Söyleyin.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Biz, Cumhur İttifakı dışındaki siyasi partiler, muhalefet birlikte Türkiye için, demokrasi için ittifak yapıyoruz, temel ilkeleri belirliyoruz. Siyasi partiler oturup da tek başına anayasa yazmazlar. Sizin bu zihniyetiniz, bu anlayışınız adaleti de memleketi de maalesef bu noktaya getirdi.
(Gürültüler)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, sırası geldiğinde fikirlerinizi söylersiniz. Böyle bir usulümüz yok, rica ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Rahatsız oluyorsunuz, gerçeklerin dile getirilmesinden rahatsız oluyorsunuz ama yapacak bir şey yok.
Şimdi, yapmamız gereken...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Kaboğlu arkada, hazırlayanlardan birisi o.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Kaboğlu yalnızca Türkiye'nin değil, dünyanın önemli anayasa hukukçularından biridir ama maalesef...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ona itirazımız yok ama kimlerle hazırladı?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bugün bol bol konuşacağız, sorun yok.
MURAT EMİR (Ankara) - Zorunuza gitti herhâlde. Zorunuza mı gitti?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Arkadaşlar, şimdi, bakın, neler yapıyorsunuz? Mesela "128 milyar dolar nerede?" diye soruyoruz; muhalefetin siyaset yapma hakkı var, soru sorma hakkı var. Merkez Bankasındaki her bir doların sahibi de millet. Mesela "128 milyar dolar nerede?" diye soruyoruz; savcıları, mülki amirleri harekete geçiriyorsunuz. Neden?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Erkek, normal süreniz tamamlanmıştır, iki dakika ek süre veriyorum, lütfen toparlayın.
ATİLA SERTEL (İzmir) - İki dakika da laf atmadan Sayın Başkanım.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Evet, dört dakika alalım, Adalet çok önemli ya.
Şimdi, 128 milyar dolar Merkez Bankasının kasasında olsaydı... Peki, hukuk devleti bu kamu zararlarını soruyor mu? Cumhuriyet tarihinin en büyük kamu zararı, 6 liralardan satıldı peyderpey, dövizi ve faizi baskı altında tutabilmek için -onu da başaramadınız- sattınız peyderpey. Vatandaş, kimse bilmiyor hangi tarihlerde, hangi kurdan, hangi yöntemle sattınız? Bilinmesi lazım değil mi? Belki siz de bilmiyorsunuz, biz de bilmiyoruz. "128 milyar dolar nerede?" diye soruyoruz; savcılar harekete geçiyor, mülki amirler harekete geçiyor, ofisler toplanıyor, gözaltılar... Ya, neden, ne bu korku? Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz yani? Nasıl hukuk devletini tesis edeceğiz?
Başka birçok haklı soru da var; broşürler toplatılıyor. Ya, soru sorulmayacak, basın özgürlüğü yok edildi, düşünce ve ifade özgürlüğü yok edildi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yok. Ondan sonra çok güzel, hukuk devleti... Ama artık kimse gerçekten inanmıyor ve sokaktaki vatandaşın zaten adalete güveni kalmamış. Anayasa Mahkemesi Başkanı şöyle dedi: "Hukuk devletinde adaletin yegâne adresi mahkemelerdir. Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır." İşte yarattığınız tablo bu. Türk Ceza Kanunu'nun 299'unu bile düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında düzenleyemiyorsunuz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümlelerinizi alalım.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Onu bile değiştiremiyorsunuz ne yargı reformu? Böyle bir sistemde "Cumhurbaşkanına hakaret" diye suç olur mu, ceza olur mu? Binlerce dava... Vatandaşlar özgürce eleştiri dahi yapamıyor. Ama hiç merak etmeyin, siz yapamazsınız, yönetemiyorsunuz, Türkiye savruldu. "Devletin temeli adalettir." dediniz.
Bitiriyorum, son iki cümle.
Devletin temeli adalet çürürse işte gerçek beka sorunuyla o zaman karşı karşıya kalırız. Bugün yarattığınız tablo bu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Ama hiç merak etmeyin. Biz ilk seçimden sonra bu adaletsiz düzeni değiştireceğiz.
Teşekkür ediyorum.