KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, saygıdeğer Merkez Bankası Başkanı, Başkan Yardımcıları ve değerli bürokrat arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Merkez Bankası üzerinde konuşmak benim için son derece zor. Ben her söyleyeceğim cümlenin sanki içeriden alınmış, "insider bilgi" diye algılanabileceği endişesini taşıyorum ve korkuyorum açıkça söylemek gerekirse. Çünkü bunun da kurumsal kimliğe zarar verebilme endişesini taşıdığım için bunu söylüyorum ama maalesef konuşmak da zorundayız. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, söyleyeceklerim bu yıl 90'ıncı yılını kutladığımız Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kurulduğu günden bugüne kadar gelen yönetimlerin birbiri ardına ördükleri duvar ve her gelenin o duvara koyduğu taş ve o duvarın ortaya çıkardığı güven, istikrar ve itibarın daha da ileriye götürülmesine yönelik olacaktır. Bunun dışında herhangi bir niyetim, kastım vesaire yoktur, olması da mümkün değil.

Bazı cümlelerim köşeli olabilir, bunu mümkün olduğu kadar iyi anlaşılması için söyleyeceğim yoksa kimseyi kırmak, incitmek ne haddime ne de böyle bir niyetim var, böyle bir şey söz konusu değil.

Ben sunumunuzla başlamak istiyorum. Şimdi, burada sunumla ilgili söyleyeceklerim için sizden herhangi bir yanıt beklemiyorum, sadece bazı tespitlerde bulunacağım ve öylece de geçeceğim.

Eğer mümkünse Sayın Başkanım, sunumdaki slaytların numaralarını versem ekrana getirilebilir mi?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teknik olarak mümkünse yapalım ama bilemiyorum doğrusu, teknik arkadaşlar yapabilirler mi bunu? Ama herkesin önünde dosya var.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Yani ekranda görünmesi çok daha iyi olurdu ama her neyse.

5'inci slaytta -benden önceki arkadaşlarım da söylediler, bir kere daha ben tekrar edeyim- gelişmekte olan ülkelerde Covid-19 sürecinde yapılan desteklerle ilgili, Türkiye'nin millî gelirinin yüzde 9,5'i kadar bir destek verildiğini söylüyorsunuz. Bu 9,5 elbette toplamda doğru fakat bunun önemli bir kısmı likidite yönetimiyle ilgili olarak verilen destekler ve artı krediyle ilgili verilen destekler. Dolayısıyla biz bu Parlamento ve Genel Kurulda bazı borçları bazı kredileri ikinci, üçüncü kez erteledik yani aynı krediyi ikinci, üçüncü kez erteleme fırsatı verildiğini de sayarsanız bu rakama ulaşılır. Bence, arkadaşımın da biraz önce söylediği gibi, bunu ayrıştırıp millî bütçeden -diğer ülkelerin yaptığı gibi- Covid-19'dan etkilenenlerin cebine nakit olarak ne kadar para konulduğu verilseydi ve bunun da toplam talep üzerinde etkileri daha ayrıntılı bir şekilde verilseydi herhâlde çok daha iyi bir analiz olurdu diye düşünüyorum.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Sayın Başkanım, sadece IMF'nin...

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Arkadaşım biraz önce IMF'nin rakamı şuradan söyledi, o 2,7.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Yani bizim kendimizin var da diğer ülkelerin olmadığı için öyle bir karşılaştırma yapamıyoruz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Hayır, efendim, yapılır. Biz burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 3 kere, 4 kere borç ertelemesi yaptık. Bu borçlanmaların hepsi buradan.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Kendinize sonra yazılı göndeririz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Daha sonra yazılı bakarsak memnun oluruz. Evet, tabii, bakmak lazım ona.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara)- Ya bunu artık bu şekilde kabul edelim. Nakit olarak millî bütçeden verilen para yüzde 1'in altında.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Diğer ülkelerin içeriğini bilmiyoruz, dolayısıyla karşılaştırma yapamıyoruz. Kendi ülkemizi biliyoruz. Bizim verdiğimiz toplam rakam üzerinden, ne olduğu da belli zaten. Ne kadar ne olduğunu da ayrıntılı verebiliriz. Kendi ülkemizle ilgili ayrıntıyı verebiliriz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

İsterseniz not alalım, genel cevaplayalım.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bizim orada bilgilenmek istediğimiz bizim ülkeden verilen yardımlar.

14'üncü slaytta, tabii, Türkiye kamu borcunun millî gelire oranı yüzde 43,60 gibi çok düşük bir oran. Çok sağlıklı bir yapı, Maastricht Kriterleri'nin de altında fakat bunun içerisinde KÖİ'ler yok, zımni yüklenimler yok. Dolayısıyla bununla ilgili olarak da bir tahminde bulunup bu rakamda "Bu KÖİ'lerde eğer tersine, negatif gerçekleşmeler olsaydı ne olurdu?" hesabı yapılsaydı her hâlde çok daha aydınlatıcı olurdu diye düşünüyorum.

Şimdi, dış ticaretle ilgili olarak, evet, önce şeyden başlayayım: 23'üncü sayfadaki istihdamla ilgili verilen grafiklerde sektörel bazda grafikler verilmiş. Bu grafikler elbette doğru fakat toplam bazda bir grafik verseydiniz şunu görecektik: Şu anda istihdamda gelinen nokta 2018 yılı Ağustos ayındaki seviyenin çok daha gerisinde. Dolayısıyla biz hâlâ kaybedilen istihdamı bütün bu büyüme rakamlarına rağmen tekrar kapsayabilmiş değiliz. Toplamı verseydiniz onu görecektik.

Dış ticaret, ihracat, ithalatla ilgili olarak şunu söyleyeyim. Diyorsunuz ki: "2021 yılında 212 milyar dolarlık bir ihracat, 257 milyar dolarlık da bir ithalat yapılacak." Bunlar doğru fakat bunun anlamlı olabilmesi için yanına şunu da söyleyin. Aslında siz söylediniz ama, tabii, birbirleriyle irtibatlı olmadığı için bu atlanıldı: Bu 212 milyar dolarlık ihracat aslında Türkiye'yi fakirleştiren bir ihracat yani şu anda "rekabetçi kur" denilen şey Türkiye'den dış ticaret yaptığımız ülkelere kaynak aktarımını sağlayan bir mekanizma. 27'nci sayfadaki Dış Ticaret Miktar Endekslerine, soldaki grafiğe bakarsanız ihracat altın hariç miktar endeksi mevsimsellikten arındırılmış âdeta ok gibi yukarıya fırlamış ama ithalata baktığımızda tam tersi var. Buradan şunu görüyoruz: İhracatımızda aynı miktar dövizi kazanabilmek için miktar olarak daha fazla mal satmak zorunda kalmışız çünkü kırmızı onu gösteriyor. Bu fakirleştiren bir dış ticaret, fakirleştiren bir ihracat, bu bizi zenginleştirmiyor. Aynı şekilde bu rekabetçi kurdan dolayı da yine dışarıdan ara malı ve ham madde alırken, ithalat yaparken aynı miktar dövize daha az mal almışız. Bu da dış ticarette fakirleşmenin ikinci bir açıklaması. Resme tersinden baktığımızda aynı şeyi ithalatta da görüyoruz. Birim olarak baktığımızda bunu da çok iyi görüyoruz. Aynı miktar döviz kazanabilmek için daha fazla mal satmak zorunda kalmışız, ödediğimiz aynı miktar paraya daha az mal ve emtia almak zorunda kalmışız. Maalesef, bu ihracat, bu dış ticaret, daha doğrusu bu kur politikası, rekabetçi kur dediğimiz şey bu gelinen noktada ülkeye çok fazla bir şey katmıyor. Bakın, 2006'da, 2007'de 1 dolar eşittir 1 lira 12 kuruş olduğu dönemde bile Türkiye'nin ihracatı artıyordu çünkü toplam faktör verimliliği çok yüksekti o dönemde, biz bunları kaybettik. O nedenle bunun üzerine mutlaka bir eğilinmesi gerekir. Biz gerçekten dış ticarette neye talim ediyoruz? Üretimde; 1 dolarlık katma değer üretebilmek için ne kadar ithalat girdisi var? 2010 yılında Zafer Çağlayan'ın Dış Ticaret Müsteşarlığından Sorumlu Bakan olduğu dönemde yapılan bir çalışma var. O çalışmada bağımlılık oranı, 1 dolarlık üretim için 0,82 sentlik ithalat girdisi var. Bu çalışma çok kapsamlı mıdır? Readerest midir? Efendim, bütün ekonometrik şartları haiz midir, değil midir? O günkü Dış Ticaret Müsteşarlığının araştırma birimi araştırmada çok ehil midir, değil midir onları tartışmıyorum ama bu rakam telaffuz edildi ve kamuoyuyla da paylaşıldı.

Şu anda Türkiye'de hararetle tartışılan bir konu var. Türkiye'de üretimin ve ihracatın ithalata bağımlılığı biraz önce verdiğim 2010 rakamında yüzde 82 diyor. Tabii, bu tartışıldı. Asaf Savaş Akat Hoca Ekonomi ve Toplum dergisinde bu konuda bir yazı yazdı, bunun çok abartılı olduğunu söyledi, bu rakamın çok düşük olduğunu söyledi. Merkez Bankasının bu konuda iki tane çalışması var, o çalışmalarda da çalışmanın birisi daha ziyade hizmet sektörünü alıyor, üreticiyi, reel sektörü içine almıyor dolayısıyla oradaki rakamların da düşük olduğunu görüyoruz dolayısıyla da dış ticarette haybeye emek sarf etmiyoruz yani yapılan ihracatın katma değer tarafı yüksek gibi görünüyor fakat buna itiraz edenler de var, bunun yüksek olduğunu söyleyenler de var. Mesela sadece topraklarımızdan, ağaçlardan topladım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Petrol ve petrol ürünlerinden de yüzde...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Yılmaz, süreniz doldu.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ben daha hiç söyleyeceğimi söyleyemedim, lütfen...

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bir miktar esnetelim.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bu tartışma... Lütfen...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sözcülere esnetiyoruz ama üyelere yaparsak herkese yapmamız lazım.

ERHAN USTA (Samsun) - Herkese yapalım, iki yılda bir geliyor zaten Merkez Bankası... Bir daha Allah bilir ne zaman gelecek?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Neyse lafı uzatmayayım.

Benim sizden istirhamım şu: Ben bunu Sanayi Bakanından talep ettim, iki yıldır talep ediyorum, Dış Ticaretten Sorumlu Bakandan talep ettim fakat maalesef, hiç yerine getirilmedi. Ben sizden talep ediyorum, bir komisyon kursanız da Merkez Bankasının güzide ekonomistlerini görevlendirseniz bu konuyu dört başı mamur bir şekilde araştırsa ve şu tartışmaya bir son verse yani önümüzdeki bir yılda, gelecek yıl 2023 yılı bütçesi görüşülürken, Türkiye'deki ihracatın ve üretimin ithalata bağımlılığı ne kadar? Biz 2010 yılında 800 milyar dolarlık beyaz eşya ihracatı yapıyoruz fakat bu ihracatı yapabilmek için 750 milyar dolarlık komponent ithal ediyoruz yani bu ülke 150 milyon dolara talim ediyor, katma değeri son derece düşük. Bunu TİM'den de istedik fakat yapmadılar; TİM'in bence elinde parası da var, bunu yapabilir. Türkiye'de bu işe ehil akademisyenler de var, Merkez Bankasının güzide elemanları ben biliyorum, eminim bunu kesinlikle yapardı. Yalnız ekonominin tümünü alsın, sadece belli bir sektörü, yıllık hizmeti değil yani bu konuyu bir araştırın. Biz bakanlardan bunu istedik, bakanlar bunu yapmadı yani şu andaki ihracat, bizim rekabetçi kur dediğimiz şey bu ülkeyi fakirleştiriyor, bu ülkeden kaynak transferi oluyor. Bunun övünülecek hiçbir tarafı yok.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Çalışmayı yapalım, sizinle de paylaşalım.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ben şu anda bunun böyle olduğunu... Epey çalıştım bu konuya ama beni yalanlarsanız memnun olurum hiç problem değil.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Tamam çalışmayı yapacağız, sizinle paylaşacağız.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Onun dışında benden önceki arkadaşlarım da söylediler; Sayın Başkanım, siz de biliyorsunuz, kanunda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kendisine verilen bağımsızlığın bedeli olarak yılda 2 kez milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor, Bakanlar Kuruluna gidiyor ve orada hesap veriyor, sizin şu anda yaptığınız gibi bir sunum yapıyor ve onun üzerinden de ilgililer sizin doğru veya yanlış yaptığınızı veyahut eksikleriniz neyse ona, o bağımsızlığın bedeli olarak -siz onun için buradasınız- soru soruyor. Şimdi, siz bu yıl geldiniz bir kere, bu yıl zaten bitti, 2 kez yerine gelmeyecek fakat benim öğrenmek istediğim şey şu: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, yönetimle, icrayla, onun yanında çalışan, altında olan bir kurumla her an görüşebilir, konuşabilir ve işin tabiatı, doğası da budur. Ama kamuoyunun o kanun maddesindeki düzenlemeden bir iletişim sonucu çıkarabilmesi için de sizin bunu dikkatli bir şekilde ısrarla istemeniz lazım ki kamuoyundaki iletişiminiz daha da güçlensin. Şimdi sorum şu: Bize geldiğiniz gibi Cumhurbaşkanına gittiniz mi, gidecek misiniz? Cumhurbaşkanıyla elbette her gün, gece gündüz görüşebilirsiniz bunda bir problem yok fakat kurumsal olarak bu yasa maddesinin de bu şekilde ortaya konulup kendi "web" sitenizden bugün Cumhurbaşkanı bizi çağırdı, kanunun şu maddesine göre üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirdik ve bu gibi şu şu sunumu yaptık deyip "web" sitenize koymanız lazım ki bu iletişim güçlensin. Böyle bir şey söz konusu mu, var mı, yaptınız mı, yapacak mısınız?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bitmedi Hocam, lütfen.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Kısa kısa sorabilirsek, çok aştık süreyi, gerçekten çok aştık.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Hayır. Arkadaşlarım da dikkate getirdi, ben şundan eminim, bütün Para Politikası Kurulu üyesi arkadaşlarımın, herkesin aynı yönde aynı kararı verdiğini düşünmüyorum, bu da eşyanın tabiatına aykırı. Eminim bu Para Politikası Kurulu üyelerinin içerisinde mesela en son aldığınız politika kararına, faizin düşürülmesine itiraz edenler mutlaka çıkmıştır. Yani CV'si çok güçlü insanlar var, herkesin CV'si güçlü ama maalesef, CV ile eylem arasında da fark var. Dolayısıyla, şunu paylaşabilir misiniz veya söyleyebilir misiniz: Aynı Para Politikası Kurulu üyeleri bir başkanın döneminde faizlerin düşürülmesine karar veriyor, bir başka başkanın döneminde artırılmasına karar veriyor, yine bir başka başkanın döneminde tekrar düşürülmesine karar veriyor.

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAŞKANI ŞAHAP KAVCIOĞLU - Siz hiç açıkladınız mı?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Ben "Açıklansın." demiyorum, buradaki kamuoyuna diyorum ki: Para Politikası Kurulunda görev alan arkadaşların hepsinin aynı yönde oy kullandığı şeklinde bir şeye kapılmayın. Kamuoyuna söylüyorum bunu ve buradaki basın mensuplarına söylüyorum, bunu da rapor etsinler. İçlerinde mutlaka aynı görüşü paylaşmayan kurul üyeleri vardır ve dolayısıyla buna karşı görüş yazmıştır. Dolayısıyla, herkese haksızlık yapılmasın, onun için bunu söylüyorum, söylemek istediğim bu. Ama benim kanaatim...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Açıklanması doğru değil midir Başkanım?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Yılmaz, rica ediyorum, bakın, yaklaşık altı dakikadır aştınız.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Çok önemli bir şey, lütfen...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Herkesin söylediği önemli Sayın Yılmaz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Gelinen noktada biz, 2001 yılında örtük enflasyon hedeflemesine başladık, 2006'da açık enflasyon hedeflemesine başladık ve sürekli olarak bu kurul üyelerinin hangi yönde oy kullanması gerektiği konusunda iletişimi güçlendirmek üzere bir açıklama yapılmasının daha doğru olacağı konusunda görüş vardı fakat henüz teamüller, kurallar yerli yerine oturmadığı için bizim dönemimizde bu yapılmadı fakat hedef bunun açıklanmasıydı. Aradan bunca zaman geçti eğer siz uygun görüyorsanız, teamüller yeteri kadar oturdu diyorsanız, bir ilk olarak bunu yapabilirsiniz ve dolayısıyla iletişiminizi güçlendirecek...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Lütfen...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yani, ne kadar konuşacağız Sayın Yılmaz? Altı dakika, yedi dakikaya yakındır size ilave süre verdim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben hakkımı Sayın Yılmaz'a veriyorum Sayın Başkan. Ben konuşmayacağım...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Öyle bir uygulama yok, öyle bir hakkınız da yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Peki, o zaman bırakın da öğrenelim, konuşalım. Bizim öğrenme hakkımız var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Kusura bakmayın öyle bir hakkınız yok, olur mu öyle şey ya?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anladım da lütfen...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Siz nasıl verebiliyorsunuz? Öyle bir şey yok.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Var, ben hakkımı veriyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Öyle bir usul yok.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, geçen hafta sosyal medyada bir şey gördüm...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Öyle bir usul nasıl yok? Ben burada konuşmayacak mıyım?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Herkesin belli bir hakkı var, kullanır, kullanmaz, o kadar. Başkasına devretme diye bir usul yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bal gibi var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Öyle bir şey yok, hayır yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Efendim, o zaman verin konuşsun.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ya, bir Komisyonun usulü var.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Verdik, bakın, yedi dakikadır ek süre veriyorum değerli arkadaşlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya parayla mıdır Arkadaşım? Beş dakika vermem, on dakika... Millet inim inim inliyor sen...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, Sayın Tanal konuşmayacak mı? Konuşmayacak mısınız siz? Konuşmayacaksınız öyle mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben, Sayın Başkan lehine çekiliyorum...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, beş dakika ilave süre veriyorum. Sayın Tanal konuşmayacak.

Buyurun.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet, Sayın Başkan, geçen hafta basında çıktı.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Sayın Tanal'ın konuşacak sözü yok.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bir basın mensubuyla bir yerde bulunmuşsunuz ve orada "off the record" bir şeyler söylemişsiniz. Şimdi, Merkez Bankası yönetiminin en önemli aygıtı elindeki iletişimdir. Dolayısıyla bunlar doğru şeyler. Fakat bu kişi Twitter'a girdi, "Şunu bana söyledi ama şunu söyleyemem, bunu söyleyemedim..." Yarın, günün birinde birisi, siz öyle bir şey söyleyebilirsiniz ki; bunun arkasında piyasa bilgisi olabilir, birisi bir şey yapabilir, dolayısıyla para kazanabilir, bu paradan dolayı da siz zarar görebilirsiniz. Yani, bu konuşacak olan insanları bence -bir tecrübeden hareketle söylüyorum- düzgün seçin ve "off the record" mümkün fakat "off the record"a uyulsun. Başınız belaya girer ve bu, ekonomide de haksız kazanca sebep olabilir ve bunlara lütfen izin vermeyin.

Şimdi, swaplı rezervlerle ilgili, vesaire çok şey söylendi. Benim rezervlerle ilgili söylemek istediğim. O 100-128 milyar falan hepsi yerli yerinde duruyor. Öğrenmek isteğim şey şu: Siz, gerçekten, Merkez Bankası, ihale yapmamış, doğrudan müdahale yapmamış, bununla ilgili olarak kamuoyuna bir duyuruda bulunmamış ama Merkez Bankası sürekli, bir buçuk yıl boyunca sürekli döviz satmış ve bu döviz Merkez Bankasının dışarısına 3 kamu bankası aracılıyla satılmış. Bu döviz Merkez Bankasının dışına nasıl çıkmış? Muhabir hesapları nasıl çalıştırılmış? TL'lerin nasıl karşılığı alınmış? Muhabir hesaplarına ödeme emrini kim vermiş, nasıl almış? Bu mekanizma nasıl çalışmış? Yani, bu konuda bir araştırma yaptınız mı? Bence yapmadıysanız, bu araştırmayı yapın. Yarın bir başka şeyle de gelebilir bu. Bu son derece önemli bir şey. Burada Piyasalar Genel Müdürlüğünden sorumlu arkadaşımız var. Gerçekten günü geldiğinde, eğer yönetim değişirse -kusura bakmayın ama- bu mesele araştırılacak. Dolayısıyla, gerçekten Merkez Bankasının dövizi, Amerikan muhabirlerindeki para nasıl çıkıp da Halk Bankasına, Ziraata, Vakıfa vesaireye gidiyor, onlar satış yapıyor, akşamüzeri aldıkları TL'ler bu hesaplara nasıl... Kim ödeme emrini nasıl verdi? Bu mekanizma nasıl çalıştırıldı? Hangi cin fikirli şey bunu yaptı? Bunun şeyi nedir? Ve bu konuda eminim bilgi vermeyeceksiniz ama bu konuyu lütfen araştırın ve Türkiye'de bu araştırılacak ve mahkeme konusu yapılacak. Bu arkadaşın biraz önce de başka işte, kurla vesaireyle ilgili sorularıydı. Bunlar hâlâ geçerli sorular.

Onun dışında, İstanbul'da bir arsa vardı. Bu arsanın akıbeti nedir? Ve o arsayla ilişkili olarak da şunu söyleyeyim: İstanbul Finans Merkezi, Merkez Bankasının İstanbul'a götürülmesinin ana gerekçesi İstanbul'un finans merkezi olması. Gerçekten İstanbul'un finans merkezi yapılabilmesi için gerekli şart nedir? Hukuki şartı onun muhasebe standartları vesaire vesaire... Şu anda devletin bizatihi kendisi yaptığı kontratlarını döviz üzerinden yapıyor ise TL'yi sistemden kovmuş ise ve rezerviniz de eksi ise bu İstanbul Finans Merkezi nasıl olacak? Yani, tamam, biz, baştan beri şunu bildik, inandık ve dedik ki: İstanbul finans merkezi değil, İstanbul bir inşaat merkezi. Ve şu anda arkadaşlarımız da Ümraniye'de bazı binalarda oturuyor falan... Bu konuda söylenecek çok söz var ama kısa geçiyorum. Dolayısıyla İstanbul Finans Merkezinin bu şartlarda, bu mantaliteyle olabileceğine inanıyor musunuz? Ve gerçekten sorum şu: Merkez Bankasını İstanbul'a taşıma da Türk milletinin, Türkiye'nin ali menfaatleri nedir? Merkez Bankası bir itfaiye aracıdır, bir yerde bir kriz çıktığında Hazineyle birlikte o itfaiye aracı yangını söndürür ve ikisinin bir arada olması lazım. Merkez Bankası kriz çıktığında likidite için hortumunu Hazineye bağlar, oradan özel tertip tahvil alır vesaire alır. Yani bu karar son derece yanlış. İstanbul'daki inşaat sektörünü desteklemek için koskocaman kurum yerle yeksan edilip İstanbul'a taşındı, bunu da bilgilerinize sunuyorum.

Bir şey daha var... Daha söyleyeceğim 10-15 beş tane madde var ama izin verilmeyecek. Son olarak şunu da söyleyeyim: Şimdi, siz Merkez Bankasının operasyonel birimlerini İstanbul'a taşıdınız, hatta hâlâ taşıma işlemi de devam ediyor, ne zaman sonuçlanacak onu bilmiyorum. Herhangi bir tabii afet durumunda yapılan işlemlerin tekrar geri alınıp operasyonların kesintisiz olarak devam edebilmesi için biz Ulus'taki Merkez Bankasından Beşevler'deki Banknot Matbaasına fiber optik kablo döşedik ve dolayısıyla Merkez Bankasında yapılan bütün işlemler otomatik olarak buradaki yedekleme deposunda da depolanıyordu; aşağı yukarı 3,5-4 kilometrelik bir fiber optik, 1.500 derece ısıya da dayanabilecek sistemler var burada. Şu anda İstanbul'da yapılan operasyonlar nerede yedekleniyor? Başınıza bir iş gelse ne yapacaksınız, nasıl bunu geri alıp da işlemlerinizi devam ettirebileceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz. Diğer kalanları da...

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Neyse, ikinci tur da olursa...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başkanımızı bir ara ziyaret edin, eski bir Başkan olarak tecrübelerinizi paylaşın, çok faydalı olacağına ben de inanıyorum ama buradaki süremizi artık tamamlayalım lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Beş dakika doldu mu Sayın Başkanım?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Doldu, fazlasıyla doldu. Konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ama dinleyenler daha iyi görebiliyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben kimseyle konuşmadım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, yok genel anlamda söylüyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben geldim, sizinle konuştum, rahmetli İsmet ağabeyimin vefatı bilgisini verdim.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bütün kurmay birimleri İstanbul'a taşıyorsun, Ankara'da para politikası kurulu toplanır. Şimdi nerede toplanıyorsanız bilmiyorum, herhâlde Ankara'da toplanıyorsunuz. Kanunda "Merkez Bankasının idari yeri Ankara'dadır." denmesine rağmen bunun etrafını dolanıp kanunu değiştirmeden bu işleri yapmak bence abesle iştigal. Bence, taşıyacaksanız önce maddeyi değiştirin, ileride başınıza bir iş gelmesin. Hukuka uydurun ve gidin ama Merkez Bankasının İstanbul'a gitmesinde Türkiye'nin hiçbir ali menfaati yok, sadece inşaatçılar kazanıyor o kadar. İstanbul bu kafayla finans merkezi olamaz.