KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, iktidar mensubu arkadaşları dinledik. 3 vekil arkadaşı, kanun teklifini imzalayan, 3'ü de hukukçu, avukat arkadaşlarımızı dinledik.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Biz dinleyemedik ki Hasan Ağabey, çok gürültü oldu.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Ben dinledim.

AYLİN CESUR (Isparta) - Ya, üçüncü cümlesi 3 tane müdahale oldu.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Bu arkadaşlarımız, bu teklifi savunamadılar. Çünkü, arkadaşlarımız bu teklifi savunurken "Dünyanın parlayan sistemi" diye takdim etti Grup Başkan Vekili. Diğer konuşmacı da "İnsaflı olalım, demokratik değil." vurgusunu çokça yaptı, neresinde temsilde adalet var? Niye itiraz etmediniz?

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Mahmut Tanal rahatsızlandı.

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Mahmut Tanal'ın Covid benzeri bulgular taşıdığına dönük haberler geldi. Ateşi, nefes darlığı var.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Bir ambulans çağırılabilir mi?

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Sayın Tanal, nasıl durum? Ambulans çağıralım mı?

Hemen yardımcı olalım arkadaşlar.

Sayın Tanal'a geçmiş olsun diyoruz, inşallah bir şeyi yoktur.

Sayın Subaşı, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Arkadaşlar, Hasan Bey konuşuyor lütfen.

OTURUM BAŞKANI YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, dinleyelim, Sayın Hasan Subaşı konuşmaya devam ediyor.

Buyurun.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Tanal'a geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum, inşallah önemli bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu kanun teklifinin geçmesi son derece sakıncalıdır. Arkadaşlarımız anlattılar sakıncalarını ama ben de şunu vurgulamak istiyorum. Gerçekten 130 bin civarında avukat meslektaşımızın konularını, Avukatlık Yasası'ndaki değişiklikleri masanın bu tarafında olan ve o barolara kayıtlı muhtemelen, 10-15 arkadaşımız onlarla ilgili bu kanun teklifini hazırlamışlardır. Şimdi, biz, yüz binleri geçen avukat meslektaşımızı temsil eden baroların tümünün muhalefetine rağmen onların hiç fikrini almadan, tümden karşı çıkmalarına rağmen buradaki 10-15 iktidar mensubu avukat arkadaşımızın, hukukçu arkadaşımızın hazırladığı teklifi Meclisten geçirmek için Genel Kurula getireceğiz.

Şimdi, birinci yanlışlık, hukuktan anlayan, kanunu bilen avukatlara danışmadan kendileriyle ilgili bir yönetim şeklini biz buradan belirliyoruz. Bir nevi vesayet uyguluyoruz yani burada bir seçilmiş vekil avukat olmak, hukukçu olmak, 10-15 arkadaşımıza asla bu yetkiyi vermez, hepimiz bunun altında kalırız. Ve de arkadaşlarımız bir güzel anlatırken, eleştirirken, "Demokratik değil, temsilde adalet yok." derken, ben hazırlanan teklifin gerekçesine baktım; iktidar mensubu arkadaşların konuştukları gibi "Barolarda siyaset yapılıyor, demokratik değil, temsilde adalet yoktur." cümlelerinin hiçbirine genel gerekçede rastlamadım. Dişe dokunur, genel gerekçede şu var: "Baro hizmetlerinin daha sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla." Yine şu var: "Bu minvalde kamu hizmeti niteliğinde serbest bir meslek olan avukatlık mesleğinin daha iyi bir şekilde icra edilebilmesi amacıyla Avukatlık Kanunu'nda ve bazı kanunlarda değişiklikler yapılmaktadır. Düzenlemeler kurumsal yapı ve meslekte karşılaşılan bazı sorunlara çözüm bulunmasına ilişkin hususları kapsamaktadır." Bakın, genel gerekçe içinde dişe dokunur sadece bunları buldum. Temsilde adaletle ilgili bir tek cümle yok, oysa iktidar mensubu hukukçu arkadaşlar, imza sahibi olanlar, hepsi de "Adaletsizlik var." derken gerekçede yok. Peki, neden yok gerekçede, neden yok? Ben Antalya Barosuna kayıtlıyım, 4.970 avukat var mensubu olduğu -yani Türkiye'nin 4'üncü büyük barosu- yeni düzenlemeyle 4 delegeyle temsil edilecek. Türkiye'nin en küçük barosu, diyelim ki Tunceli 43 üyesi var, o da 4 delegeyle temsil edilecek. İşte, aylardır "Temsilde adalet arıyoruz." derken, genel gerekçeye temsilde adaletsizliğin girmemesinin sebebi bugünkü düzenlemenin daha temsilde adaletsizlik sağlaması nedeniyle bu kanun teklifini düzenleyenler bunun farkına vardığı için gerekçeden bunu çıkarmışlar.

Peki, bu kanun teklifi karşımıza niye geldi bu gerekçe olmadığına göre, temsilde adaletsizlik olmadığına göre niye geldi? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yetki ve güç elde etmeye doymadığını ve yetki ve güçten azami yararlanmak istediğini kabul etmek gerekir, hiç bunu inkâra gerek yok. Yürütme, Cumhurbaşkanı, bu sistem içinde yürütmeyi kontrol edebilmektedir, bunu da inkâr etmenin bir anlamı yok; yasamayı kontrol edebilmekte, yargıyı kontrol edebilmekte, hatta özgür medyayı da kontrol ve denetimi altında tutabilmektedir. İki kurum üzerinde denetimi ve yetkisi yoktur; biri, yargının savunma ayağı olan serbest avukatlardan müteşekkil barolar üzerinde Hükûmetin etkisi ve baskılaması söz konusu değildir. İkincisi de sosyal medya etki alanı dışındadır. Bu iki gücü henüz Hükûmet baskılayamamıştır ama son günlerdeki gelişmelere baktığımız zaman, hem yargının savunma ayağını bu yasayla hem de sosyal medya üzerinde birtakım tasarruflarla belki de hemen yine önümüzdeki günlerde gelecek bir yasa teklifiyle o da gündeme gelecektir.

Şimdi, Hükûmetin barolar üzerindeki etkisi yine belki istediği anlamda olmayacaktır ama baroları bölmek ve parçalamak suretiyle, çoklu baro oluşturmak suretiyle Hükûmetin her tasarrufunun alıcısı olacaktır yani elde edilen, ortaya çıkan baroların önemli bir bölümü iktidarın tasarruflarını destekler hâle gelmekle serbest avukatlık ve baroların savunma ayağı, yargının savunma ayağı etkisini kaybedecektir; etkisini kaybetmesi de zaten Hükûmetin şu yasa teklifiyle aradığı kandır.

Değerli arkadaşlarım, yani son derece sakıncalı olan bu yasa teklifinin 100 bini gecen avukatı temsil eden baroları dinlemeden burada hukukçu arkadaşlarımızın "Biz hazırladık." demelerine rağmen, yukarıdan hazırlanıp gelen bu taslağın Meclisten geçmesi bu Meclisin utancı olacaktır; Adalet Komisyonunun da büyük mahcubiyeti olacaktır. Bütün dünya bunu izlemekte. Belki bugüne kadar ilgilileriyle tartışmadan, paylaşmadan, onlarla iletişim kurmadan birçok torba kanun yapıldı ama barolara ve kanun yapmayı, kanunu bilen avukatlara böyle bir oldubittiyi kabul ettirmek söz konusu değildir yani 150 bin avukata "Biz, sizin nasıl yönetileceğinizi buradan şu kanunla tespit ettik, sizin elinize verdik ve size bir vesayet rejimi uyguluyoruz."u anlatmak hiçbir zaman mümkün olamayacaktır.

Tekrar ediyorum ve bunu da her fırsatta anlatıyorum. Türkiye'de yargının etki altında kalmasının en önemli delili "17-25 Aralık milattır." sözüdür. Yani, bir siyasi iktidarın bu kadar tescilli yargıya müdahalesi dünyada kolay kolay görülür bir hadise değildir. Sizler de bilirsiniz ki bu milattır, 2013 tarihinden öncesini sorgulamayın, 2013 tarihinden sonrasını yani 17-25 Aralık 2013 tarihini milat sayalım, ondan sonrasını sorgulayın demek, hem bir Anayasa suçudur hem de yargıya doğrudan bir baskı ve etkidir.

Baroları eleştirmem gerekirse Türkiye'de barolar bu konuyu yeterince eleştirmemiştir ve gün gün gelerek her kurumun özgürlük alanı, yetki alanı daraltılmaya başlanmıştır. Geçen gün, Sayın Bülent Arınç televizyonda "Masum değiliz." dedi. Evet, hepimiz biliyoruz masum olmadığını ve itiraflarda da bulundu: "Biz, onları sevdik, güvendik, inandık ve birlikte hareket ettik." dedi ama bu masum bir şey değil ki, devleti teslim ettik demek istedi. Yani, bir terör örgütüne biz devleti teslim ettik. Yine, iktidar kanadından bir arkadaş da şunu söyledi, medya yardımcısı ismini hatırlamıyorum, Emre filan her neyse istifa eden arkadaş, Ayvalı... O da dedi ki: "Evet, biz FETÖ örgütüne Kemalistleri kırdırmak istedik." Şimdi, bu itiraflar ne yenilir yutulur itiraflar ne de affedilir itiraflar ne de "Biz kandırıldık, Allah affetsin." demekle ortadan kalkacak itiraflar. Şurada, söylediği bir haklı cümle vardı bunların arasında "Biz, FETÖ örgütünün gerçekten bir terör örgütü olduğunu bilemezdik." bu bir mazerettir. İyi ama 2013 tarihinden önce FETÖ örgütüyle en küçük irtibatı olan, selam veren, Bank Asyaya yatırım yapan, sempati duyan, dinî duygularla yaklaşan ve gerçekten onun adam öldürebilecek, eline silah alabilecek bir terör örgütü olabileceğini vesaire düşünmeyen binlerce insan o mazerete sığınmaksızın bugün tutuklu ya da hükümlü. Şimdi, bu nereden ileri geliyor? "2013 tarihi milattır."

Yeryüzünde bir siyasi iktidarın, bir siyasi erkin "bunu milat say" deme hakkı olmadığı gibi gerçek yargıçların, savcıların da böyle bir iddiayı milat kabul ederek, talimat kabul ederek o tarihten sonrasını araştırıp, soruşturması da o derece Anayasa'ya aykırılıktır. Ama maalesef, Türkiye'de bunları yaşadığımız için o çok önemli soruşturmalar gele gele geldiği noktada, Cumhuriyet gazetesi, Sözcü gazetesi gibi FETÖ örgütü konusunda Türkiye'yi yıllardır uyaran ama sadece iktidara muhalefet olan önemli basın kurumları bugün bu suçlardan takibat altındadır ve yine birçok masum gazeteci, yazar muhalefet olduğu için casusluktan, terör örgütü üyeliğinden tutuklu ya da hükümlüdür. Bunları anlatmamın sebebi, yargı talimat alıp da yörüngesinden saptığı zaman gerçeğe ulaşması son derece zor olduğu gibi, bu suçun kaynağına, köküne, temeline inme şansı da kalmadığı için böylesine gereksiz alanlarda dolaşıp durmaktadır.

Bunları ortaya koyabilecek gücü elinde tutan organ savunma ayağıdır, serbest avukatlık sistemidir ve cesur avukatlardır ama avukatların da tümüne "Adaletin sağlanması için mücadelenin içine gir." deme şansımız da yoktur. Maalesef, çoklu baro sistemi olduğu zaman genç avukatlar hâkim, savcı olacaklar, ne yapmak zorundadırlar? Genç avukatlar hâkim, savcı olabilmek için iktidara yakın, iktidar yanlısı bir baroyu genellikle seçmek zorunda kalacaktır. İkincisi, zaten, iktidardan etkilendiğini söylediğimiz yargının ise bu defa, iktidara yakın barolardan etkilenmemesi mümkün değildir. Yargı yine bir zorluk altında, baskı altında kalacaktır. Üçüncüsü de avukat ihtiyacı olan yurttaşların avukata müracaat ederken işini mümkün olduğu kadar daha kolay çözebilmek adına ya da öyle inandığı için iktidar mensubu barolardan kendisine avukat seçmeye yönelecektir.

Yine, bir taraftan "Barolarda siyaset yapılıyor." gerekçesine de değinmek istiyorum. Baroların tabii ki belli bir ölçüde siyaset yapması doğaldır. Biraz önceki hatiplerin de söylediği gibi, siyasetin her alanda olması doğaldır, zaten siyasetsiz de bir yaşam yoktur, bu da doğal karşılanır ama çoklu baroların oluşması hâlinde siyasi görüşlere göre de ayrılabileceği gibi, etnik kökenine, ideolojisine, hatta inanç farklılıklarına göre bile Türkiye'de baroların ayrışması söz konusu olabilecektir. Onun için, bu yasa metninde, yasa teklifinde söylenen hiçbir husus gerekçesinde görülmediği gibi, biraz önce bahsettiğim çok basit bir gerekçeyle, hatta gerekçe bulunmaksızın bu teklif hazırlanmıştır. Avukat arkadaşlar, iktidar mensubu hukukçular "İmza sahibiyiz." diyen arkadaşlar da bunu takdim ederken "Demokratik değil, adaletsizlik var, siyaset yapılıyor ve dünyada en iyi örnekleri, parlayan örnekleri bulacağız." gibi iddialarla yola çıkarken genel gerekçede bunların hiçbirisi yok ama gerekçe, benim anlatmaya çalıştığım gibi, savunma ayağının baskılanması, etkisiz bırakılması, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yargının bu ayağına da sanki etki yapmak ya da etkisiz kılmak ihtiyacından olduğu zannını ortaya koymaktadır. Ha, bunun da vebali, maalesef, iktidar mensubu hukukçulara yüklenmiş olacaktır. Dünyada da gerçekten Meclisimizin verdiği önemli yanlış kararlardan biri olarak her zaman karşımıza çıkacaktır.

Ben, yine de altını tekrar çizmek istiyorum. Yasa yapmak, hele arkadaşların "demokratik değil" demelerini, hiç o söze, o topa girmelerini de doğru görmüyorum çünkü hukuktan anlayan, demokrasinin, kanunların ne olduğunu bilen 100 bini aşkın avukata sormadan "Siz böyle yönetilmelisiniz." demek, onlara vesayet uygulamak demektir; onlara bunu yaparken "Biz demokrasiyi savunuyoruz." demek son derece yanlıştır.

Sözlerimi sonlandırıyorum. Çok teşekkür ediyorum.