KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Aydın, çok teşekkür ediyorum.

Çok önemli bir alanda istişare etmekten, bilgileri paylaşmaktan bizler de çok büyük memnuniyet duyuyoruz. Sadece istişare ederken Komisyonda kısıtlı on dakikayı değil, biz tüm zamanlarımızı sizlere veriyoruz. Şehirlerimizde, illerimizde her birinizin ayrı ayrı birimlerinizle görüşmelerimizi devam ettiriyoruz. Özellikle alanda, kamuda çalışan memurlarımızın ya da hem kamu hem özel sektörde çalışan işçilerimizin haklarını, hukuklarını korumak için de elimizden gelen -yirmi yıllık iktidarımız süresince de- mücadeleyi verdik ve bu konuda da Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesini çok net hepiniz biliyorsunuz ve istişareye de sonuna kadar açık olduğumuzu, toplu sözleşme görüşmelerinin dışında da diyaloglarımızla, isteyenin istediği zaman ziyaret edebileceği -hem genel merkezler düzeyinde hem de Meclis düzeyinde- imkânlarınızın, imkânlarımızın olduğunu iletmek ve paylaşmak isterim.

Bugün emekçi kadınların çok kıymetli sözcülerini dinledik ve bu mücadelede hep beraber, ortakça mücadele etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Toplantılarımızı biz başlatırken ilk kez kadın ve şiddetin yan yana gelmesini hiç kimse arzu etmiyor. Çocuk ve şiddetin yan yana gelmesine de hiç kimse asla müsaade etmiyor. Aile ve şiddetin de yan yana... Yani şiddeti hangi canlının yanına koyarsanız o bizi çok üzüyor. Bugün Meclisimizde hayvan hakları görüşmeleri yapılıyor ve bunu konuşurken insanımızın bir engelliye yapılan şiddeti, bir yaşlıya yapılan şiddeti, bir çocuğa yapılan, bir kadına yapılan şiddeti hiçbirimizin doğru bulma, mazur gösterme, meşru gösterme hakkı yok ve bu hak hiçbirimizde olmadığı gibi, bunu önlemek için de hepimizin ortak mücadelesinin var olduğunu, olması gerektiğini de altını çizerek söylemek isterim. Özellikle "Kadını güçlendirmek gerekiyor." cümlelerinizin altını hep birlikte doldurmak için mücadele ediyoruz. Kadını güçlendireceğiz ama eşitsiz güç ilişkilerinde şiddete maruz kalan, güçsüz olan, fiziki güçsüzlüğü olan kadının maruz kaldığı şiddeti de görmemezlikten gelemeyiz. Biz kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, bu insan eğer erkekse erkeğe yönelik şiddetle mücadele için elimizden gelen tüm gayreti ve çabayı sarf ediyoruz. 6284'te zaten şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadın, çocuk, tüm aile bireyleri... Bu yasa çıkarken ailenin içerisinde mağduru tarif edilirken kadın, fail tarif edilirken erkek denmemiş. Dolayısıyla, ailenin içerisinde şiddete maruz kalan kadın da olabilir, erkek de olabilir, çocuk da olabilir ve gelin olabilir, kaynanam olabilir, koca olabilir, kadın olabilir. Dolayısıyla mağdurun korunması hepimizin önceliği, biz her zaman ve her daim mağdurun yanındayız. Bu mağduriyeti yaşayan hangi kişiyse, hangi bireyse, hangi insansa onun şiddete maruz kalmaması için hep birlikte mücadele etmemiz gerekir. Bugün tüm dünya verileri, Türkiye verileri de bunu söylüyor, bugün baktığımızda bu konuda en fazla mağduriyeti yaşayan bireyler kadınlar. Dolayısıyla, kadınlarımızla ilgili, bu konuda, şiddetle mücadele konusunda ortak tavrı ve kararlılığı ortaya koymamız gerekir. Tek tek ağaçları görürken ormanı da görmemiz lazım, biz ormandan hareket ediyoruz. Ormanı görüyoruz, bütüncül bir bakışımız var, şiddetin tamamına "Hayır." diyoruz. Şiddete sıfır tolerans, şiddetin tamamına sıfır tolerans.

Sizin de söylediğiniz gibi, Sayın Aydın'ın söylediği gibi, terör mağduru yığınla kızımız var, 13 yaşında, 15 yaşında dağa kaçırılan, maalesef her türlü istismara açık evlatlarımız var. Bugün vatan uğruna şehit olan ve evlat acısı çeken şehit annelerimizin yaşadığı mağduriyet var ve bugün, evlat nöbetinde olan ve kadına yönelik şiddetin en önemli göstergelerinden biri olan, Diyarbakır annelerimiz var ve biz onların yanındayız, çok güçlü bir şekilde yanındayız. Dolayısıyla, şiddet nereden geliyorsa gelsin, hangi taraftan geliyorsa gelsin, kadına yönelik şiddetin affedilebilme imkânı yok, tolerans gösterilebilme imkânı yok ve bu şiddetin sebeplerini ortadan kaldırmak için de en önemli ayağın eğitim olduğunu düşünüyoruz. Eğitimin ilk ayağının aile olduğunu hepimiz biliyoruz, en iyi öğretmenin de anne-baba olduğunu biliyoruz. Öğrenilmiş çaresizlikler içerisinde olmamak için ailemizin güçlendirilmesi, kadının güçlendirilmesi ve bu anlamda toplumun güçlendirilmesini de önemli görüyoruz. Terör örgütlerinin mağdur ettiği evlatlar, dağa kaçırılan kız çocukları -ki şu an rakamlar çok düşmüş vaziyette, binlerce kere şükürler olsun- bunların da şiddetle mücadelenin başka bir ayağı olduğunu ifade etmem gerekir.

Kök sebeplere inmek konusunda da biz sadece kadına yönelik şiddette mücadelede Aile Bakanımızı davet etmedik, koordinatör bakanlık. Bu konuda mücadelemizin ortak bir mücadele olduğunu, bu vesileyle Aile Bakanlığıyla birlikte İçişleri Bakanlığını, Adalet Bakanlığını ve Millî Eğitim Bakanlığını davet ettik, tüm kurum ve kuruluşları; Diyaneti davet ettik, YÖK'ü davet ettik, yüksek yargıyı, medyayı, akademisyenlerimizi ve sivil toplum örgütlerimizi davet ettik. Dolayısıyla, ortada bir gerçek var ve bu gerçeği yok sayarak devam etmemiz mümkün değil. Ortada, kadına yönelik, spesifik olarak uygulanan bir şiddet var, bunu rakamlar gösteriyor, nicel rakamlar var, abartılı rakamların olduğunu biliyoruz ama gerçek rakamlara baktığımız zaman da hiç kimsenin gönlünün, yüreğinin kaldırmayacağı görüntüleri maalesef görüyoruz.

Medyanın sorumluluğu konusunda bütün arkadaşlarımıza katılıyorum. Her alanda medyanın da sorunlu değil, sorumlu medya anlayışını hissettirmeleri lazım, çalışmaları lazım ve verilen subliminal mesajlar kadar direkt mesajlarda da aileyi bozan ya da öğretilen görüntülerin var olduğunu maalesef medyayı dinlediğimizde de, onlara da eleştirilerimizi getirdiğimizde de ifade ettik ve söyledik.

Son cümlelerim: Hepinizin genel başkanlarına teşekkür ediyorum. Yönetim kademelerindeki temsilin artmasını temenni ediyorum ve sizden evvelki sosyal kesimi dinlediğimizde onlara da söyledim, kadın sivil toplum örgütlerini dinlediğimizde de, kendini "feminist" olarak nitelendiren sivil toplum örgütlerine de şunu söyledim: Hayatım boyunca hiçbir zaman feminist olmadım, olmayı da düşünmüyorum. Biz insanı seviyoruz; yaratılanı seviyoruz Yaradan'dan ötürü, bütün insanları seviyoruz ve insan haklarını evrensel hak olarak görüyoruz. İnsan hakkı ihlali yapılan çok önemli bir alanı gelen sivil toplum örgütleriyle de sabah ki sosyal taraflarla da paylaştım. Çok önemli bir insan hakkı ihlali olan öncelikle kadının kendi içerisinde kadınla eşitlenmesi gerektiğini vurguladık. Yıllarca Türkiye'de kadın ile kadın arasında eşitsizlik vardı. Başı açık kadın, başı kapalı kadınla eşit değildi, yıllarca. "Her şeyin, her sorunun başı eğitim." derken kız çocuklarımızın elindeki eğitim hakkını ellerinden aldık, okula göndermedik, gönderemedik. Bırakın Türkiye Büyük Millet Meclisinde başı kapalı kadının temsilini, liseye, üniversiteye, herhangi bir kamu kurum ve kuruluşunda çalışmasına asla müsaade edilmedi ve bu insan hakları ihlalini ortadan kaldırmak bizlere nasip oldu ama "kadın hakları" diye savunuculuk yapan birçok sivil inisiyatif maalesef başörtülü kadınlarımızın hakkını aramaya geldiğinde uluslararası kuruluşlar da dâhil olmak üzere, CEDAW Komitesi dâhil olmak üzere hiçbir tanesinden tek bir hareket görmedik. Bu mücadeleyi ortak verdik ve kadının kadınla eşitlenmesini öncelikle sağladık. Şimdi kadının erkekle hukuk önünde, fırsatlar önünde eşitlenmesi için ortak mücadelemizi yapmamız lazım.

Özellikle 28 Şubat döneminde kadınların yaşamış olduğu hem psikolojik hem fiziksel hem ekonomik şiddetin tahribatının çok büyük olduğunu biliyoruz. Bu vesileyle, başta kadınlarımız olmak üzere, o dönemde mağduriyet yaşayan bütün insanların, kardeşlerimizin, hepsinin hakkının iadesi için önergeye çalışan, önergeyi veren, Meclisten geçirilmesine vesile olan ve Cumhurbaşkanımızla bu konuda görüşmeler yaparak Grup Başkan Vekillerimizle süreci çalışan kişi olarak -o dönem MEMUR-SEN Başkanı Ahmet Gündoğdu ve HAK-İŞ Başkanımız Salim Uslu'yla çok kıymetli çalışmalar yaptık birlikte- önemli hak ihlallerinin iadesi için -psikolojileri iade edemezdik, duyguları iade edemezdik, yüreklerinde yaşadıkları acıları iade edemezdik ama hiç olmazsa maddi kayıplarının ortadan kaldırılması için- çok önemli bir mücadele verdik ve Sayın Cumhurbaşkanımızın destekleriyle bunu çıkardık.

En son, MEMUR-SEN'in 12 milyon imza toplaması takdire şayan bir adım ve bu iradeyi ortaya koymak Sayın Cumhurbaşkanımıza, bizlere nasip oldu. O dönemde bu imza kampanyasını başlatarak kadının kadınla eşitlenmesi için tüm Türkiye'de seferberlik yapmasını ve Ali Yalçın'ın Başkanlığı döneminde de imzaları aktif hâle getirmesini çok önemli, çok kıymetli görüyorum.

Bütün Başkanlarıma, TÜRK-İŞ Başkanıma, HAK-İŞ Başkanıma, MEMUR-SEN'imize, KAMU-SEN'imize ve onlarla birlikte gelen bütün katılımcı arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum. Bu ülke bizim ve bütün insanların haklarından hepimiz sorumluyuz. Bir nehrin kenarında kaybolan koyunun hesabının sorulacağı makamlardayız. O yüzden, bütün mağdur olan kişilere yönelik çalışmalarımız devam edecek.

Ben bütün katılımcılara teşekkür ediyorum, kıymetli milletvekillerimize, uzmanlarımıza, basın mensubu arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum.

Toplantıyı kapatıyorum.