KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bürokrat arkadaşlarımız, basınımızın değerli mensupları; ben de benden önceki arkadaşlarım gibi hepinizi saygıyla selamlıyorum ve 2022 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Bize sunulan dokümanlardan gördüğümüz kadarıyla 2022 yılında 1,7 trilyon TL'lik gider, 1,4 trilyonluk gelir var; bunu 2021 yılına kıyasladığımızda yüzde 30'luk bir artış söz konusu ve bütçenin büyüklüğüne baktığımızda, millî gelire oranladığımızda uzun zamandan beri de yüzde 20'ler civarında dolaşıyor. Tabii buradan da bir 280 milyar TL'lik bir bütçe açığı ortaya çıkıyor. İster sağdan bakalım, ister soldan bakalım, ister yukarıdan aşağı, ister aşağıdan yukarıya toplayalım, bütçenin ne olduğu belli, pasta küçük, küçük olduğu için de biz 84 milyon vatandaş, yurttaş olarak bu bütçeye maalesef sığmıyoruz, sığamıyoruz.

Bülent Bey sunumunda da söyledi, maaşlar artı sosyal güvenlik primlerinin üzerine cari harcamaları koyduğumuzda zaten bütçenin tamamı ortadan kalkmış oluyor. Dolayısıyla yatırıma çok fazla bir şey kalmıyor, toplam bütçe ödeneklerinin yüzde 7'si kadar bir yatırım var, millî gelire oranladığımızda da son derece düşük ve üstelik, bir de biraz önce başta arkadaşımızın söylediği gibi, yıllar itibarıyla da gerileme söz konusu. Dolayısıyla yapılması gereken şey pastayı büyütmek, bu pastayı büyütmeden bizim bu sorunların üzerinden, üstesinden gelmemiz mümkün değil.

Tabii, pastayı büyütebilmek için de belli paydalarda anlaşmamız, mutabık kalmamız gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın yaptığı 56 sayfalık sunumdan şunu görüyoruz: Bir milat var, o milada göre her şey endeksleniyor ve ona göre de artışlar, eksilişler uygun görülen bir biçimde bizimle paylaşıldı, kamuoyuyla da paylaşılıyor.

Bir birimlik herhangi bir ödemenin, harcamanın vesairenin iki birime çıkarılması yüzde 100 artış demektir. Dolayısıyla, bu sunumun içerisinde öyle rakamlar var ki yüzde 150, yüzde 80, yüzde 90... Bir de bunun bazına bakmak lazım, bu yetiyor mu, yetmiyor mu? Kesinlikle yetmiyor. Bu tür sunumlar hiç de aydınlatıcı değil, yön ve yol göstermiyor. Dolayısıyla da birbirimize kendi tezlerimizi kabul ettirmeye çalışıyoruz, sonuçta hiçbirimiz tezlerimizi kabul etmiyoruz, olduğumuz yerde duruyoruz, bir yere de gittiğimiz yok ama toplumun bizden beklentisi şu: Pastanın büyümesi, dolayısıyla 84 milyonun refahının artarak bu bütçenin içine sığması.

Ekrem Bey yurtlarla ilgili 2 rakam verdi, arkadan arkadaşlarımız dediler ki: "Şunu da söyle analizin tamamlanması için..." Cevap yok.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Duymadım.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Duydunuz, duydunuz. Yani yurtlarla ilgili "Şu kadar yatak kapasitesi vardı, bu kadar yatak kapasitesine getirdik..." Arkadaşlarımız da dediler ki: "O yatak kapasitesindeki öğrenci sayısı kaçtı, şimdi kaç?" Bu analizin doğru olabilmesi için, yön ve yol gösterebilmesi için bunun tamamlanması lazım. Maalesef, bu doküman bu tür şeylerle dolu ve bizi bir yere götürmüyor. Dolayısıyla...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - O dediğiniz yüzde 60...

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Tamam efendim, onları biliyoruz, onları biliyoruz. Arkadaşlar haklı olarak sordular: "O zaman öğrenci sayısı kaçtı, şimdi kaç? İhtiyacın yüzde kaçı karşılanıyor?" Dolayısıyla, yeri geldiğinde bazen mutlak değer bazen de oran önemli, her neyse ama bu bizi bir yere götürmüyor. Eğer yer değiştirsek ben iktidar tarafında otursam, aynı analizi ben yapsam, bu soruyu siz bana sorsanız; eğer namuslu, dürüst isem, yaptığım analizin sonucu bizi bir yere götürüyorsa benim bunu kabul etmem lazım; akıl, mantık bunu kabul ediyor. Yaptığınız, söylediğiniz rakamlar doğru ama eksik, arkadaşlar da onu söylediler. Dolayısıyla, bu dokümanın içi böyle tanımlamalarla, böyle analizlerle dolu ve bizi bir yere götürmüyor.

Dolayısıyla, geldiğimiz yer, geleceğimiz yer büyümenin sağlanması, hızlandırılması. Büyümenin sağlanması, hızlandırılabilmesi için maalesef bir makroperspektif lazım, bu perspektif kaybolmuş vaziyette. Bunun için büyümenin şartları var; emek var, sermaye var ve bunun en önemlisi toplam faktör verimliliği diye bir şey var, Türkiye bunu kaybetti. Bizim, mevcut sermaye stokuyla, mevcut emekle maalesef bundan daha fazla, daha iyi bir büyüme sağlamamız mümkün değil. O nedenle toplam faktör verimliliğini artıracak eylem ve önlemleri almamız gerekir. Bunun için de ne yapılması lazım; büyümeyi sağlayacak olan faktörler nedir, ona bakmamız lazım.

Büyümeyi sağlayacak olan faktör, bir kere kaynakların etkin dağılımını sağlayacak olan fiyat istikrarını sağlamak. Enflasyon öyle bir şey ki etraf tamamen çöplükle dolu, pislikle dolu, bir kar yağıyor, üstünü örtüyor, her yer tertemiz, bembeyaz gibi görünüyor. Kar kalkıyor, bütün eksiklikler, bütün pislikler ortaya çıkıyor, çevre kirli. Siz, eğer bu ülkeye, bu insanlara aş ve ekmek vermek istiyorsanız, bu büyümeyi hızlandırmanız lazım. Bunu hızlandıramadığınız için de maalesef ülkede üç beş yıl önce konuştuğumuz ve pozitif yönde konuştuğumuz "Orta gelir tuzağından çıktık gibi, çıkacağız gibi." iddialarımızı artık bu an itibarıyla konuşmuyoruz, kimsenin dilinde böyle bir şey yok çünkü çıkamıyoruz. 2013'te 950 milyar dolarlık millî gelirden bugün geldiğimiz yer belli. Biz, gerçekten bir orta gelir tuzağının içerisine girdik çünkü büyümemiz kaliteli değil, o kaliteyi sağlayacak olan altyapı donanımlarından da mahrum kaldık ve bunları yerine getiremiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı enflasyonla ilgili birtakım rakamlar söylüyor, rakam da söylemiyor da birtakım temennilerde bulunuyor. Ben şunu sormak isterim: Bugün Türkiye'nin enflasyonla mücadele diye bir sorunu var mı? Gerçekten biz enflasyonla mücadele etmekte kararlı mıyız? Fiyat istikrarı için enflasyonla mücadele şartı... Fiyat istikrarı yenmez, içilmez. Nihai hedef büyümedir, üretilen defterdir, kalemdir, arpadır, buğdaydır, nohuttur, çeliktir, otomobildir. Bu hedef meşru fakat bizi bu meşru hedefe götürecek olan fiyat istikrarıyla ilgili Türkiye'nin bugün bir mücadelesi var mı? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası fiyat istikrarı sağlamakta, enflasyonla mücadelede kararlı mı, samimi mi? Fakat gelinen nokta o ki, maalesef, bugün iddiam o ki Türkiye Cumhuriyeti ve onun bir organı olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası enflasyonla mücadeleyi artık bırakmıştır. Bugün, Merkez Bankası artık enflasyonu hedeflemiyor, enflasyonla mücadele etmiyor. Yepyeni bir teori ortaya koydular: "Efendim, değersiz kuru daha da değersiz hâle getireceğiz, onun üzerinden ihracatımız artacak, ihracatımız artınca ara mal ve ham madde ithalatı azalacak, dolayısıyla cari açık azalacak, ondan sonra da arz yönlü tedbirlerle enflasyon aşağıya gelecek." Bu, hayalden başka hiçbir şey değil. Bunu yaşayarak görüyoruz ve göreceksiniz. Bu, büyük bir bela, bir sorun olmaktır.

Zamanım az kaldı, bitiriyorum.

Ne yapıp edip büyümeyi tekrar hızlandıracak koşulları oluşturmak lazım. Eğer bunu oluşturmazsanız bugünkü bütçeyi yarın arar hâle geleceğiz ve dolayısıyla da milletin bizden olan beklentilerini yerine getiremeyeceğiz. Ne yapın ne edin lütfen makro bir çerçeve çizin, bu çerçevenin içerisinde kurumların görevlerini eski hâline tekrar iade edin; herkes görevini yapsın ve dolayısıyla da şu anda eksilerde gezen toplam faktör verimliliğinin artırılmasına yönelelim. Bunu yapmadığımız sürece de birbirimize laf yetiştirmekten başka yapacağımız bir şey yok.

Hepinize teşekkür ediyorum.