| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .12.2019 |
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Bakan Yardımcısına açıklamaları için çok teşekkür ediyorum, gayet ayrıntılı bir şekilde kendi Libya deneyimini de hatırlatarak bizi bilgilendirdi. Dışişleri Bakanlığının ve Millî Savunma Bakanlığının değerli temsilcilerini de saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan Yardımcısının açıklamalarında hep dikkati çeken birkaç ifade var, bunlar öne çıkıyor Libya'yla ilgili olarak. Birinci dikkati çeken ifade, iç savaş; ikinci dikkati çeken ifade, ülkenin neredeyse bölünmüş olduğu ve iki kuvvetin birbirleriyle bir türlü uyuşamadığı, anlaşamadığı ve bunun da giderek iç savaşın boyutlarının artmasına yol açtığı. Sayın Bakan Yardımcısı derinleşen kriz bağlamında birtakım girişimlerden söz etti yani kriz var, iç savaş var, kriz derinleşiyor ve biz, bütün bu ortamda böyle bir Mutabakat Muhtırası'nı Komisyonumuzun gündemine alıyoruz.
Bugün haberlerde şöyle bir gelişme de geçti: Trablus Belediye Meclisi seferberlik ilan etti. Trablus'taki durum -bundan herhâlde haberiniz vardır çünkü basına düştü- demek ki giderek ciddi bir hâle gelmiş. Bu da Ulusal Mutabakat Hükûmetinin -her ne kadar Birleşmiş Milletler tarafından tanınan, meşru bir hükûmet olsa dahi- işinin çok zor olduğunu ve belki de çok yakında iktidardan ayrılmak durumunda kalacağını gösteriyor. Libya'da bizim de hiç beklemediğimiz, istemediğimiz ve bütün uluslararası toplumu da şaşırtacak bazı gelişmelerle karşı karşıya kalacağımız gibi bir olasılık var.
Şimdi, bu anlaşmayı ya da bu Mutabakat Muhtırası'nı ayrıntılı bir şekilde inceledik. Ben bu Mutabakat Muhtırası'nın belli unsurları üzerindeki görüşlerimizi öncelikle dile getirmek istiyorum.
Her şeyden evvel, bu girişteki belirttiğim "derinleşen kriz" ve "iç savaş" ifadelerinin, aslında böyle bir Mutabakat Muhtırası'nın Türkiye'yi giderek iç savaşa bir taraf yapma olasılığını ve bunun da çok büyük bir tehlike olduğunu belirterek başlamak isterim.
Bir de anlaşmanın metni üzerinden gitmek istiyorum. Neresinden başlayacağımı bilemiyorum ama Mutabakat Muhtırası'nın silsilesini ve maddelerin numara sırasını izlemek herhâlde daha yararlı olacaktır, önce 3'üncü maddeden başlamak düşüncesindeyim. 3'ncü maddenin (1)'inci fıkrasında "gönderen taraf" kabul eden tarafa personel, malzeme ve teçhizat gönderecek taraf olarak tanımlanıyor. Şimdi, bu ifade -gönderen taraf Türkiye olduğuna göre kabul eden taraf da Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti olduğuna göre- Türkiye'nin Ulusal Mutabakat Hükûmetine askerî yardım göndermesinin önü açılıyor. Bu tanım ve bu şekilde bir yardımın önünün açılması, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2011 yılında aldığı 1970 sayılı Karar'ın Libya'ya yönelik silah ambargosunu düzenleyen dokuzuncu paragrafına aykırıdır. Dolayısıyla biz aslında bir mutabakat muhtırasıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bir kararını ihlal eder bir duruma düşüyoruz.
Aynı maddenin yani 3'üncü maddenin (3)'üncü fıkrasında "misafir personel"in tanımı var. Bu misafir personel tanımı "Taraflardan herhangi birinin bu Mutabakat Muhtırası'nın uygulanması amacıyla diğer tarafa gönderdiği personel veya savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahısları ifade eder." cümlesi yer alıyor. Şimdi, bir kere bu savunma ve güvenlik kuruluşları kimdir? Savunma ve güvenlik kuruluşlarının sivil personeli nasıl oluyor? Bir sivil savunma örgütü mü söz konusu acaba? Sivil şahısların kimler olacağı belirsiz, savunma güvenlik kuruluşlarının tanımlanması yok. Tabii, bu şekilde şiddetli bir iç savaşın yaşandığı Libya'ya aslında savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar örtüsü altında belki de ciddi bir kuvvet konuşlandırmak için bir alan açma çabası. Bu, zannediyorum bizi, herhâlde Libya'da çok ciddi bir tehlikeyle ve iç savaşta çok ciddi bir taraf olma riskiyle karşı karşıya bırakıyor.
3'üncü maddenin (7)'nci fıkrasında "hibe" ifadesi var. Bu "hibe" ifadesinde de "Bir malzeme veya hizmetin bağışlanması veya bedelsiz devrini ifade ediyor." deniliyor. Türkiye, Libya'daki çatışmanın bir tarafı olan Ulusal Mutabakat Hükûmetine askerî nitelikte malzeme veya hizmet bağışlayacak veya bunları bedelsiz devredecek ise yine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1970 sayılı Kararı'na aykırı bir şekilde hakaret etmiş oluyor. Bu da aynı zamanda, ülkedeki yangına bir tür benzin dökmek gibi ve bütün bu gerilimi daha da tırmandırmak gibi bir sonuç doğuracak.
3'üncü maddenin (8)'inci fıkrasında bir başka tanım var, o da "hizmet" tanımı. "Hizmet" tanımında da "Taraflar arasındaki bu Mutabakat Muhtırası'na göre bir işin yapılması için verilecek olan eğitim, teknik bilgi, destek, geliştirme, bakım, onarım, kurtarma, imha, liman ve müşavirlik desteği ile mülkiyeti elde olmak kaydıyla tahsis edilebilecek kara, deniz ve hava araç, gereç, silahları, bina ve araziyi (eğitim üsleri) ifade eder." deniliyor.
Değerli milletvekilleri, değerli Komisyon mensupları; bu tanım, Türkiye'nin Ulusal Mutabakat Hükûmetine savaş uçağı ve savaş gemisi başta olmak üzere, birçok askerî aracı tahsis etmesine olanak tanıyor. Ayrıca, Türkiye zaten Ulusal Mutabakat Hükûmetine, 1970 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına aykırı bir şekilde, yıllardır karadan, denizden, havadan; silah, cephane ve askerî teçhizat sağlamakta. Bu, zaten Birleşmiş Milletler bünyesindeki uzmanlar heyeti tarafından da ülkedeki durumu sürekli gözlemekle görevli olan uzman heyet tarafından her yıl düzenli olarak yayınlanan raporlarda kayda geçirilmiş. Yani Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Libya'ya yönelik kararlarını göz göre göre ihlal ettiği bu raporlarda gayet net bir şekilde ortaya konuyor. Demek ki biz, buna rağmen, bu hizmet tanımıyla bu raporları da dikkate almaksızın bu davranışımızı sürdürmek niyetindeyiz.
3'üncü maddenin (9)'uncu fıkrasında "lojistik destek" tarif ediliyor. Orada da "İkmal maddeleri ve hizmetlerine ilişkin satış, hibe, mübadele, tahsis, kiralama, teknoloji transferi, lisans verilmesini..." gibi ifadeler var. Bu da aslında, Türkiye'nin Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle birlikte ve sahada onunla birlikte savaşan birtakım cihatçı örgütlere destek sağlaması imkânını sağlayacak. Bunların hepsi, net bir şekilde, ne kadar üstü kapalı ve ne kadar özenli bir dil kullanılarak yazılmışsa da dikkatle okunduğunda ve arka planı bilindiğinde net olarak ortaya çıkıyor.
Gelelim 4'üncü maddeye: Mutabakat Muhtırası'nın güvenlik ve askerî iş birliği alanlarını tarif eden 4'üncü maddesinin (1), (2), (3), (4), (5), (6), (7), (9), (10), (11), (12), (14) ve (19)'uncu fıkraları Türkiye'nin çıkarları, Libya'nın güvenliği ve Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz bölgesinin huzur ve istikrarı bakımından sakıncalı ve aynı zamanda uluslararası hukuka da aykırı olabilecek birçok unsur içeriyor. Neden böyle diyorum? Bu fıkraların tamamı, Türkiye'nin Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükûmetine askerî personel, malzeme, teçhizat göndererek aktif destek vermesine ve bir bakıma Libya'daki savaşa taraf olarak, savaşın da içinde yer alarak belki savaşın uzamasına dahi kapı aralamaktadır. Şimdi, bizim istediğimiz bu mu değerli milletvekilleri? Yani Hafter ile Trablus'taki Hükûmet arasında tarafsız olarak ve bunlardan bunlardan bir tanesine askerî malzeme sağlayarak, askerî personel sağlayarak, teçhizat sağlayarak taraf tutmak yerine Libya gibi, Sayın Bakan Yardımcısının da belirttiği gibi Türkiye'nin bir çok alanda uzmanlık kazanmasına yol açmış eski bir kadim dost olan topraklarda bu şekilde bir taraf tutarak bu şekilde bir iç savaşın içine girmek mi acaba bizim maksadımız? Yani bu Mutabakat Muhtırası'na baktığımızda bu çıkıyor ortaya. Örneğin bu 4'üncü maddenin (9)'uncu fıkrasında "Farklı alanlarda iş birliği ve Taraflar arasında temas ziyaretleri" ifadesi var. Kimdir, nedir bu farklı alanlar? "Farklı alanlar" ifadesi, aslında bir şekilde burada tanımlanmayan her türlü faaliyeti "farklı alanlar" tabiri altında pekâlâ kullanmaya kapı açıyor.
Şimdi, ben yine madde sırasıyla devam ediyorum. 5'inci madde uygulama ve iş birliği esaslarını tanımlıyor. 5'inci maddenin (1)'inci fıkrasının (b) bendinde "Her iki Tarafın uzmanları arasında çeşitli faaliyet alanlarında tecrübe değişimi" ifadesi var. Burada, 5'inci maddenin (1)'inci fıkrasının (f) bendiyle birleştirdiğimiz zaman "Fiilî atış uygulamalarını da içerecek şekilde askerî tatbikatlara katılım..." diyor. Buna baktığımız zaman mühimmat, silah sistemleri, askerî teçhizat, araçla ilgili ikmal maddelerinin hibe, geçici temin veya yabancı askerî satış kapsamında mübadelesinin önü açılıyor ve bu 5'inci madde de resmen Türkiye'yi açıkçası bu Mutabakat Muhtırası tarafı olarak -imzalamış olduğu- Ulusal Mutabakat Hükûmetinin yanında iç savaşa bir taraf yapmaya namzet.
7'nci maddeye geliyorum Orada gizlilik dereceli bilgi ve malzemenin güvenliği tarif ediliyor. Burada herhâlde özellikle Savunma Bakanlığı yetkililerinin ne kadar duyarlı olduğunu takdir etmemiz gerekir. Şunu vurgulamak isterim: İç savaşın taraflarından bir tanesiyle fevkalade önemli gizlilik dereceli bilgi ve malzeme paylaşılacak. Bunun güvenliğiyle ilgili Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle yaptığımız bu Muhtıra'da bir madde var ve oradan ben şu sonuca varıyorum: Eğer yarın öbür gün Libya'da hükûmet değişirse ve bizim bu mutabakatı imzaladığımız Ulusal Mutabakat Hükûmeti ortadan kalkar ve bizim şu anda karşı olduğumuzu düşündüğümüz Hafter kuvvetler iktidara gelirse, paylaştığımız gizli malzeme ve gizlilik dereceli bilgi gelecek iktidarın, istikbâldeki iktidarın da eline geçecek. Yani şu Mutabakat Muhtırası'nın 7'nci maddesi o bilgilerin ve o teçhizatın ya da malzemenin başka bir Libya yönetiminin eline geçmesini engellemez. Böyle bir riskle karşı karşıyayız. Bunu şu açıdan hatırlatıyorum: Biraz evvel de söyledim, Trablus Belediye Meclisi seferberlik kararı aldı, Libya'daki dengeler her an değişebilir, iç savaş her an bir şekilde başta bir tarafın lehine bir duruma doğru evrilebilir ve Türkiye'nin Ulusal Mutabakat Hükûmetine sağlayacağı gizlilik dereceli bilgilerin güvenliğinin de Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından korunmasının mümkün olması güçtür.
8'inci maddede "istihbarat" tanımlanıyor. Türkiye Ulusal Mutabakat Hükûmetine bir çok taahhüdün dışında operasyonel iş birliği taahhüdünde de bulunuyor. 8'inci maddenin (1)'inci fıkrasının (a) ve (c) bentlerinde tarafları hedef alan ulusal güvenliğe yönelik tehditler tarafları karşılıklı ilgilendiren bölgelerdeki güvenlik gelişmeleri ifadeleri fevkalade geniş tutulmuş. Onlar herhangi bir askerî iş birliği anlaşmasında, askerî ve teknik, güvenlik iş birliği anlaşmasında olmaması gereken kadar geniş tutulmuş ifadeler. Bunun geniş tutulmasından elbette insan kuşkulanıyor ve rahatsızlık duyuyor çünkü imzaladığınız Mutabakat Muhtırası'nın bir tarafı bir savaşın tarafı yani öyle sıradan, barış içinde bir ülkeyle veya bir hükûmetle bir mutabakat imzalamıyorsunuz. Ne kadar askerî iş birliği ve güvenlik anlaşması imzalıyor olursanız olun koşullar güven veren koşullar değil.
8'inci maddenin (4)'üncü fıkrasına geçtiğimde bakıyorum çalışma ilkeleri alanın da alanında danışmanlık hizmeti verilecek faaliyetler dile getiriliyor: İşte Türkiye ve Libya'daki Savunma ve Güvenlik İşbirliği Ofisi bünyesindeki ilgili kurumlardan falan söz ediliyor ama deniyor ki: "Görev tanımı ve personel sayısı gibi diğer hususlar düzenlenecek protokol ile belirlenir." Bu Mutabakat Muhtırası'nın ekinde henüz bir protokol yok. Demek ki ileriye dönük olarak, bir protokol imzalanması öngörülüyor ve biz o protokolün ne olacağını şu anda bilmiyoruz ve bu protokolde ileriye dönük olarak, ofislere atanacak olan personelin görev tanımı da tarif edilecek. Yani bizim şu anda bilmediğimiz birçok konu bu Mutabakat Muhtırası'yla hükme bağlanmış ve bilmediğimiz şeyleri de geleceğe dönük olarak kabul etmiş duruma düşüyoruz.
"Danışmanlık hizmeti" ifadesi, istihbari ve personel, operasyonel faaliyetlerin koordinesi kisvesi altında Türkiye'den Libya'ya acaba birtakım paramiliter güçler mi gönderilecek? Çünkü buna benzer çok işaret var, örneğin, biliyorsunuz, Hafter güçleri Rusya tarafından çok ciddi bir şekilde destekleniyor. Rusya'nın en az 200 askerî personeli olduğu ve bunların Hafter kuvvetlerine çok ciddi teknik danışmanlık verdiği biliniyor ama daha da vahimi, Rus basınında, Türkiye'nin Libya'ya, Türkiye'deki iktidara yakınlığı bilinen -bunlar Rus basınının ifadesidir- SADAT isimli özel güvenlik şirketi kanalıyla savaşçı gönderebileceği yazıyor ve İdlib'deki savaşçıların Libya'da görüldüklerine ilişkin de haberler yayınlanıyor. Yani İdlib'de bir sıkıntı olduğunu hepimiz biliyoruz ama İdlib'deki sıkıntıyı Libya'ya ihraç etmek bizim vazifemiz mi? Değerli milletvekilleri, İdlib'deki sorunu çözmek için bu kadar uğraşırken Türkiye bu meselede Rusya'yla ve İran'la Astana sürecini ve Soçi sürecini sürdürürken, bir yandan Cenevre'de görüşmeler devam ederken, bütün bunların hepsini bir yana bırakıp İdlib'deki sorun teşkil eden cihatçıları ve savaşçıları Libya'ya ihraç etmek bizim vazifemiz mi?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Bunu kim iddia ediyor? Nerede var?
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Rus basını iddia ediyor.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - İddia sonuçta yani bunu olmuş bitmiş gibi anlatıyorsunuz.
BAŞKAN VOLKAN BOZKIR - Sayın üyeler, söz vereceğim. Bugün uzun sürecek, devam ederiz.
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Ama mademki Hükûmet ile Rusya arasında bu kadar kuvvetli bir iş birliği var, mademki Suriye'deki iş birliğinden böbürlene böbürlene bahsediyoruz, Libya'da benzer bir durumla karşılaşmayacağımızın da işaretini vermek için bunları söylüyorum. Bunlar pek yabana atılacak iddialar değil, iddia dahi olsa en azından kayıtlara geçmesi, Türkiye'de de kamuoyunun bunları bilmesi gerekir diye söylüyorum.
Sayın Başkan, son olarak, 13'üncü maddede mali hususlar düzenleniyor ve bu mali hususlarda da gönderen tarafın talebi üzerine, kabul eden tarafın, misafir personel ve misafir öğrencilerin bütün masraflarını ödemesinin önü açılıyor. Yani, bir yerde, Libya'daki iç savaşın tarafı hâline gelmek için hamle üstüne hamle yapılıyor; bu yetmiyormuş gibi Mutabakat Muhtırası sayesinde Libya'dan Türkiye'ye gelecek kişilerin masraflarını da biz üstleniyoruz ve -hani hep "yerli ve millî" diyoruz ya- bu masraflar, Mutabakat Muhtırası kapsamındaki eğitim ve öğretim giderleri, vatandaşlarımızı Türk lirasını kullanmaya teşvik eden ve dövizden kaçınmalarını salık veren bir zihniyet ve bir söylem varken ABD doları cinsinden ödenecekmiş ve kabul edecek olan taraf da biziz. Hani, yerli ve millî unsurlarımızı sürekli gündeme getirirken biz Libya'dan gelen misafirlere ABD dolarıyla ödeme yapacağız.
Sayın Başkan, zannediyorum epey konuştum, epey de zaman aldım. Aslında Mutabakat Muhtırası'nın madde madde üzerinden gittiğimizde, bizi endişelendiren ne kadar çok şey olduğu bu sözlerden ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak, biz, bu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş birliği Mutabakat Muhtırası'nı, Libya'nın egemenliğine ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Libya'daki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan 1970 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı başta olmak üzere bütün kararlara aykırı görüyoruz, bunu aykırı gördüğümüz için de söz konusu Mutabakat Muhtırası'na ve bu teklife karşıyız.
Teşekkür ederim.