| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2778) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 10 .04.2020 |
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklife baktığımızda, genel içerik bakımından değerlendirdiğimizde, gerçekten bazı aksaklıkları ve eksiklikleri gideren bir kanun teklifi olduğunu görüyoruz. Bu yüzden de bazı konularda bazı önerilerim olacak. Özellikle vakıf üniversiteleri konusundaki eksikliklerin giderilmesi çok önemliydi; bir kısım konular ele alınmış ve değerlendirilmiş.
Şimdi, baktığımda, madde 5'le ilgili ben de öyle algıladım yani 2018'de 7100 sayılı Kanun'la getirilen bu madde, öğretim görevlisi kadrolarına dönüştürülen uzman, çevirici, eğitim öğretim planlamacısı, öğretim elemanlarına ders verme imkânı sağlayan bir madde. O dönemde bunların içinde doktoralı olmayan, yüksek lisanslı olmayanlar da var. Böyle olunca hatta ben bir önerge, teklif de hazırladım. Doktoralı kişilerin ders vermediği bir dönemden, süreçten geçerken yani birçok doktoralı kişi üniversitelerde yer bulamazken en azından yüksek lisansını tamamlamış olanların ders vermesi getirilmelidir diye bir önergeyle oraya o cümle eklenebilir diye düşünüyorum.
Şimdi, efendim, disiplinle ilgili 657'ye atıfta bulunularak bazı disiplin şeyleri getirilmiş. Devlet memurlarına da uygulanan o maddelere şöyle bir baktım ama akademisyenliği iyi değerlendirmek, biraz farklı ele almak gerekir diye düşünüyorum. Şimdi, tabii ki devlet memurlarında bile bu değerlendirilmeli çünkü Türkiye'de o kadar çok mobbing uygulamasıyla karşı karşıya geliyoruz ki. Bu kurumların başında da üniversiteler geliyor.
Şimdi, mesela uyarma kısmında, (d) şıkkında "usulsüz müracaat veya şikâyette bulunmak..." Şimdi, nedir bu usulsüz müracaat veya şikâyette bulunmak? Onun yerine "somut olmayan gerekçelerle müracaat ve şikâyette bulunmak" daha doğru gibi geliyor bana, hukuken de böyle yani somut olmayan... Aslında tamamen de çıkarılabilir bu. Zaman zaman karşılaştık, ben de üniversitede hocalık yaptığım için biliyorum. Zaman zaman bu tür şikâyetlerle disiplin kurulları karşı karşıya gelebilir ama bu "usulsüz"ün çok muğlak bir ifade olduğunu düşünüyorum; birini kabul edersiniz, birini etmezsiniz falan. Hele hele böyle iyice kamplaştırılmış, kutuplaştırılmış bir süreçte çok şeyler yaşandığını bildiğim için ifade etmek istedim.
Yine, kınama kısmında, (r) şıkkında görevi sırasında amirine sözle saygısızlık etmek... Çok subjektif bir şey; sözle saygısızlığın ahlaki ölçüsü ve sınırı belirsiz burada. Ayrıca saygısızlığın amirlere yapılacağı, amirlerin ise yapmayacağı gibi bir mantıkla yazılmış. Değerli arkadaşlar, bu madde Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı. Yine, genel ahlak kurallarına uymamak, edep dışı tutum ve davranışlarda bulunmak gibi çerçevesi belli olmayan, muğlak ifadeler akademik alan için asla uygun değil. Şimdi, nedir bu genel ahlak kurallarına uymamak? A hocasına göre farklı, B idarecisine göre farklı olabilir ki bu ifade özgürlüğüne, bilim ve sanat özgürlüğüne ve akademik özgürlüğe, bu hak ve özgürlüklerin niteliklerine aykırı şekilde sınırlamalar getirir; yani gerçekten kişilere göre değiştiği için. Hâlbuki bilim alanı özgür olmalı, özerk olmalı ama maalesef günümüzde - geçmişte de yaşamıyorduk ama - asla ve asla yaşamıyoruz. Yani böyle muğlak ifadelerle amirlerin astlarına keyfî kınama ve uyarma yaptırmalarının uygulamasının önü açılır. O yüzden illa "657'de bunlar var." diyerek akademik alanı bunlara mahkûm etmeyelim. Sizlerden ricamdır, bunları düzletmek kolaydır.
Evet, madde 16, bu üzerinde çok uzun süredir tartışılan bir konu; 50/d tezli yüksek lisans yapan araştırma görevlilerinin kadrolarını altı ay öğretim kurumlarında alanlarıyla ilgili uzatıyor. Şimdi, öyle alanlar var ki üniversitelerde her altı ayda bir doktora veya sanatta yeterlilik bölüm dersleri açılmaz, imtihanları açılmaz. Yani, bazen bir yılda bir açılır. Yani o, altı ay yüksek lisansını tamamlamış ama branşıyla ilgili doktora programı açılmadığı için altı ay sonra işine son veriyorsunuz. Bunun, sizlerden ricamdır, bir yıla çıkarılması yani yüksek lisans şeyinde bir yıla... Esas önemli konu burada, ya tamam yüksek lisansı düşünmüşüz ama doktorayı bitiren, sanatta yeterliliği bitiren kişileri niye düşünmüyoruz? Yok efendim...
YÖK BAŞKAN VEKİLİ PROF. DR. RAHMİ ER - O da dâhil.
ORHAN ATALAY (Ardahan) Gelecek efendim.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Ha, gelecek mi? Sonradan. Mesela birçok bölüm ve alanda altı aylık süreçte doktorayı bitirmiş olan kişilerin kadro bulamadığı takdirde ilişiği kesiliyor değil mi? Kadrolarında, Allah versin, hangi hocanın yakını, hangi siyasi görüşün taraftarı, hangi cemaatin mensubu, buna göre, maalesef bunlar gerçeklerimiz. O yüzden, birkaç öğretim görevlisiyle eğitimini sürdüren birçok üniversite varken, bir havuz sistemiyle, en azından YÖK'te, altı ay süreyle bu doktorayı ve sanatta yeterliliği bitirenlerin talebi de dikkate alınarak yönlendirilip diğer üniversitelerimizin de hoca sıkıntısının ortadan kaldırılması daha doğru olur diye düşünüyorum. Zaten onu da herhâlde önergeyle getirecekseniz çok iyi olur.
Sayın Başkan, zamanım var değil mi? Çok kısa tutmaya çalışıyorum. Polemik de yapmak istemiyorum.
BAŞKAN EMRULLAH İŞLER - Buyurun.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Ama muhtelif şartlar ve nedenlerden dolayı üniversiteyi yarıda bırakmış öğrenciler af bekliyor. Evet, 2018'de bir af çıktı. "Çok fazla kişiyi, 500 bin kişiyi kapsayacak." dendi ama çok fazla kişi yararlanmadı. Çok büyük bir talep var toplumda. Bir af üniversite öğrencilerine... Ben, özellikle, yüksek lisans ve doktorada tez aşamasına gelmiş ama işte devlet memurluğu, çok uzak yerlerde olması veya şartlarının iyi olmaması nedeniyle doktora ve yüksek lisansını özellikle de tez aşamasında bırakmış kişilerin mutlaka bir kere daha değerlendirilerek affedilmesinin ve en azından ülkemize yeni araştırma yapabilecek insanların işin içine katılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Evet, madde 23 ve madde 24'te 2 yeni üniversite açılacağı ifade edilmiş. Ben ilk önce çok heyecanlandım isminden dolayı, Ankara Bilim Üniversitesi. Kimmiş bunlar dedim. Böyle bilimle ilgili, herhâlde bilime kendini adamış bilim adamlarının içinde olduğu bir üniversite açılıyor Ankara'mıza diye düşündüm. "Türkiye Verimlilik Vakfı" çıktı karşıma. "Türkiye Verimlilik Vakfı"nı ilk defa duydum. Bir etkinliğine gitmiştim. Sonra internette biraz araştırınca Bilkent'te 35.435 metrekarelik hazine alanının bu vakfa verildiğini, tahsis edildiğini ve bu vakfın yöneticilerinin, kurucularının -çok daha yeni bir vakıf- AK PARTİ il teşkilatında Başkan Yardımcıları, işte üyeleri, vesaire vesaire olduğunu gördüm.
Şimdi acaba bilim mi yoksa film mi var diye geldi aklıma açıkçası. Baktım sayfalarına, sekiz dergi çıkarmışlar, üç toplantı yapıp Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi'yi de bu şeyin içine katmışlar. Çok böyle parlak görünüşlü ama maalesef bir üniversite kurabilecekleri yetkinlikte olmadıklarını, daha çok danışmanlık hizmeti verdiklerini gördüm. Yani, YÖK tabii kendilerine müracaat eden kişilere bu hakkı veriyor mu vermiyor mu bilmiyorum ama vakıflar aracılığıyla... Sayın Başkanım, yani sizlerin de bilgisi dâhilinde çok büyük iş. Çünkü vakıflar açısından birçok üniversite kuruldu ama birçoğu doğru dürüst eğitim yapmıyor. Üç beş tanesi iyi, güzel, Bilkent gibi, Koç gibi vesaire üniversiteler; evet, iyi de öğrenci yetiştiriyorlar ama böyle son on yılda vakıflar aracılığıyla hazine arazileri maalesef talan ediliyor. Bu, bizim çocuklarımıza bırakacağımız bir miras olmalı. El vicdan, el insaf yani, bu tür hazine arazilerine el konuyor, bir de üstüne üniversite binaları yapılıp milyonlar götürülüyor. Yani inanın ki keşke iyi bir bilim üniversitesi... Hele hele bu coronadan sonra bilime doğru yüzümüzü çevirmemiz gerektiğini hepimizin çok iyi algılaması gerektiği bir süreçte yine bakıyoruz ki birileri bir şeyler yapıyor. Diğer üniversite Avrupa Eğitim Vakfı diye geçiyor, Kocaeli'nde. Hadi onun daha önce eğitimle ilgili bir şeyi var, çalışması var. Yani Kıbrıs'ta bir üniversite kurmuş, Kocaeli'nde meslek yüksek okulları oluşturmuşlar, bir çalışma gördüm ama aslında YÖK'ün -Sayın YÖK temsilcimiz burada- bu tür konularda her önüne gelen vakfa birileri istiyor diye üniversite kurma hakkını, -önümüze de kanun teklifi getirerek, çoğunlukla da geçiyor bunlar- vermemesini, kriterleri ona göre uyarlamasını istirham ediyorum. Yani, bu kişilerin üniversiteyi kurabilecek, binaları yapabilecek ve götürebilecek imkânları var mı yok mu onları da sizin takdirinize bırakıyorum.
Ben çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.