| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim ile 46 milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3147) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 22 .10.2020 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz, siyasi bir heyet olarak iktidardaki birinci partinin siyasi tercihlerini, ekonomik tercihlerini sorgulamıyoruz; böyle bir şeye hakkımız yok. Milletten yetki almış ve ülkeyi yönetmek üzere de yetkilendirilmiş ve o yetki çerçevesinde da ne yapacağını millete söylemiş bir heyet var. Dolayısıyla, sizin tercihlerinizi sorgulamıyoruz. Bizim sorguladığımız, eleştirdiğimiz siyasi tercihler çerçevesinde kullanılan kamu kaynaklarının etkin kullanılıp kullanılmadığıdır çünkü millet bize de denetleme görevi vermiş, kontrol görevi vermiş. O nedenle, bu söyleyeceklerimizi sizin tercihlerinizi eleştiriyor şeklinde anlamayın -biraz önce hocam da söyledi- sizin bir tercihiniz var, o tercihiniz çerçevesinde bir şey yapıyorsunuz ama bizim anlamaya çalıştığımız, o tercihin oturduğu baz nedir? Öyle bir baz yok, öyle bir çerçeve yok.
Evet, Covid-19 son derece önemli, tarihte çok fazla deneyimi olmamış ancak savaş dönemleriyle kıyaslanabilecek ekonomik sonuçları ortaya çıkaran bir durumla karşı karşıyayız ve bunun sonuçları da son derece önemli.Fakir-zengin demiyor bütün ülkeleri etkileyen bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bu da geçmişe baktığımızda savaş dönemleriyle kıyaslanabilecek bir etki ortaya çıkardığı için... Savaşlar nasıl yönetilmiş, ona bakarak oradan birtakım sonuçlar bugünlere getirilebilir ve dolayısıyla, bunun ekonomi üzerindeki, toplum üzerindeki etkileri hafifletilebilir. Nitekim, yapılan da bu. İkinci Dünya Harbi'nde bütün ülkelerin dış borçları zirve yaptı ama çok geçmeden 1951, 1952'ye gelindiğinde bu borçlar tekrar hızla aşağıya geldi çünkü bu savaş bir parasal genişlemeye neden oldu, borçların artmasına neden oldu ama akıllı, makul, mantıklı birtakım planlar üzerine oturduğu için savaş sonrasında kısa sürede ekonomi normalleştirildi.
Bugün gelinen noktada, Covid salgınının ortaya çıkardığı ekonomik sorunlar çerçevesinde siyaset dünyasında, ekonomi dünyasında, iş âleminde, akademi, finans çevrelerinde parasal ve mali genişlemenin olabileceği, olması gerektiği konusunda bir konsensüs var yani mali disiplinden taviz verilebileceği konusunda bir durum ortada. Eğer ülkelerin mali alanları varsa ülkeler o mali alanları kullanarak standart dışı, konvansiyonel olmayan politikalarla bu olaya müdahale ediyorlar ve ekonomilerini canlı bir şekilde ileriye taşıma gayreti gösteriyorlar; mali alanı olmayan ülkeler ise para yaratarak, para politikasında genişleme yaparak -maliye politikasında genişleme yok- borçları artırarak bu işi yapmaya gayret ediyorlar.
Bugün gelinen noktada, Amerika Birleşik Devletleri'nin Covid'le ilgili olarak ayırdığı kaynağın bütçesi üzerine olan etkisi, nereden bakarsan -bunlar nakit bütçeyle ilişkilendirilmiş harcamaları- millî gelirinin yüzde 12-13'ü civarında. IMF'nin bir çalışmasına göre, borç ertelemesi vesairesi bir kenara, bizim doğrudan doğruya bütçeyi ilgilendiren -harcama yönünden- millî gelirimizin yüzde 2'si kadar bir harcama var. Peki, ne yapılabilirdi dünya örneklerinden, özellikle İkinci Dünya Harbi'nden ve diğer ülkelerde ortaya çıkan durumdan? Bence şu yapılabilirdi: Önü, arkası, içeriği, yardım alacak olanların sayısı, belli şekilde büyük bir makro perspektif çizilerek bu sorunun üstesinden nasıl gelineceği konusunda ortaya bir rakam konulduktan sonra bence global bir pandemi tahvili ihraç edilebilir, Merkez Bankasına verilebilir, Merkez Bankası da bunu parasallaştırır ve bu da mevcut bütçeyle ilişkilendirilirdi. Dolayısıyla kime, nerede, nasıl, ne zaman, ne harcaması yapılacağı konusunda açık ve net kamuoyuyla da bir ilişki kurulabilir ve dolayısıyla şu anda daralmakta olan ekonominin daralmasının önüne bir miktar geçilebilirdi. Çünkü şu anda ekonominin karşı karşıya olduğu sorun, var olan kapasitenin işletilebilmesi, ayakta tutulabilmesi için karşısında bir talebinin olması lazım. O talep harcama kabiliyeti yüksek, harcama potansiyeli yüksek olan dar gelirli insanların, hane halklarının cebine para koymak suretiyle olabilirdi ki bu para koyma da biraz önce sözünü ettiğim global tahvil ihracından elde edilen gelirle yapılabilir ve bütçenin ilgili yerlerine de açık ve net olarak yazılır ve burada takip edilebilirdi. Şimdi, harcama kabiliyeti yüksek olanların gelirleri yok, onlar harcama yapamıyorlar, dolayısıyla ekonomide toplam talep aşağıya geldi, var olan kapasite de bir türlü 100'lüğe çıkamıyor. Kapasite kullanım oranları 60'larda, 70'lerde dolanıp duruyor.
Peki, biz ne yaptık? Evet, biz de bir miktar gerçekten parasal genişleme yaptık ve parasal genişlemenin nerede, nasıl yapıldığı konusunda da hiç de şeffaf değiliz ama sonucunu görüyoruz. Şuradan görüyoruz: Bu parasal genişlemeden yararlananlar harcama kabiliyeti yüksek, işine, aşına, efendim elektrik faturasına, su faturasına, mutfağına harcama kabiliyeti yüksek olanlar yerine borçlu olanlara, hâli vakti iyi olanlara bu paralar gitti ve bunlar da bu paralarla borçlarını ödediler ve dolayısıyla da ekonomi deflasyona girdi, talep aşağıya çekildi. Veyahut da bir kısmı bu paraları aldı hâli vakti yerinde olanlar, dövize gittiler ve altına gittiler. Onun için şu anda Türkiye 2020 yılında sene başından bu tarafa 20 milyar dolara yakın altın ithal etti, altın ithalatının nedeni bu, başka bir şey değil. İç talepte oluşan nakit sahipleri kendilerini, içeride enflasyon kontrol edilemediği için, geleceklerine de güvenle bakmadıkları için, aldıkları paralarla altına ve dövize yöneldiler. Peki, hâlâ vakit geçti mi? Bence vaktin geçip geçmediğini belirleyecek olan bilim kurulu. Eğer bilim kurulu bize derse ki -hâlâ böyle bir bilgi varsa- bu üç ay daha devam edecek, altı ay daha devam edecek veya bir yıl daha devam edecek; birinci dalga bitti veya bitmedi, ikinci dalga geldi, gelecek ve bu şu kadar sürecek, bu program tekrar uygulanabilir ama burada şeffaflık şart. Şeffaflık şart derken de harcama yapacak olan, elektrik faturasını, su faturasını, mutfağına aş, ekmek, peynir, zeytinyağı, tereyağı alacak, çoluğunun çocuğunun geçimini sağlayacak, kılık kıyafet alacak insanlara gitmesi lazım bu paranın. Ama şu ana kadar ekonomi üzerine önemli bir yük geldi, gelen yük dediğim gibi altına ve dövize dönüştü.
Bu yasa teklifinde ortaya konulan husus maalesef son birkaç yılda karşı karşıya olduğumuz husus. Ya, biz 2002'de bir kriz yaşadık, ondan sonra ortaya bir yönetim çıktı, bu yönetimin bir perspektifi vardı, bir makro perspektifi vardı. Aldığı bir kararın, diğer herhangi bir değişken üzerinde kaldığı bir kararın bir makro model çerçevesinde, perspektif çerçevesinde diğerleri üzerinde ne etkisi olacağı konusunda bir inceleme, araştırma modeli ortaya çıkarılırdı ve burada üretim, yatırım, iç dış denge, istihdam, enflasyon, bütçenin ne olacağı konusunda bir soru sorardı, o modelden bir şey çıkardı yine siyasi tercihleri konusunda da "Ha, biz şu bütçenin böyle olmasını istemiyoruz veyahut da ihracatta dış dengenin böyle olmasını istemiyoruz, dolayısıyla onu yapmaktan vazgeçiyoruz ve siyasi tercihimiz konusunda şunu yapıyoruz. Dolayısıyla modelin şu kısmına girdiğimiz, bu 'input'u, bu girdiyi şöyle değiştiriyoruz." denir ve sonuçta da bir şey çıkardı. Evet, bu yüzde 100 tutmazdı, hiçbir zaman da tutmaz ama en azından bir perspektif verir, bir yol gösterirdi. Bugün, bu perspektif yok, böyle bir şey yok. Perspektif kayboldu. Bakan Bey, yeni ekonomi programını sunarken arı peteği gibi bir tablo sundu -şu an yanımda yok- bu arı peteği gibi sunulan tablo bence şunu söylüyor: Bir inşaat yapacağım, bir alana bütün inşaat malzemelerini yığdım ama şunu bilmiyorum: Konut mu yapacağım? Rezidans mı yapacağım? Efendim, alışveriş merkezi mi yapacağım? Arsası var mı? Planı var mı? Projesi var mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye efendim...
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Varsa bunu hangi sürede, ne kadar yapacağım ve dönemin sonunda işletmeyi aldıktan sonra ne kadar, ne elde edeceğim? Böyle bir şey yok. "Micromanagement"le, mikroyönetimle makroişler yönetilemez; bu perspektif kayboldu. Dolayısıyla bu kanunda da olan bu. Herhangi bir ekonomik karar alındığında, bu kararın ekonominin değişkenleri üzerinde etki yaparak bir aktarım mekanizması üzerinden hedefe götürecek bir süresi, zamanı var. Türkiye'de Merkez Bankasının aldığı herhangi bir faiz artırımı veya faiz indirimi kararının ekonomi üzerindeki etkisi üç ay ile dokuz ay arasında yani bu şunu söylüyor, diyor ki: "Eğer aldığın kararın yanlış veya doğruluğu bir tarafa, sonucunu görmek istiyorsan minimum üç ay maksimum dokuz ay beklemek zorundasın." Çünkü aktarım mekanizmaları ekonomide ancak bu şekilde işliyor. Siz orta yerde kararı değiştirirseniz bambaşka bir sinyal veriyorsunuz, ilk verdiğiniz sinyalin etkisini sıfırladığınız gibi yeni sinyalin etkisinin ne olduğunu da bilmiyoruz.
Şimdi, burada da birtakım düzenlemeler var. Bu düzenlemelerin sinyal etkileri nedir? Aldığınız bir karar, örneğin kurumlar vergisinin yüzde 5'lik aşağı çekilmesi. Maliye politikası, para politikası gibi değildir. Kararı alırsınız, ertesi gün sabah "Gümrük vergisini şuradan şuraya çıkardım." dersiniz, gümrüğe gelen mala hemen o gün uygularsınız ama buna rağmen yine maliye politikasında da zamanla uyumlu, zamanla ayarlı geçiş süreçleri var. Şimdi, yüzde 5'lik kurumlar vergisini indirdiğinizde, hangi zaman aralığında, nereden nereye, ne kadar vergi kaybına geleceğinizi ve bunun sonucunda ekonomik etkisinin ekonomik aktiviteyi artırarak istihdamın daha fazla artacağı, oradan gelir vergisi elde edileceği, verginin artacağı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Yılmaz, lütfen toparlayalım.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - ... üretimin artacağı, üretim arttığı için de toplu olarak vergilerin artacağı, dolayısıyla baştaki yüzde 5'lik indirimden dolayı elde ettiğim kaybı şu kadar sürede, şu kadar daha fazlasıyla alacağım diye bir hesabın, kitabın olması lazım. El yordamıyla gidiyoruz ve dolayısıyla da her defasında da hüsranla sonuçlanıyor.
Teşekkür ediyorum.