| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Tarım ve Orman Bakanlığı b) Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı c)Orman ve Su İşleri Bakanlığı ç)Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu d)Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu e)Orman Genel Müdürlüğü f)Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü g)Meteoroloji Genel Müdürlüğü ğ)Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2018 |
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz.
Öncelikle tarım politikaları için şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakan, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye soğuk bakmasının önemli bir nedeni de bütçe meselesidir. Mesela İngiltere'nin Brexit konusundaki tavrının temeli bütçe meselesidir ve Avrupa Birliğinin bütçesinden sizin de bildiğiniz gibi tarım alanlarının geniş olduğu veya tarım sektörünün kuvvetli olduğu ülkelerin ciddi bir kaynak almasıdır. Dolayısıyla da Avrupa Birliği nezdinde Türkiye esasında güçlü bir tarım sektörüne sahip ülkedir. Ve bu nedenle de o bütçeden bize ciddi bir kaynak ayırma mecburiyetleri vardır, bu da bize soğuk bakmalarının nedenidir. Dolayısıyla Türkiye çok güçlü bir tarım sektörüne sahip potansiyeli olan bir ülkedir ama biraz sonra vereceğimiz rakamlar ve bundan önce konuşan konuşmacıların belirledikleri hususlara baktığımızda böyle gözükmüyor.
Ayrıca temel olay da şudur: Türkiye, şehirleşme sürecine paralel tarım politikalarını yenileyememiştir. Bak, temel sorun budur, lütfen bu konuda hemfikir olalım ve bu 2002-2018 AK PARTİ dönemi de buna dâhildir. AK PARTİ'nin ulaştırma gibi, sağlık gibi olumlu politikalarını burada dile getrdik. Ama şu an samimi söylüyorum, "Tarım Bakanlığını kapatsanız ne kötü gider?" diye bir sorunun cevabı yok. Ne kötü gider? Ayrıca bir şey daha söyleyeyim: Güneydoğu'daki köylerin boşaltılmasıyla bunun arasında ilişki kurmanın çok anlamı yok, boşaltılmamış köylerde de tarım yok. Yani bununla çok ilişkilendirmek bu bağlamda çok mantıklı değil, hiç ilişkili değil. Rakamlar bunu gösteriyor çünkü bu efendim...
Bakın, ben Bursalıyım, Bursa'nın köyünde de tarım sektörü aynı. Yani bunu şehirleşmeyle ilişkilendirmemiz lazım. Bunu biraz gerçekten bilimsel anlamda tartışmak lazım. Efendim ben oraları biliyorum ve gidiyorum ve bu süreci de takip ediyorum ama bunu bu meseleye ilişkilendirmek meselenin aslını hem sizin açınızdan hem de tarım açısından meselenin aslını aşındırmak demektir.
Ayrıca Sayın Bakan bir şey söyleyeceğim, lütfen o açıklamayı da yapmayın, devlete aciz yakışmaz, gençlik kolları aşkıyla bu işler olmaz, bunu her yere taşıtmak doğru değil. Yani devletin, bir yere girememesini ifade etmesi son derece yanlıştır, bu hepimizi rencide eder, lütfen ben bunu size iletmiş olayım.
Bir de konuşmanıza dediniz, Bursa sulama Doğancı Barajı, Çınarcık Barajı, bilgelerinizi tazelemek için söylüyorum. Doğancı Barajı 1975'te başladı, 1983'te bitti yani faaliyete girdi. Çınarcık Barajı da 1996'da başlatıldı 2002'de bitti, 2009'da da enerji üretimi bitti. Bunları niçin sunumunuza aldınız onu bilemiyorum ama bu tarihleri ben sizinle paylaşıyorum.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - İçme suyu...
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - İçme suyu var yani 1983'ten beri, 1985'tenberi Bursa'ya bu barajlardan içme suyu sağlanıyor. Benim yolumun üzeri, her hafta gidiyorum. Bilmediğim bir şey varsa sizden öğreneyim.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Var olduğunu belirttik.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim.
Ama geriye dönüp de yapanlara da bir teşekkür etmek lazım.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Teşekkür ederiz tabii.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Yani size nasıl ediyorsak etmek lazım.
Şimdi, Sayın Bakan, Anayasa'ya göre Türk çiftçisine sadece 2017-2019 tarihlerinde 70 milyar lira borcumuz var. Sizin üzerinden bizim borcumuz var. Anayasa'nın emri bu. 2021 dönemine de gelirsek 141 milyar liraya çıkıyor. Lütfen, hakikatken nasıl yapacaksak laf üretmek değil de kaynak üretmek anlamında bu köylümüze, çiftçimize Anayasa'mızın emrettiği borcumuzu ödeyelim, bir.
İkincisi, bu şehirleşmeye paralel tarım politikaları oluşturmakta temel maksat şudur: Artık Türkiye tarım politikalarına sanayi politikası yaklaşımında bulunmak zorundadır. Yani şuysa aklımızdaki, bunu söylemekse "Köye yeniden geri dönüş..." Böyle bir şey yok, bu, Benjamin filmine benzer. Nasıl ben İsmail Tatlıoğlu olarak 38 yaşıma dönemeyeceksem Türkiye'nin de köylere veya Türkiye gibi ülkelerin köyleri tekrar kalabalıklaşarak efendim burada 1970'lerdeki gibi çiftçilik olsun da burada üretilsin, yetişsin, böyle bir şey yok. Biz sanayi yaklaşımında bulunmak zorundayız Türk tarımına, dünyanın gittiği yön bu, dünyanın yaptığı da bu. Bunu yapmadığımız için bakın 2010'da 69,7 milyar dolar olan gayrisafi millî hasılaya tarımın katkı payı 53 milyar dolara düştü, bunu yapmadığımız için. Çünkü insan tercihlerimizi dikkate almak zorunda. Niçin şehirde yaşıyor? Farklı ücretlere, daha yüksek ücrete rağmen kırsalda yaşama arzusu yok, tarım politikasını güdenler bunu dikkate almak zorunda. Bunu yapmadığımız için gayrisafi millî hasıla içerisindeki payımız 9'dan 6'ya düşmüş. Yani nüfusun azalması normal, tarımla uğraşan nüfusun azalması normal. Türkiye elbette ki yüzde 80'inin kırsalda yaşadığı bir dönemden yüzde 85'inin şehirde yaşadığı bir döneme geldi. Bunu okumadan tarım politikalarıyla ilgili konuşmanın veya yürütmenin çok anlamı yok. Hepimiz patinaj yapmış araba gibiyiz. Yani mazot tüketiyoruz, lastikleri eskitiyoruz, şoför kullanıyoruz ama araba mesafe almıyor hatta geri gidiyor, Türk tarımının yapısı bu. Yani sizin iyi niyetlerinizi varsayarak söylüyorum bunları.
Bu çerçevede mesela buğdayda bizim verilerimiz -yani unu saymazsak- buğday ihracatı 42 bin ton gözüküyor ve nihayetinde Türkiye'nin buğday ihracatı ve ithalatındaki denge 2018 dönemi için ekside, miktar olarak, rakam olarak yani dolar bazında ekside bir Türkiye söz konusu.
TARIM VE ORMAN BAKANI BEKİR PAKDEMİRLİ - Ama aslına bakarsak...
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Unla ilgili diyoruz efendim yani rakamları... Aynı tanımı yaparsak sorun yok, amacımız üzüm yemek.
Şimdi, mesela et ürünlerinde, ben şunu anlamıyorum. Nasıl olurda Avrupa Birliğinden Türkiye et ithal eder, Avrupa Birliği ülkelerinden? Nasıl oluyor yani Avrupa Birliğinde bir tarım ürünü nasıl Türkiye'ye satılacak derecede ucuz olur? Faktör fiyatları çok ortadayken yani Türkiye'de bir asgari ücretle Hollanda'daki asgari ücretlinin arasında 6, 7, 8, 9, 10 misli fark varken nasıl oluyor da oradaki bir üretimi, emek yoğun bir üretimi, "teknoloji yoğun üretim" demiyorum, biz tüketim malı olarak kullanıyoruz. Yani esas buraya bakmazsak üstte ne söylesek az. Yani üstte nostalji yaparız zaman zaman.
Bakın, mesela et fiyatları 41 lira olmuş 2017'de, 2008'le karşılaştırıyorum Sayın Bakan, olması gereken fiyat 32. Yani enflasyonla oranladığımızda enflasyondan arındırılmış rakam 32 lira. Dana eti 32 lira olması gerekiyor, 41 lira. Bu farkı kim ödüyor? Bu farkı özellikle de orta gelir ve dar gelirli ödüyor. Neden bu önemli? Zengin et tüketmiyor mu? Tüketiyor. Ama orta ve dar gelirlinin bütçesindeki gıda harcamalarının oranı neredeyse yüzde 70. Buradaki enflasyonla Türkiye'deki ortalama enflasyonu karşılaştıramayız. Yani siz eti, etteki fiyatları bu şekilde Türkiye'nin normalinin üzerinde yükselttiğinizde bu gerçekten dar gelirliler oluyor.
Süt, hayvansal ürün, koyun sütü... Ortalama olarak 2009 yılındaki fiyatlar baz alındığında 2018 yılında olması gereken fiyat 2,92, süte 2 lira 92 kuruş ödememiz lazım ama bu 1,97 olarak açıklanıyor, 1,70 hatta 15 Ağustos-31 Aralık için tavsiye edilen çiğ inek sütü. Şimdi, 2009 yılı itibarıyla 1 ton inek sütü üretimi yapan bir çiftçinin eline 1.790 lira geçiyor; bu, asgari ücretin 1,1'i, bugün 0,83'ü Sayın Bakanım. Yani AK PARTİ olarak tüm bu verilerin gerisine düşmüşsünüz. Aldığınızı demiyorum, kendi yaptığınızın bile gerisine düşmüşsünüz.
Bugün artık maliyetlerimizde ve aile bütçelerinde eğitim harcamalarımız çok önemli çocuklarımızın eğitimi için. Bakın, 2009'da bir çocuğun aylık eğitim için 92,4 litre süt satması gereken çiftçi ailesinin 2017'de 155,6 litre süt satması gerekiyor. Bu insanlar çocuklarını okutmasınlar mı, eğitimlerini yaptırmasınlar mı? Bugün kamu okullarına bile bir ödeme yapmadan gidemiyorsunuz. Durum ortada, eğitimin durumu ortada. Yani daha fazla satması gerekiyor. Burada bir denge gütmemiz lazım. Yani eğitimi, özellikle kırsal kesimdeki eğitimi önemsiyoruz, buradan çıkmanın yolunu bu olarak görüyoruz ya; o nedenle, bu satın alma dengesini gütmemiz lazım. Sayın Bakan, bütün tarım ürünlerindeki fiyatları -buğday, mısır, şeker pancarı ve ayçiçeği- 2008'le karşılaştırdığımızda piyasa veya devletin fiyatları olması gerekenin altında. Bu, buğdayda da böyle, mısırda da böyle, şeker pancarında da ayçiçeğinde de böyle. Biz arzu ederseniz, bu çalışmaları size takdim edebiliriz.
Ayrıca bir şeyi daha vurgulamak istiyorum konuşmamın sonunda. Mevsimlik etkilerden arındırdığımızda dünya gıda fiyatları ile Türkiye gıda fiyatları maalesef bizim aleyhimize ayrışmakta. O nedenle, Türkiye'de gıda, tarım ürünleri fiyatlarını ve politikasını lütfen, sıfırdan... Bu bütçe gününü bir milat olarak kabul edin, gidin Bakanlığınıza, lütfen, rica ediyorum bir politikacı olarak ve burada politikalarımızı tekrar bir gözden geçirelim. Çünkü tekrar ediyorum, biz tarım sektörü güçlü olması gereken bir ülkeyiz. Ayrıca tarımda biz Almanya'ya göre, Hollanda'ya göre aile bütçemizden daha rahat etmesi gereken bir ülkeyiz. Ama inanın, tarım ürünlerinde bile Almanya artık bizden avantajlı olmaya başladı.
Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.