KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Yasa teklifini sunan arkadaşımız, anladığım kadarıyla sunumunu 2 bölümden oluşturdu. Birinci bölümde uzun uzadıya, teker teker maddelerin neyi içerdiğini söyledi. İkinci bölümünde de bu maddelerin niçin yapıldığı konusunda genel bir değerlendirme yaptı. Açıkçası ben bu genel değerlendirmeler hakkında kullanılan cümlelerin hangi maddeyle ilgili olduğunu; o maddede neden, niçin böyle bir düzenleme getirildiğiyle olan ilgisini kuramadım, böyle bir ilgi de yok. Dolayısıyla, o genel değerlendirmeler teker teker madde bazında söylenseydi en azından biz yönetimin ne yapmak istediğini anlamış olacaktık. İkinci bölüm uzunca bir bölüm ama son derece genel ve dolayısıyla, hangi cümlelerin hangi maddelerle ilgili olduğu konusunda bir fikir edinemedim açığını söylemek gerekirse.

Önümüzdeki dönemde bizden sonra gelen nesiller eminim bizi hayırla yâd etmeyecekler. Çünkü biz gerçekten uzun ömürlü, otuz yıl, kırk yıl, elli yıl yaşayabilen ve bu süre zarfında da bir iki değişiklikle hayatını sürdüren yasalar yapamadık, yapamıyoruz ve yapmıyoruz; şu anda da yapılanlar gösteriyor ki böyle bir yasa yapma -en azından kabiliyetimiz var ama- niyetimiz yok. Çok kısa vadeli düşünüyoruz. Ortaya çıkan sorunlara anında tepki gösteriyoruz; verdiğimiz tepki bir müddet sonra başka bir yerde başka bir sorun çıkarıyor. Son iki yılda, üç yılda yapılan düzenlemeler özellikle ekonomik alanda yapılan düzenlemeler ve bu düzenlemeler çerçevesinde ortaya konulan süreler en azından 2 kere, 3 kere uzatıldı; bunu diğer arkadaşlarım da söyledi. Şunun hiçbir garantisi yok: Bu yasada öngörülen düzenlemeler çerçevesinde verilen süreler yine yetmeyecek ve bu düzenlemenin sürelerinin uzatılması tekrar bizim önümüze gelecek.

Şunu bir kere idrak edelim: Ekonomi bir büyüme patikası üzerine oturmadan, gelir üretemeden, nakit akışları güçlendirilmeden, şirketlerin, kişilerin cebine, cüzdanına, kasalarına para girmeden bu verilen sürelerin uygulanması mümkün değil, bunlar tekrar gelecek. Dolayısıyla, biz sebepleri tartışmıyoruz, sonuçları tartışıyoruz, bu sonuçları tartışmaya da devam edeceğiz, artık buradan çıkalım. Yani dediğim gibi gelecek nesiller bizi hayırla yâd etmeyecek. Biz hukuk mimarı olamadık, olamıyoruz; biz, hukuk çilingiri bile değiliz, maalesef, hukuk çilingiri bile değiliz. Dolayısıyla, kısa vadeli yasa yapıyoruz, yasalar uzun ömürlü değil ve ortaya çıkan soruna anında tepki veriyoruz, o tepki başka bir yerde başka bir sorun çıkarıyor ve sonuçlarla uğraşıyoruz, sebeplerle uğraşmıyoruz. Bu kısa vadeciliktir, mikroculuktur; bundan vazgeçmezsek çelik çomak oyunu oynar gibi bu oyunu oynamaya devam edeceğiz.

Önümüzde bulunan ve görüşmekte olduğumuz bu yasanın -benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın da belirttiği gibi- omurgasını 12'nci, 19'uncu ve 22'nci maddeler oluşturuyor; bu maddeler temelde hukuk devletiyle, insan haklarıyla ve evrensel değerlerle ilgili. Biz bu değerleri yerli yerine koyamadığımız sürece üç yıl da olsa, beş yıl da olsa yine dönüp dönüp aynı şeyleri yapacağız. Bunun bize bir bedeli var; bu bedel, buradaki yapılan düzenlemeler, hukuksuzluk, hukuk devletinden uzaklaşmak, insan haklarına saygısızlık... Elbette devletin kendisini koruma hakkı var, bunu inkâr etmiyoruz fakat bu bir an önce bitirilmeli ve her şey normale dönmeli, bir normalleşme olmalı. Bu normalleşme olmayınca bu bize yüksek enflasyon olarak dönüyor, işsizlik olarak dönüyor, fakirlik olarak dönüyor, risk primi olarak dönüyor, her şey olarak dönüyor ve farkındaysanız bu sıkıntıları çekmeye de devam ediyoruz.

Bu yasayla 12, 19 ve 22'nci maddelerde öngörülen süre, daha önce terörle mücadele kapsamında yapılan düzenlemeler üç yıl daha uzatılıyor. Benden önceki arkadaşlarım da söyledi, gerçekten buna ne gerekçe var, niye yetişmedi? Yani bu bir yılda halledilemez miydi, iki yılda halledilemez miydi, üç yılda halledilemez miydi de yeniden bir üç yıl daha geldi? Önümüzdeki üç yıla baktığımızda, en geç 2023'te seçim olacak eğer erken seçim olmazsa. Şimdi, biz bu seçime olağanüstü hâl yasasıyla mı gireceğiz? Böyle bir ortamda güvenli bir seçim olabilir mi? Böyle bir ortamda güven olabilir mi ve bu seçimleri gerçekten nasıl yapacağız? Bu soruyu herkes kendisi sormalı ve bunun cevabını da aramalı.

Öbür taraftan, yasal düzenlemeye baktığımızda, gözaltı süreleriyle ilgili, kamu personelinin işten çıkarılmalarıyla ilgili, görevden uzaklaştırılmalarıyla ilgili birtakım düzenlemeler var. Bunlar belirsizlik yaratıyor, ekonomi belirsizlik üzerinde yürüyemez. Belirsizlik arttığı sürece herkes elini taşın altına koymaz, geri çekilir; geri çekildiği zaman da sermaye korkar ve ürker ve bunun sonucunda da fakirleşme devam eder. Onun için, gerçekten bu verdiğimiz sürelerin tekrar uzatılmaması için bu güveni tekrar artırmamız lazım, belirsizliği ortadan kaldırmamız lazım. Üç yıl içinde bunu halledecek misiniz? Gerçekten ihtiyaç mı var buna, yoksa bir siyasi hedef, amaç var ve dolayısıyla "Olağanüstü hâl yasası altında biz buna sığınalım, buradan bir sonuca gidelim." mi? İnsanlar bu soruyu soruyor, bu soruyu sordurmamanız lazım, buna "niyet okumak" diyebilirsiniz, bu niyeti okutturmamanız lazım; bu sizin göreviniz, okuyanın kabahati değil bu. Okuyanın kabahati değil, siz bunu okutturuyorsunuz, bunlara fırsat vermemeniz lazım.

Sonuç itibarıyla, yasada olumlu düzenlemeler var. Örneğin, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'u düzenleyen bir madde var. Bu madde bence eksik, bu daha da iyileştirilebilir ama doğru yolda atılmış doğru bir adım. Fakat, aynı şekilde, benzer bir kurum olan Merkez Bankasıyla ilgili yaptığınız düzenleme, madde geldiğinde ayrıca uzunca konuşacağım, maalesef orada da bunun tam tersini yapıyorsunuz. 1930 yılında çıkarılan ve 1970 yılında önemli değişikliğe uğrayan, 2001 krizinde dünyadaki değişen şartlar içerisinde tekrar değişen önemli Merkez Bankası Yasası o günden bugüne örneğin uygulanabiliyor da son iki yılda, üç yılda ne oldu da birdenbire böyle bir şey ortaya çıktı? Bir sürü üniversite hocası Merkez Bankasında geldi, görev yaptı; onların bir sorunu olmadı da örneğin bu mu oldu? Dolayısıyla, bunun detayına madde geldiğinde gireceğim.

Dolayısıyla, yapılması gereken şey: Açık olmak, şeffaf olmak, kurala dayalı olmak. Maalesef kurala... Siz 2002-2006 arasında kurala dayalı bir ekonomi yönettiniz, kurala dayalı bir toplum yönettiniz fakat bugün bundan uzaklaştınız ve siz bugün geldiğiniz nokta itibarıyla 2002'nin de gerisine düştünüz ve toplumu bir cendereye soktunuz. Sıkıntı da buradan kaynaklanıyor, bu cenderenin dışına çıkmak için lütfen özgürlüklerin önünü açın, hukuk devleti olun, kanunları esnetmeyin, kanunları esnetiyorsunuz ama maalesef bugün kanunların da esnetilmesinin önüne geçildi, kişiye özel yasalar çıkarılıyor. Bunlar yanlış şeyler, bunlar yapılmamalı, hukuk evrenseldir ve herkes buna uymalı; yasalarımızın ömrü uzun olmalı, uzun ömürlü yasa çıkaramıyoruz.

Tekrar ediyorum: Bizi, hepimizi hayırla yâd etmeyecekler çünkü bizim her şeyden önce tekraren söylüyorum, uzun vadeli doğru yasa yapmaya niyetimiz yok ama birikimimiz var. Biz hukuk mimarları olmak istiyoruz, olmalıyız; biz hukuk çilingiri bile olamadık. Anayasa'ya aykırılığını hocamız burada geldi uzun uzadıya açıkladı. Bunların Anayasa'ya uygunluğunu sağlamak kime ne zarar verecek? Açık olmanın kime zararı var? Şeffaf olmanın kime ne zararı var? Hesap verebilir olmanın kime ne zararı var? Gelseler de ilgililer, yetkililer bu toplum adına kullandıkları kaynakların hesabını biz burada sorsak ve sorduğumuz soruların cevabını alsak, eğer yanlış düşünüyorsak yanlışımızı düzeltsek, eğer sorduğumuz sorular gerçekçi ve üzerinde durulması gereken bir şeyse muhataplar da bu davranışlarını düzeltseler ve buna göre de toplumun refahı artsa, hukuka herkes uysa ve birbirimizle daha bir iyi anlaşsak kim bundan zarar görecek? Ama şu anda bilgi yok, tahlil yok, terkip yok; bir sürü malzeme var, malzemeden de sonuçta bir şey ortaya çıkmıyor, kusura bakmayın.

Dediğim gibi bu yasa teklifinin omurgası hukukla ilgili, adaletle ilgili, insan haklarıyla ilgili ama burada da bir adım atılmıyor, bunun bir maliyeti var, bu maliyeti ödemeye devam edeceğiz. Onun dışında tali başka maddeler var, o maddelerin de bir kısmı mutlaka yapılması gereken ve dolayısıyla da çözülmesi gereken konular, oralarda da bir problem yok ama dediğim gibi bazı maddeler var, o maddeler iyiye doğru bir adım fakat aynı, benzer şekilde, başka bir yerde iyiyi de bozuyor. Bunlara lütfen izin vermeyelim, verilmesin.

Sonuç itibarıyla söylediğim şey...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun Sayın Yılmaz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet, yani sonuç itibarıyla söyleyeceğim şey şu: Gerçekçi olalım, akıllı olalım, rasyonel olalım, aldığımız kararın hesabını verebilir olalım, gerekçesini söyleyelim, yazdığımız karar her zaman doğru olmayabilir. "Ya, bir kere de şurada hata yaptık." demek insan onuru, erdem değil mi? Her şeyimizi doğru mu yapıyoruz biz? Bugüne kadar her şeyi siz doğru mu yaptınız? Yapmadınız. Bir kere de "Şurada yanlış yaptık." deyin. Mesela, Merkez Bankasıyla ilgili yaptığınız bu düzenleme yanlış. Yirmi senedir, otuz senedir pürüzsüz uygulanan bir madde bugün niçin değiştiriliyor da kişiye özel kanun çıkarılıyor, nedir bunun gerekçesi, ekonomiye katkısı ne bunun? Veyahut da insanların özgürce konuşmaları, tartışmaları veyahut efendim, bu tütünle ilgili meselede insanların çıkıp gösteri yapmaları ve dolayısıyla, mesajlarını size iletmeleri topluma ne sıkıntı veriyor? Siz dinleyeceksiniz, diyeceksiniz ki: "Ya, acaba biz bu düzenlemenin neresinde yanlış yaptık? Biz bu insanların hakkını mı savunuyoruz, yoksa Türkiye'de özelleştirmeden çıkan yabancının satın aldığı sigara, tütün şirketlerini mi koruyoruz?" İnsanlar bunu soruyorlar. Siz de çıkın ve buna cevap verin, deyin ki: "Hayır." Ama arkadaşımız biraz önce dedi ki: "Biz yerli ve millî yaptık." Şimdi, bu gösteri yapan, sokaklara düşen, protesto eden insanlar yerli değil mi, millî değil mi? Bunları kim organize ediyor? Arkasında bir güç var o zaman, böyle bir şey varsa, bilginiz varsa, bulgunuz varsa bunu da kamuoyuyla lütfen paylaşın. Niye bu insanları suçluyorsunuz?

Evet, tekrar, eğer bu ülke hak ettiği yeri alacaksa kurala dayalı, duruma göre değil, karar alan, belirsizliği ortadan kaldıran, öngörülebilirliği artıran, hukuka dayalı, kanun devleti değil, hukuk devleti olmayı hedefleyen ve insan haklarını önceleyen bir patikaya girmesi lazım ki şu anda tartıştığımız konuları arkamıza alalım ve önümüze bakalım ve yolumuzu almaya devam edelim. Fakat maalesef, şu geldiğimiz noktada biz, değil önümüzdeki iki yılı, üç yılı, yarını bile görmekten âciziz ve bu sisteme bize bu öngörülebilirliği sağlamıyor. Bunun çok büyük bir ekonomik maliyeti var. O nedenle enflasyonumuz dünya ortalamasının 6 katı, 7 katı; onun için faizimiz dünyada 3'üncü, 4'üncü sırada; onun için risk primimiz yüksek, onun için fakirleşiyoruz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.