| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2812) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 15 .04.2020 |
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle, bugün itibarıyla yaklaşık 1.500 civarında kaybımıza Allah'tan rahmet dilerim. Küresel anlamda da 120 binlere yaklaşan bir kayıp var, yaklaşık 2 milyona yaklaşan da bir hastalık söz konusu. Bütün bunlar... Bütün dünyada sosyal ve ekonomik yaşamı kökten, çok ciddi olarak tahrip eden bir global krizle karşı karşıyayız. Baktığımızda, herhâlde insan hayatı İkinci Dünya Savaşı'ndan bu tarafa -o da dahil olmak üzere- hiç bu kadar plansız, programsız olarak, böyle anlık global bir krizle karşı karşıya kalmadı. Bütün ekonomik tahminler revize edildi. 2020 yılının başındaki büyüme ve makro hedefler şu an, mart sonu itibarıyla büyük değişime uğramış durumda ve dünyada ortalama olarak yüzde 3'lük bir büyüme beklenirken bu,
-tersine- yüzde 3'lük bir küçülme olarak karşımıza çıkmakta. Türkiye'de de yönetimin yüzde 5'lik bir büyüme tahmini var ve genel anlamda da yüzde 3'lük bir büyümede mutabakat kılınmışken eksi 5'lik bir küçülme konuşuluyor. Ve esas da, büyük olarak da bizim "ticari partlarımız" en büyük ekonomik tahribatın Avrupa Birliğinde, burada olacağını konuşuyor.
Bütün bunlardan sonra, ekonomik ağırlıklı bir teklifi konuşuyoruz. Başından itibaren de söylediğimiz şeyler şunlar; bütün dünyada bu işlerin iki tane temel hedefi var, Türkiye'de de öyle olmalı: Birincisi, Türkiye'nin ülke ekonomisinin üretim gücünü ayakta tutan işletmelerin varlığının devam ettirilmesi, şirket iflaslarının önlenmesi; ikincisi de, hane halkının gelir akışının kesilmemesi; bu iki hususun sağlanması. Çin'den itibaren başlayan bu salgında ve Çin'den itibaren başlayan, üzerinde iyi düşünülmüş politikaların temel iki ayağını görmekteyiz. Ve bu çerçevede de Türkiye'de de ilk açıklama 18 Martta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarıyla başladı. Biz de o zamandan beri düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz. Temel olarak söylediğimiz şey şu: Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk açıklamasında gördük ki gerçekten bu işin ağırlığının çok algılanmadığını düşünüyoruz. Özellikle, sarayla sokak arasında bir irtibatsızlığın varlığı çok kesin, çok net. 18 Martta ilk açıklamalara baktığımızda, bunun bir önemi ve ağırlığı çerçevesinde bütüncül bir plandan çok uzak düştüğünü görüyoruz. Hâlbuki bu türlü krizlerin temel çıkış politikaları, Hükûmet politikalarını geçmeli yani Hükûmet refleksinin üzerinde devlet refleksiyle hareket edilmeli ki ben de gerçekten Sayın Başkana teşekkür ederim, bu onun bir örneğini göstermiştir. Bizi bir araya topladı, siyasal olarak güçleri yetmesine rağmen ortak bir programa, pakete dönüşmesi için gerçekten gayret sarf etti. Ben, hakkı teslim etme adına bunu da belirtmek istiyorum ve teşekkür ediyorum.
Zaten sarayın da böyle yapması lazım, Sayın Erdoğan'ın da böyle yapması lazım yani Türk siyasetinin toplam gücünü ve Türkiye'nin toplam gücünü kullanmak lazım aksi takdirde eksik, parça parça, taksit taksit politikalar uygulanıyor. Ben bunu biraz, kekeme komutana benzetiyorum yani taarruz emrini verinceye kadar savaş bitmiş oluyor. Bu anlamda ülkenin toplam gücünü kullanma açısından, yapılanları ve eksikliği de görüyoruz.
İkincisi de hakikaten bir stratejiye ve bütüncül bir programa ihtiyacımız var, özellikle bu ay içerisinde ve bugünlerde, yönetimin bir program ortaya koyması lazım. Yani para politikalarını, maliye politikalarını, revize edilmiş makro politikaları içeren bir program koyup bu tedbirleri o program çerçevesinde almak lazım ki bütüncül olsun, aksi takdirde bugün de gördüğümüz gibi çok eksik gitmekteyiz.
Biz, bu anlamda, bugünkü görüşülecek paketin çok önemli bir kısmını -Sayın Uğur Aydemir'e de teşekkür ederiz, yine, benzer gayretleri nedeniyle, yaklaşımları nedeniyle- olumlu buluyoruz, yani paketin, genelde, Varlık Fonu dışındaki kısmını olumlu buluyoruz ama yeterli bulmuyoruz ve burada bunları özellikle de vurgulamak istiyoruz. Mesela burada, yine, bütüncül bir hareket tarzı yok ve Sayın Albayrak'ın açıkladığı birçok tedbirin henüz bununla beraber kanunlaşacağı şeklinde bir görünüm söz konusu. Biraz uygulama, sözlerin çok çok arkasından gelen bir politik tavır var.
Bu kanun maddeleri içerisine geldiğimizde 1'inci maddeden başlarsak esasında -bu maddeler üzerinde de çok konuşmak istemiyoruz yani bugünün stratejisi adına ama- 1'inci madde çerçevesinde konuşmamız gereken, bu maddelerle ilgili konuşmamız gereken bir şey bu. Bütün bu paketler tarafından baktığımızda bazı sektörler bu tedbir paketlerinde yok, mesela turizm yok, mesela tarım yok. Yani şimdi, nisan ve mayıs ayları, tarımla ilgili ciddi bir destek paketi yok. Bu seneye mahsus mesela mazot, vergisiz olamaz mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFÜ ELVAN - Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bu seneye mahsus 2020 ürünleriyle ilgili destekleme ödemelerinin yarısı, bütçedeki tahsisatı örnek alarak yapılamaz mı nisan mayıs aylarında? Aynı gelir akışı ve nakit akışı tarım kesimi için de geçerli ve Avrupa'daki yapıya baktığımızda, tarım ürünlerine bu sene Avrupa'dan da çok ciddi bir talep olacağı çok açık çünkü bu sene Avrupa, üretimi organize edemedi. O nedenle bizim çok ciddi destek olmamız lazım ama mevcut kredileri ertelemenin üzerinde ilave adımlar atmamız lazım ki Sayın Kalaycı'nın dediği o şeye ben de katılıyorum. Çok ciddi şikâyet alıyoruz bu sokağa çıkma yasağı konusunda, çiftçilerimizin cumartesi, pazar tarlaya, bahçeye gitmesi konusunda, bizzat jandarma veya güvenlik güçleri tarafından engellenmesi hususunu belirtiyoruz.
Bizim önemle üzerinde duracağımız konulardan biri, ücretsiz izne gönderilen çalışanlarla ilgili. Gerçekten, bu 1.170 lira çok yetersiz bir ödeme. Esasında bizim bununla ilgili teklifimiz şu: Türkiye'de, baktığımızda, siz biz devlet olarak 150 bin kişiye bir kere demişiz ki: "Git, kapat iş yerini." iş yerine demişiz: "Kapat, eve git." Peki, bu gitti bu eve, bir aydır 5 bin lirayla, 3 bin lirayla bir yerde 3 haneye bakılıyor ve yedi, bitirdi parayı. Bununla ilgili bir şeyimiz yok henüz. Hâlbuki bizim önerimiz şu: 3,5 milyon KOBİ'ye çalışan başına 10 bin lira bir kredi tahsis edilsin; işçiye ödensin demiyorum, o işletmenin ihtiyaçları için, bu işletmeleri ayakta tutabilmemiz için. Bu, aşağı yukarı 135 milyar lira yapar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ben süreyi mi aştım acaba? Ne kadar süre?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Şu an itibarıyla aşağı yukarı on dakika konuştunuz.
Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Tamam, peki, toparlayayım. Yani herhâlde yirmi dakikaya alıştığımız için oldu.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Grup sözcülerine yedi dakika süre veriyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Maddeler üzerinde konuşmayacağım için süreyi aştım.
Aşağı yukarı 7 milyon işsizimiz var geniş anlamda, 7 milyon da bu sürede işsiz kalıyor. 10 milyon haneye iki ay için biz kişi başına 500 lira ödeme yapılmasını talep ediyoruz, böyle bir önerimiz var. Burada da ücretsiz izne gönderilenlere asgari ücretin yüzde 60'ı gibi, kısa çalışma ödeneğinde olduğunda gibi 1.762 liranın ödenmesi yapılmalı yani bu 1.170 lira hakikaten çok yetersiz.
Diğer maddelerle ilgili değişiklikleri de biz yetersiz ama olumlu bakıyoruz. Bunların bir plan çerçevesinde düzenlenmesi gerekir.
Yalnız, Varlık Fonu konusunda, bakın, bunu biz gündeme getirdik, kamuoyuyla da paylaştık şirketlerin iflas etmemesi konusunu da. İşletmeler Türkiye'nin üretim gücü. Bunlar, yöneticileriyle ve sahipleriyle beraber bir "know-how"a sahipler ve Türkiye'de turizmle beraber yaklaşık yıllık 210 milyar dolar döviz getirisi olan birimlerimiz, gücümüz ve 750 milyar dolarlık üretim gücümüzün önemli bir kısmını kapsıyor. Bunların ödemeleri nedeniyle sadece KOBİ'lerin toplam 110 milyar dolar borcu var ve bu seneyle ilgili özel sektörün 170 milyar dolar dış borcu var. Bunlar ödemeleriyle ilgili zor durumda kalabilirler bu krizden dolayı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum efendim.
Dolayısıyla Almanya'nın da uyguladığı sistem var. Bunda zor durumda kalanların belli bir hissesini Varlık Fonu satın alabilir ve o işletmeyi ayakta tutar, bir müddet sonra da bu hisseyi sahipleri geri alabilir. Ama biliyorsunuz, işletmelerimiz o sahipleriyle beraber, mülkiyetleriyle beraber, o entelektüel sermaye dediğimiz bir hususla yürüyorlar. Şimdi, Varlık Fonunun getirdiği teklif bu değil, bize de getirdiğiniz teklif bu değil Sayın Aydemir. Siz şirketi kurtarmıyorsunuz, kişileri kurtarıyorsunuz; bu yanlış. Yani o şirketi bütün sahipleriyle beraber Varlık Fonuna alıyoruz biz. O zaman kalmadı bir şey, "know-how" yani. Orada bir mülkiyet değişimi yapmamak lazım. Yani bu bir nevi kayyum atamak gibi bir şey hani parasını vererek. Dolayısıyla bunun doğru olmadığını ve bunun suistimale açık olduğunu, spekülasyona açık olduğunu bir defa daha vurgulamak istiyoruz, herhâlde bilgi alırız.
Efendim, nihayetinde bizim için 2 madde önemli: Biri bu ücretsiz izin konusu, artırılması gerektiği, herhâlde bu konuda da bir mutabakat olur. Varlık Fonu dışında diğer maddeler yetersiz fakat destekliyoruz.