KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle Et ve Süt Kurumunun da politikaları doğal olarak Bakanlık tarafından belirlendiği için yapılan uygulamalar talimatlandırma üzerine yürüdüğünden, bir bütün olarak olaya baktığımızda, Et ve Süt Kurumunun yeniden kamu kuruluşuna dönüştürülmesi doğru bir yaklaşım ama yaşanan sorunları burada görmezden gelmemiz de mümkün değil. Örneğin, Tarım Bakanlığının sunumunda bu yıl "buzağı yılı" ilan edilmişti, onunla ilgili yapılan çalışmalardan bir satır bile geçmiyordu. Buzağı yılını geçen dönemki bakan sundu, bu dönemki bakana sanırım o konuda bir bilgi verilmediği için sunumda dahi yer almadı. Bizim, et sorununu çözebilmemiz için buzağı ölümlerinin mutlaka en asgari düzeye indirmemiz gerekiyor, bu sağlanmadan da bu sorun çözülemiyor ama buzağı ölümleriyle ilgili kayıplar önlendiği an etteki sorunlarımız büyük ölçüde bitiyor. Önce buradan başlayalım.

İkincisi: Et ve Süt Kurumu -kurum yöneticileri hoş görsünler- bence ithalat bürosuna dönüşmüştü ve yaptığı çalışmalarda da amaçladığını gerçekleştirme yönünden sıkıntıları vardı. Son dönemde bu kez özel sektörün de et ithalatı yönünden önü açıldı, bu da büyük bir risk çünkü Et ve Süt Kurumundayken ülkemize giren etlerde sorun vardı, canlı hayvanda da sorun vardı. Geçtiğimiz yıl ağustos ayında getirilen kemikli etlerin daha sonra Bakanlık tarafından yapılan açıklamayla -ağustosta- sağlığa uygun olmadığı belirtildi. Yaklaşık beş aylık bir süreden sonra bu açıklama yapıldı. Oysa deniyor ki: "Canlı hayvan da et de Türkiye'ye girmeden veterinerlerin, kontrolünde, denetiminde." Kemikli ette dahi problem yaşandığına göre, löp et dediğimiz kemiksiz ette sorun daha büyük çünkü menşe saptanmasında -bütün uzmanların ifadeleriyle- uğraş gerekiyor; kemikli et gibi değil. O bağlamda, yurt dışından gelen etlerin içeriği ve içinde ne olduğunu analizlerle de saptayabilmek çok zor çünkü her kilogramı tek tek laboratuvara göndermediğinize göre örneklemeyle numune alıyorsunuz. Diyelim ki bir tırın ortasındaki üründen, sonundaki üründen, başındaki üründen kontrol için aldınız; içine domuzun, atın, eşeğin katılmadığını dünyada ayırt edebilecek bir sistem yok.

BAŞKAN - Sayın Gürer, pardon, kusura bakmayın ama biraz önce Sayın Sertel siz yokken çok, çok, çok detaylı olarak aynı konuyu uzun uzun sordu, yanıt isteyecek.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Biliyorum ama bakın, Sayın Başkan, bunu 20 kere söylemek gerekir.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Uzman olan Ömer Fethi, lütfen.

BAŞKAN - Ama lütfen, o zaman, Sayın Gürer de...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, bunu sen de yiyorsun, yapma. Bir anlatayım, bilsinler. Şimdi anlatacağız, kemikli etten başladık, daha yeni geldik.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Dinledik ya, dinledik.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Bunun dışında, Et ve Süt Kurumunda üretilen etlerin Sayıştay raporlarına yazdığı biçimiyle, Millî Savunma Bakanlığına verildikten sonra yapılan denetimlerinde uygunsuz bulunarak iade edildiğine de "Zaten raporda yazıyor." diyeceksiniz bu kere. Anlatmak durumundayız. Et ve Süt Kurumu, Millî Savunma Bakanlığına et teslim ediyor, kendi laboratuvarında "Bu etler temizdir." raporu alınıyor. Millî Savunma Bakanlığı "Etini inceledim, reddediyorum kardeşim." diyor, iade ediyor.

Ben bunu sordum, "Bu etleri ne yapıyorsunuz?" diye, "İmha ediyoruz." dediler. Bu zararı kim karşılıyor? Bu kamunun zararı, bu hepimizin parası; vergilerimizle oluşmuş bir kurum. Bunu kim karşılıyor?

BAŞKAN - Tamam, onu sorun canım. Ben biraz önce söylediğinizin konuşulduğunu ben...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Hayvan hastalıklarıyla ilgili brusellası, şarbonu vesairesinin çıktığı hayvanların etlerinin daha sonra kavurma yapıldığı ve bunlarla ilgili de satış noktalarındaki etiketlerin üstünde bunun yazmadığı yönünde yine Sayıştay raporlarında yer almış konular var. Bunlar geçmişte vardı. Uygulama ne hâlde?

Keza, şu anda süt üretiminde yaşanan sorunlara rağmen, ülkemiz DİR kapsamında süt tozu ithal ediyor. Yani sütte bu kadar sorun yaşanırken süt tozu Türkiye'ye niye geliyor. "DİR kapsamında"ymış yani Dâhilinde İşleme Rejimi kapsamında Türkiye'de işlenip geri satılıyormuş. O ne demek? Belli sanayicilere avantaj sağlayıp Türkiye'deki süt üreticilerinin sütü oralara gitmeyerek, dışarıdan ucuza getir, içeriden dışarı gönder, belli kesime para kazandır. O zaman benim sütçüm niye mağdur oluyor? Bunlar gibi konuları söylemem gerekiyor.

Ayrıca -hoşuma gitti- Cumhurbaşkanlığının dahi bu dönem bize gönderdiği bütçe tutanakları, evrakları, kitapları bu kadar kaliteli değil, demek ki Et ve Süt Kurumunun durumu eskiye göre düzelmiş. Çünkü tasarruf tedbirleri uygulanıyor, bu kadar kaliteli bir şeye basılmasını da ayrıca kutlarım ama tasarruf tedbirine uymuyor. Onu da söyleyelim.

BAŞKAN - Yani ne kadar kaliteli yaptığını göstermez mi Sayın Gürer?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok, kâğıdın kalitesi önemli değil, işin kalitesine geliyorum.

BAŞKAN - Eti de, sütü de ne kadar kaliteli bir şekilde kontrol ettiğini...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, işin kalitesine geliyorum, kâğıdın kalitesinin kime ne faydası var? Kim yiyecek bunu? Şimdi, kim yiyecek bunu?

Bakın, size başka bir şey söyleyeyim: Şimdi, tohum, fidan, hayvan, bu kurumun ana ekseni. "Tohum" diyorsunuz, tohum ithal; yüzde 40 da yabancı tohum çeşitlerinin Türkiye'de işlenmesi söz konusu. Fidan konusunda, bakıyorsunuz, istenen sağlanmamış, hayvancılık konusunda beklenen aşama gerçekleşmemiş ama gidiyorsunuz, Sudan tarımını kurtarmak için bizim TİGEM'i, Et ve Süt Kurumunu da dolaylı olarak bu işlerin içine katıyorsunuz. Önemli olan tarımda kendi kurumlarımıza sahip çıkmak. Et ve Süt Kurumuna yeterli veteriner alınsın, yeterli ziraat mühendisi alınsın. Bu kurumlar desteklensin. Bizi yabancının ne idiği belirsiz yiyeceğine, tohumuna muhtaç kılmasın. Bizim temel olarak söylediğimiz bu.

Şimdi, tavukla ilgili de geçmişte okuduğum zaman çok ilginç olaylar vardı, belki bazı arkadaşlarımız Sayıştay raporlarına bakmıyordur. Bakınız, Sakarya'da bir bütün olarak kesime giren hayvan çıkışta bir yarım kilogramla çıkıyordu. Sonradan Sayıştay denetimde araştırmış, raporuna yazmış: "100 kiloluluk hayvan 50 kilo nasıl çıkar?" diye araştırdığında kesime giren hayvan ile çıkan hayvan farklıymış. Bunları biz oradan öğrendik arkadaş. Demek ki kurumsal olarak bir iş doğru yapılırsa ve buralarda sizler de, milletvekili arkadaşlarımız da Sayıştay denetimi kadar konuya vâkıf olursak... Bu kurumlar hepimizin kurumları, biz kurum yok olsun demiyoruz; kurum güçlendirilsin, daha fazla kaynak aktarılsın. Niye yok edildi? Ona ait araziler niye talan edildi? Niye mezbahaneler bitirildi, şimdi tekrar geri dönüldü?

Bakın, SEKA da açılacakmış, iyi bir haber. SEKA'yı da yok ettik, şimdi deniliyor ki: "Balıkesir SEKA'yı tekrar açacağız." Onun için buralarda bu konuları detaylı konuşmamızda fayda var. Bakın, yetim hakkı, hepimizin vicdani sorumluluğu. Onun için...

BAŞKAN - Zaten detaylı konuşuyoruz Sayın Gürer.

Buyurun, devam edin.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Bakın, şimdi, Sayın Başkan, bir şeyi yanlış yapıyorsunuz. Burada Cumhuriyet Halk Partisinin ya da diğer partilerin milletvekillerinin 20'si de aynı konuyu söyleyebilir çünkü yeni, başka bir şey bulacak hâli yok. Et sorunu, süt sorunu, hayvancılık sorunu, buzağı ölümü, bundan başka ne anlatacak? O zaman da Et ve Süt Kurumu gibi kuruluşların buradaki denetimlerinde eksiklikleri dile getirmek bir sorumluluk. Adalet ve Kalkınma Partisinden 2 milletvekili arkadaşım az önce konuştu. Ben onların Adalet ve Kalkınma Partili olduğunu bilmesem, o eleştirileri muhalefet partisi yaptı sanırım. Tebrik ederim, haklılar ve doğrular; bölgeleri için söylenmesi gerekir.

Türkiye genelinde bugün hayvancılığın ve süt üreticilerinin yaşadığı sorun ülkenin gelecek sorunudur, çoluğumuzun çocuğumuzun sorunudur. Et ve Süt Kurumunun bu anlamda geliştirilmesi, desteklenmesi, laboratuvarının da mutlaka yaptığı analizler başka taraftan reddedilemeyecek şekilde kapasiteli hâle getirilmesi gerekir. Keşke elimizde olanak olsa, şu satışı yapılan etleri... Bakın, ben kasım ayında basın toplantısı yaptım, firma ismi veremedik. Niye? Başımız belaya giriyor, biliyorsunuz ama bunları kim getiriyor bu ülkeye? Soruyorum: "Ticari sır." Arkadaş, bunun sırrı ne ya? Türkiye'ye kim satıyor bu Eti?

İki, etin üstünde -marketlere verilmiş- tortusuz sarı çıkmış. Sordum veterinere, "Bu ne?" dedim. "Bu Türkiye'ye gelmeden, hasta hayvana basılmış ilaç. Türkiye'ye kadar dayanmış, burada açığa çıkan, buna vurulan ilacın etteki kusması." dedi. Bunu bile söyleyemedik orada, burada söyleyelim. Yani bu ülkenin insanına sağlık dışı, insanların hastalığa yakalanabilecekleri olguları niye var kılalım? Sonra Et ve Süt Kurumunun -Sayın Bakana da o gün sordum- Haymana'daki yerine -Haymana'daki şu hastalığın çıktığı alanda, o bölgede hayvan bulundurulması karantina uygulandığı için yasakmış- şimdi o bölgeye Et ve Süt Kurumu nasıl oldu da götürdü hayvan koydu? Madem böyle bir yasak var, uygulama var, bitkide de var, hayvanda da var çünkü belli bir dönem sorunu olan bölgeye karantina uygulanır. Haymana'da şarbonun çıktığı bölge karantina bölgesiymiş. Nasıl oldu da gitti oraya Et ve Süt Kurumu koydu? Ha, bunu kim söylüyor, onu da söyleyeyim kayıtlara geçsin. Veteriner Hekimleri Birliği Başkanı, daha önce kurumda, Tarım Bakanlığında çalışmış bir veteriner hekim televizyonda açıklıyor. Bununla ilgili bir yanıt verildi mi bugüne kadar? Ha, şunu belirtmek lazım. Kurum aklı, kurumun dünü, yapılanlar bir bütünlük içinde ele alınması ihtiyaçtır. Bu anlamda et ve sütteki sorun bitecekse kamuya ait kurum ve kuruluşların ciddi anlamda desteklenmesi ve bu anlamdaki problemlere doğru yaklaşılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.