KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Şimdi, çok çok teşekkür ederim, Nilgün Hanım'a da çok teşekkür ederim.

Gerçekten çoğu maddesine olumlu baktığımız bir teklif, bazı maddelere de itiraz ettiğimiz ve bu itirazımızı da teknik toplantıda dile getirdiğimiz bir teklif ama galiba teknik toplantıda getirdiğimiz hususlarda bir ilerleme ve değişim olmamış. Nedense de böyle oluyor, bazen mutabık kaldığımız konular bile çözülemiyor. Yani mesela ilk kanun teklifi -27'nci Dönem geldiğimizde- bu Spor Toto ve Loto'da ödüllerin artırılmasıydı. Bu artırılma geldiğinde de "Bu yasa dışı bahis bu vesileyle azaltılacak." dedi Sayın Öztürk değil mi? Öyle, hatırlıyorsanız. Bu konuda da bir mutabakat sağlamış gibi görünüyorduk ama düzenlemeler olmadı ve de gördüğümüz şekilde bir gelişme olmamış, yeni düzenlemeler yapılıyor.

Dolayısıyla torba kanun esasında bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin temel felsefesine de aykırı bir kanun. Yani bu konuda hakikaten hızlı bir şekilde eğer bu sistemi getirdiyseniz bunun gereğini yapma mecburiyetimiz var, aksi takdirde bu sistem yürümüyor ve bu nedenle de sistemin olumsuzluklarını ciddi artırıyoruz. Yani bu konuda da herhâlde sistemi getirenlerin liderlik yapması lazım ve biz de buna destek oluruz ve kanun yapma kalitemiz hızla düşüyor, yerlere doğru gidiyor.

Ben burada konuyla ilgili genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Galiba biz burada biraz kes-yapıştır türü konuşmalara başladık uzun süredir, hep aynı şeyleri konuşuyoruz, aynı konular geliyor, aynı mahiyette konuşuyoruz ve galiba da davulcuya kızıp zurnacıya sitem ediyoruz. Yani genel olarak baktığımızda böyle bir değerlendirme yapmam lazım özellikle ekonomik konuda. Düşünüyorum, mesela, Türkiye nerede olmalı ekonomi olarak, nerede olur Türkiye'nin şartları? Hatta çok değil, ben AK PARTİ döneminin tamamını böyle reddederek de gitmeyeyim, 2008 devam etseydi yani Türkiye'de sağlam bir siyasi irade olsaydı veya Türkiye, 2011'lerde Türk siyasi hayatında yeni bir siyasal iktidarla veyahut da siyasal yapıda öncekine devam edebilseydi bugün gerçekten Türkiye'nin fotoğrafının, enflasyonu yüzde 4'ün altında bir Türkiye, faizi yüzde 5 ila 7 arasında bir Türkiye, dolar kesinlikle 4,5 liranın altında bir Türkiye, fert başına millî gelir 16 bin dolar, toplam millî gelirimizin aşağı yukarı 1,2 trilyon dolarlar civarında olduğu bir Türkiye olmaması mümkün değildi. Bunun olmama nedenlerinden de Parlamentoda bahsettik ama bu Türkiye'nin iş dünyası kredi temerrüdünü ve bankalardaki bu riski konuşuyor ve bunu ciddi olarak konuşuyor. Bankalarda bu oranın yüzde 10'lara geldiğini, aslında 6'nın üzerindeki oranın yüzdürüldüğünü konuşuyor, sadece enerjide 47 milyar dolarlık bir kredi riskinin varlığından bahsediyor. Özellikle de doların 6,15'lere gelmesi bunu çok ciddi yaşama geçirebilir, bir risk olarak ortaya çıkarıyor.

Şimdi, biz esasında bu tür kanun maddeleriyle uzun süredir topu gelişine vuruyoruz ve çoğu zaman da yüzümüz kaleye dönük olduğu için kendi kalemize gol atıyoruz ve yaptığımız değişikliği telafi etmek için tekrar değişiklikler getiriyoruz. Ben maalesef burada iki üç ay arayla yapılmış kanunların tekrar değiştirildiğine şahit oldum. Hatta konaklama vergisinde hatırlıyorum, burada teklifi tartışırken bir düzenleme geldi. "Ya, buna iyi bakın." falan dedik, "Yok, biz bunu sivil toplum örgütleriyle görüştük." denildi, geçti, Genel Kurulda tekrar eski hâline geldi. Çok acele ediyoruz ve bu acelemiz bizi, Parlamentoyu da kanun yapma sürecimizi de milletin iradesini de yıpratıyor. Yani hani "Yavaş acele edelim." diye bir kavram vardır, bunun üzerinde durmuyoruz.

Mesela işsizlik... Hayret ediyorum ya, dünyanın herhangi bir yerinde işsizlik kampanyayla olur mu ya? Cami inşaatı mı yapıyoruz, pencereleri senden, avizeleri benden? Yok böyle bir şey yani dünyanın hiçbir yerinde yok.

Çok değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye 84 milyon 153 bin. 15 yaş üstü nüfus yani iş hayatına gelecek nüfusun sayısı yaklaşık 62 milyon. 62 milyonun 33 milyonu çalışma hayatında, çalışma talebi olan insanlar. Bunun 28 milyonunu çalışıyor biliyoruz; 20,5 milyonu, 21 milyonu da kayıtlı. Yani Türkiye'nin dörtte 1'i kayıtlı çalışıyor, tamamına bakıyor, SGK burada. Kayıtlı işçilerimizde düşüş var bizim. Her yıl nüfusumuz yaklaşık 900 bin artıyor. Bir yıl önce bu 900 binin yüzde 80'i, artan her 100 kişiden 80'i iş aramak için müracaat etmiş, bu sene bu 100 kişiden 20 kişi müracaat etmiş. Artık TÜİK de yoruldu bu rakamları, bu şeyleri makyajlayarak göstermekten.

Türkiye ne olmalı? Türkiye gelişecekse, gerçekten ileri gidecekse... 28 milyon çalışanımız varsa, biz Güney Kore'yi, Almanya'yı ve benzerlerini örnek alırsak demek ki 16 milyon insanımızın üretim gücünden yoksunuz biz, böyle bakmak lazım. Yani buna "8 milyon işsizimiz var." meselesiyle bakmamak lazım, biz böyle bakmıyoruz. Nasıl bakıyoruz: "16 milyon insanımızın iş gücünden yoksunuz, bunları üretime katmamız lazım, iş alanlarını ve Türkiye'nin perspektifini buna göre açmamız lazım." diyoruz. Böyle bir Türkiye var, gerçekten de böyle yüksek bir performansı ve yüksek bir potansiyeli olan Türkiye var. Güçlü bir Türkiye için -çok samimi söylüyorum, bu ülkenin akademisyeni ve parlamenteri olarak söylüyorum- ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Ama bunu, yaşadığı coğrafyayı ve yaşadığı çağı kavrayan bir siyasal anlayış çerçevesinde ancak aktive edebiliriz. Şimdi, Türkiye'de 8 milyon işsiz...

Başka bir şey söyleyeyim: 2000 yılında çalışanların yüzde 20'si asgari ücretliydi, bugün yüzde 40'ı asgari ücretli. Emekli maaşı 1,5 asgari ücretti, bugün yarısı. Bin liranın altında ücret alan milyonlarca insanımız var, 1 milyona tamamlanıyor yani muhtaç parasına tamamlanıyor, fakirleşiyoruz. Tabii ki fakirleşiyoruz; 2008 yılında 10.500 dolar millî gelirden 2020 yılında, Suriyelileri sayarsak 8.400 dolar, saymazsak 8.900 dolar bir millî gelirimiz var.

2012 yılını alırsak, fert başına yaklaşık 3 bin dolarla beş kişilik ailede 15 bin dolardan bugünkü kurlar üzerinden yıllık yaklaşık 100 bin lira fakirleşmişiz demek. Baktığımızda, her tarafıyla geriye düşen bir Türkiye var. Bu elbette ki yapısal reformlar gerektiriyor. Parça parça yamayarak gidiyoruz. İşte vergi kanunlarımız -burada maliyeciler- artık vergi ve teşvikler kanunlara sığmıyor.

Bakın, çok samimi söylüyorum -SGK burada- bir şirketin yirmi beş yıllık mali sorumlusunun teşvik sistemini uygulamada bilgi ve birikimi yetersiz. SGK'den emekliye ayrılan veya Türkiye'deki arkadaşlar özel programlarla danışmanlık hizmeti veriyorlar artık. Ya, böyle bir ülke yok! Bu kadar karman çorman ve berbat. Uğur Bey desin ki: "Hayır." Mali müşavir olduğu için refere ediyorum yani.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Uzak kaldım.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bana bakma.

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Yok, siz zaten uzaksınız.

Yani bunlar gerçeklerimiz. Olumlu vereceğiz bazılarına, gerçekten de çoğuna. Nasıl bunu söylüyorsam, bu gerçekleri de hepimizin gerçekleri olarak kabul edip bunlara doğru bir duruş sergilemek lazım. Arkadaşlar, yoksa parça parça aşağıya doğru iniyoruz. Bunu toplamak için hareket ederseniz biz varız.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.