KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bakanlığın değerli bürokratları, çalışanları, kıymetli meslektaşlarım, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumun hemen her kesimindeki bireyleri yani ailenin tüm bireylerini, çalışma hayatındaki tüm tarafları, dezavantajlı tüm kesimleri kapsayan büyük bir bakanlık Bakanlığınız. O anlamda, Anayasa'nın "sosyal devlet" ilkesinin de bu Bakanlık nezdinde vücut bulduğunu düşünüyorum.

Diğer yandan şunu da ifade etmem lazım, birkaç tanımdan bahsedeceğim birazdan ama ondan önce şu kurguyu konuşmamız lazım: Hiçbir sosyal sorun -bunun içinde kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, bağımlılık- diğerinden ayrı değildir. O anlamda bizim disiplinler arası bir yaklaşımı -yani politika üretmek- konuyu tartışma noktasında öngörmemiz gerekiyor. Tabii, özellikle aile hep siyasetin konusu olmuş tarih boyunca, kimi korumak için aileyi konu edinmiş kendine, kimi ise parçalamak için, onunla ilgili birazdan birkaç örnek vereceğim size. Fakat bize göre aile, bireyi topluma hazırlayan en önemli kurum. Yani sorun çözme kapasitesinden tutun, empati, paylaşma, dayanışma gibi tüm değerleri aile içinde öğreniyoruz. 3 temel kavramı hızlıca söylemek istiyorum: Biz bunlar üzerinde bir kavram birliğine sahip olamadığımız için bazen birbirimizi farklı da anlıyoruz. Mesela, sağlıklı aile. Uzmanlar diyor ki: "Hangi sosyoekonomik yapıda olursa olsun -sosyoekonomik yapı farklılığını ayrı koyarak söylüyor- kendi içinde bir hak ve görev dengesi olan aileler sağlıklı ailelerdir." Bunun 2 kere 2, 4 bir matematiği yok. Burada temel prensip hakların bir kişide, görevlerin diğer kişide ayrışmaması. Güçlü aileye gelince, velev ki parçalanmış, velev ki ölüm veya başka nedenle eksik bir aile olsun, bir sorunla karşılaştığında o sorunu çözmek için bir araya gelebilen aileler güçlü aileler. Burada da önemli olanın sorun çözme kapasitesi olduğunu görüyoruz.

Bir başka konuyu da hemen hızlıca söyleyeyim. Bu Türkiye'ye has bir kavram ve aile sosyologları bunun çok üzerinde duruyor. Malumunuz aile yapısı dünyada değişti, artık geniş aileden ağırlıklı çekirdek aileye gidiyoruz ama Türkiye'de atomize bir çekirdek aileden bahsetmiyoruz. Türkiye'de ana aileden yani geniş aileden ayrılan çekirdek aileler birbirleriyle hâlâ dayanışmasını ve hizmet alışverişini özellikle sürdürüyor, aile sosyologları da buna da "çekirdek aile ağı" diyorlar. Aileyle ilgili Sayın Kuşoğlu'nun da bahsettiği problemleri çözebilmenin bana göre temel noktası, çekirdek aile ağını güçlendirici politikaların olması.

Hemen hızlıca evlenme ve boşanmayla ilgili bir hususu söylemem lazım. Genelde şöyle bir yanlış matematik yapılıyor: Bu yıl evlenen çiftler bu yıl boşanan çiftlere bölünüyor, çok basit bir matematik. Hâlbuki bu bir uzmanlık konusu. "Kaba evlenme hızı" ve "kaba boşanma hızı" denilen 2 kavram var, nüfus ile evlilik ve boşanmayı oranlayan bir matematiksel kavram bu. Türkiye, kaba evlenme ve kaba boşanma hızında OECD ülkeleri içinde en iyi 6 ülkeden biri. Şuna bakarsak, evlenme hızı bizden yüksek olan ülkelere baktığımızda aslında enteresan bir şey görüyoruz, Rusya ve Azerbaycan bizden yüksek -yani kaba evlenme hızı yüksekliği açısından söylüyorum- Kosova bizden yüksek. Daha düne kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde ailenin parçalanması için o kadar politika yapılırken artık bugün Rusya ve Azerbaycan evlenme hızını belli politikalarla yükseltmiş ve kaba evlenme oranı yükselmiş ülkeler arasında.

Boşanmaya girecektim ama vakit almasın diye sadece bir veriyi söyleyeceğim, yanlış bilinen bazı rakamlar var. Türkiye'de boşanmış kadına atfedilen pek çok olumsuz vasfa rağmen, işte bekâr kadın korkusu, toplumda boşanan kadına karşı yüklenen bakışlara rağmen Türkiye'de boşanma kararının yüzde 67'sini kadınlar alıyor.

Kadının güçlendirilmesi, aslında konuşmamda yer vermeyi en çok istediğim konu. Özellikle -daha önceki başka konuşmalarımda da söyledim- eğitime erişim kadını güçlendiren başlı başına faktör, en önemli faktör. Şartlı nakit transferleri, taşımalı eğitim, zorunlu eğitimin on iki yıla çıkması, her ilde yaygınlaşan üniversiteler ve kadınlar arası en önemli ayrımcılık olan başörtü yasağının kaldırılması, bütün saydıklarım aslında kadının eğitime erişimini artıran faktörler. Sayın Bakan da verdi, 2002'de 13,5 olan yükseköğrenime erişen kız çocuğu oranı bugün 47'ye dayandı ve 2023 hedefimiz bunun yüzde 60 olması.

Biz eğer kadına yönelik şiddeti, kadın istihdamını, siyasi katılımını, karar alma mekanizmasında kadınları konuşuyorsak önce eğitimi konuşmalıyız, önce eğitime erişimi konuşmalıyız. Çünkü kadına yönelik şiddet verilerine baktığımızda da görüyoruz ki sosyoekonomik yapısı güçlenen, eğitimi yükselen kadınlar şiddete daha az maruz kalıyorlar. Tabii, ne yazık ki "Şiddete hiç maruz kalmıyorlar." diyemiyoruz çünkü ne yazık ki şiddet, kadına yönelik şiddet gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyanın en önemli sorunlarından biri.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımızın da sık sık söylediği gibi, kadına yönelik şiddet gerçekten insanlığa ihanettir. Biz 2002'den bu yana Anayasa'da, TCK'de, İş Kanunu'nda, Gelir Vergisi Kanunu'nda -hatta, benim de Bütçe Komisyonu Üyesi olduğum dönemde burada yaptık birkaç tanesini- kadın girişimciliğini özendirmek, kadın istihdamını artırmak, kadının hem anayasal eşitliğini hem İş Kanunu önündeki eşitliğini sağlamak üzere pek çok düzenleme yaptık, şimdi onlara tek tek girmeyeceğim. Evet, bunu biz yaptık, AK PARTİ yaptı; bu, AK PARTİ'nin başarısıdır.

Diğer yandan, kadına yönelik şiddetin bir dünya sorunu olduğunu ifade etmek için OECD ülkeleri ve AB ülkeleriyle ilgili birkaç rakamı sizinle paylaşmak istiyorum ama ondan önce aile konusunda, söylediğim gibi, bir kavram birliğine varmadan doğru tartışmayı gerçekleştiremeyiz. Dünyanın hiçbir yerinde "aile içi şiddet" kavramı yok yani ev içi şiddet... Yani "domestic violence"ı biz nasıl "aile içi şiddet" diye literatüre yerleştirdik, nasıl böyle bir şey yaptık? "Domestic violence" kavramını "aile içi şiddet" diye çeviren aile karşıtı ideolojik yobazlığı da reddettiğimi buradan ifade etmek istiyorum.

OECD ülkeleriyle ilgili bazı göstergeleri size söylemek isterim, hemen aldığım yeri, kaynağımı da söyleyeceğim size. OECD'nin 2019 sosyal göstergelerinden, indikatörlerinden birtakım verileri paylaşacağım sizinle. Mesela, OECD ülkelerinde 15-49 yaş arası kadınlara soruyorlar "Şiddet bir sorun mu?" ya da "Erkeğin karısını dövmesi makul görülebilir mi?" diye. En yüksek oranda "Evet, görülebilir." diyen ülke Almanya, arkasından Kore, Estonya, Slovenya, İsviçre geliyor; Türkiye bu ülkelerin arkasında. Bakın, kadına yönelik şiddet verilerinde Türkiye özellikle zihinsel dönüşüm noktasında Almanya, Kore, Estonya, Slovenya, İsviçre'den daha iyi durumda.

(Uğultular)

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, sessiz olabilir miyiz, lütfen; bir uğultu var, lütfen.

Buyurun.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Türkiye'yi de hemen arkasından İngiltere ve İsveç takip ediyor. Yani bizim aslında bir önemli sorunumuz zihinsel dönüşüm sorunu, kadınların bunu makul görme ve mazur görme konusu.

Bir başka veri vereceğim. Yine, 2014 yılındaki kadına yönelik şiddet göstergelerinden, indikatörlerinden bir veri, Avrupa Birliği ülkelerinde hayatı boyunca eşinden 1 defa da olsun fiziksel veya cinsel şiddet gören kadınlarla ilgili bir veri bu. Finlandiya, Danimarka ve Letonya'da kadınların yüzde 25 ile 30'u fiziksel ve cinsel şiddet görünüyor; yüzde 21 ile 25 arası olan ülkelerse Hollanda, Fransa ve İsveç ve İngiltere.

Pek çok veri var, şimdi vaktimi bu verilerle geçirmek istemiyorum ama bir veriyi önemsiyorum. 15 yaş civarı kız çocuklarıyla ilgili yapılan bir araştırma var, hemen onu söyleyeceğim size. 9'uncu sınıf öğrencileriyle ilgili 2006 yılında Danimarka'da yapılan bir araştırma bu. Kız çocuklarının yüzde 15,8'i kendilerinden yaşça büyük biriyle yasa dışı cinsel deneyime maruz bırakıldığını belirtiyor. Yani Türkiye'de "çocuk yaşta evlilik" diye mücadele ettiğimiz alan aslında Avrupa ülkelerinin de bir başka boyutta yaşadığı ve mücadele ettiği bir alan.

İtalya, İspanya ve Türkiye karşılaştırması yapan bir başka veri var elimde, 2015-2016 yılları arasında yapılmış, yeni bir veri sayılır. İtalya'da savcılar sadece ciddi vakalarda cezai soruşturma başlatıyor. Yani bir Avrupa Birliği ülkesinden bahsediyoruz. Benden önce bir konuşmacı "Türkiye'de kadınlar haklarını bilmiyor." dedi ama bu bendeki veri o bilgiyi doğrulamıyor. İtalya'da kadınların yüzde 34'ü, İspanya'da ise yüzde 59'u kanuni haklarını bilebiliyor, haberdarlar ama Türkiye'de bu oran yüzde 80. Bu veriyi de nereden aldığımı size söylerim, Sivil Toplum Diyaloğu Programı kapsamında yapılan bir projeden alınan bir veri bu.

Hemen hızlıca söylüyorum: İnternet İzleme Kurulu 2016 yılında bir rapor yayınlıyor. Bu rapor, çocuklara cinsel istismar yapan, pornografik içerikli internet yayınlarının yüzde 60'ının Avrupa, yüzde 37'sinin ise Kuzey Amerika merkezli olduğunu söylüyor. Bu tür içerikli yayınların yüzde 92'si Hollanda, Fransa, Kanada ve Rusya'dan tüm dünyaya yayılıyor. Eğer çocuk istismarından, çocuğun cinsel istismarından bahsedeceksek aslında bizim en büyük mücadele edeceğimiz ülkeler bu ülkeler gibi görünüyor, özellikle internet üzerinden yapılan istismarlarda.

İstanbul Sözleşmesi akabinde çıkarılan 6284 sayılı Yasa'da emeği olan bir milletvekiliyim. Bu, iddia ediyorum, Avrupa'dan az önce saydığım ülkelerin hepsinin üstünde bir yasa. Hatta, o dönem İstanbul Sözleşmesi'nden sonra bu yasa çıkarıldığında pek çok Avrupa ülkesi yasanın mali karşılığını karşılayamayacakları için uyum yasasını çıkarmayı reddetmişlerdi. Ama yasanın uygulamasıyla ilgili bir eleştirim var. Özellikle koruma tedbir kararlarının vakaya özel uygulanmamasından kaynaklanan bir uygulama sorunu yaşıyoruz. Hâlbuki bir veri var elimizde, öfke kontrolü programı için -bu program yaklaşık dört aylık program- ŞÖNİM'e gelen, şiddet uygulayan erkeklerin hiçbiri -130 civarında bir veri vardı o zaman, sayı vardı elimizde- bu programı aldıktan sonra tekrar şiddet uygulamıyor. Yani koruma tedbir kararlarının doğru uygulanmasının, yasadan beklenen sonucun alınması açısından önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum.

Hızlıca sosyal yardımlaşma konusuna gireceğim. Sosyal yardımlaşma konusu başlı başına bir uzmanlık konusu ve uzmanlığı olmayan arkadaşlar burada politika olarak da ne yazık ki hataya düşüyorlar.

Bakınız, birkaç veri vereceğim size. Bir defa, her şeyden önce şunu söyleyeyim: ASDEB başta olmak üzere, arz odaklı bir yaklaşımla biz aslında bir paradigma değişikliğine gittik sosyal yardımlarda. Şimdi, sosyal yardımlar... Bütçemizin artışıyla ilgili bazı eleştiriler var "Yoksulluğu artırıyorsunuz." diye. Bu, bugün değil sadece, başka günler de yapıldı ama şunu söylemem lazım: Bakınız, son on beş on altı yılda tematik programları artırdık. Yani cihaza bağlı yaşayan hastalara verilen destek sosyal yardım kapsamı altındadır ama bunu yoksullukla direkt ilişkilendirmenin ciddi haksızlık olduğunu düşünüyorum. Yine, çoklu doğuma verilen desteğin sadece yoksullukla ilişkilendirilmesinin haksızlık olduğunu düşünüyorum. Aslında, artan refahtan pay alma demektir bu aynı zamanda.

Yine OECD ülkelerinden bir örnek vereceğim size: Biliyorsunuz, küresel krizde OECD ülkeleri sosyal yardımlara ayırdıkları payı azalttılar. 2002'de bizim ülkemizde sosyal yardımların gayrisafi yurt içi hasıladaki payı sadece binde 3 iken bugün yüzde 1,16. Bununla iftihar edin -eleştiren arkadaşlar için söylüyorum- eleştirdiğiniz pencereden bakınca da iftihar edin çünkü OECD ülkelerinde bu oran yüzde 2,25; küresel...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bakın "Türkiye, bu oranlarda dünyada 1'inci." diyor.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar... Bakın, bu uygun bir şey değil, burada konuşmacı konuşuyor.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Ben rakamlarla konuşuyorum arkadaşlar, ben uydurmuyorum bu rakamları.

MURAT EMİR (Ankara) - Kadın hakları konusunda gelişmişlik rakamlarını nereden aldığınızı da söyler misiniz?

AYŞE KEŞİR (Düzce) - OECD ülkelerinde sosyal yardımlara ayrılan pay yüzde 2,25'tir, küresel kriz gerekçesiyle bazı programları iptal ettikleri için bu oran 2,23'e düşmüştür.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Keşir, sizin söylediğiniz rakamlara yönelik söylenen bir şey yok. Ben sadece sessiz olunması hususunda arkadaşları uyardım.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - 15 trilyon dolar olan Amerikan millî gelirinin yüzde 0,5'i ile 750 milyar TL'lik millî geliri olan Türkiye'nin yüzde 4'ü, yüzde 5'i...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, size de söz vereceğim, söz verince anlatırsınız.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sayın Yılmaz, ben sizin konuşmacınızı sözünü hiç kesmeden dinledim, lütfen beni dinleyiniz.

ŞENOL SUNAT (Ankara) - İşine gelmeyince...

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bir milletvekiline böyle bir ifade söylenmesini reddediyorum.

BAŞKAN - Ya, böyle bir şey yok arkadaşlar.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok ağır konuştu vallahi!

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bir milletvekilinin bir milletvekiline "işine gelmeyince" ifadesini kullanmasını reddediyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ya, siz cumhuriyet tarihini bile doğru söylemediniz, biz hiç şey yapmadık ya.

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Hadi be!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen ya...

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Başkanım, devam edebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun, devam edin Sayın Keşir.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Tematik programların artırılması, genel sağlık sigortalarına verilen prim desteği, çoklu doğum yardımı, elektrik tüketim desteği, kronik hastalıklarla mücadele için vatandaşlarımıza verilen tüm destekler aslında "sosyal yardım" adı altında veriliyor. Sayın Bakan, belki burada şöyle bir kavram düzeltmesi yapabiliriz, bu konuyu anlamayan arkadaşlar daha iyi anlasın diye: Bu kavramı "sosyal yardım" değil de belki "sosyal destek" diye bir paketin altında tanımlarsak...

AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK - Biz "sosyal dayanışma" diyoruz zaten.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Yani bu ara bir kavram desteğine ihtiyaç var, aksi hâlde konuyu bilmeyenler anlamıyor.

Diğer taraftan, bir cümleyi söylemem lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız efendim.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - İbni Haldun'un çok sevdiğim bir sözü var: "İnsan alışkanlıklarının çocuğudur." yani bizi biz yapan aslında alışkanlıklarımızdır ve bizler de onun çocuğuyuz. Onun için bağımlılıkla mücadelede hem bu madde bağımlılığı hem davranış bağımlılığından -internet bağımlılığı ve diğerleri için söylüyorum bunu- bu alışkanlıklardan çocuklarımızı küçük yaşta uzak tutmak üzere bizim yapabileceğimiz koruyucu, önleyici pek çok program var. Epey bir notum var ama vakit kalmadığı için buna girmiyorum.

Koruyucu aile konusuna hızlıca değinmek isterim çünkü benim çok önemsediğim bir program. Bu Gönül Elçileri Programı'nın ilk etabıydı, ilk ayağıydı. Sadece 515 çocuğumuz koruyucu aile yanındaydı. Bu niye önemli? Bakın, bu alanı çalışan arkadaşların elinde çok ciddi veriler var. 0-3 yaş grubu çocuklara en iyi kurum bakımı da verseniz aile yanında aldığı sıcaklığın ve psikolojik desteğin yerini karşılayamıyorsunuz.

Bu alanı çalışanların verilerine göre, gelişmiş ülkelerde 0-3 yaş grubunda yoğun koruyucu aile programları var ve biz de bunu başlattık. Bugün artık, koruyucu aile yanına yerleştirilmiş, sayısı yaklaşık 7 bine ulaşan çocuğumuz var.

Engelliler konusu: Daha önce başka konuşmalarımda da söyledim. Türkiye, birlikte 2005 yılında çıkardığımız yasayla büyük bir külliyata sahip bugün ama artık, bu etaptan sonra engelli vatandaşlarımızın beklentisi tematik programlar. Buradan şunun hakkını vermek isterim: Özellikle kamuda engelli istihdamı 5.777 iken, yaklaşık 6 bin civarıyken bugün 10 katına çıkması, 53 bin küsur olması AK PARTİ'nin başarısıdır, e-KPSS'nin başarısıdır.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; dünya nüfusu yaşlanıyor ve Türkiye'nin 2023 ve 2050 projeksiyonlarında nüfusumuz hızla yaşlanıyor ve 2050'de yaşlı nüfus oranının toplam nüfustaki yerinin yaklaşık yüzde 21'e çıkması bekleniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Hemen tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu arada, tabii, sadece bakım hizmetlerinden bahsetmek, kurum bakımı hizmetlerinden bahsetmek yaşlı nüfusa büyük bir haksızlık. Yaşlı nüfusun aslında elinde ciddi bir deneyim de var. Özellikle genç nesillere bu deneyimin aktarılması... Dünya artık aktif yaşlanma programlarını konuşuyor, bizim ağırlıklı olarak bunu konuşmamız gerekiyor.

Yine bir veri vereceğim: Türkiye'de yaşlıların yüzde 40'ından fazlası çocuklarıyla yaşamak istiyor. Yani kurumda kalmak isteyen ya da kalmak zorunda kalan yaşlılarla birlikte çocuklarının yanında kalacak yaşlıların çocuklarına vereceğimiz desteklerin, evde bakım hizmetlerinin de artırılmasının burada önemli olduğunu düşünüyorum.

Hemen hızlıca Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili iki şey söyleyeceğim: Özellikle, sosyal güvenliğin tek çatı altında toplanması AK PARTİ iktidarının bir başarısıdır. Genel sağlık sigortası şemsiyesi -iddiayla söylüyorum- dünya ölçeğinde bir sosyal güvencedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bitiriyorum, son cümlem.

Bugün Avrupa'da ve Amerika'da özellikle sağlığa ayrılan bütçelere baktığınızda Türkiye'de bunun çok daha üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Pek çok rakam, veri vardı elimde ama vaktim yetmedi.

Teşekkür ediyorum Sayın Bakan, bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.