| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünün (ESK) 2015 ve 2016 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2018 |
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bilindiği üzere, 2016 yılı itibarıyla dünyadaki toplam et üretimi 320 milyon ton. Aynı zamanda, bunun geneline baktığınız zaman, ülkelerde tüketilen etler de gelişmişlik oranıyla doğru orantılı görünüyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren değişkenlerden bir tanesi de kişi başına yıllık ortalama hayvansal besin tüketim değerleridir. Dünyada yıllık et tüketimi ortalama 35 kilogram düzeyinde. Bu, Amerika Birleşik Devletleri'nde 97 kilogram, Avusturya'da 93 kilogram, Avrupa ülkelerinde 69 kilogram mertebesinde gerçekleşmekte. Türkiye'de ise -Sayın Bakanın ifadeleriyle- ortalama 15 kilogram. Şimdi, bu manada tabii hayvancılığın net bir şekilde desteklenmesi lazım. Hayvancılık Türkiye'de nüfusun önemli bir kısmına dokunan bir alan. Özellikle biz istiyoruz ki köylerden kente göç olmasın, insanlar bulunduğu yerlerde hiç olmazsa yaşamlarına devam edebilsinler. Bunun da en temel göstergesi... Herkesin, Anadolu'nun her yerinde -Samsun'da da böyledir, değişik yerlerde de böyledir- iyi kötü, 1, 2, 3, 5 hayvanı vardır. Dolayısıyla, oluşan yem ücretleri, ekilemeyen tarlalar dolayısıyla hayvancılık, hayvan varlığı her geçen gün geriye doğru gitmekte. Bizim, et ithal etmek yerine hayvancılığı desteklememiz daha önemli yoksa burada etle ilgili diyeceğimiz bir sürü konu var. Yani, özellikle gelen etlerle ilgili -Sayın Sertel'in de bahsettiği gibi- ne olduğunu biz bilemiyoruz; burası Müslüman bir ülke, İslami şartlara göre mi kesiliyor? Şimdi, bunların soruların cevabı her seferinde "Evet." ama bu kadar kısa sürede bunun denetimi mümkün mü? Ama görüyoruz ki Türkiye son yıllarda unuttuğu hastalıkları bu ithal edilen hayvanlar üzerinden yeniden tanımaya başladı. İşte, şarbondur, şudur budur, koruma altına alınan belli bölgeler var. İlk defa bu hastalıklarla da tanışmaya başladık. İlk defa ülkemizde insanlar ithal et yerine yerli eti tercih etme yoluna, hatta pahalı da olsa tercih etme yoluna gidiyorlar. Ben şöyle özetlemek istiyorum: İthal edilen her kilogram et, Türk hayvancılığına sıkılmış bir kurşundur. Ben olaya böyle bakıyorum.
Diğer anlayamadığım bir husus da et kombinalarının kesimlerinin yetersiz olması. Bunlar pahalı yatırımlar değil. Bu ülke istesin, hiç vakit kaybetmeden iki ay içerisinde istediği kadar kesimhane yapabilir. Şimdi, ne olur bir ay iki ay beklesin... Yani Anadolu'nun herhangi bir köyünde yaşayan bir insan ilçeye gidecek, ile gidecek, sıra alacak "İki ay sonra gel." diyecek. Yani, bunlar teorik olarak böyle görünse bile uygulamada inanılmaz zorlukların olduğunu da unutmayalım.
Tabii, gelişmişlik seviyesi... Türkiye'de şu an asgari ücretle çalışan sayısı yaklaşık 5 milyon 800 bin kişi. Yine, 3 bin TL'nin altında geliri olan 12 milyon kişi. E, et fiyatlarına baktığınız zaman yani 18 milyonun etle ne kadar haşır neşir olduğunu ben merak ediyorum. Yani hep fiyatları 28-29 liradan bahsediyoruz ama ben şimdi tesadüfen, sordum bakalım, şu an ülkede et fiyatları ne. Bana verilen rakam kuzu kuşbaşı 68, dana kıyma 43, dana kuşbaşı 50, dana pirzola 75. Şimdi, hadi bunlar yüzde 10 şey olsun. Yani bütün ithalat rakamlarınıza rağmen bu rakamlar bir türlü geri gelmiyor. Bunu da anlayabilmiş değiliz. Bununla ilgili bir projeksiyonunuz var mı? Yani mesela biz siyaseten hedefimizde, şu beş yıl içerisinde biz her türlü tarımsal ve hayvansal ürünlerin ithalatını bitireceğiz diyoruz, buna göre de destekleme programı yapacağız diyoruz. Yani Et ve Süt Kurumunun da buna yönelik bir projeksiyonu var mı? 2018 yılında veya 2019 yılında ne kadar et ithal etmeyi düşünüyorsunuz? Bunun ne kadarının canlı hayvan üzerinden ithalatını yapmayı düşünüyorsunuz? Ne kadarını karkas et üzerinden yapmayı düşünüyorsunuz?
Yine, Sertel'in ifade ettiği gibi, bu Angus hakikaten neye benzediğini biz de anlayamadık. Bunlardan 20 bin tanesi bizim Samsun Limanı'na geldi. Biz bir hafta süreyle Samsun'da sokaklara çıkamadık yani o kokudan biz Samsun sokaklarına bile çıkamadık. Yani bu hayvanın ithalatında canlı bir şey ithal ediyorsunuz, ayak üstünde ithal ediyorsunuz, ortalama seyahat süreleri on yedi-on sekiz gün, gemilerde ölümler oluyor, bu hastalıkların bulaşma riskleri oldukça yüksek. Yani hayvandan insana geçen hastalıklardan, havadan teneffüs yoluyla geçeninden düşünün. Aman ne olur bir daha o hayvanları bizim Samsun Limanı'nda indirmeyin Sayın Genel Müdür. Benim özellikle istirhamım bu. Hangi limana indiriyorsanız indirin ama Samsun'a indirmeyin. Samsun halkı adına bunu sizden rica ediyoruz.
ORHAN SÜMER (Adana) - Sayın Yaşar, Türkiye'ye indirmesinler.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Bizim çok canımızı yandı da.
Bu hakikaten kabul edilebilir bir şey değil. Yani destekleme değil, bunun Türkçesi, İngilizcesi, Almancası, hangi dilde anlıyorsunuz bilmiyorum ama. Yani hayvancılıkla geçinen bir ülkede -önemli ölçüde kendi kendine yeten işte 7 ülke diyorduk, şimdi onlardan da vazgeçtik- eti ithal ediyoruz, samanı ithal ediyoruz, ondan sonra bu ithal edilen et, ithal edilen samandan millî ayran yapmaya çalışıyoruz. Olur mu Başkanım bu? Olmaz. İthal hayvan, ithal saman, millî ayran. Bunun olması mümkün değil. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki yıllarda bunlardan kurtulmuş oluruz.
Yine, bunun paralelinde, süt üretimi de en az et üretimi kadar önemli. O da yine çiftçimize dokunan... Ülkenin her tarafında, bu milletvekillerimizin tamamen bulunduğu bölgelerde et ve süt üretimi köylünün vazgeçilmezi. Şimdi, burada da Avrupa ortalamasının, Türkiye ortalamasının çok gerisindeyiz. İşte bununla ilgili rakamlara baktığımız zaman da hakikaten kabul edilebilir rakamlar değil. Bu yönde de ciddi çalışmaların yapılması lazım.
Yine, bu et kombinaları. Bunları geçmişte özelleştirdik. İlgili madde üzerinde de söylemiştim. Şimdi de tekrardan ihdas etmeye çalışıyoruz. Ben tekrar burada yeri gelmişken ifade ediyorum: Köylüye dokunan, üreticiye dokunan, toplumun önemli bir kesimine hitap eden bu et kombinaları gibi, şeker fabrikaları gibi, TEKEL fabrikaları gibi, fındıkla ilgili fabrikalar gibi bunlarda kesinlikle devlet üretici konumunda olmalı, üretici birlikleri de bu fabrikaların ortakları olmalı ki bu müesseseler yaşasın, üreticimiz yaşasın, ürünü tarlada kalmasın, hayvanı ahırda kalmasın.
Bu çerçevede, şu an 2015, 2016, 2017 Türkiye'deki havyan varlığı, büyükbaş ne kadar, küçükbaş ne kadar, bununla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Yine, 2017, 2018, 2019 yılı et ithalatıyla ilgili bir projeksiyonunuz var mı? Yerli üretime yönelik, yerli üretimin desteklenmesine yönelik bir çalışmanız var mı? Bunları yazılı olarak bildirebilirsiniz.
Bunun yanı sıra, tavukçuluk. Geçtiğimiz hafta içerisinde biz de tavukçularla Parlamentoda bir basın toplantısı düzenledik. Şimdi özellikle bu tavuk konusunda devlet üreticiyi destekledi ama bir şartla destekledi. Dedi ki: "Ben size kredi veririm ama bir entegre tesiste bunun kesimini yaptırıp dağıtmak garantisiyle". Şimdi öyle bir şey oldu ki ülkede şartların anormal değişmesine rağmen -girdi rakamları artmasına rağmen, elektriği, yemi şunu bunu- bu kesimhanelerin verdiği ücretler değişmedi ama bunlara da kestirme mecburiyeti var. Ya bu işlemi yapacaksınız ya da kullandığınız krediyi geri iade edeceksiniz. Bize yağmur gibi mesajlar geliyor. Diyor ki tavuk üreticileri... Tavuk üreticisinden kastımız şu arkadaşlar: Küçük civciv hâlinde veriyorlar, kırk beş gün sonra da piliç olarak alıyorlar, yani bir ara üretici gibi. Bunlar belli bir rakamla çalışıyorlar. Bu rakam iki yıl içerisinde bunlarla da anlaşması olduğu için başka kesimhaneleri de kullanamıyorlar. Devlet diyor ki: Ya bu işlemi yapacaksınız ya da bu krediyi geri ödeyeceksiniz. Kesim ücreti bu firmalar sabit ücret verdi, iki yıldır bu fiyat değişmedi. Dolayısıyla çoğu evini sattı. Hatta dün bir tane çiftçimiz bu üretimde kullandığı jeneratörlerden bir tanesini sattı, hâlâ üretimi devam ettirmeye çalışıyor ama bugün aldığımız haberler hiç iç açıcı değil. Bu arkadaşlarımızın çoğu şu an üretimi durdurdu. Bakın, tama da Et ve Süt Kurumunun bu noktada devreye girmesi lazım. Eğer devlet orta yerde durup bu garantiler çerçevesinde bu işlemi yaptıramıyorsa regülatör görevi görecek Et ve Süt Kurumu bu kısımda devreye girip tavukçuların bu sorununun çözümü konusunda muhakkak yol gösterici bir projeksiyon orta yere koyması lazım. Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
Yine ifade edildi: Saray diye bahsettiğimiz yerde hayvan varlığı benim bildiğim kadarıyla 15 bin civarında yani böyle bir müessese konkordatoya gidiyorsa, buna benzer müessesler sıradaysa -tavukçular da buna dâhil- orta yerde çok ciddi bir problem var demektir. Yani bu kadar konuştuğumuza göre yine problem var demektir. Bu manada ülkeyi ve içinde bulunduğumuz şartları güllük gülistanlık göstermekle bir çözüm üretemeyiz. Problemleri halının altına süpürmeyle yine bir çözüm üretemeyiz. Dolayısıyla bu manda diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da söylediğim gibi sizin bir öneriniz varsa, bütün bu problemlerin çözümüne yönelik bir öneriniz varsa bunu da duymak isteriz. Bununla ilgili gerek Komisyonumuzun gerekse Parlamentoda atılması lazım gelen bir adım varsa biz bunda her türlü desteğe hazır olduğumuzu ifada ediyorum.
Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.