KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben ufak bir soruyla başlamak istiyorum ve hemen cevap verebilirsiniz. Türkiye Varlık Fonunun logosu değiştirilmiş, İngilizcedeki, bizim alfabemizde olmayan "W" konulmuş yani İngilizceye tercüme ettiğimizde "Turkey Wealth Fund" ama altında Türkçe yazıyor. Dolayısıyla bu bir tesadüf mü, neyin işareti bu?

TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİM

İ AŞ GENEL MÜDÜRÜ ZAFER SÖNMEZ - Sayın Başkanım, buna cevap vermek isterim.

BAŞKAN - Buyurun.

TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİM

İ AŞ GENEL MÜDÜRÜ ZAFER SÖNMEZ - Esasında logo hem Türkçe hem İngilizceyi temsil etmektedir. Türkiye Varlık Fonu, İngilizcesi de "Turkey Wealth Fund" "V"si kalındır, Türkçesini anlatır; "W"su incedir, arkasında bir gölge vardır, İngilizcesini anlatır. Biz, sonuçta yurt dışı piyasalarda da faaliyet gösterdiğimiz için karşımızdaki muhatapların Türkçeyi bilememe durumundan, İngilizceyi daha iyi anlamasından dolayı iki anlamı da aynı şekilde ifade eden bir logo seçilmiştir. Bilginize sunarım.

Saygılarımla.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Açıklamanız için teşekkür ediyorum.

Değerli Genel Müdürüm, kapsamlı bir sunum yaptınız, gerçekten bu sunumunuz için size teşekkür ediyorum fakat şunu da söyleyeyim ki, sunumunuz benim için tam bir hayal kırıklığı ve içinde benim için hiçbir şey yok. Tabii, herkes uluslararası sermaye piyasalarını, para piyasalarını bilmeyebilir...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sözlerinizde çok tezat var, başlangıç farklı, sonuç farklı.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Evet, aynen öyle.

Şimdi, yani uluslararası piyasaları, Amerika'daki Yankee Piyasası'nı, İngiltere'deki euro-dolar piyasasını, Japonya'daki Samurai Piyasası'nı vesarieyi tanıyan, bilen insanlar için burada yeni bir şey yok. Aynı şeyi bir kere daha tekrar edeyim: 2017 yılı faaliyet raporuyla ilgili olarak dediniz ki: "Türkiye Varlık Fonu'nun portföyünde olup da şu anda Millî Emlakte olan ve dolayısıyla tahsil edilemeyen kira gelirlerinde kamunun, devletin bir kaybı yok." Ben buna yüzde yüz katılıyorum, gerçekten bir kaybı yok. Ne oldu? Oradaki kira gelirleri size gelseydi sizin bilançonuza girecekti, siz onu yatırıma tabi tutacaktınız, bir gelir elde edecektiniz, temettü olarak hazineye, devlete devredecektiniz. Aynı şekilde, şu anda sizin portföyünüzde bulunan Ziraat Bankası, BOTAŞ, Türk Hava Yolları; onların da gelirleri var, bu gelirleri de onlar şu anda size veriyorlar, önceden Türkiye Cumhuriyeti hazinesine gidiyordu. Yani dolayısıyla burada da bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin devraldığı veyahut da aldığı bu temettüleri bunlar daha iyi, daha verimli çalıştıramıyorlar, verimlilik oranı daha düşük de siz bunu daha fazla, daha mı iyi işletiyorsunuz da verimliliği artırarak, 3'ü 5 yaparak mı hazineye devrediyorsunuz? Yani bu konu o kadar çok açık değil.

Sunumunuzda mesela dediniz ki: "Türkiye Varlık Fonu sendikasyon kredisi..." Şunu Türkiye Cumhuriyeti hazinesi yapamıyor mu da siz bunu yaptınız ve bunun Türkiye'ye katma değeri nedir? Ülkeye tahsis edilen bir limit var, ülke limiti var, bankalar tahsis ediyorlar, onun bir kısmını ticari bankalara kullandırıyorlar, bir kısmını hazineye kullandırıyorlar; dolayısıyla ülkeler buna baktıklarında toplam bir Türkiye riski olarak görüyorlar bunu. Dolayısıyla, sizin riskiniz Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin riskinden daha mı güçlü ki size borç verdiler? Yani böyle bir iddia sahibisiniz, bunun maliyeti, Türkiye Cumhuriyeti hazinesi borçlansaydı daha mı yüksek olacaktı veyahut da daha mı düşük olacaktı? Yani burada yeni bir şey yok. Hâlâ soru geçerli, Türkiye Cumhuriyeti hazinesi ne yapamadı da, ne yapamıyor da bu fon kuruldu?

Faaliyetlerinizin içerisinde... Gerçi bunlar önceki yıllarla ilgili değil de 2018 yılıyla ilgili. Şimdi, İstanbul Finans Merkezi'yle ilgili bir tablo verdiniz ve orada dediniz ki: "İstanbul Finans Merkezi'nin olması için biz buraya bir katkı sağladık ve bu binalar zamanında bitecek." Efendim, illa güzel bir bina olması -mimarisi elbette iyi, güzel olsun ama- bir yerin finans merkezi olabilmesi için yeterli gelmez, bir yerin finans merkezi olabilmesi için insanların orada kültürel, hukuksal, vergisel bir takım avantajlarının olması lazım ki oraya gelsinler ve faaliyetlerini oradan yürütsünler. Şu anda dünyadaki günlük döviz işleminin hacmi 5,3 trilyon dolar, günlük. Bunun önemli bir kısmı, yüzde 65-70'e yakını Londra'da oluyor, geriye kalanı New York'ta, Singapur'da, efendim, Hong Kong'da, Tokyo'da vesairede oluyor yani biz öyle bir şey yapmalıyız ki -yani eğer Fon bunu hedefliyorsa- Türkiye bundan yüzde 1, yüzde 2 pay alabilmeli. Bir yerin finans merkezi olabilmesi için, biraz önce söylediğim bu gerekliliklere ilave olarak daha başka şeyler de var.

Şimdi, ülke ekonomisi dolarize olmuş, bankacılık sistemindeki toplam mevduatın yüzde 60'ı yabancı para cinsinden olan bir ülkede... Ve insanlar zararına da olsa hâlâ döviz alıp bankaya koyuyorlar çünkü gelecekle ilgili olumlu bir beklentileri yok, zarar etmelerine rağmen -önemli de zarar yazıyorlar şu anda- hâlâ döviz alıyorlar.

Başka bir husus, kendi ulusal parasını sistemden kovan bir ülkeye yabancı niye gelsin de Türkiye'de Türk lirası üzerinden işlem yapsın ve o ülkenin parası uluslararası diğer paralarla rekabet etsin ve de o ülke finans merkezi olsun? Enflasyon kontrol altına alınamamış. Böyle bir ülkede finans merkezinin olması için illa İstanbul Ataşehir'de görkemli yapıların yapılmasına hiç gerek yok.

Bir başka husus, şu anda kamu-özel iş birliğiyle ilgili olarak ihalelerin büyük kısmı yabancı para üzerinden, ekonomiyi orası da dolarize ediyor, Türk lirasının itibarı yok ve dolayısıyla siz İstanbul Ataşehir'de binaları yapan müteahhitlere, sıkıntılarından kurtarmak için kaynak sağlıyorsunuz, bu kaynak... Bunun elbette ekonomik bir faydası var, orada çalışan inşaatçı var, işçi var vesaire vesaire var; bir sıkıntı var ama bunun İstanbul Finans Merkezi'yle bir ilgisi yok. Dolayısıyla, enflasyonu düşürmeyen, kamu-özel iş birliğinden ekonomisini dolarize eden, enflasyon düşmediği için vatandaşının güvenini kaybedip bankacılık sistemi dolarize olan ve yüzde 60'a yakın döviz tevdiat hesabı olan bir ülkede sizin 1,6 milyar TL vererek buradaki inşaatları kurtarmanızın İstanbul'un finans merkezi olmasına katkısı ne? Bunun ekonomik bir faydası var ama finans merkezine katkısı ne? Yani bunlar İstanbul'u finans merkezi yapmaz, bunun adı şu bence: İstanbul Finans Merkezi değil, İstanbul inşaat merkezi. Mesele budur.

Onun dışında, bu işlerin yapılabilmesi için, tekrar ediyorum, ülkenin başına birtakım sıkıntılar geldi, 2001 öncesinde kamu bürokrasisinin, o zamanın iktidarının iddiasına göre, onlara destek vermemesi vesaireden dolayı ülkeyi hızla kalkındırmak için yol yapmak, otomobil yapmak, köprü yapmak için ülkenin birtakım kaynaklarını bütçenin dışına çıkardı ve 104 tane fon vardı. Sonuçta bu 104 fon bizi 2001 krizine götürdü. Ben buradan şunu anlıyorum: Şimdi, bütçe disiplini bozuluyor, eğer şu borçlanmayı Türkiye Cumhuriyeti hazinesi yapsaydı ki eminim onun kredi riski sizden daha düşük çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti daha ucuza borçlanabilirdi ve bu, Türkiye'deki borç stokunun içinde görülecekti ve dolayısıyla, tam resmi biz görecektik. Şimdi bunu göremiyoruz. Kamu-özel iş birliğinden gelenleri göremiyoruz. Bütün bunların sonucunda 2001 öncesinde bu mali disiplinin bozulmasından dolayı yaşadığımız sıkıntıyı acaba biz bir daha tekrar yaşar mıyız? Meseleye bence bu açıdan bakmak lazım ve dolayısıyla, şu anda sizin faaliyet raporunda verdiğiniz, 4-5 denetçinin, müfettişin yaptığı eleştiriler... Açıklamanıza ben katılıyorum yani orada bir problem yok, problem bu; makro olarak bu iş doğru mu? Uzun vadede, Türkiye'de mali disiplini, Türkiye'nin bütçesini tek bir noktaya getirip herkesin görebileceği şeffaf, hesap verebilir bir şekilde biz bunu takip edebilecek miyiz? Eğer bu aldığınız borcu hazine alsaydı, biz bunu borç stokunun içerisinde görecektik ve borç/millî gelir oranının ne olduğunu görecektik, bunun getirdiği risklerin ne olduğunu görecektik? Şimdi, siz bunu nerede takip ediyorsunuz, nerede raporluyorsunuz bu 1,5 milyarı, kamuoyu bunu nereden bilecek, nerede görecek?

TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİMİ AŞ GENEL MÜDÜRÜ ZAFER SÖNMEZ - Bilançomuzda.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bilançonuzda görecek ama bu, Türkiye'nin borç stokunun içinde değil sizin borç... Fakat dünya bunu biliyor. Dünya kamu-özel iş birliğinden gelen borcun ne kadar olduğunu da biliyor, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin doğrudan doğruya aldığı borcun miktarını da biliyor, sizin aldığınızı da biliyor, özel sektörün aldığı borcu da biliyor ve Türkiye'nin riskini ölçerken ve de kredi riskini fiyatlarken bütün bunları dikkate alıyor. Dolayısıyla bu bir "zero sum game" dediğimiz yani sonu sıfır olan bir oyun bu.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Geliri olmayacak mı bunun?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Efendim?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Geliri nerede gözükecek, Hazinede mi gözükecek?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Geliri olacak, doğru. Ama Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası şu anda faaliyette bulunuyor, gelir elde ediyor, temettüsünü götürüyor Hazineye yatırıyor. Merkez Bankası eğer bu fonun içinde olsaydı -çünkü değil, olamaz da- 2018 yılı kârından 30 küsur milyar TL verdi, ihtiyaç akçesinden 40 küsur milyar TL verdi. Bu, bunun içinde olsaydı Hazineye gitmeyecekti buraya gidecekti.

Soru şu, tekrar ediyorum: Bunu siz daha iyi değerlendirip, nemalandırıp 3 kuruşu 5 kuruş yapıp... Hazine bugün verimli çalışmıyor mu, etkin çalışmıyor mu? Hazine Türkiye'nin kaynaklarını israf mı ediyor da Merkez Bankasının kaynağı Hazineye giderken Ziraat Bankasının temettüsü size geliyor? Yani bunun rasyonalitesini anlamış değilim.

Ben Malezya'daki sistemi çok iyi bilmiyorum ama Singapur'daki sistem tamamen -biraz önce sayın vekilimizin dediği gibi- ihracat fazlasına dayanan kendine özgü bir şey bu. Dolayısıyla buradaki rasyonalitenin ne olduğunu bilmiyorum.

Bu, şunu gösteriyor bana: Türkiye'de ekonomi politikalarını yürütmek giderek zorlaşıyor çünkü doğru politika doğru analize gider, doğru analizin oturacağı baz da doğru rakamdır, doğru veridir. Dolayısıyla, şu anda KOİ'den gelen yükümlülüklerin ne olduğunu bilmiyoruz, bütçenin neresinde takip ediliyor bilmiyoruz. Sizin yaptıklarınız hiç hesapta kitapta yok. Ülke dolarize olmuş. Aynen 2001 öncesi dönemdeki bu başıbozuk düzenin olduğu gibi bugün tekrar bir sıkıntıyla karşı karşıya gelebiliriz. Bence asıl üzerinde durulması gereken konu bu, yoksa şu anda yaptığınız faaliyetlerle ilgili olarak ilgili denetçilerin yaptıkları orada, usul, prosedür uygun değil vesaire, bunlar ikincil işler. Fakat birincil iş, buna ihtiyaç var mı? Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi neyi yapamadı da buna ihtiyaç duydu?

Teşekkür ediyorum.