| Komisyon Adı | : | (10 / 124, 226, 320, 321, 336, 601, 637, 958, 1055, 1126, 1127, 1128, 1129, 1130, 1131, 1132, 1133, 1134, 1135, 1136, 1137, 1138, 1139, 1140, 1141, 1142, 1143, 1144, 1145, 1146, 1147, 1148) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 26 .02.2015 |
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de teşekkür ediyorum sunum için.
Şimdi, bizim toplumumuz ve geleneklerimiz -belki tekrar gibi olacak ama- kadına el kalkmayacağı öğretisinden hareket ederek bugüne kadar gelmiş ve kadına el kaldırmamın erkeklik olmadığını ve kadına kötü davranmanın bir üstünlük olmadığını üstüne basa basa hiçbir şartta ama...Yani, şiddetin en çok yaşandığı alanlar savaşlar, savaşlarda bile karşısında düşman gördüğü bir kitlenin kadınlarına saldırmaması gerektiğini, silah çekmemesi gerektiğini ve buna azami saygıyı ve korumayı göstermesi gerektiğini erkeklere öğreten bir toplumdan geliyoruz biz aslında. Ama bugün geldiğimiz noktada şiddeti -siz de sunumun başında anlattınız- bir güç elde etme ya da kendini savunma olarak görüyor. Burada, tabii, erkeklerin bu hususta aslında âciz kaldıklarını, çaresiz olduklarını ve bizim kültürümüzden ayrı bir referansla hareket ettiklerini ve ilkelleştiklerini söyleyebiliriz. Çünkü bizim referanslarımız yani bizim derken biraz önce Sayın Vekilimin söylediği gibi, vahyin bize öğrettiği referanslara baktığımız zaman bunun olmaması gerektiğini biz biliyoruz zaten. Ama, tabii, farklı bir gelişme var. İşte, bugün Batılı toplumlara baktığımızda bu hususla mücadele ettiklerini söylüyorlar ama kültürlerine baktığımızda öyle bir kültürü yaşamıyorlar, taşımıyorlar. Savaşları çok acımasız. Biraz önce söylediğim gibi -en sivri örnekleri söylemeye çalışıyorum- savaş sırasında hiç acımıyorlar yani ne çocuklara acıyorlar ne kadınlara acıyorlar. Yağmalıyorlar, yakıyorlar, yıkıyorlar ve yok ediyorlar. Bizim onlardan öğreneceğimiz aslında çok bir şey yok. Kısaca bunu söylemek istiyorum.
Biraz önce şiddeti tanımlarken aslında bence çok önemli bir şey söylediniz. "Subjektif bir kavram kanundaki tanım." dediniz ve bunun yeniden ele alınması gerektiğini, şiddeti derecelendirmek gerektiğini ve buna göre de tedbirlerin değiştirilmesinin gerektiğini söylediniz. Şimdi, 6284'te... Ne tür olursa olsun -tabii, şiddeti tasvip ettiğimiz anlamına gelmiyor bu- yapılan bir müracaattan sonra şikâyetin geri alınabilmesi mümkün değil. Yani bu noktada görüşünüzü, fikrinizi öğrenmek istiyorum. Böyle bir uygulamanın sonuçları...
Şimdi, kadının zayıf olduğu, baskı altında, kendisine yapılan kötülükten vazgeçebileceği ihtimali değerlendirilerek böyle bir düzenleme getiriliyor. Yani, baskı altında kalmasın, devlet korusun ve serbest iradesiyle, vazgeçme baskısı olmadan istediği gibi hakkını kullanabilsin diye getiriliyor ama... Bunun bu şekilde olması -olay meydana geldikten sonra ya da olay neyse işte- o sırada olumlu mu, olumsuz mu etki meydana getiriyor? Bir psikiyatr olarak sizin bu husustaki düşünceniz... Çünkü, şiddeti uyguluyor. Mesela omuzuna dokundu, o kadın ya da çocuk da dedi ki... Şikâyet etti o anda, hırslandı. İş adliyeye intikal ettiğinde vazgeçmesi mümkün değil. Ama sizin yaptığınız tanımlamada bir şey var yani orada farklı bir bakış açısı var. Nasıl bir şey düşündüğünüzü, bunu merak ediyorum.
Birkaç tane sorum var. Bütün bu, şiddete yol açan faktörler değerlendirildiğinde şimdi dediniz ki: "Değişik sebepleri var. Genetik olarak sebepler, işte ekolojik sebepler, çevresel faktörler vesaire." Şimdi, bunları dikkate aldığımızda, belirli bir risk grubu oluşturup bu şiddet meydana gelmeden önce önleme noktasında bir çalışma ya da kurumsal bir gelişme yapılabilir mi ya da ne yapılabilir? Çünkü, burada bir risk var. Şiddetin sebeplerinin ne olduğu, nasıl meydana geldiği de belli. Özellikle, bu biraz önce söylediğim yani alkol, madde, silaha ulaşma vesaire onlar biraz daha farklı önlemler gerektirebilir ama suç işleme eğilimi olduğu bir şekilde tespit edilmiş kimselerle ilgili böyle bir model geliştirilebilir mi? Yani bunları takip etmek bunları, rehabilite etmek, gerekirse müdahale etmek, müdahale etme araçlarını geliştirmek vesaire gibi, olay meydana gelmeden önce.
Onun dışında, bu tür durumda olan insanların eğitim yönteminin farklılığıyla ilgili bir düşünceniz var mı? Yani kurumsal olarak bir şeyler yapmanın yanında -mesela fark ettik- bunlar için özel bir şeye ihtiyaç olabilir mi? Okullarımızda ya da biraz önce o saydığınız kurumlardaki eğitimler dışında potansiyel, bu işe eğilimli, görünüyor bu. Ama biz bırakıyoruz dediğiniz gibi. Evden uzaklaştırma veriyoruz, tamam, adam eğilimli, zaten suç işlemeye müsait, sürekli de şiddet uyguluyor, altı ay uzaklaştırıyoruz, tekrar oraya gidiyor. Yani, burada, bunun devamında yapılması gerekenlerle ilgili bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Siz bu hususta ne düşünüyorsunuz? Böyle bir sorum var.
Onun dışında, bir de bu sosyal medya... Şimdi, şiddetin sebeplerini anlatırken yanlış anlamadıysam insanların sosyalitelerini, sosyalliklerini kaybetmelerinin şiddete sebep olduğunu söylediniz. Sosyal medyanın -işte, Twitter'dı, Face'ydi- ya da başka türlü iletişim araçlarının, İnternet üzerinden sosyal medya dediğimiz araçların bu husustaki durumu nedir? Yani, olumlu mu, olumsuz mu katkı sağlıyor? Şimdi orada insanlar aslında sosyalleştiklerini iddia ediyorlar ama insanın yaradılışı gereği, fıtratı gereği o bir sosyalleşme midir, değil midir? Bu hususta ne yapılmalıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.