| Komisyon Adı | : | (10 / 124, 226, 320, 321, 336, 601, 637, 958, 1055, 1126, 1127, 1128, 1129, 1130, 1131, 1132, 1133, 1134, 1135, 1136, 1137, 1138, 1139, 1140, 1141, 1142, 1143, 1144, 1145, 1146, 1147, 1148) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .02.2015 |
İSMET UÇMA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkanım. KADEM'in sunumu için de çok teşekkür ediyorum.
Sevgili arkadaşlar, en başından beri bir konuda ısrar ediyorum; o da, şiddeti bölüklere, kesimlere, kişilere özel ele aldığımız sürece -ki bizim konumuz kadına yönelik şiddet, haklı olarak bunun üzerinde elbette müzakerede bulunacağız ama- bu olguyu biz farklı kesimlere ait ele aldıkça, eksene ve merkeze şiddeti almadıkça, dünyada şiddetin nedenlerine, olmadan önce alınabilecek tedbirlerine inmedikçe havanda su dövmeye devam ederiz. Çok açık bir şey söylüyorum. Dolayısıyla, şiddetin hem türleri çok fazla hem failleri çok fazla hem mağdurları çok fazla, dünyada da böyle.
Şimdi, kimi ülkelerde şiddet ülkemize göre ya da başka ülkelere göre görece daha düşük gözüküyorsa o zaman burada -ben arkadaşların üzerinde çalışmasını isterim şahsen- çevresel faktörler büyük önem arz ediyor demektir. Bu çevresel faktörler üzerinde STK'larımızın çalışmasını isterim. Farkında değiliz arkadaşlar, biz karı kocayı birbirine rakip hâle getiriyoruz. Medyamızla, eğitim anlayışımızla, çevremizle, kültür anlayışımızla, çocuk evden çıktığı zaman okula giderken karşılaştığı tabelalarla, şununla bununla tamamıyla rakip hâle getiriyoruz.
Şimdi, evlilik -yani evli olanlar için söylüyorum ya da evlenmek niyetiyle bu işlerde birbirine bunları reva görenler için söylüyorum- bizim medeniyetimizde izdivaç, her iki tarafın aynı hedefe yönelik gayret göstermeleridir yani kadın ve erkek aynı hedefi döverler, aynı hedefe -hadi diyelim ki kaba tabiriyle- aynı hedefe ateş ederler. Ama, dikkat edin, bizim kadın erkek ayrımından hareketle merkeze insanı alamadığımız için, toplumsal cinsiyet, bana göre artık bu nefret suçu hâline gelmeli. Toplumsal cinsiyet tabirinden çıkılmadığı sürece, biz insanları iki rakip düşman hâline getirip birbirlerine ateş etmesini sağlamaya katkı veririz, başka bir şey yapmış olmayız.
Şimdi, en temel nedenlere baktığımızda, eğitim, bu ailede, okulda, sosyal hayatta; iyi de yani bunu kim yapacak? Bunu siz oluşturabileceğiniz yasal düzenlemelerle falan aşamazsınız. Bu, her toplumun kendine özgü kültürü, gelenekleri, örfü, âdetleri, yaklaşım tarzları aile anlayışları ya da kadın erkek birlikteliği, beraberliği ya da şiddete bakışları her toplumda farklı farklı. Bizim toplumumuzdaki bakış açılarına ilişkin elimizde ciddi bir veri yok, sizde var mı bilmiyorum. Ben oranlara bakıyorum, istatistiklere bakıyorum, birinizin verdiğini diğeri de veriyor. Ben, ciddi bir alan araştırmasının yapılarak sonuçlandığı kanaatinde değilim bu verilerin. Efendim, bizim aile mahkemelerimiz de öyle, belki haklı bir talepte bulunuyorsunuz ama cezai müeyyidelere özgün atomize edilen mahkemeler kurulursa sonu nasıl alınır onu bilemiyorum. Bu, atomizasyonu beraberinde getirir. Ama, şunu niye söylemiyorsunuz? Aile mahkemelerinde görev yapan arkadaşlarımız, bulundukları çevrede, baktıkları dosyalarda sorunlu insanlarla bizzat gitsinler, çay içsinler, oturup muhatap olsunlar.
Geçen burada hâkime hanıma sordum gene konuşurken. Dedi ki: "Efendim yani bizden rahatsız olurlar diye düşünüyoruz." "Denediniz mi?" "Yok, hayır." Yani, birbirine toplumu yabancılaştırarak, insanları birbirinden uzaklaştırarak, onları birbirlerine rakip kılarak elde edebileceğiniz bir sonuç yok. Bunun yollarını araştıran, buna ilişkin öneride bulunan da hiçbir sunum izlemedim, dolayısıyla yapılabilir. Çünkü, ta başta da söyledim, ilk insan yeryüzüne aile olarak gönderildi, Adem yeryüzüne aile olarak gönderildi. Aileden daha büyük sığınabilecek ve güvenilir bir kurum henüz keşfedilemedi. O zaman yani olayları fazla germeye, sündürmeye gerek kalmaksızın şu aile üzerinde bir çalışalım, aileyi tahkim edelim, aileyi geliştirelim, aile bireyleriyle irtibatlı olalım.
Bizim, şimdi, sağlık konularında falan her mahallemizde... Mahalle deyince, tabii, mahal anlamında, yer anlamında arkadaşlar, bir kültürden bahsediyorum, yoksa bir mekândan bahsetmiyorum. Şimdi, sağlık hizmetleri alırken koruyucu hekimlik, adımbaşı kurumlarımız var. Böyle danışma merkezleri yaptıramaz mıyız biz yani işte hastanelerde, şurada burada bunun için ayrıca sıra beklemek şu bu yerine? Ve bu danışma merkezlerimiz ailelerle irtibatlı olup bizim medeniyetimizin kodlarında var olan bir kültürü geliştirip bunlarla iç içe olamazlar mı? Olabilirler. Ama, ilginçtir, her rapor, her yaklaşım doğmuş sonuçlardan hareketle bir şeyler söylüyor. Bir kere daha ifade ediyorum: Yani, araba devrilince yol gösteren çok olur. Arabayı devirmemenin yollarını bulmak zorundayız, bunun da çekirdeği ailedir. Bu, Amerika'da farklıdır, Avrupa'da farklıdır, Türkiye'de farklıdır, Orta Doğu'da farklıdır yani her coğrafyada farklıdır ama o coğrafyanın algılarına göre aileyi arındırarak, kalıp yargılardan da modern yargılardan da arındırarak aileyi tahkim etmemiz gerekiyor. Buna ilişkin, doğrusu bir şey duymadım, çalışmalarınızda buna yer vermenizi özellikle istiyorum.
Şimdi, efendim, namus cinayeti niye böyle? Mesela, öyle bir toplumsal kültürümüz var ve aile yapımız var ki -bunun için aileye çok vurgu yapıyorum- kadın boşanmak istediğinde erkek yani bizim aile yapımızda, kültürümüzde, geleneklerimizde -arıtalım, durultalım hep birlikte ama- şöyle bir algıya kapılıyor: "Eşim beni boşamak mı istiyor? Ha, anlaşıldı, bu o zaman başkasına eğilim duymaya başladı." O hâlde, peki, sevgili kardeşim, niye organize suçlarla ilgili hiçbir öneriniz yok? Bu hâllerde aile oturuyor, aşiret oturuyor, herkes oturuyor karar veriyor. Mesela, hakikaten geçen kısa metrajlı şeylerde izledim, inşallah Başkanım onları da gösterir. Hapishanede öldürdüğü insanların resmi elinde, onlarla hasret gideriyor. Ve çocuğa soruluyor: "Niye öldürdün?" "Ailem öyle karar aldı, aşiret böyle karar aldı ama ben bunları seviyorum." diyor. Ya, buna ilişkin çalışma var mı Allah aşkına, alan araştırmanız var mı? Yani, yapmamız gereken hususlarda bize rehberlik edebilecek bir dayanak var mı? Dolayısıyla, sevgili arkadaşlar, bunu önemsiyorum. Yani, şimdi, diğer gerekçelerin tamamı zecrî tedbirlerdir, onu söyleyeyim. Havanda su dövmemek için, önce kadın erkek cinsiyet ayrımı nefret suçu hâline gelmeli, şiddet merkeze alınmalıdır çünkü o kadar çok fazla türü var ki, ben yalnız erkeğe ya da kadına şiddete odaklanırsam yani aysbergin görünmeyen yüzünü kaybetmiş olurum, görememiş olurum onu. İnsanı parçalamayacağız, hayatı parçalamayacağız. Bir bütün olarak bir tevhitçi anlayışla bütün bu sorunlara çözüm üretme noktasında olacağız.
Şimdi, mesela, işte nedenler arasında erkek risk grupları. Mesela, evlenme ehliyeti diye bir şey getirelim eğer bu sıklıkla evli eşler arasında oluyorsa. Umarım bunu da farklı yansıtmaz arkadaşlarımız. Artık hakikaten şey hâle geldik yani biz bir fikirde, bir öneride bulunuyoruz, efendim, bu öneriden dolayı ben şiddete uğruyorum. Oysa bu şudur: İsteyen istediği öneride bulunur, bu konuşulur, tartışılır, müzakere edilir; efendim, uygunsa kabul edilir değilse reddedilir; bu kadar basit, hani demokratız hepimiz.
Mesela, sevgili arkadaşım beni ayrımcılıkla suçluyor, oysa sevgili arkadaşım buraya ilk geldiği gün "Niye bu Komisyonda erkekler var?" demişti. Kim ayrılıkçı, kim ayrımcı?
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Yani, kadına yönelik şiddetin araştırıldığı bir komisyonda biz erkeklerin bulunmasını doğru bulmuyoruz.
İSMET UÇMA (İstanbul) - Efendim, siz bulmayabilirsiniz. Zaten böyle işte, bakınız, bu hayatı bölük pörçük ettiğinizde siz kadını, erkeği ayrı ayrı mütalaa ettiğinizde çözemezsiniz. Onlar birbirini tamamlayan iki unsurdur.
Efendim, anlık öfke, alkol ve madde bağımlılığı, egemenlik kurma dürtüsü, ekonomik nedenler, boşanmayı kabullenememe -işte, oraya doğru çekiyor ondan sonra- toplum temelli ruh sağlığı konusunda ciddi analizlerimiz yok. Bu toplumun ruh sağlığı -doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi- total olarak nedir? Çünkü arkadaşlar, doğaya konan yasa bire bir insana konmuştur, insanın da yazı var, kışı var, fırtınalı anları var, tsunamisi var, baharı var. Bu yapıların, bu psikolojilerin ve insanın yaşadığı coğrafyanın kişiliğinin oluşmasına, algılarına büyük etkisi var. Bunları da değerlendirerek inşallah sizden iyi çalışmalar bekliyoruz, bize rehberlik edecek çalışmalar bekliyoruz.
Sevgili arkadaşlar, şunun da üzerinde duralım: Eğer başka ülkelerle ülkemizdeki oran farklıysa o zaman bu çevresel faktörlerin üzerine gitmemiz lazım. Bununla ilgili sizden mesela yirmi güne kadar ciddi bir rapor bekliyorum ya da diğer arkadaşlardan -STK'ları kastediyorum sevgili arkadaşlar- başaracağınızı umuyorum.
Sevgili arkadaşlar, medya önce ne yapıyor? Morarmış, her tarafı kırılmış, kan revan içinde olan, şiddet görmüş hanımefendiyi, adını, soyadını, mahallesini, adresini verinceye kadar fahiş şekilde ifşa ediyor, şiddet uygulayanı ise kodlanmış harflerle veriyor. Şimdi, "Oysa şiddet uygulayan -gerekçe ne olursa olsun- yadırganmalı, kınanmalı, dışlanmalı." dediğimde başka bir şey algılanıyor. Bunu yapmazsanız, bu sefer şiddete uğrayan insanı medya merkeze alırsa, sevgili arkadaşlar, kendi ellerimizle kıyametimizi hazırlıyoruz, farkında değiliz. O hâlde kendimize gelelim, silkinelim, hem dünyanın evrensel değerlerinden hem kendi medeniyet kodlarımızdan bu hususu önleyebilecek... Merkeze aileyi almak kaydıyla, eğitim öğretimi almak kaydıyla, bütün unsurları devreye sokarak bu olaylar vuku bulmadan önce önleme tedbirleri konusu üzerinde birlikte dünyanın da ezberini bozacak çalışmalar yapalım, dünyaya da örnek olalım diyor, teşekkür ediyorum.