| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Erzurum Milletvekili İbrahim AYDEMİR ve Manisa Milletvekili Uğur AYDEMİR ile 63 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 10 .06.2020 |
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bir şeyi sormak istiyorum; bu 300 milyardan kastınız bütçe açığı mı?
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bütçe açığı, artı, borçlanma yetkisi.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Evet, bizim de bu seneyle ilgili 290 milyar lira civarında bir bütçe açığı tahminimiz var parti olarak.
Evet, çok teşekkür ederim Sayın Başkan, değerli arkadaşlar.
Çok değerli arkadaşlar, doğrusu ben özellikle bu pandemi sürecindeki konuşulanlar paralelinde kısa bir not aktarmak istiyorum veya düşüncelerimizi paylaşmak istiyorum.
Şimdi, bunun plansız yapıldığı doğru yani 18 Marttan itibaren kamuoyuyla paylaşılan destek programlarının belli bütüncül bir plandan yoksun olduğu doğru. Çünkü biz bu konuda bunun bütüncül bir planla yapılması gerektiğini ve de hızlı bir şekilde YEP'in de yenilenmesi gerektiğini söyledik. Ancak şunu belirtmek lazım ki bu destek paketlerinin ekonomide tahrip edici olduğundan ziyade, yetersiz olduğunu söylemek lazım. Bugün yapılacak şey iç piyasanın canlandırılmasıdır. Türkiye'nin acili, bütün dünyadakilerin acili iç piyasanın canlandırılmasıdır. Pandemi sürecindeki bütün paketlerin iki temel hedefi var: Birincisi, hane halkının, vatandaşın ihtiyaçlarını görmesini sağlayacak nakde ulaşmasını mümkün kılmak ki bu konuda maalesef yeterli bir destek yapılmadı yani hanelere biner lira verildi, bizim teklifimiz 10 milyon haneye kişi başına beşer yüz lira verilmesi şeklindeydi. İkincisi, firmaların ayakta tutulması ve bütün dünyanın yaptığı bu, firmaların ayakta tutulması. Çünkü Türkiye'de bugün 700 milyar dolar ama Türkiye'nin bir üretim gücü var ve bu üretim gücünü sağlayan firmaları ayakta tutmak lazım. Bu konuda bizim teklifimiz özellikle KOBİ'lere çalışan başına 10 bin lira, bir yıl faizsiz işletme kredisi verilmesiydi. Ancak Türkiye'de doğrudan yapılan destek millî gelirin yüzde 3'ü kadar yani hazineye yük teşkil eden. Verilen kredilerin fazla değil, yeterli kamu desteğinden yoksun olduğunu söylemek lazım çünkü bunları altı ay erteliyorsunuz, altı ay faize bir katkınız yok, altı ay sonra zaten eksik gelirle bununla yine yüz yüze gelecek. Dolayısıyla, 240 bin esnafa diyorsunuz ki "Kapat, git." ve bu kapananların hiçbirine siz telafi edici bir ödeme yapmıyorsunuz. Bakın, bütün dünya, ekonomisine göre bunu böyle yaptı. Amerika, 100 bin doların altında beyanname veren ailelerin fertlerine 1.200 dolar yatırdı. Biz tabii ki onunla ölçülecek, paralel bir şey yapalım demiyoruz ama ikinci olarak Türkiye'nin bugünkü Acil Eylem Planı iç piyasanın canlandırılmasıdır ve bu konuda iç piyasaya aktarılan finansmanın tahrip edici olmasını konuşma zamanı değil, yetersiz olduğunu konuşma zamanıdır. Biz, mesela, Sayın Başkanın da kamuoyuyla paylaştığı -Merkez Bankasının paylaştığı- bu harcamaların sadece inşaat stokuna gitmesini ciddi bir risk olarak görüyoruz, stok inşaatlara gitmesini; o bir borç ödeme olarak görünüyor. Ama bugüne kadar Türkiye'nin kamusal finansman yükü açısından yaptıklarını biz yetersiz buluyoruz. Bugün bunların tahribini... Bunlar düzelir. Bir çocuk ateşe düştüğünde derler ki: "Bunu soğuk suya sokun." Zatürre olabilir, zatürrenin tedavisi var. Evet, kamuoyuyla paylaşıyorum, zatürrenin tedavisi var. Ekonomiyi yüksek ateşte bu kadar tutmanın tahribatı beyinde olur. Zaten gerçekten çok doğru bir tespit, kırılgan bir süreçte yakalandık, dünyanın en kırılgan ekonomilerinden birine yakalandık ve Türkiye kendi tarihinin de en zayıf noktalarından birinde yakalandı yani 2008'de yakalansaydı kişi başına 2.500 dolar daha fazla bir millî gelirle göğüsleyecektik. Bugünkü nüfusa vurduğumuzda 150 milyar dolar daha zengin bir Türkiye'yle bunu karşılayacaktık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Maalesef Türkiye'de bu, özellikle son beş yılda geriye düşen bir şey yani son altmış yılın büyümesine bakın; son beş yıl altmış yılın en kötü ikinci beş yılı, 1986-1990 arası. Ama bütün bunlarla beraber bugün bu işin tahribini konuşma zamanı değil, yetersizliğini konuşma zamanı. O nedenle, bu çerçevede bu düşüncemi paylaşmak istedim.
Teşekkür ederim.