KOMİSYON KONUŞMASI

BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Kızılayın Değerli Başkanı, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii "Kızılay" deyince herkesin hayatına dokunduğu bir yer muhakkak var yani doğumdan ölüme kadar hayatın her merhalesinde muhakkak insanların Kızılayla yolu kesişiyor şu veya bu şekilde. Dolayısıyla, köklü bir kuruluş, yüz elli yıllık bir geçmişi var; ülke olarak tabii, bizim de gurur duyduğumuz bir kuruluş. Bugün dünyanın neresinde bir olay olursa biz orada her zaman hilali arıyoruz, yani Kızılayın o meşhur hilalini biz bütün doğal afetlerde görüyoruz, bununla da gurur duyuyoruz.

Tabii, depremle ilgili konu, depremle ilgili olarak biz sizi buraya davet ettik; dolayısıyla, deprem olduğu andan itibaren sizler de çok ciddi müdahale ediyorsunuz yani eğitiminden gıdasına kadar; o deprem anı, ama daha öncesinde, depremden önce muhakkak, gönüllü sayısının artışından tutun... İşte, biraz önce de ifade ettiniz, 6 yaşındaki bir Japon çocuk herhangi bir doğal afet karşısında nasıl bir önlem alacağını... Yangınından tutun veya farklı felaketler de olabilir çünkü siz her türlü felakete müdahale ediyorsunuz yani sadece iş depremle sınırlı değil. Dolayısıyla, bu eğitim çalışmalarının kesinkes kesintisiz, hatta mümkün olduğunca okullarda... Daha spesifik olaylar da olabilir, işte, Kızılayın yöneticileri -muhakkak yapıyordur bunları ama- zaman zaman okullarda programlar yapabilir, bu bilinci artırabilir. Dediğim gibi, muhakkak yapıyorsunuzdur ama 125 bin gönüllü 81 milyon nüfusu olan bir ülke için kesinlikle yeterli değil. Onun için bu alana çok ciddi katkı sağlamamız lazım. İşte, bu da zaten felaketlerde insanların nasıl davranış göstereceğinden tutun da felaket sonrası neler yapabileceği, nasıl adım atabileceği, nasıl müdahale edebileceği... Hakikaten bazen yolda görüyorsunuz bir sara hastasına bile vatandaş olarak nasıl müdahale edeceğimizi bilmiyoruz. Herkes bir şeyler yapmak istiyor, yanına gidiyor, kimi kolundan çekiyor, kimi bacağından çekiyor yani bazen yardım edelim derken insanları katlettiğimiz de oluyor. Bu bilinci oluşturacak, başta afetlerle ilgili Kızılay. Dolayısıyla, bu alanda, bu bilincin artırılmasına yönelik olarak biz -şahsen ben- her türlü katkıya Komisyon olarak da hazırız.

Tabii, Kızılay, netice itibarıyla bir yardım kuruluşu. Siz de söylediniz, gelirleri; bağışlar, fonlar ve işte, herhâlde gelir getirici gayrimenkulleriniz gibi, onların kiralanmasından elde ettiğiniz gelirler. Ama zaman zaman, tabii, Kızılaya yapılan bağışların vergi muafiyeti var veya aynı şekilde zaman zaman müracaatlarla Hükûmetten vergi muafiyeti alan vakıflar da var. Mesela, en son yapılan yardım, işte sizin üzerinizden bir başka vakfa yapılan yardım kanunen doğru olsa bile, yaptığınız işte bir doğruluk olsa bile etik değerler açısından kamuoyunda olumsuz yargılandı, ben de dâhil, şahsen yadırgadım. Yani, belli bir rakamı bize bağışlayacak, şartlı bağış olduğu için biz de bunu 3'üncü bir yere bağışlayacağız. Şöyle söyleyeyim, insanlardaki güven duygusunu zedeleyecek herhangi bir olumsuzluğa kesinlikle yer vermemek lazım yani eğer yardım yapacaksa o vakfın da muafiyeti var, direkt oraya yapsın. Bu tür işlere de Kızılayın kesinlikle ve kesinlikle alet olmaması lazım çünkü insanlar bırakın o milyon milyon dolarları, 1 lirasını Kızılaya vererek mutluluk duyuyor. Rakamın bir önemi yok, simit satan bir adamın bir simit bağışlaması, milyon dolarları olan bir adamın 1 milyon bağışlamasından daha önemli; benim bakış açım bu.

Kızılay deyince de her türlü yardımın gönül rahatlığı içinde yapıldığına ben eminim. Ben Kızılaya bir yardım yaptığım zaman -bu kurban da olabilir- biliyorum ki dünyanın her tarafında, hâlâ eminim. Mesela, geçmişte biz bundan çok çektik. İşte, bildiğiniz vakıfların faaliyetleri vardı A ülkesinde, B ülkesinde, kurban murbanlar; kurban paralarına konduğunu bile gördük, işittik, duyduk ama Kızılayla böyle bir operasyonu yaptığımız zaman... Mesela ben, şahsen, yurt dışında böyle bir şeyi yıllardır hep Kızılay üzerinden yapmaya çalışıyorum, eğer yurt dışında böyle bir kurban murban kesecekseniz gönlünüz rahat. Yani, "Devlet bu, üç gün geç olur ama üç gün sonra da olsa, muhakkak bu iş sonuca ulaşır." diye düşünüyoruz. Onun için benim sizden istirhamım, lütfen bu kurumun üzerinden yapacağınız en ufak işler kanuni bile olsa en ufak bir şaibe olmayacak şekilde kurumu yönetmek lazım.

Bu çerçevede, ben merak ediyorum mesela, 2017 yılından itibaren bağış rakamlarında nasıl bir seyir var? Yani artış mı var, azalış mı var? Mesela kan bağışları geçmişe nazaran nedir? Bunlarla ilgili bize bilgi verirseniz memnun oluruz.

Tabii, bunun dışında kentsel dönüşümden bahsettiniz, belki sizin çok da ilgi alanınız değil ama... Yani netice itibarıyla eğer bir yere devlet el atmışsa insanlar kendi mevcut durumunu kurtarmaktan öte sanki buradan ilave menfaatler bekliyor. Yani "Devlet buraya el attı, burayı yıkacaksa, el koymuşsa buradan bizim muhakkak bir rant elde etmemiz lazım." İşte, "Benim bir dairem varsa iki daire alırım, iki varsa dört alırım. Bu devlettir, yoğunluğunu bir de yapar, iki de yapar, üç de yapar." Bir defa, bu bilinçten insanları kurtarmak lazım. Devletin görevi insanları tabutluktan kurtarmak; onlara, ilave rant, ilave menfaat oluşturmak gibi bir şeyin olmaması lazım geldiği bilincini bizim oturtmamız lazım. Çünkü bu söylediğimiz gibi hep bu söylentiler işte ya, "Burada hiçbir şey yoktu, geldi, yoğunluk üç oldu dört oldu." İşte, "Bir gecekonduya şu kadar daire düştü." Bazen olmayan şeyler bile birbirine anlatılınca... Siz şu kapıdan itibaren "Ahmet" diyorsunuz, dış kapıya gidene kadar "Hüsamettin" çıkıyor. Dolayısıyla, kanun gereği de mümkün olduğunca bu bilincin oluşması lazım ki devlet ancak ve ancak bizim mevcut durumumuzu muhafaza edebilir yani bir dairemiz varsa bir daire verebilir veya bunu bir başka yerde de verebilir. Burada önemli olan bir mal takası, alıp vermek değil; insanların canının bu işten daha önemli olduğu algısını oturtmamız lazım. Belki Kızılay da bu manada, fikri manada katkı sağlayabilir diye düşünüyorum.

Burada asıl olan güven çünkü Kızılayın altında -işte, siz de söylüyorsunuz, "Avrupa Birliği fonları." diyorsunuz- zaten bu güven, bu denetim, bu şey olmasa uluslararası arenada da bu tür rakamlara, 2,1 milyar euro gibi bir rakama ulaşmanız doğru, mümkün değil. Ama, işte, dediğimiz gibi, bunun üzerine titrememiz lazım, kesinlikle buna gölge düşürecek, buna şaibe oluşturacak her şeyden uzak durmak lazım. Ümit ediyorum ki, yine, böyle, hani, şartlı alıp üçüncü vakıflara artırma yönünde inşallah bir faaliyetiniz yoktur, ben şahsen olmamasını arzu ederim. Onu da soruyorum "Var mı?" diye.

Bunun yanı sıra, özellikle, mesela bir ders oluşturulması: Aslında okuma, ders kitabı gibi veya seçmeli ders gibi okutulabilir mi? Bununla ilgili bir çalışmanız var mı? İşte sizin de söylediğiniz gibi, belki anaokulundan başlar, ilkokuldan başlar. Bazen üniversitelerde bu belli bir bölüm de olabilir. Yani bunun en son merhalesi de belki üniversitelerde acil kurtarma, yardımla ilgili bölümler de oluşabilir.

Ben başarılar diliyorum.

Tabii, kurumun bu işlerden en ufak zarar görmesini istemeyiz. Faaliyetlerinizle de gurur duyuyoruz, her yere hilali götürmenizden mutluluk duyuyoruz. O işin başarılı tarafı ama güven esas. Ümit ederiz ki bundan sonra bu tür, o, diğer bahsettiğim olumsuz olaylar da olmaz, hep beraber kurumu istediğimiz yere taşırız.

Teşekkür ederim Başkanım.