KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım ve değerli bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten çok önemli bir yasa teklifini görüşüyoruz. Bu yasa teklifi daha önceden bizim gündemimize geldi. 11/11/2020'de 7256 olarak geldi, ondan bir sene önce 2018'de 7143 olarak geldi. Bununla ilgili olarak dün akşam baktım, Hazine ve Maliye Bakanlığımızın 2 tane -biri Ticaret Bakanlığının, biri Maliye Bakanlığının- çok kapsamlı tebliğleri yayınlanmış. Burada öngörülen düzenlemelerle ilgili ne yapılması gerektiği söylenmiş fakat aradan geçen kısa süreden sonra tekrar yeni bir yasayla karşı karşıyayız. Bu yasanın yapısalını yani satır başlıklarını, madde başlıklarını, önceki 2 yasanın satır başlıkları ve yapısalıyla karşılaştırdığımda inanın yüzde 90 kelimeleri bile aynı, önerilen çözüm önerileri de aynı. Bunun bir mahsuru var mı? Hayır, bunun bir mahzuru yok fakat maalesef kısa sürede elde bulunan, karşı karşıya olduğumuz soruna çözüm getirmek için, kısa süre içerisinde arka arkaya 3 tane yasa teklifi getiriyoruz fakat görülüyor ki bir arpa boyu yol alamamışız. Bunun sorgulanması gereken husus ne, niçin bu yasa hedefine ulaşmadı? Bu son derece önemli bir şey. Dolayısıyla ben şunu iddia ediyorum ve söylüyorum diyorum ki her ekonomik düzenin bir politikası, her politikanın bir hukuku, her hukukun bir düzeni ve her düzenin bir kültürü var. Dolayısıyla, bizim son noktada, bugün geldiğimiz noktadaki bu düzenin kültürü -özür dileyerek söylüyorum, bunu çok defa söyledim, bir kere daha söylüyorum, belki bundan sonra da söylemeye devam edeceğim- maalesef makro bir perspektif yok. Kısa vadecilik var, mikro yaklaşanlar var. O zaman ben soruyu şurada söyleyeyim, hepimiz cevap arayalım: Gerçekten bu kadar kapsamlı bir yasaydı da niçin hedefe ulaşılamadı? Biraz önce, Gelir İdaresi Başkan Yardımcımız bize birtakım rakamlar verdi. Bazı şeyler olmuş ama maalesef istenilene varılmamış. Niçin? Neden? Bence bunun nedeni; bu sorunların üstesinden gelecek ve ekonominin üretken kapasitesini artıracak ve dolayısıyla da katma değeri artıracak ve oradan yapılacak tasarruflarla bu borçların ödenmesini sağlayacak gelirin artırılması. Yani ekonominin büyütülmesi lazım, bu büyüme olmadığı için de bu sorunlar çözülememiş, çözülemiyor.

Şimdi, zaman zaman -en çok Mustafa Bey'den duyuyoruz bunu- Mustafa Bey diyor ki haklı olarak: "Bakın, siz öyle diyorsunuz ama ekonominin öncü göstergelerine baktığınızda kapasite kullanım oranı şöyle oldu, sanayi üretim endeksi böyle oldu, endüstriyel kullanım böyle oldu, iç talepteki gelişmeler böyle..." Bunlar yanlış mı? Hayır, yanlış değil. Buralarda bir... Fakat ekonomi bir kuyuya düştü maalesef, eksi 80'e düştü, eksi 70'e düştü. Şimdi, biz bu eksi 70, eksi 80 seviyesinden yukarı doğru geliyoruz. Neyle? İşte, kapasite kullanım oranındaki, sanayi üretim endeksindeki... Baz etkisiyle bir yukarıya çıkış var fakat biz sıfır noktasına, kuyunun ağzına henüz daha gelemedik. Sıfır noktasına geleceğiz, onun üstüne çıkacağız ki ilave bir katma değer yaratacağız ve dolayısıyla şu ortaya çıkan, bu birikenler ortadan kalkacak. Dolayısıyla, burada eksik olan şey: Makro bir perspektif yok. Bu ekonomi nasıl tekrar harekete geçirilecek, büyüme nasıl tekrar ivmelenecek? Bu sorunun cevabı verilmiyor. Bu, dediğim gibi... 2018'de ve 2020'deki yasayla üç aşağı beş yukarı kelimeleri bile, madde başlıkları vesaire aynı fakat bir yere gidememişiz. Dolayısıyla, sizin bize gelirken bir makroplanla, programla gelip bu ivmelenmeyi, ekonomik büyümeyi ve dolayısıyla gelir artışını ve gelir artışından yapılacak tasarruflarla bunun nasıl ödeneceğini söylemeniz lazım. Maalesef böyle bir şey yok.

Şimdi, ben buna şuradan bakıyorum: Bunun iki veçhesi var. 1) Ödeyen ile ödeyemeyen arasındaki -sayın arkadaşımızın biraz önce söylediği gibi ciddi- bir adaletsizlik var, ödeyen kaybediyor, ödemeyen kazanıyor. Bu önemli bir sorun, adaletle ilgili bir sorun. Öbür taraftan bunun şöyle bir mantığı varsa o da kabul edilebilir: Kamu, kaynakları çok etkin kullanamıyor ama eli taşın altında olan sanayici, iş adamı, tüccar kendi kaynağını daha etkin kullanabilir ve dolayısıyla, var olan kaynağın bir kısmını devlet "Ben alacağım." diye ilgililerin eline bırakıyor, onların etkin kullanımı dolayısıyla aynı miktarın bir birimlik harcamadan, bir birimlik yatırımdan belki daha fazla çıktı sağlanacak ve dolayısıyla da ekonomi büyüyecek. Böyle bir mantıkla da hareket ediliyor ve dolayısıyla devlet bu alacağından vazgeçiyorsa bunun da bir ekonomik mantığı var, bunu da destekleriz fakat böyle bir perspektif de yok. Dolayısıyla, eminim, biz bu kanunu bu şekilde kabul ettikten sonra uygulamada gideceğiz, bir müddet sonra bu -sözünü ettiğim- makroperspektif ekonominin tekrar harekete geçirilip üretken kapasitenin hızlandırılması ve dolayısıyla bizim bu işlerin içinden çıkabilmemiz için yılda ortalama yüzde 5,5-6 büyümemiz lazım. Bunun için de ekonominin potansiyel büyüme hızının hızlandırılması lazım ama maalesef biz geçmişte yaptığımız, 2018 ve 2020 yılında ve ondan önceki geçirdiğimiz yasalarla ekonominin potansiyel büyüme kapasitesini yerle yeksan ettik. Sabit sermaye yatırımı yok. Bunu da neyle yaptık? Bunu da krediyle yaptık. Elbette toplumda krediye erişim son derece önemli. AK PARTİ iktidarı döneminde de krediye erişimde çok önemli adımlar atıldı. Bu, ekonominin gelişmesi, kalkınma için de önemli bir düzey.

Fakat biz ifrattan tefrite gittik ve gittiğimiz noktada da maalesef kredi, bugün, bizim ayak bağımız oldu ve ekonomimizin şu anda içinde bulunduğu sorunun ana nedeni de bu. Çünkü taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışıyoruz, o nedenle benim burada söyleyeceğim husus, bu kanuna ben zaten, şahsen muhalefet falan etmeyi de düşünmüyorum çünkü önceki kanunlar geçirilmiş, uygulamaya konulmuş ve sonuç da -biraz önce dediğim gibi, hanımefendi de söyledi- çok fazla da bir yol alamamışız. Buradan da yol almamız mümkün değil. O nedenle sizin bize bu ekonomiyi... Velev ki Covid ortamında, pandemi ortamında bile olsa nasıl harekete geçireceğimizin bir planının, programının olması lazım. Maalesef son dört yılda, beş yılda bizim, ortaya konulan orta vadeli programlarda o programların finansmanını sağlayan orta ve mali programlarda, vesairede ortaya konulan hedeflerle ilgili bize hiçbir bilgi gelmedi, hiçbir hesap verilmedi ve bunların içsel tutarlılığı da yok. Bu kanun böyle geçecek, tekrar insanlar umutlanacaklar ama ekonomik büyüme olmadığı için, nakit akışı "generate" edilemediği için, nakit sağlanamadığı için yine insanlar müracaatlarını yapacaklar, ödemeyecekler, birinci taksiti ödeyecekler, ikinci taksitte tıkanacaklar. Dolayısıyla, bu işin çözümü... Bunu küçümsemiyorum, küçümsenmemeli. Bu bir sorun ama maalesef bu ikincil, üçüncül bir çözüm. Onun için, biz "Makroekonomiyi nasıl büyütürüz?" sorununa gelmemiz lazım. Onun için de kafanızdan, lütfen, şu krediyle büyüme işini bir kenara koyun artık. Bu kaynaklar nasıl tekrar harekete geçirilir ve ivmelenme nasıl sağlanır? Bunun söylenmesi lazım, bu maalesef söylenmedi, bu yapılmadı, yapılmadığı için de biz gelecek sene bu zaman, belki de ondan daha önce bir zaman -eğer Allah ömür verirse hepimiz göreceğiz- yeni bir borç ertelemesiyle karşı karşıya geleceğiz.

Toparlıyorum... Yapılması gereken şey: Ekonomiyi tekrar nasıl potansiyel büyümesine yönlendirebiliriz ve onun üzerine çıkartabiliriz ve dolayısıyla bununla ilgili olarak alınması gereken önlemler nedir? Bunun üzerinde düşünülmesi lazım. Bunun için de düşünülmesi için yapılması gereken şey: Şeffaf olmak, hesap verebilir olmak. Resmi, kamuoyuyla paylaşıp toplumun bütün desteğini arkamıza alıp "Evet, geldiğimiz nokta bu. Bu noktadan çıkamıyoruz, çıkmamız için şunlar, şunlar, şunlar gerekiyor. Bunlarda da birtakım sıkıntılar olacak. Evet, sizin gelirlerinizde azalma olacak. Efendim, birtakım kemer sıkma olacak. Bunlara da biz de toplum olarak hep birlikte, beraber, bir araya gelelim ve siz bizim arkamızda durun, biz de doğruyu yapalım. Bu işin içinden çıkalım." denmesi lazım ama maalesef böyle bir şey söz konusu değil. Eski yanlışlar yapılmaya devam ediliyor.

Son olarak, ilk söylediğimi tekrar söyleyeyim: Bu bir kültür. Mesela, enflasyonla ilgili olarak bir karar aldınız ve daha doğrusu akaryakıt fiyatlarıyla ilgili bir karar aldınız, bir zam yaptınız. Bunun bir makroperspektifi yok. Burada neyi hesapladınız? Geçen senenin ekim ayından bu senenin martına kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlarsanız sevinirim.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla, enflasyonu yükseltip şeyleri düşürdünüz, fiyatların içerisindeki vergiyi düşürdünüz, ikisini birbirine kompanse ettiniz. Şimdi, önümüzdeki iki ayda, üç ayda bir baz etkisi var, o baz etkisinden dolayı zam yaptınız. O zamla hem bozulan kamu maliyesini biraz düzelteceğiz hem de enflasyon etkilenmeyecektir. Bakın, göreceksiniz, bunun sonra yine yüksek enflasyon, yine yüksek faiz. Kusura bakmayın, bu iş böyle. Onun için şey sizi aldatmasın, yani şu andaki ekonomik öncü göstergelerdeki, kapasite kullanım oranındaki, beklenti anketindeki iyileşmeler elbette var bunu görüyoruz. Hele hele sanayi üretim endeksinde çok önemli bir yükseliş var fakat o yükseliş sizi eksi 80'lerden eksi 3'e, 4'e getirdi. Bu önemli bir yükseliş ama hâlâ kuyunun altındasınız, sıfır noktasına gelemediniz, üstüne çıkamadınız.

Dolayısıyla, burada, benim söyleyeceğim çok fazla bir şey yok. Burada, çok fazla konuşmaya da gerek yok. Bu kanunu hızlıca çıkaralım, uygulamasını görün ama öncekilerden hiç farkı olmayacak.

Teşekkür ediyorum