KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Bursa Milletvekili olmam hasebiyle Bursa'da Alevi evlerinin işaretlenmesi konusunda bir şey söylemek istiyorum. Biz buna şahitlik etmiş değiliz, böyle bir meselemiz de yok. Sivil toplumun arasında kan ve kin varmış iması çok yanlış, siyasetçinin diline yakışmaz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Olmasın...

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ben özellikle, biz ve arkadaşlarımız, sadece seçim zamanı değil, çoğu zaman bu dergâhlara gidiyoruz ve bu arkadaşlarımızla görüşüyoruz ve hepimizin, 82 milyonun bir parçası olduğu intibasını biz de alıyoruz. Gerçekten de olmasın ama varmış gibi de bir imada bulunmanın doğru olduğunu düşünmüyoruz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Var, var. Yokmuş gibi konuşma.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar... Ne oluyor? Lütfen...

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Bakanım, ben şahitlik etmedim. Ben şahitlik edersem...

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Aynı şeyleri söylüyoruz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Aynı şeyleri söylüyoruz. Biz de "Olmasın." diyoruz.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, müdahale etmeyin.

Sayın Tatlıoğlu...

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ben şahitlik etsem...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bursa Milletvekilimiz "Yok." diyor.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Olmasını arzu ediyorlar.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ben yaygın bir işaretlenmeye şahitlik etmedim, olsaydı bilirdim. Münferit olmuştur, münferit her yerde olur. Şahitlik etseydim ettiğimi burada da söylerdim. Sadece vicdanımızla sınırlı insanlarız.

Sayın Bakanım, öncelikle şunu söyleyeyim: Emniyet Genel Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerine "Evet" diyoruz biz. Bunu geçen sene de bu şekilde dedik.

Özellikle 2011 yılında dış politikada şöyle bir tavır vardı: Sanki dış politikayı biz icat etmiştik, bütün dünya bizden öğreniyordu. Şimdi âdeta İçişlerinde de, bütün bakanlıklarda da bu şekilde bir tavır biraz rahatsız edici diye düşünüyorum çünkü Türkiye, bu coğrafyaya yeni taşınmadı, komşularımız da on yıllık kiracılar değil, biz binlerce yıl yüzlerce sorunlarla karşılaştık ve hepsini aşmayı bildik. Doğrusu, 15 Ağustos 1984... Nedir bu tarih? Eruh ve Şırnak'ta baskın ve buradan itibaren bir mücadele vardı. Bu mücadeleyi çok büyük kaynaklarla, çok büyük fedakârlıklarla yürüttük. Ama bir şeyi atlamayalım, 2002 Türkiye'nin fotoğrafından niçin uzak kaldık? Çok güzel bir fotoğraf vardı. Bir önceki Hükûmetten devralınan ve de terörün minimize edildiği, sosyal barışın ve bütün ülkenin bir başka atmosfere girdiği bir fotoğraf vardı, biz bu fotoğrafı bozduk. Sanki 1984'ten hemen giderek yükselen bir ivme yoktu. Neden bozduk efendim?

Bakın, sadece PKK'yı muhatap alan çözüm süreciyle bozduk. Sadece PKK'yı o yörenin temsilcisi olarak aldık, hatırlayın ve son seçimde de acayip bir gariplik yaptık, Osman Öcalan'ı Türk siyasetinin âdeta bir parçasıymış gibi Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda boy göstertdik. Bunlar siyasi kazanımlara değmez. Samimi söylüyorum, 100 bin kere İstanbul'u kaybetseydi kazanan adam da Osman Öcalan bu televizyona çıkmasaydı, bütün samimiyetimle söylüyorum. Türk askerine vur emrini vermiş insanların mektuplarından medetler umduk. Tekrar ediyorum, keşke bunu yapanlar kazansaydı da bu olmasaydı. Değmez bu belediye başkanlığı için, bu seçim için bunlar. Şimdi, bunları dillendirmek lazım. Oslo'yu unutalım mı? Devlet nezaretinde Habur'dan Peşmerge geçişini yok mu sayalım? Valilerin gözlerini kapatmasını unutalım mı? Yüzlerce evladımızı yitirdik, yitirmedik mi? Kendi yaptıklarımızı, 2002'ye kadar yaptıklarımızı, binlerce şehidimizi, vatan evladının kaybını, sivil kayıplarını tekrar berbat ettik. Türkiye az olandan, az olan kaynaklarından çok ciddi harcamalar yaptı, büyük fedakârlıklar yaptı. Toplayıp bir yere getirdik, minimize ettik, silikleştirdik terör sorununu ama devletin birikimini dışarıda tutan politikalar, bakın, dış politikada da bunun neticesi. Niçin Suriye'deyiz bugün? İki nedeni var: Bir, sorunlarını konuşmayan Türkiye. İki, devletin birikimini dışarıda tutan bir politika. Ben sizin makamınızda bulunmuş, yani Sayın Genel Başkanını kastetmiyorum, değerli bir devlet büyüğünün şu sözünü çok hatırlıyorum, dedi ki: "İttihaçılar Abdülhamit'ten yararlanmadılar, bu arkadaşlar da devletten yararlanmadılar." Son dönemleri söylemiyorum.

Şimdi ben sizi dinlediğimde samimi söylüyorum, terörle ilgili konuşmanızı dinlediğimde 1990'lı yılların İçişleri Bakanını dinliyorum. Bakın, 2001, 2002, 2003, 2007 bütçe görüşmelerine bakın bugünkü konuşmanızla o günkü İçişleri bakanının konuşmalarının farklılığını göreceğiz. Türkiye, bunu bir yere getirmişti, çok büyük kaynaklarla getirmişti. Biz bunu bozduk maalesef yani olana evet, olmayana da hayır demek lazım ve bunu niçin söylüyorum, sadece bir siyasi eleştiri yapmak için söylemiyorum, zaman zaman bazen bunun ayak izlerini tekrar hissediyoruz, aynen Osman Öcalan'ın televizyona çıkması, Abdullah Öcalan'ın mektubunun okunması gibi ve insanın içi o zaman ürperiyor, acaba yine mi buraya dönüyoruz diye. Biraz önce zatınızdan şikâyet edenlerle beraber İçişlerinin yürüdüğü zamanları hatırlıyoruz. Buna dönülmesin diye, bu yanlışlar yapılmasın, toplumun tamamının kucaklanması ayrı ama bunlar yapılmasın diye uğraşıyoruz. Bakın, Barış Pınarı Harekâtı'nda biz de çok ciddi bir tavır koyduk "Al bayrak partiyiz." dedik, hem de harekât başlamadan önce.

Sayın Bakanım, ben güncel bir konuyu söylemek istiyorum. Bakın, 12 bin yıllık Dipsiz Göl gitti; vali, yerinde duruyor Sayın Bakanım. Ya, burada nasıl bir şey olması lazım, bir. İkincisi, illerde valilerle AK PARTİ il başkanlarının görev tanımlarını bir ayrıştırın lütfen. Samimi söylüyorum, protokoller bile ayrı bir problem. Yani milletvekili arkadaşların çoğu, il başkanlarının nezaketinden kayıp gidiyor yani çünkü bunlara birinci derecede, iktidar partisi ve devlet riayet etmeli. İktidar partisinin birinci derecede görevi, kuralların uygulanmasını gözetmektir. Bunu birinci derece, iktidar partisi gözetmeli yani bu ayrıntıyı...

Bir başka husus, efendim, bakın, "Suriyeli mültecilerden kaynaklı hastalık yok." dediniz. Benim yeğenim, Eda Çavdar, Bursa'da Dörtçelik Çocuk Hastanesinde Suriyelilerden kaynaklı meningokoksik menenjit oldu. Bu, doktorların tespiti, bunların yüzde 90'ı ölüyor, yüzde 10'u kalıyormuş. Hacettepeye geldi, üç ay misafirimiz oldu, elini ve ayaklarını kestiler 11 aylık bebeğin. Yani var olanı yok saymayalım, tedbir alalım. Yani bunları eleştiri için söylemiyoruz, yok sayarsak... Efendim, şimdi, bakın, Türkiye'de artık sağlık kuruluşlarının, halk sağlığı kuruluşlarının kaldırdıkları aşılar tekrar vuruluyor. Artık Türkiye'de kullanımdan kalkmış aşıları aileler 600 lira, bin lira veriyorlar ve gidiyorlar burada, sağlık ocaklarında vurduruyorlar küçük çocuklara, hepimiz bunu yapıyoruz. Bakın, gözlerimizi kapatınca akşam olmuyor, sadece biz görmüyoruz. Hepimiz umreye, hacca giderken aşı olmuyor muyuz? Neden oluyoruz? Türkiye'de olmayan hastalıklar orada olduğu için oluyoruz. Şimdi, bu hastalıklar Türkiye'de başladı, Türkiye'de kalmadığı için sağlık ocakları listesinde bu yok. Ama doktorunuz, çocuğunuzun doktoru bunları size listeliyor, gidiyorsunuz eczaneden... Ben aldım efendim, 600 lira ödeyerek aşı aldım ve çocuğuma vurdurdum. Benim de küçük bir çocuğum var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tatlıoğlu, zaman...

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Bakanım, geçen sen söyledik, bu Emniyet mensuplarımıza, gelin, şu 3600 ek göstergeyi lütfen başlayalım, kademeli başlayalım. Geçen yıl bir önerge verdik. Siz önerge verin, bakın, burada hepimiz, bütün partiler destekler. Siz önerge verin, biz destekleyelim veya biz bir önerge verdik, siz sahiplenin; bir kademeli geçiş yapalım. Çünkü bu kadar üzerine... Yani gönül istiyor ki terörün konuşulmadığı bütçe görüşmeleri olsun ama baktım, konuşmaların da sizin konuşmalarınızın da yüzde 80'i terörle ilgili. Bunların önemli bir kısmını yüklenen kadrolara, bu çalışma şartlarını dikkate alarak -marifet iltifata tabidir- bununla ilgili bir sahiplenme yapalım derim.

Teşekkür ederim.

Bütçeniz hayırlı olsun, saygılar.