| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a)Tarım ve Orman Bakanlığı b)Orman Genel Müdürlüğü c)Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç)Meteoroloji Genel Müdürlüğü d)Türkiye Su Enstitüsü e)Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 05 .11.2020 |
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım, ülkemizin olmazsa olmazı ve bizim stratejik sektörümüz ama dinlediğimiz hatipler de ifade ettiler son yıllarda tarımın çok gerilerde kaldığını, ben de tarım yapan, çiftçilik yapan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki: Bugün tarımın en büyük sorunu girdi fiyatlarındaki yüksek maliyetlerdir. Ürünlerimizin değeri yıllar içinde artmaz -market fiyatlarına bakmamak gerekir- fakat girdi fiyatlarının dolarla bağlantılı olarak arttığını görürüz. Ben bir örnek olarak şunu söyleyebilirim: Geçen yıl kasım ayından bu yana dolar fiyatındaki artışla Türk parasının değer kaybı yüzde 46 ve örnek olarak en zorda olan sektör, ürün bugün için süt diyebiliriz. Çünkü geçen yıldan yana, geçen kasım ayından bu yana bir yıl içinde 2,30'luk süt fiyatları hiç değişmemişken doların artışına bağlı olarak süt yemi yüzde 63, besi yemi yüzde 60, yine süt üreticisinin kullandığı soya küspesi yüzde 99, mısır kepeği yüzde 78, razmol yüzde 68, ham yağ yüzde 127, melas yüzde 52 ve proteinlerde yüzde 127, yüzde 19 şeklinde artış olmuştur. Bu durumda biz buğdayı, pamuğu ve eti ithal eder duruma gelmişken, hatta bu arada samanı bile ithal ederken sütün bizim en önemli ürünümüz olduğunu en kıymetli ürünümüz olduğunu düşünürsek süt üreticilerinin desteklenmesi gerektiğini çok daha iyi anlarız. Tarım yapan birisi olarak ürün fiyatları artmazken bu verdiğim dolardaki artış nispetinde bizim mazotumuz, gübremiz ve diğer girdi fiyatlarının da bu oranda artığını söyleyebilirim ama bizim ürünlerimizin ne nohut ne buğday ne arpa ne elma ne portakal ne üzüm, bunların kasımdan bu kasıma bir yıl içinde yüzde 10 artığını bile biz görmedik. Bunu, Biz, üretici olarak her ürünü üretebiliriz ama doğru teşvikler ve destekler öncelikle belirlenmelidir. Yani önümüzdeki yıllarda hangi ürün ne kadar gereklidir ve hangisi pazar bulabilir? Yani en büyük sıkıntımız pazardır, piyasadır.
Şimdi, ihracatın belirli ürünlerde mutlaka teşvik edilmesi gerekir; pazar değerinin yükselebilmesi, pazarların ve piyasaların açılması için. Bir tehlike atlattık "hallerin düzenlemesi" diye, komisyoncuların bir ara kaldırılması düşünülmüştü ki bu, neredeyse bugünkü üreticilerin tek pazar yeridir. Yani günübirlik hemen satış sağlayabildiği hatta destek bulabildiği kişiler komisyonculardı. Bundan zannediyorum vazgeçildi ve çok da iyi oldu. Komisyoncu sözü rahatsız etmesin, komisyoncuların aldığı yüzde 8 pay -o zamanda izah etmiştik- tüketiciye yansımıyor, sadece pazar arayan üreticilere yansıyan bir paydır ve bundan da bütün üreticiler memnundu. Söylemem o ki girdi fiyatlarını mutlaka düzenlemek gerekir, girdi fiyatları karşılığında artan üretimlere nazaran piyasanın ve pazarın kontrol edilebilmesi için devletin teşvik vermesi, buna dair ihracat destekleri ve teşvikleri vermesi gerekir.
Borçların yapılandırılması... Şu pandemi sürecinde birtakım borçların yapılandırılmasına girilmişken Sayın Erhan Usta'nın da belirtiği gibi, 2002'deki çiftçi borçları 2,6 milyar iken 2020'de 132 milyara çıkmış, 50 kat artmıştır. Üretici, son derece zor durumdadır ve Tarım Kredi ile Ziraat Bankası borçlarını ödeyememekte. Evet, devlet pandemi sürecinde altı aylık bir erteleme yaptı ama bu altı aylık pandemi süreci içindeki ertelemenin hiçbir derde çare olmayacağını da ben buradan bildirmek istiyorum. Birçok şey söylenebilir, bilhassa tarımda köylerimizin kendisine özgü bir yaşam biçimi vardı. Büyükşehirlerde köylerin kaldırılarak mahalleye dönüştürülmesi tarıma ciddi zarar vermiştir. Küçük ahırlarında 3-4 hayvanını beslerken, ya da bir köylü ailesi 30-40 koyununu, keçisini beslerken rahatlıkla işini, bütün aile işletmesi olarak geçimini sağlayabiliyordu. Ama bugünkü şartlarda, bugünkü girdi fiyatlarıyla bu çiftçi aileleri hayvancılıktan sütünü ve etini karşılayamadığı gibi tümüyle bu işi bırakmak zorunda kalmıştır. Zaten bir ahır yapmaya kalksa da belediyelerin denetiminde olan köy ve şimdiki mahalle şartlarında o maliyetleri karşılama imkânı kalmamıştır. Onun için, köyler kendisine özgü yaşam biçimiyle hayatiyetini sürdürebilmeliydi. Büyükşehirlerde köylerin mahalleye dönüşmesi suretiyle yine orada da ranta dönük çalışmalar ve imar planı istekleri başlamış bulunuyor ve mahallelerin imar, vergi, elektrik ve su şeyi karşılanamaz durumdadır. Sayın Bakan mazotun yüzde 50'sinin neredeyse karşılandığını söylerken biz bunu hiç yaşamadık, hiç görmedik Sayın Bakan. En iyisi, mazotun ve tarımsal sulamada kullanılan elektrikten KDV'nin kaldırılması çiftçi için çok önemli bir nefes olacaktır. Yine, bugün çiftçi için bir güvence sayılabilecek TARSİM, iklim koşullarının değişmesi nedeniyle birçok zararı karşılamıyor. Daha esnek, daha ulaşılabilir bir sigorta sisteminin yaratılması zorunluluktur. Ben kendimden bir örnek vereyim: Elma bahçelerini dona karşı sigorta yaptırırız. Dondan büyük zararlar görürüz fakat TARSİM yetkilileri geldiklerinde henüz beyaz çiçeğe dönüşmediğini, pembe çiçekte bunu karşılamayacaklarını söylerler ve don zararı karşılanmaz. Oysa don zararı gelip de meyve gözünü yok ettikten sonra bunun pembe çiçeği, beyaz çiçeği olmaz, çok zor şartlar ileri sürülürken TARSİM'den üretici uzaklaştırılmaya başlanmıştır.
Yine, bodur meyvecilik konusunda bölgeme örnek olmak için bodur meyveciliği getirmiştim bundan yirmi yıl önce. Bölgemin çehresi çok değişti, bodur meyvecilik gelişti fakat eskiden bin civarında ağacı olan gerçek usulde vergiye tabiiyken şimdi, bodur meyveyi 4 dönüm, 5 dönüm arazisi olan küçük çiftçi bile birkaç bin fidan dikebilmekte. O zaman götürü vergiden çıkıp da bu küçük çiftçinin bin ağacı aştı, 2 bin ağacı aştı diye gerçek usulde vergiye tabi olması hiç mümkün değildir. Türkiye'de neredeyse yirmi yıldır bodur meyvecilik gelişmiştir -her üründe neredeyse- ama mali yönden bakıldığı zaman elmada bin ağaç, portakalda 1.500 ağaç, bunlar aşıldığı zaman büyük işletme gibi vergiye tabi kılınmaktadır. Düşünün, 5 dönüm arazisi olan bir köylü birkaç bin ağacı, bodur ağacı...
OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Ek süre verdim Sayın Vekilim.
Buyurun.
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Ek süre mi aldık? Ne kadar aldık efendim, bir dakika mı?
OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Bir dakika.
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Asıl, bölgemizdeki su sorununa değinecektim ama vakit kalmadı.
Şunu hemen belirtmek isterim: 1950'li, 1960'lı yıllarda göller kurutuldu ama hâlen ısrar edilerek o göller kurutulmuş hâliyle tarım toprakları yaşatılmaya çalışılıyor. Elmalı Karagöl: 10 bin dönüm Karagöl, Elmalı'nın en çukur yeri "Bunu boşaltıyoruz." diye her yıl 150 milyon metreküp suyu düdenlere boşaltıyoruz boş yere. Bu, bir insan hakkıdır, insan hakkı ihlalidir ve 300 bin dönüm arazinin taban suyunu boşaltıyoruz. Önümüzdeki yıllarda Elmalı Ovası'nda seralar sökülecektir, bahçeler sökülür hâle gelecektir.
OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Lütfen, tamamlayalım efendim.
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Hâlbuki 10 bin dönüm Karagöl çiftçi mağdur edilmeden kamulaştırılsa muazzam bir kaynak yaratılmış olacaktır, heder olan sularımız zayi olmayacaktır ve Elmalı Ovası Türkiye'nin en önemli, verimli ovalarından biri hâline gelecektir. Bunların yerinde incelenmesinde yarar olduğunu belirtmek istiyorum.
Çok teşekkür ederim.
Bütçenin, bütçe çalışmalarının hayırlı olmasını diliyorum.