KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, Sayın Başkanım; sunumlarınız için teşekkür ediyorum.

Hazır, konu buradayken buradan ben de devam edeyim. Şimdi, atık su arıtma tesislerinin kapasiteleri belli. Eğer yağmur suyu kanalları ile kanalizasyon sistemlerine ayırmadığınız zaman, her yağmur yağdığında sistem aşılırsa kendisini baypas eder bu gelen şeyi de alıcı ortam dediğimiz doğal ortama vermek zorunda kalır atık su arıtma tesislerini ne kadar iyi düzenlerseniz düzenleyin. Mesela İzmir, oradan bölgeyi de biliyorsunuz, şu anda müsilaj sorununun benzeri bir sorun var İzmir'de, deniz marulu ve atık su arıtma tesislerinden gelen azot ve fosfor kaynaklı. Net olarak ortada çünkü Karşıyaka Sahili'ni komple kapattı ve devam ediyor.

Ayrıca gene buradan devamla belediyeler üzerinden giderek mesela Tahtalı Barajı'na lağım girişi var. Bu, biliniyor, belediye yetkililerince de biliniyor fakat önlem alınmıyor. Sorduğunuzda cevap olarak şu geliyor: "Projelerini yapıyoruz."

TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Tahtalı Barajı koruma havzası değil mi? Yani hatırlatmak için soruyorum.

HASAN KALYONCU (İzmir) - Evet, içme suyu koruma havzası ve baraj yapıldığı günden bugüne kadar, işin kötü tarafı, lağım girişi var, akıyor. Sorulduğunda "Projelendirdik, ihaleye vereceğiz, başlayacağız bu lağım girişlerini engelleyeceğiz." Bu İzmir'i örnek olarak veriyorum, Türkiye'nin birçok yerinde benzer durumlar da var. Şimdi, eğer koruma havzasıysa, sizin de bundan bilginiz varsa burada sızdırmasız foseptikleri yaparsınız, kanalizasyon sistemini oluşturana kadar bunun baraja ulaşmasını engellersiniz. Mesela devamla, yine oradan devam edelim, şimdi havza yönetim planlarınız var, demin İlhami Bey size sorduğu soruyu getirdi ya ben de sordum. Mesela dedim ki: Havza yönetim planı yapıldı, Küçük Menderes. Küçük Menderes Türkiye'nin en kirli akan nehirlerinden bir tanesi. Burada paydaşı olan, şimdi, havza yönetim planlarını yapıyorsunuz, sorumluluk da dağıtılıyor; burada büyükşehir belediyesinin ve belediyelerin de yapması gerekenler var. Bakanlığınıza sorduk, sizden gelen cevapta, Bakanlığınız tarafından, 51 kalem üzerinden iş yapması gerektiği ve bunların yaklaşık 19'unda sadece ilerleme kaydedildiği söylendi. Yani büyükşehir belediyesi, üzerine düşen havza yönetim planındaki 51 kalem işten 19'una daha yeni başlamış.

Şunu da sordum: Havza yönetim planları yürürlüğe girdikten sonra bununla ilgili bir yaptırımınız var mı? Cevap olarak Bakanlığınızın herhangi bir yaptırımı yok... Bunu biliyoruz zaten, bildiğimiz için bir de kayıtlara girsin diye sorduk. Şimdi, bütün altyapı hizmetleri sizde, sizin Bakanlığınızda fakat denetimde hiç yoksunuz. Yaptığınız havza yönetim planlarının, bugün Marmara'da, başka yerde yaptığınız planların tamamının uygulanması için bir yaptırım olması gerekiyor. Bunlara uymadıkları zaman, bu paydaşlar bunlara uymadıkları zaman bunlara bir yaptırım yapılması gerekiyor. Bunun için sıkıntı, aslında biraz da yetki karmaşasından kaynaklanıyor. İnşallah su kanunu geldiğinde bu karmaşa çözülür fakat yani bunun aslında -bu iklim değişikliği- Çevre ve Şehircilik Bakanlığına eklenmesi konusunda da problemler oluşacağını zannediyorum ileriki süreçlerde, umarım kanun çıkarken burada da değişimler yapılır.

Şimdi, mesela bazı illerimizde atık su arıtma tesisi olmadığı gibi vahşi depolamaya devam eden illerimiz var. Mesela örnek vereyim: Artvin'in atık su arıtma tesisi yok, direkt nehre bırakılıyor. Şimdi, gösterdiğimiz çevreci hassasiyetin sadece Marmara'da değil, Türkiye'nin bütün alanlarında uygulanması gerekiyor. Ben şunu söylüyorum: Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ve sizin Bakanlığınızın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yayınladığı ve sizin de dâhil olduğunuz eylem planları aslında Marmara Denizi için yeterli, tam anlamıyla uygulanırsa. Şimdi, orada yapabileceğiniz iş kirlilik engellemesi. Mesela bu "derin deniz deşarjı" denilen olay, kaba malzemeyi alıp gerisini suya verme durumu. Şimdi, iklim değişikliğiyle bağlı olarak su sorunu yaşıyoruz, İstanbul bunların içinde en büyük su sorununu yaşayacak yerlerden biri. Biz, derin deniz deşarjı değil, arıtımı tam sağlanıp sisteme geri entegre edilen arıtma sistemleri istiyoruz. Oradan giden suyu oraya bırakmak bizim açımızdan, ülke açısından çok büyük; ekonomik açıdan da düşünürseniz büyük zarar, ekolojik açıdan düşünürseniz de büyük zarar.

Bunun yanında şimdi, burada sormak istediğim soru şu: Yani yaptığınız havza yönetim planlarında uygulamayana sizin Bakanlığınız veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya herhangi bir Bakanlık bir yaptırım uygulayabiliyor mu? İkincisi; mesela bu şehirlerde foseptik ile yağmur suyunu ayırmadığı zaman buna bir yaptırım var mı? Sorumun birisi bu.

Diğer bir tanesi, deşarj standartları. Deşarj standartlarını belirleyen herhalde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; değil mi? Peki, deşarj standartları belirlenirken alıcı ortam dedikleri doğal yapının veya doğal yapıya göre değişim var mı? Mesela yine, Küçük Menderes'ten örnek vereyim. Küçük Menderes'te yazın su azalması olduğunda Küçük Menderes Nehri arıtma tesislerinden gelen sularla akıyor. Çünkü kaynaklar kurumaya başladığı zaman doğal su çekiliyor bu sefer arıtma tesisinden gelen su akıyor. Şimdi, alıcı ortam olarak burayı değerlendirirken su miktarı göz önüne alınarak bu değerlendirme yapılıyor mu? Mesela Marmara Denizi özel bir alan, dünyada tek. Buraya deşarj standardı sisteme göre mi belirleniyor yoksa ülke genelinde genel bir deşarj standardı var, bütün şeyler atık su...

TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - "Marmara'ya özel deşarj standardı var mı?" diyorsunuz.

HASAN KALYONCU (İzmir) - Yani.

Bir başka sorum benim: Özellikle son bilimsel çalışmalarda bu müsilaj üzerinden besi ortamı oluştuğu bakterilerin orada üremesini sağladığı, vibrio türünden bakterilerin ürediği ifade ediliyor ve balıklarda çeşitli rahatsızlıklara, sindirim sisteminde rahatsızlıklara sebebiyet veriyor. Bu, Bakanlık tarafından takip ediliyor mu?

Üçüncüsü, aslında çok fazla şey var da sadece bunu söyleyip devam edeyim: Şu anda problem Marmara Denizi fakat iç sularımızda da ötrofikasyon sonucu oluşacak adı "müsilaj" olmasa da başka sorunlarımız var. Bu, İzmir Körfezi'nde deniz marulu, "red tide", başka yerde ötrofikasyon, siyanobakteri çoğalımı şeklinde ülkede problem oluşturabilecek yapılar. Çünkü iç sularımızda su miktarımız azaldığı zaman, barajlarımızda ve göllerimizde kirlilik yoğunlaşması söz konusu. Bunun için zaten şunu biliyoruz: Bakanlığın bu konuda göllerle ve akarsularla ilgili 25 havzada bütün kirleticileri çalıştığını -bunda öncelikli kirleticilerden eser olanlarına kadar bütün hepsini yaptığını biliyoruz- bu, yönetim planları, havza yönetim planları; bu, gölleri korumaya yönelik planlar ne zaman tam anlamıyla uygulamaya geçecek? Çünkü ileriki dönemlerde adı "müsilaj" olmasa da farklı sorunlarla karşı karşıya kalacağız yani bugün İstanbul Boğazı'nda bir diatome türü aşırı gelişti, çoğaldı, onların sonucu iç yapıları suya karışıp müsilaj oluşturdu da yarın, Allah korusun, toksik bir tür, toksik etki yapan, salınım yapan bir tür orada çoğalıp insan sağlığını da etkileyebilir. Onun için sadece Marmara özelinde değil, diğer denizlerimizde de benzer sorunlar var. Bu sorunlarla ilgili Bakanlığınızın veya herhangi bir Bakanlığın yaptırım alanları neler? Bu, çok önemli. Siz bütün planları yapıyorsunuz mesela "planlama" dedi İlhami Bey, bütün planlamaları yapıyorsunuz belediyeler buna uymuyor, diğer tesisler de uymuyor ama vatandaş uymadığı zaman vatandaşın tepesine binilip yaptırım uygulanıyor. Bu kurumlara nasıl yaptırım uygulayacağız?

Teşekkür ediyorum.

TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Evet, ben de değerli hemşehrim Hasan Bey'e teşekkür ediyorum.

Şûra kararlarında bizim alıcı ortama bağlı deşarj standartlarına geçilmesi konusunda net karar alındı. Ondan sonra bu konuyla ilgili, zaten sizin de malumunuz bir su kanunu hazırlığı var. Bu su kanunu hazırlığı, aslında bundan önceki Meclisimizde ve hükûmetlerimizde çokça konuşulmuş, çokça kurumlar arası üzerinden geçirilmiş, belli bir olgunluğa erişmiş bir su kanunu tasarısı. Biz tabii ki bunu, özellikle şûrayı düzenleyeceğimiz bir dönemde, bir de tekrar üzerinden şûrada geçilsin hem bilimsel hem teknik olarak diğer taraflarıyla da bakılsın diye gayret gösterdik. Çok da iyi bir netice aldık, iyi de bir çalışma çıktı. Bu saydığınız meselelerin çok önemli bir kısmına, ekseriyetine bu kanun çalışması inşallah deva olacak. Çünkü ister istemez "Biri planladı, biri işin ucundan ucundan tuttu, biri de işte uygulamayı izledi, diğeri de ceza kesti." gibi bir uygulama olduğu zaman mutlaka buralarda eksikler olabiliyor. Ben, inşallah, yeni dönemde bu konuda da aynı balıkçılıkta olduğu gibi güzel bir netice alırız diye düşünüyorum.

Burada arıtma sistemleri konusunda gerçekten tabii, bir arıtma sistemi ben de hayal ediyorum ki ucundan çeşmeye suyu koyalım hepimiz içelim ama tabii, bu işin de en nihayetinde de bir maliyeti var, bazen maliyet bazlı, maliyetleri de optimize etmek için bazı şeyler yapılabiliyor.

İstavrit balığının sindirimiyle alakalı konuda da sindirim kanalında bakteri olduğunu biliyoruz. Dönem dönem bu tür hastalıklar olabilir ancak deniz gibi açık alanlarda da tedavi mümkün değil, her zaman takibimizde yalnız. Geçen sene yine hamsinin küçük kalmış olmasında koruma tedbirlerini nasıl aldıysak bunlarda da alırız. Ben bir talimat verdim, denizlerde, göllerde bulunan makrofitlerin yem ve gübre olarak kullanılmasına yönelik bir çalışma başlattık. Mesela Eğridir Gölü'ne yakın olan Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesiyle de beraber çalışmaya başladık. Su ürünleri ve ziraat fakülteleriyle bir arada yaşıyoruz yani şimdi ister istemez, Rabb'imin yarattığı toprakların üzerinde biz tarım yapıyoruz, bir ürün topluyoruz, aslında denizlerde de yapılabilecek çok şey var. Bizim zararlı gördüğümüz bazen bir yere faydalı olabilir, bir şeyin girdisi olabilir. Bunların üzerinde özellikle çalışmaları sürdürüyoruz, çalışmalara devam ediyoruz.

Genel itibarıyla yani bu havza yönetim planları ve bunların devreye girmesi, hakikaten ancak bu yasal mevzuat ve kanuni mevzuat eksiklerini tam anlamıyla düzenlediğimiz zaman çok rahatlıkla yapabileceğimize inandığımız konular.

Foseptik ve yağmur suyunun ayrılması konusunda tamamen haklısınız yani bunu ayırmadığınız sürece dünyanın en iyi arıtma tesislerini de önünüze koysanız bir noktadan sonra ne verimli olabiliyorsunuz ne de başka bir şey. Bunlar mutlaka, kesinlikle ayrılıyor olması lazım ve bu konuyla alakalı da gerek yasal mevzuatta gerekse ikincil düzenlemelerde ilgili bakanlığa yetkinin verilip buna uygun bir şekilde de cezai müeyyideleri düzenlemek lazım. Ben, burada, doğru bir kanuni altyapı, doğru bir mevzuat altyapısıyla birkaç sene içerisinde çok farklı bir değişime gidebileceğini açıkçası görüyorum.

Teşekkür ediyorum.