| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya ve 49 Milletvekilinin; İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3592) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 25 .05.2021 |
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bütün Komisyon üyelerini ve katılımcıları saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, hatipler adalet arayışının, yargının tarafsızlığının ve erkler ayrımının altını çizdiler. Dolayısıyla Adalet Komisyonu üyesi olarak adaleti savunan ve adaleti arayan kişiler olmak hepimizin görevi. Şimdi, önümüzdeki İcra ve İflas Yasası'ndaki değişikliklerden önce tabii ki ben de Adalet Komisyonu üyesi olarak Türkiye'nin içinde bulunduğu adaletsizliklerden bahsetmeden geçemeyeceğim ama arkadaşlar uzun uzun anlattıkları için ben de tekrara düşmemeye gayret edeceğim.
Adalet Komisyonu üyesiyiz, hukukçuyuz, tabii ki adaleti aramak, peşinde olmak, hukuka ve Anayasaya sadakat duymak zorundayız. Siyasetçiyiz, siyaset ülkenin olmazsa olmazıdır, siyaseti kötüleyemeyiz, siyaseti öteleyemeyiz çünkü siyaset ülkenin en önemli ve en önde gelen kurumlarındandır. Fakat şunu biliyoruz ki, yıllar bize şunu öğretmiştir: Siyaset çok güçlü bir kurumdur, siyasetçiler de güç sahibi insanlardır, erk sahibi insanlardır, vazgeçemeyeceğimiz bir kurumdur, hiçbir zaman kötülemek istemem. Fakat şunu da biliyoruz: Siyaset kurumu denetlenmediği zaman o gücün hem istismar edildiği hem çok kötüye kullanıldığı ve birçok kirli ilişkilerde taraf olduğu da hep görülmüştür. Bunun böyle olduğu da yüzyıllardır bilinmektedir.
Siyasetin içinde bulunduğum zaman diliminde Susurluk yaşanmıştı; toplum çok ciddi bir aydınlanma ve büyük bir tedirginlik yaşamıştı. Yine onda da bir mafya-siyaset ve ticaret ilişkisi acaba devletin içinde mi diye çok ciddi bir istifham oluştu, halkta huzursuzluk başladı ve Türkiye'de ilk defa en önemli eylem, o "Bir Dakika Karanlık" eylemi -onu da çok iyi hatırlıyoruz- bütün Türkiye'ye sirayet etmişti. O, bir, toplumda ne oluyoruz, siyaset niye böyle, kirli ilişkilerin içinde mi, devleti bunlardan nasıl ayrıştırırız arayışıydı. Yine, bugün benzerini, belki daha fazlasını yaşıyoruz. Yine, siyaset-mafya ve ticaret ilişkilerinin iç içe olduğu günleri yaşıyoruz. Bunlar söyleniyor, konuşuluyor ve işin ilginci ve üzüntü verici tarafı bir mafya elemanı denilen, organize suç örgütü başkanı denilen bir kişiyi milyonlar merakla izlerken bunun karşısında cevap veren İçişleri Bakanı belki de onun onda 1'i kadar ilgi çekmedi, dinlenmedi bile.
Şimdi, bunların üzerinde çok ciddi düşünmemiz gerekiyor. Arkadaşlar belirttiler, sürekli kanun değiştiriyoruz fakat burada asıl temel görev yasalara ve Anayasa'ya başta sadakat gerekir. Şimdi bütün bu konuşmalardan anladığımız, Türkiye'nin ana sorunu, temel meselelerini çözecek beğensek de beğenmesek de elimizde zamanında çok eleştirdiğimiz 1982 Anayasası dediğimiz bir anayasa var. İnanın aylardır konuştuğumuz bütün sorunlara ışık tutan ve aradığımız özgürlük alanlarını içinde barındıran ve onları güvenceye alan, erkler ayrımını, yargının tarafsızlığını, bağımsızlığını güvenceye alan bütün kurumlar ve yasal hukuk normları Anayasa'mızın muhtevasında mevcut fakat bu güçlü siyaset kurumunu denetleyemediğimiz takdirde ve üzerimizdeki Türkiye için en önemli yasa Anayasa'ya sadakat göstermediğimiz ölçüde siyasetin denetlenmesi kalmamış demektir ki böyle durumlarda hep kaosu, kargaşayı yaşamak kaçınılmazdır. Bu Anayasa için iktidar "Bu darbe anayasasıdır, biz sivil anayasa yaparak Türkiye'deki bu işleri düzene sokacağız; yargıdaki, hukuktaki ve temel meselelerde özgürlük alanlarındaki bütün aksaklıkları gidereceğiz." dediği zaman, asıl o zaman ürpermemiz gerekiyor. Yasa yapmakta ve yasa yapma tekniğinde bu kadar işleri torba yasalarla kargaşaya çevirmişsek şundan korkarım: Bugün beğenmediğimiz Anayasa'yı da yapıyoruz diye çok vahim sonuçlarla karşılaşabiliriz çünkü Anayasa'yı saymayarak Anayasa'ya sadakat duygularından tamamen uzaklaşmış bulunuyoruz. Onun için bir siyasetçinin mutlaka Anayasa'ya ve hukuk nizamına sadakati en önde gelmeli ama bugün gördüğümüz tabloda siyasetçiyi ve siyaset kurumunu, bilhassa iktidarları yasaların bağlamadığını, yasaların yeterince bağlayıcı olmadığını hatta Anayasa'ya bile yeterince sadakat gösterilmeden çok konudan sapıldığını ve hukukun siyaset kurumunu denetleyemez noktaya geldiğini çok açıkça görüyoruz. Siyasetçiyi eğer kanunlar denetlemekte yeterli olmuyorsa siyaset etiği denen konu, siyaset ahlakı yüzyıllardır bütün devletlerde siyasetin en önemli kuralı olmuş olmalıdır ki Türkiye'de maalesef etik kurumlardan, etik anlayıştan son derece uzak düştük ve artık siyaset kurumunu ne yasalarla ne etik anlayışıyla denetleyemez noktaya geldik. Bugün torba yasaları eleştiriyoruz ama korkarım ki bugünkü Anayasa'yı değiştiriyoruz, bir sivil anayasa yapıyoruz derken bu Anayasa'nın iyi kötü koruduğu, güvenceye aldığı bütün erkler ayrımı, tarafsız yargı, bağımsız yargı ve kişisel özgürlük alanlarındaki koruma sistemini de yok ettiğimiz zaman Türkiye'yi çok ciddi kaosa sürüklemiş oluruz.
Özetle şunu söylemek istiyorum: Bütün konuşmaları, tartışmaları biz sadece bugün çok da beğenmediğimiz Anayasa'nın ileride özlemle arayabileceğimiz kurallarına sadakatle çözebiliriz, yeter ki hukuka ve Anayasa kurallarına sadık olalım. Ben belediye başkanlığı yapmış bir kişi olarak etik anlayışa bir örnek vermek isterim. Belediye başkanlığı yapmış kişiler, o şehrin nereye gelişeceğini, yolların nereden açıldığını, rant bölgelerini en iyi bilen kişilerdir. Belediye başkanları rant alanlarına, gelişme alanlarına servetini yatırdığı zaman, onun 10'a, 20'ye, 100'e katlanması kaçınılmazdır. Bir belediye başkanı eğer rant bölgelerinden arsa almaya başlamışsa onu kimse suçlayamaz. Çünkü kanunda tanımı yoktur, ceza yasalarında "Bir belediye başkanı niye arsa aldı?" diye suçlanamaz ama ancak o siyasetçiyi, o gücü, o güçlü belediye başkanını tek denetleyebilecek anlayış ve güç "siyasi etik" dediğimiz anlayıştır. Şimdi, bunu ortadan kaldırdığımız zaman, iktidar mensuplarını bu anlayışın dışında farz ettiğimiz zaman, "Hediye kabul eder." "Nüfuz ticareti yapar." "Bu tür ticari ilişkilere girebilir." dediğimiz zaman, evet, Ceza Kanunu bunun karşılığını vermez ama bunun ahlaksızlık olacağını eğer siyasetçi yeterince kavrayamamışsa o siyasetin Türkiye'de çok yanlış mecralara sürüklenebileceğini de düşünmek gerekir. Bu örneği niye verdim? Hani, siyasi etik çok tartışılır, çok konuşulur, o siyasi etiğin ne olduğunu anlatabilmek için. Demek istediğim şudur ki: Siyasetçileri, bu güçlü kurumu her zaman anayasalarla, yasalarla denetlemek mümkün değildir. Onun için mutlaka anayasa hukukuna sadakat gerekir ve siyasi etik anlayışı, siyasi ahlak kurallarını geliştirmek ve bu konuda gerek kınamalarla gerek komisyonlarla gerek Meclisteki anlayışla bunu ortaya koymak ve sadık kalmak gerekir diye düşünüyorum.
Yine, aradığımız adalette siyasetten bir örnek daha vermek istiyorum. Siyaset kurumu "adalet" kavramını geliştirebilmek için siyasetin insanları ve toplumu böldüğü, kategorize ettiği, kamplaştırdığı alanlar vardır ve maalesef, Türkiye'de bu kamplaşmayı her dönemde yaşamışızdır. Eğer siyasetçi kendi kampında görülmeyen haksızlıkları görmezden gelirse o ülkede "adalet" kavramını geliştirmek hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Türkiye bunu on yıllardır örnekleriyle görmekte ve bu "insan hakları" kavramını, "demokrasi" kavramını geliştiremeyen maalesef birçok ülkede de bu kargaşa yaşanmakta ve "adalet" kavramını o ülkeler geliştirememektedir.
Türkiye, inanıyorum ki demokrasisini geliştirmek, Anayasa'ya sadakat, şeffaflığı ve siyaset etiğini geliştirmek suretiyle, insan haklarını geliştirmek suretiyle, Türkiye'nin çözemeyeceği hiçbir sorunu olmadığını yinelemek istiyorum.
Sözlerime burada son veriyorum. Bir "genel adalet" kavramıyla ilgili ve son aylardaki gelişmeleri ben de kısaca bir özetlemek gereği duydum.
Teşekkür ediyorum.