KOMİSYON KONUŞMASI

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Hocam.

Birkaç tane sorum olacak; bunun bir tanesi şu: "Nanoteknoloji uyguluyoruz." dediniz. Bunun için ne yapıyorsunuz? Sonuçlarının ne olduğunu, örneğin, nane üzerinde ne yapıyorsunuz? Mentol mü çıkartıyorsunuz?

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Size örnek olarak şunu göstereyim: Kalp hastalıkları için, kalp ve damar hastalıkları için geliştirdiğimiz nanopartikülümüzü gösteriyorum orada. "plant sterols/stanols" diye bir kimyasal madde var ve ağaçlardan ekstre ediliyor. Ekstre edilen stanolları biz doğal yağlarla kapsül hâline getiriyoruz, gördüğünüz bu kapsül hâline getiriyoruz. Kesinlikle hiçbir solvent kullanmıyoruz, tamamıyla doğal yağları kullanıyoruz, ısıtma soğutma sistemi kullanıyoruz ve sonunda onları bir kapsül hâline getiriyoruz.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Yani maddeyi saf olarak elde ediyorsunuz.

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Maddeyi saf olarak elde ediyoruz, ekstre ediyoruz bitkiden.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - İstenmeyen maddeleri çıkartmış oluyorsunuz.

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Evet, ekstre edilen maddeyi çıkartıyoruz, onu nanopartikül hâline getiriyoruz Bu, bu saşe ama bu saşe tek başına değil. Bu saşenin yanında bir de gıda takviyesi var. Gıda takviyesi de yeşertilmiş darılardan, yeşertilmiş tohumlardan oluşan bir gıda takviyesi var ve bu stanollar da onlarla birlikte gidiyor çünkü biz inanıyoruz ki hiçbir yerde artık şu anda bilimde anlaşılmış durumda ki bir ilaç tek başına güzel fayda sağlamıyor, sizin bir de gıdanızın olması lazım. Doktorların tavsiyesi ne? "Al bu ilacı, git, iyi beslen." İyi beslenmenin tarifi her insan için farklı; eğer bu hastanın kalp damar hastalığı riski varsa siz de ona göre bir formülasyon, gıda takviyesi üretip bu ikisini birlikte verirseniz bu demektir ki onların... Amacımız ne burada? Diyebilirsiniz ki bana: "Ama kolesterol ilacımız var ki." Bu projeyi biz Nepal'de yapıyoruz; İngiltere'de yapıyoruz, Nepal'de uygulayacağız, Nepal'de de partnerlerimiz var. Neden yapıyoruz Nepal'de? Çünkü Asyalılar. Asyalılardaki problem: Eğer siz kolesterol ilacını, statinleri verirseniz Asyalılara, onların diyabet riskini artırırsınız, diyabetle bağlantılı komplikasyonlar riskini de artırırsınız. Nepalliler çok içine kapanık, çok sakin insanlar; şikâyet edecek insanlar değil. Zaten Himalaya'nın tepesinde yaşıyor. Adam gelmiş, ilacı almış, gitti; ilacın yan etkileri olsa bile dayanıyor, katlanıyor, hâlâ devam ediyor ve daha komplike bir hastalık hâline geliyor. Biz diyoruz ki: "Gene ilaç olsun, statinlerin yeri çok önemli ama öyle insanlar var ki "borderline" yani sınırda, onların ilaç almasına gerek yok. Doktorlarımız neden ilaç veriyor onlara? Çünkü biliyorlar ki yaşam tarzlarını değiştirmeyecekler. Diyor ki doktor: "Git, egzersiz yap, iyi beslen, kolesterolün düşecek." Gidiyor, üç ay sonra geliyor, kolesterol tekrar yükselmiş; neden? Hiçbir şey yapmamış. Bu neden oluyor? Tabii ki eğer çok zengin bir hastaysanız beslenme uzmanı tutuyorsunuz, yapıyorsunuz bir şeyler -ki onu da takip etmiyorlar- ama fakir bir hastaysa gidiyor, "Yapamadım." diyor, geri geliyor. Ama sizin elinizde bir gıda takviyeniz olursa, bir de doğal üründen yapılmış bir nanopartikülünüz olursa onun statin alma zamanını geciktirmiş oluyorsunuz veyahut da belki hiçbir zaman almayacak. Biz statinlerin doğru kullanıldığı zamanlardan bahsetmiyoruz, biz bu sınırdaki insanlardan ve tabii ki aynı zamanda da sağlıklı olduklarını sanan... Henüz daha kolesterol problemleri yok ama olma ihtimalleri olan insanlar yalnızca bu gıda takviyesini yiyerek belki de genetik olarak taşıyorlar. Onların o genetik yapısı fiziki bir hastalığa dönüşmeden önce, önlemek için de koruyucu olarak kullanabilecekler gıda takviyesini.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Şu Gana'daki projeniz ne kadar devam etti? Çocukların, işte, mental ve fizik olarak başarıları yükselmiş...

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Dört yıl, dört yıl yaptık. Ne yaptık?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Peki, Gana'da ne veriyorlardı da faydalı olmuyordu? Sonra siz ne eklediğiniz için faydalı oldu?

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Şöyle bir şey: Okul programı bağışlarla yapılıyor; bağışlar da para olarak değil, ürün olarak yapılıyor. Ürün olarak Gana okul programına pirinç bağışlanmış, bir firma da domates salçası bağışlamış; domatesli pirinç pilavı veriyorlardı çocuklara. Biz ne yaptık? Biz bölgede yetişen -biz "muz" diyoruz ama onun adı plantain, pişirme muzu o- "plantain"den ürettiğimiz kuru malzemeleri kullandık. Biz ne yaptık? Mesela onların nehirlerinde -hamsi değil aslında ama- hamsiye benzeyen çok çok küçük balıklar var, onu temizlemeniz mümkün değil, onu zaten nasıl yiyeceklerini de bilmiyorlar ama bazı gruplar biliyorlar yani doğal olarak köylüler de onları kurutarak kullanıyorlar. Biz ne yaptık? Onları kuruttuk, öğüttük ve bir yemeğimiz de, bir gıda takviyemiz de bu kurutulmuş balıklardan oluştu çünkü çok sıcak, elektrikler haftada kırk sekiz saat geliyor. Haftada kırk sekiz saatlik elektrik gelişi... Kırk sekiz saat bir defada değil; bugün bir saat, yarın beş saat, ertesi gün iki saat... Projenin en pahalı kısmı, buzdolabının jeneratörüydü, kan örneklerini tuttuğumuz buzdolabının jeneratörüydü. O yüzden de bir çare bulmamız lazımdı ve biz çare bulduk: Bu ürünleri kuruttuk, bazıları taze olarak geldi ve okulun çalışanlarını eğittik bu yemekleri geleneksel yemeklerine uygun olarak; ağız, damak tatlarına uygun olarak üretsinler diye.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Bir de, Nijerya'da, şimdi, sizin verdiğiniz o poşetlerdeki takviyeler deşifre oluncaya kadar iyi gidecek herhâlde, ondan sonra o da başlayacak. Yani, nasıl vitamin ilaçlarını kullanmaktan kaçınıyorlarsa o...

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Deşifre? Yok, hayır, çünkü...

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Yani, o kullandığı şeyin ne anlama geldiğini ya da ne için kullanıldığını toplum da anlamaya başlarsa yani toplum öğrenirse o zaman şahıs onu kullanmaktan yine imtina edecek.

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Değil. Şöyle, ona da size Hindistan'dan örnek vereyim: Hindistan'da yaptığımız ürün ekmek. Hindistanlılar ekmek yiyorlar; her öğünde taze ekmek yapılıyor Hindistan evinde, bir anne her gün taze ekmek yapar. Ürettiğimiz bu undan -ötekisi çorbaydı, bu da gene toz ama- 4 tane ekmek yapılabiliyor, 4 tane ekmek yapıp kendisi yiyecek. Öyle bir seviyeye geldi ki ekmekleri yapıyor hasta, çocukları da yemek istiyor çünkü çok seviyorlar. Çok güzel ekmekler yaptık. O da yetmedi, tehlike o değil, tehlike yalnızca hastaların değil, sağlıklı insanların da kullanması. Bir istatistikçimiz vardı istatistiklerimizi yapan, doktora öğrencimizin çalıştığı paydaş insan; projeyi bitirdik, itiraf etti, dedi ki: "Hocam, ben ve eşim formülasyonu aldık, her ham maddeyi aldık, bunu kendimiz mutfağımızda ürettik ve biz proje boyunca bunu yedik." Öyle bir problemimiz yok; yani, insanlar torbayı kendisi alıyor, o torbayı çalıştığı yere götürmesine gerek yok, küçük kavanozlara doldurup götürebiliyor.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Hayır, hayır, şeyi söylüyorum: Diyorsunuz ya "Nijerya'da tablet almıyor. Tablet aldığı zaman toplum 'Sende ince bir hastalık var. Bu da olsa olsa nedir? İşte, AIDS'tir.' diyor ve vatandaş toplumun dışına itilmemek için onu kullanmaktan kaçınıyor." Ama sizin hazırladığınız şeyler var.

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Çorba, nereden bileceksiniz?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Yani, o çorbanın ne olduğu anlaşılmadığı sürece mesele yok,.

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Çorbadan nasıl anlaşılıyor?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Anlaşılırsa, vitamin ilaçlarına karşı tepki geliştiği gibi onda da gelişecektir.

LONDRA METROPOLİTAN ÜNİVERSİTESİ DOĞAL ÜRÜNLER VE GIDA DANIŞMANI PROF. DR. SÜNDÜS TEWFİK - Evet. Biz çorbaları öyle yapıp hastaya veriyoruz ama hasta onları evinden alıp dışarı gittiğinde küçük kavanozlara doldurup götürüyordu zaten. Yani, dışarıda tanınması mümkün değil, çorba. Zaten o tahılların hepsini yiyorlar, kokusu bile aynı yani biri görse diyecek ki: "Havuç çorbası içiyor." Kimse onu tahmin... Deşifre olsa bile, o kadar çok insan havuç çorbası içiyor ki, hangisi havuç çorbası, hangisi amtewa içiyor, anlayamayacaklar.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Teşekkür ederim.