KOMİSYON KONUŞMASI

BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Atatürk Orman Çiftliği'nin aslında bir kuruluş amacına bakmak lazım. 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliği kuruldu, 1937 yılında Atatürk tarafından da yani yüce Türk milletine şartlı olarak bağışlandı.

Şimdi, Atatürk Orman Çiftliğinin sınırları belirtilirken o zaman Ankara'nın şartlarında en çorak, en işe yaramaz araziler olarak tesis edildi. Amaç şuydu: Eğer bu verimsiz, çorak arazilerde bir şey üretmeyi başarabilirsek gelecekte hem Türk tarımına hem Türk hayvancılığına hem Türk meyve ve sebze üretiminin modelleri buralarda geliştirilir, örnek üretimler yapılır, bu da Türkiye genelinde uygulanır. Amaç bu. Yani toprak ıslahına, Ankara'nın merkezindeki bu çorak arazilerden başlayalım diye yaklaşık 55,5 bin dekar arazi olarak Çiftlik'in ilk kuruluşunda böyle bir alan tahsis edildi. İlk yıllarda da Atatürk'ün fotoğraflarına bakarsanız, hep Çiftlik'teki hayvancılıkla ilgili, üretimle ilgili, tarımla ilgili fotoğraflarını görürsünüz. Aslında bu da Ulu Önder Atatürk'ün tarım konusunda da ne kadar yüksek öngörüye sahip olduğunun en temel örneklerinden biridir. Ankara'nın hemen yanı başında bu tür model üretimlerin yapılması için böyle bir alan tahsis edilmesi de takdire şayandır.

Peki, ne oldu? Tam amacına hizmet etmesi lazım gelirken kuruluş yıllarından bugüne kadar -ben hiçbir hükûmeti de bundan ayrı tutmaksızın- bu alanlarda ufak ufak kaybolmalar başladı. Şu anki durum itibarıyla yaklaşık 33,3 bin dekar alana kadar düştü. Yani yaklaşık 22 bin dekar tarım arazisi şu veya bu şekilde sistemin dışına çıktı.

Tabii, burası tam Ankara'nın göbeği. Cumhuriyet şartlarında baktığınız zaman Ankara'nın nüfusu 13 bin yani cumhuriyetin kurulduğundan hemen sonra, bugün 5,5-6 milyon nüfusa ulaştı. Dolayısıyla Ankara her yönde gelişti. Özellikle Çiftlik de Ankara açısından baktığınız zaman, Ankara'nın batısına düşer. Gelişme açısından şehir de batıya doğru gelişti. Hatta bugün Çiftlik'in içinde bulunduğu araziler de dâhil birim maliyeti en pahalı olan araziler oldu, ki Çukurambar'ı burada herkes bilir. Bugün Amerika Büyükelçiliği de bu arazinin üzerine yapılıyor. Böyle olunca da herkes kıyısından kenarından köşesinden bu arazileri gerçek amacının dışında farklı mülahazalarla... İşte üniversiteye tahsis edilmiş. Size başka bir şey söyleyeyim.

Bugün hemen Çukurambar'dan girdiğiniz zaman sağdaki ve soldaki araziler normal şartlarda Atatürk Orman Çiftliği'ne ait olan arazilerdir. Bunlar Gazi Üniversitesine daha önce tahsis edildi üniversiteyle ilgili birimler yapılmak üzere. Hatırladığım kadarıyla tıp fakültesi yapılmak üzere tahsis edilmişti. Gün oldu, şu oldu bu oldu, Gazi Üniversitesi bunu yapamadı, iş TOKİ'ye havale oldu. TOKİ "Biz size başka bir alanda bir şey yapalım, bu araziyi verin." dedi. devamında TOKİ -bakın, amacından saptı- burayı hasılat paylaşımıyla ihaleye çıkardı. Şu an etrafı çevrilidir, görürsünüz. Ne oldu, ne bitti, bilmiyorum. Hâlâ yapılamadı. Belli kurum ve kuruluşlar, bildiğim kadarıyla, bunlarla ilgili davalar açtılar. Yani niyet nerede, sonuç nerede, görmeniz açısından bu çarpıcı örneği verdim size.

Amaç, tahsis edilen arazilerin dünyanın neresinde olursa olsun kendi amacının dışında, mesela bir tarımsal araziyi -Avrupa ülkeleri de buna dâhil- milyonlar verseniz sanayi arsası olarak tahsis edemezsiniz, oraya fabrika yapamazsınız. Yani bugün, siz, Fransa'nın, Almanya'nın merkezini gezdiğiniz zaman bir Alman mimarın çizdiği bir mimariyi görürsünüz, teline bile dokundurtmazlar. Biz de onların bu tür işlerini anlata anlata bitiremeyiz. İşte, adamlar tarihe şöyle sahip çıkıyor, duruma böyle sahip çıkıyor. Biz ne yaptık? 2011 yılında sit alanı olmaktan çıkardık Atatürk Orman Çiftliği arazilerini. Bir tarafta Külliye yapıldı, devamında da işte bildiğiniz ANKAPARK'a tahsis edildi, yıllık da 33 milyona, al burada işte hayvanat bahçesi...

Hakikaten çok önemlidir hayvanat bahçesi. Bugün Ankara'da gezilebilecek yerlerin 80'li yıllarda, 90'lı yıllarda Ankara'ya kim gelse birinci Gençlik Parkı'na gider, ikincisi hayvanat bahçesine gider, üçüncüsü Anıtkabir'e gider, eski Meclise gider. Temel faktörlerden biriydi. Ama hep daha iyisini yapmak kaydıyla bu tür operasyonlar olur, dünyanın her yerinde böyle olur. "Daha iyisini yapacağız, merak etmeyin, Orta Doğu ve Balkanların, hatta dünyanın en büyük parkını yapacağız, en orijinal aletlerini getireceğiz." dendi. Bu amaçla alelacele Hayvanat Bahçesi kapatıldı, bunun yerine de ANKAPARK, işte orada görüyorsunuz, o da hepinizin takdirlerine. Son durumu nedir, ne hâldedir, çalışıyor mu çalışmıyor mu...

Maliyeti, şu an sizin tahminlerinizin çok üzerinde. Biz bu Komisyonda daha çok diyoruz ki şu işlerin yapımıyla ilgili hadiseler şeffaf olsun. Toplumun gözü önünde cereyan etsin. Kaça yapılıyor, neye yapılıyor, neye mal oluyor... E, ondan sonra burayı işletmeye kalktılar, onu da beceremediler. Sonunda çağırdılar bir Çinli firma, yanında da -bilmiyorum, çok da detaylara girmeyelim- bir başka firmayla, burayı şu an işletmeye çalışıyorlar, devreye almaya çalışıyorlar ama öyle kolay kolay da devreye alınacak gibi görünmüyor. Dolayısıyla, bu tür tahsislerin, başta iyi niyetlerle yola çıkılan hadiselerin sonuçta nelere mal olduğunu hep beraber görüyoruz. Sonuç itibarıyla, bu tür tahsislerin teline bile dokunmamak lazım.

Peki, bu amaca hizmet ediyor mu? İşte, biraz önce ÇAYKUR'u burada inceliyorduk. Yarın öbür gün tarımla ilgili kurum ve kuruluşlar gelecek. Tarım son dönemlerde geriledi. Yani hiçbir zaman toplam ihracatın yüzde 30'unun altına Avrupa ülkelerinin hiçbir tanesinde düşmezken biz maalesef şu an tarımsal ihracatta yüzde 10'ların gerisindeyiz. Hâlbuki Türkiye'nin şu an ihracatı daha çok ithalata dayalı ürünlerden oluşuyor. Bizim, bugün, tarım, madencilik, turizm... Yani bankacıların bir deyimi var. Başkanın deyimiyle -Ne diyorsun hocam? "Kemiksiz et." diyorsunuz değil mi?- hiçbir katkı olmadan, direkt. Yani turizmden elde ettiğimizin bir şeyi yok. Dışarıdan ithal ettiğimiz bir şey yok. Tarımsal üretim de aynen böyledir, madenlerimizle ilgili üretim de böyledir. Dolayısıyla, bu ırkların geliştirilmesi adına hayvan ithalatını açtık -ne olduğu da belli değil- ha bire biz Afrika ülkelerinden hayvan getirmeye çalışıyoruz. Şu an bizim bir ırkımız yok. İşte, Atatürk Orman Çiftliği bunu geliştirebilirdi.

Aynı şekilde böyle bir meyvecilik açısından bir çalışmamız yok. Atatürk Orman Çiftliği bunu yapabilirdi. Bir sürü sebze var, tohumculuk var, model bahçeler burada oluşturulup bunların üzerinde üretimler yapılır, ondan sonra da Türkiye genelinde bu tür uygulamalar yapılırdı, biz de bu tahsisten dolayı Atatürk Orman Çiftliğinin başındaki görevli arkadaşımızın heykelini orada bir yere dikerdik. Zaten her tarafına bir heykel dikiyorlar. Dolasıyla asıl amaç bu. Ama biz 20 bin dekar araziyi bu şekilde kaybettik.

Devamında Atatürk Orman Çiftliği burayı kiraya verdi. Yani sağ olsun Melih Bey kiraladığı günden bu tarafa hiç para ödemedi. Garip Mansur Yavaş geldi, adamın tepesine çöktük. Bakın, burada da bir ikilem var. Yani ona en azından "Sen de bu borcu öde, ödemezsen her tarafı tıkarız." gibi, tam tersine. Bundan önce Melih Bey'in Ankara halkına hizmet ettiği gibi bugünkü Belediye Başkanı da Ankara halkına hizmet ediyor, bundan sonra gelecek belediye başkanları da Ankara halkına hizmet edecek. Ona sağladığımız kolaylıkları, bence, mevcut Belediye Başkanına da, diğerlerine de sağlamamız lazım. Yani bugün yerel yönetimler kendine oy veren vermeyen o bölgede yaşayan herkese hizmet ediyor, herkesin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Bu manada da ona da bir ödeme planı açısından bir imkân sağlamakta fayda var.

Tabii, bunun yanı sıra kiralamalar var. Atatürk Orman Çiftliği'nde şu veya bu şekilde kiralamalar var. Şimdi, devletten kiralama bir imtiyaz gibi oluyor. 100 metrekare alan kiralıyor ama kapattığı alan 300 metrekare. Etrafını bir de bahçe gibi çeviriyor "Top oynuyoruz." diyor. Bir bakıyorsun top oynadığınız alan bir anda 4 tane çelikle kapatılmış, kapalı alana dönüşmüş.

Tabii, devlet bunu denetlemekte bazen zorlanıyor. Zaten Sayıştay raporları da bunu söylüyor. Detayında diyor ki: Siz başlangıçta şu kadar alanı kapalı alan, bu kadar açık alan gibi kiraladınız ama işin sonucu itibarıyla yani günün sonunda kapalı alanların miktarı arttı, açık alanların miktarı arttı. Dolayısıyla, bundan dolayı da hak kayıpları var ve size şunu söyleyeyim, yine, canlı örnek olması açısından söyleyeyim: Atatürk Orman Çiftliği'nin hemen girişinde eski bira fabrikasının olduğu yerde köfteciler vardır. Bunların hepsi Atatürk Orman Çiftliği'nin kiracılarıdır. Bakın, buradaki kira rakamları hava parasıyla dükkân değiştiğine göre işin değerini siz tahmin edin. Yani oradaki dükkânların her biri belli bir hava parasıyla işletmeci değiştirir. Ne oluyor bu sefer? Demek ki burada hava parasını oluşturacak rakamlar var ki, burada bir rant var ki böyle zaman zaman da el değiştirmeler oluyor. Başta da söylediğim gibi, ben Atatürk Orman Çiftliği gibi bir kurumun gerçek amaçlarına hizmet etmek kaydıyla kâr ya da zarar etmesine bakmam çünkü onun görevi farklı. Onun görevi başta da söylediğimiz gibi hayvancılık, meyvecilik, tohumculuk, kültür ırklarının geliştirilmesi gibi, Tarım Bakanlığıyla beraber oturup, çalışıp, model oluşturup Türkiye genelinde uygulamasını sağlamak, beklentimiz de bu yönde ama biz bugün Atatürk Orman Çiftliğini bambaşka bir yönüyle bu masada tartışıyoruz, diyoruz ki: İşte, kiraları az veya çok tahsil etti, edemediği için zararı var. Ankara Büyükşehir Belediyesine yıllık 33 milyon liraya kiralamış ama hiç alamamış, son dönemde anlaşma yapmış, bir 14 milyon lira almış. Yani bal üretimi yapmış, süt üretimi yapmış. Bal ve süt yani kendi ilgi alanıyla ilgili bütün üretimlerini destekliyorum, o manada kâr ve zararına bakmıyorum geleceğe yön verecek şekilde yaptığı çalışmalarla ilgili. Dediğim gibi, biz tam tersine, şimdi, Atatürk Orman Çiftliği tarım arazisi olmaktan çıkmış, rant alanına dönüşmüş, birileri de buraları kiralamış ve gününde ödemiş, az kiralamış, çok ödemiş, çok kapatmış, az kapalı alan göstermiş gibi bambaşka bir yönünü tartışıyoruz. İnşallah gelecekte Atatürk Orman Çiftliği asıl ilgi alanına döner, asıl faaliyet alanına döner. Ülkeye o zaman katkısı olur, biz de bu ana faaliyet alanıyla ilgili yapacağı tüm çalışmaları sonsuz desteklediğimizi, her türlü kararda yanında olduğumuzu buradan ifade ediyorum, yeni dönemde çalışmalarında da başarılar diliyorum.