KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avukatlar, kamu hizmeti yapan, kanunu bilen, hak ve özgürlükleri savunan kişilerdir; barolar da bununla görevli ve bunu takip eden, onların meslek kuruluşlarıdır.

Şimdi, ciddi bir kanun yapıyoruz; kanunu bilen, hak ve özgürlükleri savunan binlerce avukatın yönetim şeklini değiştiren bir kanun yapıyoruz. Baştan beri özellikle baroların fikrini almadığımız gibi avukatların fikrini almadan, hatta zorlayarak, kanırtarak bu kanunu, bu pandemi süreci içinde, İç Tüzük hükümlerine aykırı biçimde, birtakım riskleri de göze alarak yapmaya çalışıyoruz. Şimdi, tabii ki usul hataları var ama en önemli usul hatası, böylesine hukuk bilen insanları ilgilendiren bir kanunu yaparken onların fikri hiç alınmadan, tartışılmadan, bugün de barolar kapıda bekletilerek, yine de burada o ayıbı gidermeden bu kanunun hazırlanıyor olmasının usul eksikliğini ve ayıbını Türkiye Büyük Millet Meclisi ortadan hiçbir zaman kaldıramaz. Bu, öyle bir usul ve içtihat hâline gelir ki bundan böyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ilgilileri, halk ve kişiler hiç nazara alınmadan kanun yapmaya başlarız. Tabii, böyle kanun yapılır mı? Dünyanın hiçbir parlamentosunda, hiçbir meclisinde bu usulle, bu teknikle kanun yapılmaz. Şimdi, barolar seslerini yükselttiler; dinlemediniz, anlamazlıktan geldiniz. Yürüdüler, Anayasa'nın 34'üncü maddesine göre hakkını kullanmaya çalıştılar; neredeyse gözaltına alındılar, çember altında tutuldular ve 34'üncü maddedeki çok doğal haklarını kullandırtmamaya çalıştınız. İyi ki direndiler, iyi ki yirmi yedi saat yağmurda beklediler, uykusuzluk ve zorluklar altında haklarını kullanmış oldular. Ya vazgeçselerdi? Türkiye'de hangi kurum 34'deki hakkını kullanabilirdi? Hiçbir kişi ve kurum Anayasa'daki çok doğal hakkını kullanamaz hâle gelirdi. Aranılan nedir? Tek tek bütün hakların, özgürlüklerin, hukukun, temel özgürlüklerin artık ortadan kaldırılması mı? Bu kanunu hazırlarken de şu yaptığımız böyle bir usul ve böyle bir içtihat yaratıyor. Barolar Birliği Başkanı, hatırlıyorum, bu kanun teklifi hazırlanırken sarayda bir konuşma yapmıştı: "Vatan mevzubahisse gerisi teferruattır." sözüyle başlamıştı sözlerine. Ben o sözü çok severim ama savaşta söylenmesi gereken bir sözdür, bunu barışta söylediğiniz zaman hak ve özgürlüklerin üstünün örtülüyor olmasının bir mazereti olarak Türkiye'de her zaman kullanılmıştır. Şimdi, şuraya gelmiş barolar. Acelemiz nedir? Niye onları dinlemiyoruz, niye 3-5 temsilcisini şuraya almıyoruz? Bunun ayıbını Türkiye Büyük Millet Meclisi silemeyecektir diye düşünüyorum; en büyük usul ve içtihat garabeti de bu olacaktır demek istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum.