KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben, dün görüştüğümüz Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak 2018 yılı Sayıştay Raporu'yla ilgili olarak zamanımın bir kısmını kullanacağım.

Şimdi Bakanlık burada yok, yetkililer de burada yok. Dolayısıyla onların olmadığı bir yerde konuşmayı etik bulmuyorum, doğru bulmuyorum. Ancak konuşacağım hususta muhatabımız biz, kendilerimiz, makamdır, sizsiniz ve burada yasamanın bir organı olan, bir parçası olan Plan ve Bütçe Komisyonu. Dolayısıyla bizi ilgilendiren tanımı yapacağım. Bizim denetim hakkımızın, görevimizin bir parçası olarak 2018 yılında Bakanlığın yaptığı harcamalarla ilgili bir rapor geldi. Bu raporun içerisinde çok önemli bulgular var. Dün biz sabahtan akşama kadar birbiri ardına değişik perspektiflerden bunu irdeledik, inceledik, Bakan Bey'e sorular sorduk fakat gece saat on bir civarında Sayın Bakan soru-cevap kısmına geldiğinde bir belge ortaya koydu. Bu belgenin sonucunda hepimiz ters köşeye yatırıldık. Yani bu Sayıştay raporundaki büyük eleştirilerin, bulguların hiçbir kıymeti yokmuş, ilgili idari birim ile Sayıştay arasında birtakım yazışmalar olmuş. Bunun backgroundunun ne olduğunu da bilmiyoruz, arka planında ne var, onu da bilmiyoruz fakat bize bir belge sunuldu. Bu belgeyi de -ben burada oturuyorum, Bakan Bey orada oturuyor- orada gördüm, içinde ne yazıyor, ne var ne yok, onu da görmedim. Dedi ki: "Biz bunu hallettik." Dolayısıyla bu sadece muhalefeti değil, 1'inci parti üyelerini, iktidarı da ilgilendiriyor ve özellikle bu Komisyonun güvenilirliğini ve kredibilitesini de ilgilendiriyor. Dolayısıyla bu metin nedir? Önce bize sunulan ve "Biz hallettik." dedikleri bu metnin içinde ne var? Bu metin bize gelsin. Bu Sayıştay Denetim Raporu'nun içerisine bir girsin. Çünkü biz daha işi bitirmedik ki. Bu kesin hesap işiyle ilgili olarak Genel Kurula gidecek, Genel Kurulda da tartışılacak bu. Dolayısıyla benim sizden istirhamım bu Komisyon adına, ilgililere bir yazı yazıp bunun arkasında ne var, ne oldu? Bu bize gösterilen ama içeriğini okumadığımız yazının içinde ne var?

Lütfen buradan da bir art niyet vesaire çıkarmayın. Yemin ediyorum, bütün niyetim bir artı değer sağlamak, bir katkı sağlamak. Onun dışında hiçbir niyetim yok. Çünkü bu, 82 milyon insanın vebali bizim omzumuzda ve biz onlara harcaması için bir para vermişiz. O para harcanmış. O harcanan parayla ilgili birtakım bulgular var. Dolayısıyla bunu bilmek ve milletle de paylaşmak bizim vazifemiz. "Hakkımız" demiyorum, görevimiz. Dolayısıyla sizden ricam bu Komisyon adına bu meseleyi halletmeniz.

Bence Sayıştay denetçisi... Bu raporu yazan burada isim yok, hangi Sayıştay denetçisi bu raporu yazdı, bilmiyoruz ama kendi iç süreçlerinde birisine bir görev verildi. O ilgili bunu yazdı. Orada bir komisyon varmış. O komisyon bunu oturdu inceledi, "Şunu ilave et, bunu çıkar. Yok, şöyle yap..." Sonuçta böyle bir yetkiyle gelmiş. Dolayısıyla bu o kurumun ortak aklı olarak ortaya çıkmış ama şu anda o görülen A4 kâğıdındaki yarım sayfayı bile doldurmayan, neyse onun içerisindeki... Hatta mahkeme kararı gibi bir şey de kulağıma geldi yani Sayıştayın yargılama görevi de var, durumu da var. Öyle bir şey mi oldu, ne oldu, biz bilmiyoruz. Bu son derece önemli bir şey. O nedenle bizim yükümlülüğümüze destek vermenizi ve dolayısıyla bu açıklamayı Sayıştaydan istemenizi istirham ediyorum.

Bunu böylece söyledikten sonra şunu da ilave edeyim. Üç dört gündür söylüyoruz geçen haftadan beri, "Bütün bakanlarımız sadece icraatlarını değil, kesin hesapla ilgili olarak bize sunulan Sayıştay raporlarıyla da ilgili olarak bir şeyler söylesin." dedik ama şu ana kadar bunda henüz muvaffak olamadık.

Dediğim gibi, Sayın Bakanım, sizin şu andaki yapmış olduğunuz sunumunuz ve bütçenizle ilgili olarak da şu görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum ve sizi ve şahsınızı, bütün kadronuzu saygıyla selamlıyorum.

Yine, niyetim üzüm yemek, bağcı dövmek değil, bir artı değer, katkı sağlamak.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yanlış yapan bağcıyı biraz dövmek lazım.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şimdi, efendim, ben şuradan başlayacağım, sunumunuzun metodolojisiyle ilgili bir eleştiri getireceğim: Rakamlara boğulmuş bir sunum yaptınız. Yani ben şu anda şöyle, geri dönüp baktığımda burada hangi rakamlar aklımda kaldı dersem hiçbir rakam aklımda yok. Bu benim için neredeyse bir referans kitabı ve çok iyi bir referans kitabı. Kütüphaneme koyduğumda aklıma Türkiye'nin tarımıyla ilgili 2018'de 2019'da ne olmuş veyahut da "Türkiye'nin ileriye yönelik olarak hangi meselede ne gibi bir perspektifi var?" dediğimizde açık, içinden bulabileceğim bir doküman ve güzel bir doküman, onun için teşekkür ediyorum. Ama bunun içinde analiz yok. Analiz olmadığı için de birtakım tartışmalar çıkıyor.

Sabah bu tarafta bir arkadaşımız... İşte ne dedik biz: "Net ihracatçı mıyız? Tarımsal ürün üretiminde Avrupa 1'incisi miyiz? Tarımın millî gelirden aldığı pay arttı mı, azaldı mı? Çiftçi sayısındaki azalma vesaire." Bütün bunlar tartışma konusu oldu. Tartışmanın çıkış nedenini de şuradan görüyorum ben: Kullandığınız metodolojinin ne olduğunu söylemiyorsunuz. O da şu: Şimdi, istatistiki bilgilerin toplanması... Örneğin ödemeler dengesiyle ilgili istatistikler, rakamlar toplanırken Birleşmiş Milletlerin ve IMF'nin yaptığı yayınlar var, el kitapları var; bütün dünya bu el kitaplarına göre bunları topluyor ve ortak bir zemin buluyorlar ve bütün ülkelerin rakamları karşılaştırılabilir oluyor.

Şimdi, tarımla da ilgili olarak "Broad Economic Categories" diye Birleşmiş Milletlerin bir tanımı var, "BEC" diye bir şey. Bir de OECD'nin verdiği, Dünya Ticaret Örgütünün yaptığı SITC, "Standard International Trade Classification" diye bir şey var. Şimdi, sizin burada bu ürettiğiniz rakamlar neye göre, hangi metodolojiye göre üretildi, belli değil. Dolayısıyla tartışma buradan çıkıyor. Arkadaşımız diyor ki: "Türkiye net ithalatçı." Karşı taraf diyor ki: "Hayır, biz net ihracatçıyız." Dolayısıyla iki taraf da doğru olabilir. Mesela 15 tane ürün alsanız, 15 tane ürüne baktığınız zaman orada kesinlikle biz net ithalatçıyız ve 6-7 milyar dolar da oralarda cari açık veriyoruz. Şimdi bunu söyleyen bir doğru fakat bunun karşısında arkadaşların elinde bilgiler var, onlarınki de doğru. Dolayısıyla şu kitapçığın kalitesini daha da artırabilmeniz için bunun içine bir analiz koymanız lazım. Bu analiz yok. Burada bir rakamlar yığını var, rakamlar kümesi var. Son derece faydalı ama bize ileriye yönelik bir politika oluşturmak için bir ipucu vermiyor.

Mesela çiftçi sayısının azaltılması: 7 milyon çiftçiden bugün 600 küsur bin çiftçi düşmüşüz. Bu neyi ifade ediyor? İyi mi kötü mü? Eğer tarımda verimlilik arttıysa... Sanayileşme tarımdan sanayiye aktarılan artı değerle oluşuyor. Emeği verimliliği düşük olan sektörden verimliliği yüksek olan sektöre aktarıyorsun, oradan artı değer aktarıyorsun, sanayileşme böyle başlıyor. Bu çerçevede eğer biz 7 milyon olan çiftçi sayımızdan 600 bin düşürdüysek ve onları daha verimli, verimliliği daha yüksek olan bir sektöre aktardıysak bundan övünülmesi gerekir, bunun eleştirilecek bir tarafı yok, bunun takdir edilmesi gerekir. Ama bu rakam şöyle azaldıysa: Adam, verimlilik çok düşük, ektiğini alamıyor, karnını doyuramıyor, dolayısıyla çapasını, küreğini alıp bulunduğu şehrin gidip amele piyasasına dikiliyor ve dolayısıyla da "Birisi gelip beni götürsün, bana iş versin." diyorsa bu çok kötü bir şey, kaynağın israfıdır bu. Onun gibi daha bir sürü şey var. Mesela tarımın millî gelirden aldığı pay, rakam başlı başına hiçbir şey ifade etmiyor. 2002 yılında tarımın millî gelirden aldığı pay 36,9 milyarmış ve bunun da payı oransal olarak yüzde 10,27'ymiş. 2018'de 213 milyar TL'ye çıkmış ve 5,76'ya düşmüş. Bu açıdan tarımın millî gelirden aldığı payın azalması sevinilecek bir şey çünkü daha verimli alanlara gitmişiz, daha fazla üretim yapmışız. Onun için bu tartışmaların bir anlam ifade edebilmesi için bu metodolojinizi ortaya koyun ve bunu da burada insanlara... Boşuna zaman harcamayalım, birbirimize sataşmayalım ve birbirimize laf yetiştirmeyelim.

Bütün bunları söyledikten sonra şunu söyleyeceğim: Geldiğimiz yer itibarıyla maalesef tarımımızın durumu iyi değil yani şurada verdiğiniz bütün rakamlara rağmen tarımımızın durumu iyi değil. Biz bir sorunu çözmek için bir yöntem geliştiriyoruz. O yöntemle var olan çözümü uygulayıp meseleyi halletmeye çalışırken gelecekteki bir sorunun tohumunu atıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmaz, lütfen tamamlayınız.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Şimdi, biz 2001 krizine giden bir yolda birtakım yanlışlıklar yaptık, o yolda "Uyguladığımız tarım politikaları var." denildi ve ona reaksiyon olarak birtakım düzenlemeler yaptık. Ondan sonra doğrudan tarım desteği diye bir şey getirdik. Şu anda yaşadığımız sorunun tohumunu da bu çözümle attık. Dolayısıyla, yapılması gereken şey: Tarımda geri dönüm süresi çok kısa. Sonbaharda ekiyorsun mayısta, haziranda hasat ediyorsun. Sulamak için baraj yapıyorsun, onun beş altı yılı var. Efendim gübre fabrikası kuruyorsun oradan gübreyi elde etmek için üç yıl geçecek falan ama bazı temel yatırımlar ki ekmek ve hasat etmek... Dolayısıyla, ben Sayın Bülent Kuşoğlu Bey'in teklifine yüzde yüz katılıyorum. Dolayısıyla, bizim bu işleri halledebilmemiz için sizin özellikle tarımın finansmanıyla ilgili olarak... Bunun 2 kaynağı var, bunlardan bir tanesi kamunun verdiği destekler, ikincisi de özel sektörden çiftçinin temin ettiği krediler. Dolayısıyla, kamunun verdiği bu desteklerle ilgili etkin bir denetim ve kontrol şartıyla bu ödeneği -aynen katılıyorum- artıralım ve dolayısıyla da buradaki bu sıkıntıyı giderelim ve bu da mümkün.

Mesela, biz geçen hafta bir kanun geçirdik Parlamentodan, Toprak Mahsulleri Ofisi bizden yetki aldı ve istediği tarım ürününü ithal edebilecek;. eder veya etmez ayrı mesele. Ne edecek? Mercimek ithal edecek, soğan ithal edecek ederse veyahut da fasulye, buğday ithal edecek, vesaire. Buğdayın katma değerini yükseltmek için, un yapıp satmak için... Oralara falan hiç dokunmuyorum ama sıfır gümrükle niye biz bunu ithal ediyoruz? Şu anda ekim ayı, biz bu ödemeyi artırmak suretiyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen tamamlayın.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bitiriyorum.

Şu anda 26 küsur milyon dekardan, 23 küsur milyon dekardan aradaki tarlalara ektirsek ve dolayısıyla önümüzdeki mayısta, haziranda bu ektiklerimizi hasat etsek ve dolayısıyla bu ithalatı yapmasak çok daha iyi olmaz mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar...

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bir şey daha söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Elbette.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Yani bütün bu sorunlarımızın temelinde de makro döngüleri kuramamış olmamızın sebebi var. Efendim, çiftçinin girdi fiyatları çok yüksek veyahut da samanın fiyatı çok yüksek, yemin fiyatı... Niye yüksek? Çünkü Türk lirası istikrarsız. Ara mal ithal ediyoruz, Türk lirasını bugün 5,60'tan 5,80'den 3 liraya indirsek herkes rahatlayacak ama bunu düşürdüğümüz zaman da Türkiye ithalat cennetine dönecek, dolayısıyla yabancı buraya hücum edecek. Dolayısıyla, henüz enflasyonu yükseltmeden, işsizliği artırmadan, sürdürülebilir, makul bir büyüme patikasına ekonomimizi kurabilmiş değiliz. Sıkıntının temeli de bu, bu makro dengeleri kurmak için herkes üzerine düşeni yapsın. Enflasyonu vesaireyi kimse küçümsemesin. İşin çözümü burada, bunları halletmezsek diğerleri havanda su dövmeye benzer.

Teşekkür ediyorum.