KOMİSYON KONUŞMASI

İSMET UÇMA (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum.

Sevgili Başkanım, değerli sunum yapan arkadaşlarımız; hoş geldiniz.

Ben de Mersin'de tarihte eşi benzeri az görülen, Özgecan'a yapılan hunharca cinayeti lanetliyorum, telin ediyorum. Bunu sadece Özgecan'a değil, kadınlarımıza yönelik bir cürüm olarak algılıyorum, bütün dünya kadınlarına yönelik bir cürüm olarak algılıyorum, şiddet ve nefretle kınıyorum, son olmasını diliyorum. Ancak, bunun üzerinde, toplumun hemen bütün kesimleri bu olay üzerinde ittifak hâlindeyken, çok üzücüdür ki, topluma rehberlik etmesi gereken siyasi önderliklerimizde konu ayrıştırıcı bir üslupla, sanki mevcut Hükûmet olmasaydı Özgecan katledilmeyecekti, sanki bunun sorumluları mevcut siyasi süreçmiş gibi, çok çirkin, kabul edilmesi mümkün olmayan bir sürece taşınmaya çalışılıyor. Bundan süratle kaçınılması gerektiğini, toplumu germekten başka hiçbir işe yaramayacağını, hiç kimsenin böyle bir cinayeti tasvip edemeyeceğini ve etmediğini, herkesin ortak bir bilinç ve duyarlılıkla bu olayı kınadığını bir kere daha ifade etmek istiyorum. Özellikle ailesinin gösterdiği akilane tutumu kutluyorum, o babaya saygılar sunuyorum, anneye saygılar sunuyorum. Bunu malzeme olarak sağa sola çekmek isteyenlere fırsat vermediği için onları kutluyorum.

Bu olayın takipçisi olacağız. Bütün siyasi partiler olarak, Hükûmet olarak, Komisyon olarak takipçisi olacağız. Devletimizin en üst kademesinden en alt kademesine, siyasilerimizin en üstünden en altına Özgecan konusu büyük bir takip altındadır ve inşallah, diğer teşebbüs edeceklere de caydırıcı tedbirlerle sonuçlanacaktır.

Endişemiz şudur: Ülkemizi ateş çemberi içerisine almak isteyen ulus dışı ve ulus içi güçler bu tür olayları provoke ederek milletimizde var olan tarihî hasleti birbirine tavır olarak geliştirmeye çalışan birtakım odaklar hemen bu tür anlarda ortaya çıkarlar. Milletimiz sağduyusuyla bunlara fırsat vermemelidir ve vermeyeceğine yürekten inanıyorum.

Sevgili arkadaşlar, burada müteaddit defalar söyledim. Kadına yönelik şiddet konusunda şunca tedbir alıyoruz Sevgili Başkanım. Şu kadar psikolog, pedagog çalıştırıyoruz, şu kadar harcama yapıyoruz, şu kadar merkezler oluşturuyoruz ama sorunu çözemiyoruz. Yani, giderek, bizim dinlediğimiz arkadaşlardan kurumlarımıza kadar sorunu çözmek yerine, sorunun bir parçası hâline gelir bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Yığınlarca kadın derneğimiz, yığınlarca STK'mız bu konu üzerine yoğunlaşıyor ama sorunda gerileme yok, bilakis tırmanıyor, elimizdeki veriler korkunç boyutlara ulaşıyor. Dolayısıyla, bu yöntemleri ihmal edelim demiyorum ama bu yöntemlerin tali yöntemler olabileceğini, asıl merkeze almamız gereken yöntemin bu olmadığını olaylar bize ispatlamış oluyor.

Ben burada "evlilik ehliyeti" derken basınımız sağ olsun bunu araba ehliyetiyle örtüştürerek son derece maksat dışı, hiç basın etiğiyle bağdaşmayacak bir şekle sokuyor. Ben burada "mahalle namusu" derken basınımız bundan sadece cinsellik anlıyor. Ama sabahleyin bakıyorum, feminist-gayrıfeminist bütün kadın derneklerinin konuşmacılarına bakıyorum; benim bir hafta, iki hafta önce burada söylediğim teklifler. "Bunu yasal tedbirlerle çözemeyiz, toplum bunu sahiplenmeli." diye.

Biz ne diyorduk? Vurgu yaptığımız konu neydi? Sevgili arkadaşlar, aileyi güçlendirmediğiniz sürece, toplumda sosyal tekâfül müesseselerini geliştirip "Kendin için istemediğini öteki için isteme." ilkelerini hayata geçirmediğimiz sürece, bu toplumun değer yargılarına uygun insanları eğitim yoluyla yetiştirmediğimiz sürece bu sorunları çözme imkânından mahrum olduğumuz anlaşılıyor. Şimdi gerekçelere bakıyorum.

Ben bu arada bir soru sormuş olayım: Yani şiddetin nedenleri sizce neler? Şimdi, mesela, eğer burada sıralananlar ise, alkol, uyuşturucu, aldatma ise çok açık söylüyorum: Bütün kutsallarda topluma risk grubu içerisinde yansımış olan insanların evlilikleri memnudur, yasaktır. Buna ilişkin bir tedbir alabiliyor muyuz? Adam alkolik, adam uyuşturucu bağımlısı. Tabii, çevre şartlarını ıslah edemediğimiz için bizim bunda katkımız var, bunda hiç kuşku yok. Adam kumar oynuyor, biz buna yavrumuzu veriyoruz, evlendiriyoruz onunla. Yani eşyamıza dikkat ediyoruz, arabamıza dikkat ediyoruz, evimize dikkat ediyoruz. Ya, nasıl oluyor da çocuklarımız bunlardan daha mı değersiz?

Şimdi, arkadaşlar, önce insanı tanımak zorundayız. Bu Komisyon bitecek. Ben ısrarla şunu vurgulayacağım, başından beri vurguladığım gibi: İnsanı tanımadığınız ve tanıtamadığınız sürece hakikaten havanda su döveriz. Sonra insanı eğilimlerine, temayüllerine, psikolojilerine, karakterlerine, cibilliyetlerine göre eğitime tabi tutmaktır. Bunu geçmişte, doğru çalışan STK'lar yapıyordu. Ahilik bunun bir örneğidir, kimi tarikatlar bunun bir örneğidir. Şecaat eğilimli olanları ayrı bir eğitime tabi tutar ve onları bir araya getirirdi. Esnaf teşkilatlarında acar davrananları ayrı bir örgütlenme biçimine tabi tutardı. Daha uyumlu olanları, onları eğitmek üzere işlerine katarak ayrı bir kategoride değerlendirirdi. Sonra bütün bunlardan harmanlama yaparak büyük bir toplum meydana gelirdi ve bu toplum bireyleri içerisinde bu tür gizlenmiş eğilimler olsa bile o insanları, o çevreyi, o toplumu aşarak suç işlenemezdi.

Bizim tek bir derdimiz var: Hepiniz sonuçları konuşuyorsunuz. Medyaya bakıyorum, basına, yayına bakıyorum, televizyonlara bakıyorum, herkes sonuçları konuşuyor mal bulmuş Mağribî gibi. Allah korusun, bir örnek olay yakaladığı zaman mal bulmuş Mağribî gibi bunun üzerinde tepinip duruyor. İnsan Allah'tan korkar ya. Siz medyasınız, diziler yapacaksınız, orada yenge kayın ilişkilerinde hiçbir sınır gözetmeyeceksiniz, hiçbir sınırlama tanımayacaksınız, sonra "Tecavüzler artıyor." diyeceksiniz. Ne bekliyorsunuz? Rüzgâr eken ne biçer? Fırtına biçer. Kreş eken de huzurevi biçecek, bunda hiç kuşkunuz olmasın.

Bu çocuklar kaç yaşına kadar anneyle hapishanede kalabiliyor, bunu bilmiyorum.

ANKARA 1 NO.LU L TİPİ KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU MÜDÜRÜ KADİR AVARA - 6 yaşına kadar.

İSMET UÇMA (İstanbul) - 6 yaşına kadar. Sonra başka mekânlara aktarıyorsunuz.

Efendim, yani ben bu süreçte özellikle Sevgili Özgecan kızımızın... Hakikaten telaffuz etmek bile istemediğim canilerin yakalanmasında askerimizin, polisimizin ve güvenlik güçlerimizin her birinin ve sivil örgütlerden katkı veren herkesin tebrike şayan olduğunu, tebcil edilmeleri gerektiğini düşünüyorum, hatta öneriyorum. Özellikle Jandarmamıza, failin bulunması konusunda gayretinden dolayı Komisyon olarak kendilerine bir takdir ve tebrik yazısı göndermek, Komisyon olarak aileye göndermek fevkalade yerinde olur diye düşünüyorum.

Özü şu: Mevcut ne feminen anlayışlarla ne kalıp yargılardaki dine dayandırılan -din demiyorum- anlayışlarla ne kadını emtia hâline getiren modern paradigmalarla bu sorunun çözülme imkânı yoktur. Olmadığı da her geçen gün olayların tırmanmasından anlaşılmaktadır.

Şu hâlde hepimizin kafa yorması gereken, üzerinde derin tefekkür etmemiz gereken, hakikaten zihnimizi çatlatırcasına filozofi üretmemiz gereken alan, "Peki, hangi yöntemle bu sorunlar üstesinden gelinebilir?" konusunu masaya yatırmaktır. Yoksa, benzer sunumları Sevgili Başkanım, hep dinliyoruz. Bunlar çok yararlı, bunlar olmalı, elbette bunlar beraberinde tabii ki olmalı ama ana eksen şu: Bireyi yetiştirmek için çevreyi ıslah edeceksiniz, zamanı çok iyi kullanacaksınız. Bütün kutsallarda iyi çevre ve iyi arkadaş edinmek farz-ı ayn bir ibadettir.

Şimdi, ne yapıyoruz? Sıkıntımız şu, çok zorlandığımız bir alan şu: Hem insanın güvenliğini sağlayacaksınız hem özgürlüklerini temin edeceksiniz. Bu iki husus zaman zaman bir tarafı örselemeden hayata geçirilme imkân olmayan husustur. Olasıya ötekinin özgürlüğüne de mütecaviz davranacak şekilde bir özgürlük talebi... Yani kimse şunu diyemez: "Ben bir yerde oturuyorum, gece saat dörtte pavyondan birisiyle gelirim, bu evde bir olay olursa da güvenlik kuvvetleri bunu çözmelidir." Tabii ki çözecektir. İyi de kardeşim, işte, senin saat dörtte, beşte pavyondan birisiyle evine gelmen senin arzu ettiğin bir özgürlük. Eyvallah, kullan bunu ama getirdiğin kişileri tanımıyorsun, risk grupları; orada farklı olaylar meydana geliyor. Sadece bu mu? Bu sadece bir misal.

Dolayısıyla aileyi sevgiyle sarmalayıp çocukların bütün ilişkilerini aileyle paylaşacak noktaya getirmek lazım. Aileyi güçlendireceksiniz, aileyi tahkim edeceksiniz, aileyi büyüteceksiniz. Bu işin temeli burada başlar ve mutlaka evlilik akdinde bulunacak insanların risk grupları içinde olup olmadığına bakacaksınız. Risk grubundaysa tedavi edeceksiniz. Sonra evlilik gibi, aile kurmak gibi kutsal ve büyük bir olaya yönlendirmiş olacaksınız. Aksi takdirde, yani pimi çekilmeye hazır bomba gibi alkolik, uyuşturucu bağımlısı... Peki, bütün bu uyuşturucu ve alkol pazarlayan, satan, okullarımıza kadar sokan grupların tamamını da organize suç örgütü içine almanız lazım.

Bir mekânda bir şiddet olayı meydana geliyorsa yani bunun sebeplerini araştırdığınızda bu örfe, âdete dayalı bir aile kararı ya da akraba topluluğu kararıysa bunu organize suç almanız gerek, örgütlü suç hâline getirmeniz gerek. Şimdi, Sevgili Özgecan'ın 3 faili bulundu. Belki arka planında 50 faili var, bunu bilemiyoruz. Bunların üzerine çok ciddice gidilmeli. Organize suç hâline geldiğinde caydırıcı olacaktır. Başka türlü sadece eylemde bulunan birisi eylemi hayata geçiriyor ve sadece o tecziye ediliyor. Bu diğerlerini caydırıcı değil, diğerleri de üstelik "Yapmamız gerekenleri yaptık, bir tanesi de hapiste ona bakıyoruz." diyor. Modern kadını ve erkeği birbiriyle örtüşen iki örtü ve elbise olarak birbirine giydiremiyoruz, rakip hâle getiriyoruz. O hâlde bizim derneklerimiz yararlı iş mi yapıyor, zararlı iş mi yapıyor? Bunları niye söylüyorum? Ya, veriler giderek yükseliyor çünkü. O zaman bir yerde bir hata var, bir yerde bir yanlış var, bir yerde birini ötekine tahrikle işe başlama var. Kadın, erkek birbirini tamamlayan iki örtüyken onları birbirine ateş eden iki rakip hâline getiren nedenler ne? Sizin elinizdeki veriler ne gösteriyor? Vakaları dinliyorsunuz. Kadın, erkek birbirine bu şiddeti kullanırken ya da katlederken arka plandaki etmenler ne?

Dolayısıyla çevreyi ıslah edeceksiniz, aileyi güçlendireceksiniz, risk gruplarının haritasını çıkaracaksınız. Elimizde bizim risk gruplarının haritası yok Başkanım. Yani şimdi ben Sevgili Özgecan'la birlikte bir yığın katledilmiş hanımefendi kardeşlerimi de anmak isterdim. İnanın sayı o kadar fazla ki isim yazmıyorlar, adet veriyorlar Başkanım. Tabii, bu vesileyle lanetli şiddeti bir kere daha kınıyorum ve ona maruz kalmış kadın, erkek bütün insan kardeşlerimi diğer canilerin elinden kurtarabilecek yol ve yöntemlerin aranmasını diliyorum. Yani şurada bize belki de kimi farklı iklimlerden, farklı kültürlerden gelen, elimize tutuşturulmuş belli test sorularıyla biz bu işleri çözemeyiz. Bunlar tabii olsun, olmasın değil ama kendi değerlerimizi de bunlara katarak, bunları yoğurarak bundan bir sentez yapmadıkça, arıtılmış sahici bir inanç anlayışını her toplumun -bu Yahudilik olur, bu Hristiyanlık olur, bu Şintoizm olur, bu İslam olur- arıtılmış, durutulmuş; suyu arı, duru kaynağına getirilmiş bir kaynaktan insanın ideali ve değer yargıları güçlendirilmedikçe, insanın çift kutupluluğu çünkü bir yönüyle insan meleklerden üstün, bir yönüyle şuunu şeamet, melâini melanet, aşağıların aşağısı. O hâlde biz meleklerden üstün özellikleri haiz insanı şetaret dürtü ve duyguları fazla olanlara teslim mi edeceğiz? Nasıl çözeceğiz bunu?

Ben, inşallah, siyasetin de buna katkı vereceğini düşünüyorum ama siyasi üslupların Sevgili Başkanım, bu süreçler için hoş ve uygun olmadığını düşünüyorum. Özellikle muhalefet partilerimizin çok daha dikkatli bir üslup kullanması gerekiyor.

Ben tekrar sunumlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Şiddetsiz ve esenlikli bir gelecek diliyorum. İnşallah, yeryüzünden şiddet yok oluncaya kadar bu arayışlarımızı sürdürmemiz gerekiyor. Fakat özellikle, medyadaki arkadaşlara söylüyorum, benim söylediklerim, tamam, birer öneridir. Şimdi, medyadaki arkadaşlar ajitasyon yapacağına, provokatörlük yapacağına onlar da öneride bulunsunlar, tartışalım. Hangisi daha sağlıklıysa, hangisi toplumu için için kemiren bu acı duruma merhem olabilecek durumdaysa onları birlikte tartışalım. Ben çok yakışıksız bir insan olabilirim ama öyle fotoğraflar veriyorlar ki oynuyorlar üzerinde ben öcü hâline getiriliyorum. Önce ahlak, basın ahlakı. Yani basın etiği olmayan bir unsur topluma ne katkı verebilir? Böyle bir şey olabilir mi? Görsel, yazılı medyamız, sosyal medyamız el ele verdiğinde ve şu 3 hususu hayata geçirdiğinde -değerleriyle barışmış, coğrafyasıyla barışmış, tarihiyle barışmış- ve ütopyalardan arındırılmış bir insan yetiştirme gayretine girince Türkiye bütün dünyaya örnek olabilecek bir toplumsal yapı arz edecektir. Bu uğurda gayreti olan herkesi kutluyorum.

Size de çok teşekkür ediyorum, sağ olun.