KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, yeni görevinizde başarılar diliyorum.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Teşekkür ederim Sayın Subaşı, sağ olun.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Çok değerli konuşmalar oldu, hatipler boşluk bırakmadı, Turan Bey de söylenecek ne varsa söyledi.

Bu arada karşıdan gelen muhataplar "Hiç mi iyi şeyimiz yok; bir de onları söyle." dediklerinde ben şunu söylemek isterim: Ben uzun yıllar aktif hukukçuluk dışında kaldım belki ama siyaseti içinde ya da dışında hep gözlemledim, izledim. 2002 ve sonrası "Acemilik dönemi" her türlü takdire şayandır AK PARTİ iktidarının. O zaman evrensel hukukun peşinde, Avrupa Birliği kriterlerine uygun hareketle demokrasi söylemi, özgürlükler söylemi ön planda olan bir AK PARTİ vardı ve de danışmaya, istişareye değer verilirdi; yürütme, yargı, yasamanın, erkler ayrımının olabildiğince, eskiden geldiği gibi kökleşmiş bir durumu vardı, yine de çok istenilen düzeyde olmasa da fakat sonraki "Kalfalık ve ustalık dönemi" için aynı şeyleri söyleyemiyoruz maalesef. Sonrasında o istişare kültürü yok oldu, demokrasi ve özgürlükler söylemi geri planda kaldı ve tek adam sistemiyle de, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle de toplum, önemli gerginlikler ve gerilimler yaşar hâle geldi.

Siyaseti takip ettim diyorum yıllardır, bu arada gördüğüm, siyasetin gerilimi ve gerginliği... Ki toplum, her alanda, gerek ekonomik zorluklara gerek işsizliğe gerek birçok başka sorunlara karşı Anayasa'nın kişisel özgürlük alanlarındaki toplantı, yürüyüş ve gösteri yapma hürriyet ve haklarıyla bu potansiyeli boşaltır ve toplum, gerilimini ve gerginliğini böyle atar.

Beni siyasete rahmetli Süleyman Demirel sokmuştu ve onun o hoşgörüsünü de her zaman hatırlarız, saygıyla, rahmetle anarız. "Yollar yürümekle aşınmaz." dediğinde bir mesaj vermek istemişti yani özgürlükçü demokrasilerde toplumun bu tür ihtiyaçları olduğunu belirtmek istemişti. Bu alanları kapadığınız zaman, toplum gerginlik alanları yaşamaya başlar.

Şimdi, barolar bile Anayasa'daki yürüme özgürlüğünü yeterince cevaplayamamıştır ve yürütülmemişlerdir. Barolara baktığımız zaman, yargının savunma ayağıdır ve etki altında, baskı altında olmayan tek ayağıdır; medyaya baktığımız zaman medya da ciddi baskı altındadır, bunu kabul etmek gerekir, bu gerçeği görmek gerekir ama medyanın sosyal medya ayağı da özgürce kullanılmaktadır. Şimdi, son haftalardaki eylemlere baktığımız zaman, barolar hiç dinlenmeden, görüşü alınmadan, yürüyüş ve birtakım özgürlükleri de kısıtlanmak suretiyle barolar için ben onu bir vesayet olarak dillendirmiştim. Hani "Barolarla, 130 bin avukatla ilgili bir yasa yapıyorsunuz ama bu yasayı rozet takmış 8-10 milletvekili olarak biz yapıyoruz, önünüze koyuyoruz, siz bununla iyi idare edilirsiniz demek bir vesayettir." demiştim. Bunu yine rahatlıkla söyleyebilirim, gerçekten 130 bin avukatı temsil eden barolara "Siz iyi yönetilmiyorsunuz, bizim yaptığımız yasayla yönetiliyorsunuz." demek bir vesayettir.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Bunu çok tartıştık.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Ama bu vesayetin zaten tartışılıyor olması hoşa gidiyor Halil Bey, tartışılıyor olması hoşa gidiyor; onu da söylemiştim. O zaman Cahit Bey söylemişti "Biz tartışıyoruz; demokrasiyi ve katılımcı bir demokrasiyi uyguluyoruz." dediği zaman ben de şunu demiştim: "Tartışıyoruz konuşuyoruz, yine bu kanun teklifini de tartışacağız, Mecliste de tartışacağız ama biz bunun neresindeyiz? Virgülü bile değişmedikten sonra size görüntü veriyoruz, mesuliyet sağlıyoruz." ve o zaman arkadaşların, hatiplerin de konuşmalarında gerekçeye uygun konuşmadıklarını, gerekçenin dışında birtakım hususları savunduklarını iddia ederek ve de göstererek "Bu yasayı da siz hazırlamamışsınız." demiştik ama şimdi önümüze gelen yasaya baktığımız zaman, Sayın Zengin gerekçedeki hususları tek tek sıralamıştır, yani, arkadaşlarıyla birlikte bu yasanın yapılmasında bir payı olduğunu en azından göstermiş, sergilemiştir. Demiştir ki gerekçede olduğu gibi "Bu çok önemli bir alan; insanların yaşam alanı, -ekonomik bir alan hâline de geldi- hak ve özgürlüklerini gösterebildiği ifade ettiği alan." Tek tek bunları sıraladıktan sonra "Devlet olarak düzenleme bir zorunluluk haline geldi." demiştir ve ardından da "Avrupa Adalet Divanı kamu yararı yerine bireyin yararını gözetir kararlar almıştır." demiştir. Ben de geçen konuşmamda da şimdi de hep onu söylemek istiyorum. O milyonlarca birey nerede, onlar ne istiyor? Yine, bu konunun muhatapları nerede? Sayın Öztiryaki'nin de söylediği gibi "O milyonlarca bilgiyi paketleyip merkezden ayrı bir sistemi nasıl kurabilirler?" derken gerçekten haklıydı. Bunun ardından, bu yasanın ardından, bu alanda çalışanlar çekilirlerse Türkiye'den... Yani böyle bir yaşam alanı yarattıktan sonra köydeki insanlarımız da dâhil, dağda çobanlık yapan yurttaşlarımız dâhil, Z kuşağı, X kuşağı, Y kuşağı bütün insanların kendisini ifade ettiği "Ben bireyim, özgür bir bireyim; benim de görüşlerim var, doğru ya da yanlış, katılırsınız ya da katılmazsınız." diye birey olmanın özgürlüğünü yaşadığı bu sosyal mecrada yine kanun yapma biçimi yani muhalefeti dikkate almadan, bunun kullanıcılarını dikkate almadan hatta muhatap sayabileceğiniz kimseleri dikkate almadan ve ardından "Dünyaya öncü olacağımız bir kanun teklifi getirdik." dediğinizde... Neyi, ne kadar incelediniz? Bu, ne kadar doğru? Geldiği zaman, bunlar, bu paylaşım siteleri çekildiği zaman Türkiye'de...

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Önerge vererek zenginleştirebiliriz.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Efendim?

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Önerge vererek katkı sunabilirsiniz.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Verdik, verdik önergelerimizi.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Önerge veriyoruz da zaten burada da dile getiriyoruz.

Dileriz ki, bir virgülü değişmeye başlasın ki biz de vesayetten söz etmeyelim. Bu yasaları gerçekten sizler hazırlıyorsunuz, milletvekilleri hazırlıyor; evet, bizim irademize dikkat edilmese bile en azından iktidarın sayısal gücüyle kendileri hazırlıyor, kendileri pişiriyor, kendileri taşırıyor diye bilsek ama bazen öyle kuşkularımız var ki ben haftalar önce söylemiştim "Korkarım, tatilden önce sosyal medya da gelecek çünkü iki muhalefet alanı, iki eleştiri alanı. Yargının savunma ayağı ile medyanın sosyal medya ayağı yeterince kontrol altına alınmadığından, acaba bu hükûmet sistemi bu muhalefeti ve eleştirel ayakları kontrol altına mı alıyor endişesini taşıyorum." diyordum ve yine gerçekten bu endişeyi iliklerime kadar yaşıyorum.

Şimdi, önergelere dikkat edilecekse biz sürekli önerge verelim, biz üşenmeyiz ama bunda keşke yeterli bilgi ve iletişimi sağlayarak bir sonuca gelebilseydik.

Devletin temel hak ve özgürlüklerin korunması söz konusu olduğunda egemenlik yetkisi kapsamında hukuk kuralı koyma ve bunu uygulama mesuliyetlerinin bulunduğundan kuşku yoktur, tabii ki kuşku yoktur. Bu gerekçeyi koymuşsunuz ama o kişisel haklarını kullananlar bu işin neresinde? Benim sormak istediğim o. Sayın Zengin Adalet Komisyonunu örnek verirken orada kamudan önce kişisel hakların, bireyin haklarının daha önemli olduğunu vurgularken biz de bunun keşke takipçisi olabilsek.

Değerli arkadaşlar, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde adil olmayan bir konu var. Ben, siyasetin içinde yıllarca çok takip ettim ama Türkiye'deki siyaset keskindir ve herkes rahatlama ihtiyacı duyar ve sert siyaset yapılır, doğasında vardır siyasetin. Siz, rahatlıkla muhalefet liderlerine, dilediğinizi; söyleyebilirken muhalefetteki insanlar sizin liderinize, -Cumhurbaşkanına- özel korumalarla donatılmış olduğu için AK PARTİ Genel Başkanına bize söylenen ifadeleri söyleyemiyoruz. İlletten zillete, teröriste vesaireye kadar söylenebilmiş her şey varken Cumhurbaşkanlığının koruma altında olması nedeniyle, inanın bu sosyal medyada ancak birtakım şeyler söylenebilmekte; sahte hesaplar olmasının da nedenlerinden birisi, bu insanlar özgürce bir şeyler söyleyerek birey olma özgürlüğünü sağlamaya çalışmakta ama doğru mu? Doğru değil. Hele insanların kişisel hakları halel gördüğü zaman gerçekten bunun disipline edilmesi gerekmekte ama bunu siz "Dünyadaki örnekleri inceledik." dediğiniz zaman nasıl ki barolarla ilgili yasa teklifinde dünyada hiçbir örnekle karşılığını bulamadıysak bu yasa hazırlığında da yine dünyadaki hiçbir örneğiyle bulamadık ve biz doğrusu "Bu, şu dünyadaki gelişmeye ve örneğe uygundur." diyemiyoruz; bunu siz de biliyorsunuz ki "Öncü olmayı istedik." diyorsunuz. Yani, tehlikeli bir öncülük ve sosyal medyadaki kısıtlama muhalefetin özgür görüşünü, etki alanlarını daraltmayı getirecektir, bundan kuşkumuz yoktur. Hele böyle bir pandemi sürecinde, Türkiye'nin deprem hareketliliği yaşadığı süreçte, işsizlik ve ekonomik darlıkların en yoğun ve en sorunlu olduğu dönemde barolarla, sosyal medyayla ilgili yasa tekliflerinin bayram öncesi ve bu kadar sıkıntılı günlerde gelmesi ve bu sürece koymanız, yetiştirmeniz ve acilen çıkarma isteği yine talimatla hareket edildiği izlenimini vermektedir. Böyle bir süreçte bu yasa teklifleri doğrusu bizim Meclisimize, Komisyonumuza yakışmamıştır. Yapılması gereken birçok kanun teklifi ve alınması gereken önlemler ve tedbirler varken bunların üzerinde durulması Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin rahatsız olduğunu ve muhalefeti susturmak isteğini ön plana çıkarmaktadır. Bu kuşkuyu doğrusu bizimle birlikte toplumun da büyük bir kesimi yaşamaktadır.

Evet teşekkür ediyorum.